• Sonuç bulunamadı

AVRUPA BİRLİĞİ, TÜRKİYE ve DİN 

3.  AB kapsamında düzenlenen ve Diyanet’i da ilgilendiren değişik toplantı ve 

çalışmalara da katılımcı gönderilmektedir.599 

Türkiye’nin  Avrupa  Birliği  ile  müzakere  süreci  çerçevesinde  07‐08  Eylül  2006  tarihlerinde Brüksel’de yapılan “Yargı ve Temel Haklar Faslı Tanıtıcı Tarama Toplantısı”  ile  12‐13  Ekim  2006  tarihlerinde  yine  Brüksel’de  yapılan  “Yargı  ve  Temel  Haklar  Faslı 

Ayrıntılı  Tarama  Toplantısı”nda  DİB  de  başkan  yardımcısı  Mehmet  Görmez  ve  uzman 

İsmail  Hilmi  Bilgi  tarafından  temsil  edilmiş  ve  Türkiye’nin  “Temel  İnsan  Hakları”  (23.  Fasıl) başlığı ile yaptığı sunumda,  beş slâytlık bir sunumla Diyanet İşleri Başkanlığı da  tanıtılmıştır.  Aşağıda  yer  alan  tanıtımla  beraber  Diyanet,  ilk  defa  AB  resmi  belgeleri  arasına girmiştir.    

“Diyanet İşleri Başkanlığı; 

- Toplumun  ibadetlerine  rehberlik  yapar  ve  İslâm  inanç  ve  ahlâkı  ile  ilgili  bilgiler 

verir. 

      

599 İlgili bilgiler Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan istediğimiz belgeler neticesinde Dış İlişkiler Dairesi Dinler  Arası  Diyalog  Şubesi  Müdürlüğü  tarafından  tarafımıza  14.01.2007  tarihinde  resmi  yazı  olarak  sunulmuştur. 

- Toplumu din konusunda aydınlatır.  Bu aydınlatmayı yaparken:   - Müslümanların 14 asırlık dinî tecrübesini  göz önünde bulundurarak, akıl ve bilim  ışığında  bilgi üretir ve bu bilgiyi toplumla paylaşır.  - Modern hayatı ve insanlığın ortak birikimini göz ardı etmeden güncel dini sorunlar  hakkında yerinde ve zamanında açıklama yapar. 

- Hiçbir  mezhep,  anlayış,  yorum  ve  uygulama  ayrımı  yapmadan  İslam’ın  ortak 

paydası ve vatandaşlık esasına göre hizmet sunar. 

- Herhangi bir mezhep veya İslam içi inanç grubunu temsil etmez.  

- Devlet  organizasyonu  içinde  yer  alması  yönüyle  kamusal;  din  hizmeti  sunarken 

tamamen  kendi  bilimsel  donanımı  ve  inisiyatifiyle  hareket  etmesi  yönüyle  özgür;  gelenek  ve  tarih  ile  bağlantılı  olarak,  dindarlık  konusunda  halkın  Müslümanlık  tecrübelerini,  taleplerini  ve  hassasiyetlerini  göz  önünde  bulundurması  yönüyle  de  sivil bir kuruluştur. 

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın anlaşılmasındaki temel zorluklar: 

- Diyanet İşleri Başkanlığı, Kilise benzeri bir dinî temsil kurumu değildir.  

- Kilise’den  farklı  olarak,  İslam  Dini’nde  din  görevlileri  ve  dinî  kurumlar  Yüce 

Yaratan adına ruhanî otoriteyi temsil etmezler.  

- Başkanlık,  Kilise’deki  gibi  dinî  bir  hiyerarşiye,  ruhban  sınıfına  (clergy)    sahip 

değildir. İslam’da din hizmetliliği, bir “dini sınıf” değil, bir “meslek”tir.”600 

Giderek  artan  dini  özgürlükleri  ve  İslami  olarak  nitelenen  siyasi  partilerin  oluşumunu düşündüğümüzde, Diyanet’in konumunun tartışmaya açılmış olması şaşırtıcı  değildir.  Çok  önemli  bir  kurum  olması  ve  anayasal  güvenceye  sahip  olması  nedeniyle,  Diyanet’in  statüsünün  köklü  bir  şekilde  değiştirilmesi  zor  görünmektedir.  Nitekim  Diyanet’in kaldırılmasını parti programına koyan Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖDP)  Anayasa  Mahkemesi’nin  23/11/1993  tarih  ve  E.1993/1  K.1993/2  sayılı  kararıyla  kapatılmıştır.601  Diyanet’in  bu  muhkem  konumu  göz  önünde  bulundurulduğunda  Türkiye'nin AB üyeliği gerçekleşirse, AB’ye din ile devlet arasındaki bağları başka hiçbir  üye ülkede olmadığı kadar güçlü olan bir üye katılmış olacaktır. Bu bağlar kısa dönem         600 İlgili belgeler tarafımıza, bu toplantıya katılan DİB Dış İlişkiler Uzmanı Dr. İsmail Hilmi Bilgi tarafından  verilmiştir.   601 Diyanet‐Sen, a.g.e., s. 5. 

