AVRUPA BİRLİĞİ, TÜRKİYE ve DİN
4. Dönem: SSCB’nin dağılması neticesinde, 1990’larda girilen yeni süreçte
2.3. Avrupa Birliği'nin Genişleme Süreci ve Türkiye
AB anlaşmaları çerçevesinde alınan kararlar her ne kadar ekonomik mahiyet arz ediyor olsa dahi, bu kararların her zaman siyasi yönleri, politik amaçları da olmuştur. Avrupa’da kalıcı bir barışı sağlama düşüncesi Birinci Dünya Savaşı’nda bazı 96 T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, a.g.e., s. 303. 97 Volkan Bozkır, a.g.e., s. 19. 98 Enis Coşkun, a.g.e., s. 236–237. 99 Metin Aydoğan, a.g.e., s. 182.
kesimlerce dile getirilmiş, İkinci Dünya Savaşı’nda ve onun hemen akabindeki süreçte ise bu durum sürekli tartışılan bir düşünce haline dönüşmüştür.100
AB’nin bu yöndeki oluşumuna giriş bölümünde yeterince yer vermiştik. Burada ise AB’nin oluşum sürecinden sonraki genişleme dalgalarına, özellikle MDAÜ’yü kapsayan genişleme dalgasına, bu süreçte yapılan anlaşmalara, konulan kriterlere ve Türkiye’nin süreç içerisindeki yerine bakmaya çalışacağız.
1976–1991 yılları arasındaki süreç, Avrupa’nın ulus devlet ile birleşik Avrupa düşüncesi arasında gidip geldiği bir dönem olmuştur. Bu dönemde birçok zirve ve toplantı yapılmış, siyasal yetkilere sahip bir AB için çalışmalar devam etmiştir.101 Bu süreçten sonra AB’nin yapmış olduğu bazı zirveler ve koyduğu bazı kriterler genişleme ve derinleşme yolunda önem arz etmektedir. En önemlilerine ana hatlarıyla değinmemiz faydalı olacaktır.
2.3.1. Maastricht Kriterleri
10 Aralık 1991 tarihinde Hollanda’nın Maastricht kentinde yapıldığı için bu adı alan zirve, AET’nin ilk defa Avrupa Birliği ismini alması102 ile ekonomik ve parasal birliğin sağlanmasına yönelik alınan kararlar itibariyle önem arz eder.103 Alınan kararlar uyarınca; ekonomik ve parasal birliğin yanı sıra, siyasal birliğin sağlanması amacıyla Roma Anlaşması’nda bazı düzenlemelere gidilecektir. İlk hedef 1992 yılında tek pazar olma amacına ulaşmaktır. Maastricht Anlaşması, yeni müdahale alanlarını benimseyerek ve topluluğun var olan yetkilerini genişleterek derinleşme sürecini hızlandırmış, federal yapılanmanın önemli bir unsuru olarak Avrupa yurttaşlığının varlığını kabul ve ilan etmiştir.104
Zirvede karara bağlanan hedefler şu şekilde özetlenebilir; ekonomik ve parasal birliğin tamamlanması, fakir ülkelere yardım fonu, ortak dış politika, ortak savunma ve güvenlik politikası, federalizm yerine sıkı birlik, sosyal konular, AP’nin yetkilerinin arttırılması ve ortak vize uygulaması… Nihayetinde ise tek pazar uygulamasına geçmek ve tek para birimi gibi hedefler öngörülmüştür.105 100 Harun Gümrükçü, a.g.e., s. 154–155. 101 Veysel Bozkurt, a.g.e., s. 139–144. 102 Nurettin Bilici, a.g.e., s. 14. 103 Ali Bulaç, a.g.e., s. 47. 104 Enis Coşkun, a.g.e., s. 226. 105 S. Rıdvan Karluk, a.g.e., s. 75–76.
