AVRUPA BİRLİĞİ, TÜRKİYE ve DİN
3. Buna karşılık Türkiye ile Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki ilişkilerin sağlıklı
3.2. Avrupa’nın Kimliği
AB anayasasının oluşum sürecinde en çok tartışılan konu tanrıya, Hıristiyanlığa, daha doğrusu Yahudi‐Hıristiyan değerlere atıf yapılıp yapılmayacağı olmuştur.173 AB’yi oluşturan temel sözleşmelerin hiçbirinde kiliseden ve dinin AB’nin oluşumuna etkisinden söz edilmediği için dini gruplar tarafından “dinsel âmâ” olarak nitelenmiştir. AB anayasasında Hıristiyanlık vurgusunun yer alması gerektiği konusunda en büyük çabayı Avrupa kiliseler Konferansı (CEC) yapmıştır.174 Vatikan, COMECE gibi bir takım kuruluşlar ve kilise örgütleri, bu süreçte aktif rol almış ve anayasada açık bir biçimde tanrıya ve Hıristiyanlığa atıf yapılması için çalışmışlardır.175 Temel yasalarda tanrıya atıf yapılmasının Türkiye’yi ve Müslümanları dışlamak gibi anlamlar taşıyabileceğini düşünenler olduğu gibi, Müslümanların entegrasyonunu hızlandıracağını,
170 Bülent Şenay, a.g.m., s. 407‐408. 171 Vahap Sağ, Mehmet Aslan, “Ulus, Uluslaşma ve Ulus Devlet”, C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Sivas 2001, C. 25, S. 2, s. 181. 172 Jorge Semprun‐Dominiquede Villepin, a.g.e., s. 159. 173 İsa Kuyucuoğlu, “Avrupa Birliği ve Din”, http://www.haber.dk/anasayfa/modules.php?name=News&file=article&sid=1536, 21.01.2008. 174 İsa Kuyucuoğlu, “Avrupa Birliği ve Din”, III. Din Şûrası, DİB Yay., Ankara 2005, s. 314. 175 İsa Kuyucuoğlu, Avrupa Birliği ve Din, http://www.haber.dk/anasayfa/modules.php?name=News&file=article&sid=1565 21.01.2008.
fundamentalizmi belli oranlarda önleyebileceğini söyleyenler de olmuştur.176 Başta Fransa olmak üzere bazı ülkelerin ise laiklik vurgusunun güçlenmesini talep etmesi neticesinde AB Anayasası’nın giriş bölümüne “Avrupa’nın kültürel, dinsel ve hümanist
mirasından ilham aldığı” vurgusu yapılarak orta yol bulunmuştur. Temel Haklar
Beyannamesi’nde yapılan din vurgusu, Nice Zirvesi’nde bu beyannamenin kabulü ile AB temel metinlerine girmiştir.177
Avrupa’da AB organları ve kilise arasında yapılan çok sayıdaki toplantıda konuşulan konulardan biri de kimlik meselesidir. Avrupa’da insanların gittikçe kimliklerini kaybettikleri, bir üst kimliğin oluşturulması gerektiği ve kimliği korumanın yolunun kimliğin tanımlamasında dini, kültürel unsurların bulunmasıyla mümkün olabileceği konuşulmuştur. Ancak bu şekilde tanımlanan Avrupalı kimliği, diğer dinlerle diyalog içerisine girerek gittikçe anlamsızlaşan hayata bir anlam katabilecektir.178
Birçok dilin ve kültürün yaşadığı Avrupa kıtasında ortak bir Avrupalılık kimliğinden bahsetmek elbette güçtür. Üstelik ortak bir kimlik tanımı, geniş ve çoğulcu olduğunda halklar üzerinde etkisini yitirmekte; dar ve belirleyici olduğunda ise dışlayıcı olmaktadır. Kimliğin oluşum süreci canlı, devingen ve değişken bir süreçtir. Üstelik aynı kavram altında farklı kesimler farklı kimliklerden bahsetmektedir. Farklı Avrupa kimliği tartışmalarının temel değişkeni ise yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Hıristiyanlıktır.179