içinde  değişecek  gibi  görünmemesine  rağmen  uzun  vadeli  bir  değişimin  olacağı,  muhtemel beklentiler arasında yer almaktadır. Bu beklenti, demokrasinin güçlenmesine  paralel olarak dini çoğulculuğun da imkân bulabileceğini varsaymaktadır.602  

Devlet  güdümündeki  din  görüntüsü,  Diyanet’in  ciddi  bir  imaj  problemi  olduğunu  göstermektedir.  Üstelik  yapılan  eleştiriler  de  her  zaman  yersiz  değildir.  Bilindiği  gibi  İslam  ülkelerinde  din  kurumları  genelde  siyasetin  güdümündedir.  Bu  bağlamda  Türk  halkı, devlet memuru statüsündeki din görevlilerinden şikâyetçi olmasa dahi her geçen  gün güven unsuru ön  plana çıkmaktadır. Dini kullanan aşırı örgütler ise bu durumdan  faydalanmaktadır. Din hizmeti, özünde sivil bir hizmettir ve din hizmeti kurumları sivil  kurumlara  dönüştürülmelidir.  Diyanet’in  önemli  görevler  yaptığı  inkâr  edilemez.  Ama  daha önemli görevler ifa edebilmesi noktasında Diyanet’e imkân tanınmalıdır. Yüzlerce  yıllık  bir  mirasın  üstüne  kurulan  Diyanet,  ilk  dönem  başkanlarının  “karizmatik”  yapılarından dolayı çok göze batmasa ve o dönem kamu kurumlarının tümü öyle olduğu  için zayıflığı göze görünmese dahi, bugün ciddi bir yapısal değişime ihtiyaç duymaktadır.  Bu  değişim  elbette  belli  odakların  isteği  doğrultusunda  değil,  ihtiyaçlar  doğrultusunda  olmalıdır.603 Nitekim başkan yardımcısı Prof. Dr. İzzet ER ve Dış ilişkiler Daire Başkanı  Prof. Dr. Ali Dere de aynı fikirdedir.604  

DİB  yetkilileri,  yukarıda  ifade  ettiğimiz  gibi  AB’ye  en  hazır  kurumun  Diyanet  olduğunu  ifade  etse  dahi,  TESEV  araştırması  AB’ye  uyum  konusunda  en  yetersiz  kurumun  DİB  olduğunu  ama  yeni  yönetimle  beraber,  uyuma  en  istekli  ve  gayretli  kurumun da yine DİB olduğunu tespit etmiştir.605 TESEV araştırmasında Diyanet ile ilgili  şu  tespitlere  yer  verilmiştir:  “Artık  Türkiye,  istese  de  istemese  de  din­devlet­toplum 

ilişkilerini, buna bağlı olarak da Diyanet’i de masaya yatırma durumunda. Diyanet, sadece  Alevi  kesimin  yüksek  sesle  dile  getirdiği  eleştirilerin  ötesinde  tartışılmayı  hak  ediyor.  Diyanet,  gerek  AB  süreci,  gerekse  nüfus  bileşimi,  eğitimdeki  gelişmeler,  kimlik  arayışları,  modernleşme  gibi  faktörler  sonucu  farklı  kesimlerin  dile  getirdiği  ve  bundan  sonra  getirebileceği  “dinde  değişim”  arayış  ve  beklentilerine  de  hazırlıklı  olma  durumundadır.  “Dinde  değişim”  talebinin,  kurumun  ve  yöneticilerinin  reklâmı  için  basit  bir  “halkla 

       602 WRR, a.g.e., s. 82‐83. 

603 İrfan Bozan, a.g.e., s. 92. 

604 05.03.2008 tarihinde yapılan mülakat, Ankara.  605 Ruşen Çakır‐İrfan Bozan, a.g.e., s. 9. 

ilişkiler”  sloganına dönüştürülüp içinin boşaltılması deneyimini, Türkiye’nin bir  kez daha  yaşaması hiç iyi olmayacaktır.”606 