Bu zirvenin genişleme ve Türkiye ile ilgili bölümüne gelince; AB’nin genişlemesi ile ilgili Roma Anlaşması’nın 237. maddesi iptal edilmiş, onun yerine “tüm Avrupalı
devletler üyelik talebinde bulunabilirler” maddesi eklenmiştir. Bu madde ile beraber
üyelik talebi üyelik sonucunu doğurmayacaktır. Bundan anlaşılan Avrupalı olmanın gerekli ama yeterli şart olmadığıdır. Bu minvalde üyelik için gerekli kriterler yerine getirilecek, ondan sonra üyeliğin kabulü, ilgili birimlerin onayına sunulacaktır. Bu ilkeler, üyelik sürecinin zorlaştığını göstermektedir. NATO üyesi olup AB’ye üye olmayan ülkelere “ortak üye” adı altında bir konum önerilmiştir ki bu konumun mahiyeti tam olarak belli değildir. Bu anlaşma, bir başka açıdansa Türkiye’yi dış politika açısından önemli bir konuma getirmiş ve Avrupa dış politikasının bir parçası olarak algılamaya başlamıştır.106
2.3.2. Kopenhag Kriterleri
22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi’nde AP, AB’nin genişlemesinin Merkezi Doğu Avrupa Ülkeleri’ne (MDAÜ) doğru olacağını kabul etmiş ve üyelik sürecinde karşılanması gereken bazı kriterler belirlemiştir. O dönemde fark edilemese de Kopenhag Zirvesi’nde doğrudan ve dolaylı olarak Türkiye’nin AB üyelik sürecini ciddi anlamda etkileyen kriterler belirlenmiştir.107 Fakat özü itibariyle bu kriterler, SSCB’nin dağılmasından sonra MDAÜ’nün AB üyelik ve entegrasyonu ile ilgili kriterlerdir.108
Kriterler siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi olarak üç bölüme ayrılmıştır. Siyasi kriterler; demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlık haklarını güvence altına alan kurumların varlığı ve işlerliği ile ilgilidir. Ekonomik kriterler; işleyen ve birlik içindeki rekabetçi piyasaya ve baskılara güç yetirebilen, serbest piyasa güçlerine dayanabilecek piyasa ekonomisinin varlığıyla ilgilidir. Topluluk mevzuatının benimsenmesi ile ilgili kriterler ise; siyasi, ekonomik ve parasal birliğin hedeflerine bağlı kalmak koşuluyla, üyelik hedefleri için gerekli yükümlülükleri yerine getirebilme kapasitesine sahip olmakla ilgilidir.109
Bu zirve öncesinde Türkiye, kendisi hakkında olumlu bir karar çıkması için büyük bir diplomatik atak gerçekleştirmiştir. Zirve sonucunda çıkan anlaşma
106 İlhan Tekeli, Selim İlkin, Türkiye ve Avrupa Birliği, Ümit Yay., Ankara 2000, s. 242–243. 107 Mehmet Ali Birand, a.g.e., s. 363.
108 Murat Yetkin, Avrupa Birliği Bekleme Odasında Türkiye, İmge Kitapevi, Ankara 2002, s. 41. 109 Ali Bulaç, a.g.e., 48–49.