Avrupalılık kimliğinin oluşumunda birçok çelişkinin var olduğu ve bu konudaki iddiaların kaçınılmaz olarak bir sonuca varmadığı kabul edilmelidir. Avrupa bir dönem kaynaklarını sömürdüğü ülke insanlarının akınına uğramak suretiyle her geçen gün daha da kozmopolit bir yapıya kavuşmaktadır. Bu durum, Avrupa kimliğinin daha esnek tanımlamalarla yapılmasını zorunlu kılmaktadır.180 Bu noktada iki senaryodan bahsedilebilir. Birinci senaryoda, kimlik probleminin aşılması suretiyle yeni bir Avrupalılık tanımlamasının yapılması ve kutsal Roma‐Germen prototipine dayalı kimlik tanımından daha evrensel bir tanıma yol alış bulunmaktadır ki bu, AB’nin uluslararası bir güç olabilmesi noktasında önemli bir parametre olacak, Türkiye’nin üyeliği de ancak bu görüşün yaygınlık kazanmasıyla mümkün olabilecektir. İkinci senaryoda ise kutsal Roma‐Germen prototipinin korunması neticesinde AB’nin uluslararası bir denge unsuru 176 Mehmet Emin Köktaş, “Avrupa Birliği Süreci ve Din”, III. Din Şûrası, DİB Yay., Ankara 2005, s. 105. 177 Gazi Erdem, a.g.m., s. 74‐75. 178 Hasan Köni, “Avrupa Birliği Müktesebatında Din ve Kültür”, Uluslararası Avrupa Birliği Şûrası, DİB Yay., C. I, Ankara 2000, 93‐94. 179 Faruk Şen, EuroTürkler: Sayılar, İstemler, Analizler ve Yorumlar, Günizi Yay., İstanbul 2007, s. 128. 180 Ahmet Davutoğlu, a.g.e., s. 544.
olmaktan vazgeçmesi, Hıristiyanlık, kültürel birlik ve ulusal sınırlar üzerinden bir Avrupa kimliği oluşturacağı yaklaşımdır. Bu tutum, Avrupa kökenli olmayan yapıların Avrupa’dan tasfiyesine yol açabilecek, ırkçı teamüllerin hortlamasına de zemin hazırlayabilmektedir. Bu çerçevede AB’nin Türkiye’nin üyeliği ile ilgili tavrı çok daha derinden seyreden medeniyet bunalımını da ortaya çıkaracaktır.181 İslamofobi, İslam karşıtı söylem ve davranışların, insan hakları ve ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi, Avrupa kimliği konusunda Hıristiyanlık vurgusunun gün geçtikçe daha sık yapılması, kanaatimizce ikinci senaryoyu doğrular niteliktedir. Bununla beraber karakteri ve ilham kaynağı itibariyle AB’nin Hıristiyan kültürü üzerine inşa edilen bir yapı olduğu AB yetkilileri ve Avrupalı siyasetçilerce hiçbir zaman saklanmamıştır. Bu gerçek birçok yerde bazen ince göndermelerle, bazen sarih ifadelerle açıklanmaktadır. AB’nin büyük ortaklarından Almanya, Fransa gibi ülkelerin ve AB üyesi tüm ülkelerin muhafazakâr siyasetçilerinin, din adamlarının ve halkın önemli bir yekûnunun açıklamalarında bu gerçeği görmek mümkündür. Bu ülkeler Türkiye’yi İslam kültürüyle yetişmiş, Hıristiyanlığa dayalı ahlaki ve kültürel değerlerden oluşan batı kültürüne yabancı bir unsur olarak görmektedirler. Türkiye’nin NATO üyeliğini ve NATO’daki etkinliğini şiddetle savunan muhafazakârlarda dahi bu düşünce kendini ele vermektedir. Sosyalist ve radikaller ise dini vurgu yerine “insan haklarının ve
demokrasinin eksikliği” vurgusunu yapmayı tercih etmektedirler.182