2005 yılından beri TBMM’de olan ama gündeme alınmayan Diyanet yasa tasarısı,  bu  konuda  açılımlar  sağlayabilecek  niteliktedir.  Öncelikle  bu  yasa  tasarısında,  Diyanet  için  daha  özgürlükçü/özerk  bir  yapı  öngörülmektedir.  Başkanın  seçim  sistemiyle  seçilmesi  de  bu  tasarıda  yer  almaktadır.607  Diyanet  İşleri  Başkanı  seçiminden  kadrolaşma  yapısına  kadar  ciddi  yenilikler  getirecek  olan  ama  henüz  gündeme  alınmayan  yasa  tasarısı,  Türkiye’de  din‐devlet‐toplum  ilişkileri  bağlamında  yeni  tartışmalara  da  gebedir.608  Buna  göre  Diyanet,  gelişen  şartlara  göre  dönüşüm  politikalarını  gerçekleştirebilecektir.  Söz  konusu  olan  Diyanet’in  bütçesi  ve  personel  sayısından  öte  saygın  bir  kurum  olması,  geniş  ufuklu,  çağdaş  bir  din  hizmeti  sunabilmesidir.  Bazen  verdiği  fetvanın  dahi  arkasında  duramadığı  bizzat  bir  dönem  Diyanet’ten sorumlu devlet bakanı Prof. Dr. Mehmet S. Aydın tarafından dile getirilen bir  kurumun 21. yüzyılda yaşaması mümkün görünmemektedir.609  

İlahiyat Fakülteleri ve Diyanet arasında organik bir bağın kurulması gereklidir.610  Çalışmamıza  esas  olan  İhtisas  Eğitim  Merkezleri’nin  de  artan  ihtiyaçlara  göre  dönüşebilmesi,  çağdaş  bir  hizmet  verebilmesi,  güncel  dini  problemlere  karşı  etkin  politikalar  üretebilmesi  gerekmektedir.  Bu  bağlamda  Diyanet’in  AB  sürecinde  belli  oranlarda  da  olsa  sivilleşmesi,  daha  demokratik  bir  yapıya  kavuşması,  kilise  olma  yolunda  değil  ama  sivil  toplum  kuruluşu  mantığıyla  sosyal  alanda  daha  etkin  olması  gerekmektedir. Yapılan çalışmalar, halkın da bu yönde beklentilerinin olduğunu ortaya  koymaktadır.611 

Diyanet,  yaygın  hizmet  ağının  eğitim  kapasitesini  yükselttikçe  din  hizmetleri  konusunda verim alınabilecektir. Bu da din görevlisinin yetiştirilme sürecinin kalitesine,  İmam  Hatip  Liseleri  ve  İlahiyat  Fakülteleri’nin  mevcut  durumuna  bakmayı  gerektirmektedir.  Türkiye’de  din  görevlisi  yetiştirme  sürecinin  ortaya  çıkardığı  durum  son  iki  yüzyıllık  sosyolojik  değişim  ve  dönüşümden  bağımsız  ele  alınamaz.  Osmanlı’da  din görevlisi yetiştirme işi oldukça önemlidir. Zira din görevlisi sadece namaz kıldıran  kişi  değildir.  O  bulunduğu  mahallenin  ahlak  zabıtası,  nüfus  ve  tapu  kayıtlarını  tutan         606 İrfan Bozan, a.y.  607 İrfan Bozan, a.g.e., s. 89.  608 İrfan Bozan, a.g.e., s. 90.  609 Mehmet S. Aydın, a.g.m., s. 17‐18.  610 Mehmet S. Aydın, a.y.  611 İrfan Bozan, a.g.e., s. 85. 

memuru, evlenme boşanma işlerine bakan görevlisidir.  Bu nedenden dolayı din adamı  yetiştirme  işine  önem  verilmiştir.  İlk  zamanlarda  yalnızca  medrese  mezunları  imam  olabilirken sonra artan ihtiyaçlar neticesinde medresenin ara sınıflarından ayrılanlar da  imam  olma  hakkını  elde  etmiştir.  Türkiye  Cumhuriyeti’ne  geçişle  beraber  din  görevini  ifa edebilecek liyakatli kişilerin olmayışı nedeniyle bu vazife, ehliyetsiz kimselerin eline  geçmiştir.  Halk,  din  ihtiyaçlarını  gözetimden  ve  denetimden  yoksun  yerlerde  karşılamaya  çalışmıştır.  Çoğu  zaman  düzensiz  ve  gizli  sürdürülen  din  eğitimi  ciddi  problemler  yaratmış,  bu  nedenden  dolayı  dünya  şartlarına  aykırı,  liyakatsiz,  fikir  seviyesi itibariyle eksik bir din görevlisi prototipi ortaya çıkmıştır.612  

AB  sürecinde  Diyanet’in  konumu  tartışılırken  Türkiye’de  dinin,  din  hizmeti  ve  eğitiminin serüvenine ana başlıklar halinde dahi olsa değinmemek, konunun tam olarak  anlaşılmasını zorlaştıracaktır.  Bu ihtiyaca binaen şu temel başlıklara değinilebilir.