metninde yukarıdaki kriterlerin yanı sıra, aday ülkelerin bu kriterleri gerçekleştirebilmesi için AB kurumlarının da emek sarf edeceği, destekte ve yardımda bulunacağı vurgulanmıştır. Zirve bildirisinde Türkiye için, öngörülen Gümrük Birliği sürecinin işletilmesi gerektiği, bu konuda çaba sarf edileceği şeklinde bir karar yer almıştır. Türkiye’nin beklediği doğrultuda çıkmayan karar, diğer MDAÜ için söz konusu olan “tam üyelik” vurgusunu Türkiye için yapmamıştır. Türkiye, üyelik için başvuran aday ülkeler arasında ilk ülke olmasına rağmen, kendisinin bahsedilen Doğu Avrupa ülkelerinin gerisinde kalışına içerlemiştir. Buna rağmen bildiri, fazlasıyla iyimser bir bakışla okunarak, bildirinin “sıcak bir ses” taşıdığı ifade edilmiştir.110 Bunun nedeni ise Yunanistan’ın Türkiye aleyhine yapmış olduğu lobi faaliyeti ve Kıbrıs’ın aday ülke olarak kabul edilmesine dair kararlardır. Yunanistan’ın isteklerini elde edememiş olması, Türkiye tarafından başarı olarak algılanmıştır. Fakat durum Türkiye perspektifinden bakınca hiç de öyle değildir. Birincisi, Türkiye tam üyelik dışında bırakılarak daha önce bahsedilmemiş/önemsenmemiş insan hakları gibi şartlar öne sürülmüş111 ve 10 yeni ülkenin üyelik perspektifinin belirlenmesiyle AB yakın tarihteki genişleme dalgasını belirlemiştir.
Kopenhag Kriterleri’nden sonra TBMM değişik tarihlerde birçok uyum paketi çıkarmış ve bunları uygulamaya koymuştur. Türkiye’nin kısa, orta ve uzun vadede yapmayı taahhüt ettiği değişikliklerin bir kısmı uygulamaya konulabilmiş, bir kısmı ise AB raporlarının da belirttiği gibi; kanuni düzenleme yapılmış olsa dahi uygulamada bazı sıkıntılarla karşı karşıya kalmış ve uygulanamamıştır.112
2.3.3. Amsterdam Kriterleri
Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanları 16–17 Haziran 1997 tarihinde bir araya gelmiş ve Amsterdam Anlaşması’na imza atmışlardır. Maastricht Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinden sonra, son genişleme sürecinin de beraberinde getirdiği çalışmalar, özellikle karar alma sürecinin giderek karmaşıklaşan yapısına bağlı sorunları ön plana çıkarmıştır. Bunun yanında insan hakları, mülteci sorunları gibi problemler de yeni bir düzenlemeyi gerektirmiştir. AB, özellikle Kopenhag Zirvesi’nden sonra, kendisini insan haklarının koruyucusu ve hukukun üstünlüğü için
110 İlhan Tekeli, Selim İlkin, a.g.e., s. 279–280. 111 Mehmet Ali Birand, a.g.e., s. 364.
112 Abdullah Özkan, Küreselleşme ve Avrupa Birliği ile Bütünleşme Sürecinde Türkiye, Tasam Yay., İstanbul 2004, s. 87–90.
mücadele eden bir kurum olarak tanımlamak istemiştir. Bu anlamda Amsterdam Anlaşması, öncelikle AB kurumlarını güçlendirmiş ve AP’ye önemli boyutta yasa koyma misyonu yüklemiştir. Bu anlaşma özetle dört büyük hedef gözetmiştir: istihdam ve yurttaşlık haklarının geliştirilmesi, serbest dolaşım özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, uluslararası ilişkilerde etkin rol oynama ve yeni üyelerin katılımı öncesinde AB’nin kurumsal yapısının daha işlevsel hale getirilmesi.113
Bu anlaşmanın diğer AB anlaşmalarından temel farkı, ilk defa AB üyeliği için yeni şartların getirilmiş olmasıdır. Buna göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uymak, temel şartlar arasında yer almıştır. İkinci değişiklik ise sözleşmeye uymayan veya sözleşmeye uymakta gevşeklik gösteren ülkelere yapılacak yaptırımlarla ilgilidir. Uyumsuzluk gösteren ülkenin AB üyesi olmakla kazandığı bazı haklar geçici olarak askıya alınmakta veya kullanımı kısıtlanmaktadır. Ayrıca bu anlaşma AP’nin yetkilerinin arttırıldığı bir anlaşmadır.114
Bu zirve, Türkiye’nin AB üyesi diğer ülkelerle beraber zirveye davet edilmesi ve bazı ön yargıların aşılması itibariyle Türkiye için önem arz etmektedir.115