Türkiye’nin üyeliği etrafında yapılan Avrupa kimliği tartışmaları son yıllarda daha da yoğunlaşmıştır.183 Nitekim Türkiye’nin üyeliğiyle ilgili muhafazakâr veya çoğulcu yaklaşımın referansları da birebir Avrupa kimliğinin ne olması gerektiğiyle ilgilidir. Bu bağlamda Avrupa kimliği, farklı insanlar için farklı anlamlara gelir ve yekdiğerinin anlamını ortadan kaldırmak için uğraşır.184 Bunun yanı sıra Avrupa, hem fikir hem süreç olarak geleneği olmayan bir yapılanmadır. Her şeyden önce kendisine duygusal bir süreklilik ve tarihsel bir derinlik sağlayabilecek bir tarih öncesinden yoksundur.185 Lakin Avrupalıların en azından kendilerini Müslüman olmayanlar ve Yahudi olmayanlar olarak 181 Jean‐Paul Willaime, “Protestanlık”, Avrupa Birliği Ülkelerinde Dinler ve Laiklik, Haz. Jean Bauberot, Çev. Fazlı Arabacı, Ufuk Kitapları, İstanbul 2003, s. 216; Ahmet Davutoğlu, a.g.e., s. 545; Meryem Koray, a.g.e., s. 380‐381; Ayhan Kaya‐Ferhat Kentel, a.g.e., s. 107. 182 Ali Bulaç, a.g.e., s. 102–104. 183 Faruk Şen, a.g.e., s. 129.
184 P. C. A. Pocock, “Avrupa’yı Yıkmak”, Avrupa Sorunu, Der. Peter Gowan, Pery Anderson, Aykırı Yay., İstanbul 2005, s. 108.
185 Anthony D. Smith, Ulusal Kimlik ve Avrupa’nın Birleşme Fikri, Avrupa Sorunu, Der. Peter Gowan, Pery Anderson, Aykırı Yay., İstanbul 2005, s. 143.
gördüğü de aşikârdır. Avrupalılar için bazı hukuki ve politik ortak gelenekler ile dinsel ve kültürel ortak bir mirastan bahsedilebilir. Kimi ülkeler bunu daha derinlikli bir şekilde hissederken, kimi Avrupa ülkeleri için bu ortaklık derinlikli bir hissiyat yaratmamaktadır. Bu nedenle Avrupalılar için ortak olan şeyin ne olduğu sorusuna tam anlamıyla cevap verilemez. Avrupalı olmayanlar gibi Avrupalıların da kendi aralarında dil, toprak, din (Katolik, Ortodoks, Protestan), ekonomik ve politik sistem olarak farklı oldukları unutulmamalıdır.186
Avrupa insanı tarihsel olarak Avrupa’nın hiçbir yerinde kendini gurbette hissetmemiştir ama kimi yerleri kendisine daha yakın bulmuştur. Peki, kendi ulusuna bağlı ama kıtasının diğer ülkelerinde kendinden bir parça bulan Avrupalının kimliği nasıl açıklanabilir? Şüphesiz tüm farklılıklara rağmen yüzyıllar içinde ortak bir duygu ve düşünüş oluşmuştur. Bu ortak his, fetihler, ticaret ve çeşitli nüfus hareketlilikleri sayesinde olmuştur. Böylece Avrupalıda bu ortak his, üç taşıyıcı sütunun üzerine bina edilmiştir: bireyin önceliği, ticaretin gelişmesi ve demokrasinin icadı. Birey merkezli bir dünya görüşünün oluşmasında, seçilmiş halk düşüncesi yerine birey ile tanrı arasında dolaysız bir ilişkiyi savunan Hıristiyanlığın etkisi büyük olmuştur. Özellikle Rönesans sonrası artan ticari ilişkiler ve hareketlilik, Protestanlıktan destek alan kapitalizmin önlenemez yükselişi de ticaretin gelişmesi suretiyle Avrupalı kavramına anlam katmıştır. Avrupalı kavramına anlam katan üçüncü sacayağı ise demokrasidir.187 Demokrasi, bugün Avrupalının zihninde hem Protestanlığı ve kapitalizmi besleyen bir dine dönüşmekte, doğal olarak da dogmatik bir görünüme kavuşmaktadır.
Avrupa insanı ifadesi, esas anlamını siyasal anlamda birleşik bir Avrupa projesinde bulur. Avrupa insanı Maastricht’te (1992) imzalanan anlaşma ile bugün siyasal bir gerçekliğe dönüşmüştür.188 Kimine göre Avrupalılaşmak, “elit tabakanın sürüklediği bir
toplumun bütünüyle ve bilinçli olarak sürekli eşitlikçi ve gelişmenin maddi koşullarını araması ve hukuk devletinin demokratik normlarını bir ölçüde dondurulan toplumsal ve dinsel yapılar üzerine kurmayı amaçlayan bir yapıdır.” Aynı zamanda Avrupa ruhunun,
etnik temele dayanmayıp kültürel olduğu, bu ruhun doğal değil, tarihsel olduğu ifade edilmektedir. Avrupa, ilk önce antik Yunan’ın mirası olan eleştirel akıldan beslenir. Beslendiği ikinci kaynak, kadim Hıristiyanlığın İncil ruhudur. Bu ruh Avrupalıya tanrısıyla dolaysız bir ilişkiyi ve bu ilişkinin ölçülerini kazandırmıştır. Avrupa ruhu aynı
186 Anthony D. Smith, a.g.e., s. 154‐156.
187 Jorge Semprun‐Dominiquede Villepin, a.g.e., s. 20‐22. 188 Jorge Semprun‐Dominiquede Villepin, a.g.e., s. 24.
zamanda Roma Hukuku’ndan, Aydınlanma’dan ve Fransız Devrimi’nden beslenmiştir.189 Bu nedenlerden ötürü Avrupa için hem bunların toplamı hem de tam olarak hiç biri değil denilebilir. Zira Avrupa, çoğu zaman bir ideali sembolize etmiştir.190 Fakat bugün, Avrupa tek tek coğrafyaların esas alınmadığı, değişen, zenginleşen bir projeyle ön plandadır. Bu proje, ekonomik işbirliği gibi kısıtlı amaçlarla ortaya çıkmış ama Avrupa bütünleşmesini ve yurttaşlığını hedeflemiş bir süreci ifade eder. Avrupa yurttaşlığının ortaya çıkması bir şekilde yurttaşlık ile milliyetin birbirinden ayrıldığının da göstergesidir.191
Avrupa, genişleme halinde, bir çekirdek etrafında ışıldayan bir yapı olarak görülse de bütün bunalımları esnasında toparlanmak, kimliğini bulmak veya yeni serüvenlere atılıp yeni keşifler yapmak için devamlı içine kapanmıştır.192 Türkiye’nin muhtemel adaylığı da Avrupa’da böyle bir içe kapanma ve sorgulama sürecini başlatmıştır. Bu süreçte; ya dünyada Rusya’da boşalan yeri doldurmak için egemen bir güç haline dönüşecek ya da ekonomik bir yapı olarak varlığına devam etmeye çalışacaktır.
Avrupa Birliği de Avrupa’nın kendisiyle yüzleşmesinin bir sonucu ve birçok açıdan kendini reddi sayılabilir. Bunun için AB, eski Avrupa’yı yaşatmak için değil, eski Avrupa’yı yıkıp küllerinden yeni bir Avrupa’yı yaratmak için kurulmuştur, yorumları yapılmaktadır. İşte Türkiye’nin üyeliği bu iddiaların doğrulanması veya yanlışlanması adına büyük bir imkân yaratmaktadır.193 Zira Türkiye’nin AB üyeliği ya AB’nin eski Avrupa’yı temel referans olarak kabul etmesini ya da eski Avrupa’yı reddedip yeni ve güçlü Avrupa’yı kabulünü beraberinde getirecektir.194