• Sonuç bulunamadı

1. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE FARKINDALIĞI

1.15. Sürdürülebilir Kalkınma Kavramı

İnsanlar yeme, içme gibi yaşamsal faaliyetlerini devam ettirebilmek için çaba harcarlar. Bu çabanın sonucunda ise tüketim gerçekleşmektedir. Ortaya çıkan tüketim ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çeşitli ürün ve hizmetlerin üretilmesi şarttır. Ürün ve hizmet üretiminin yanı sıra tüketim içinde çaba gereklidir. Üç faaliyetin gerçekleşebilmesi için harcanan çaba sonucunda çok fazla enerjiye gerek duyulmaktadır (Hekimci, 2012: 11). Üretim ve tüketim faaliyetinin gerçekleşmesi sonucunda harcanan kaynakların ve enerjinin fazla olması kalkınma kavramını gündeme getirmiştir. Konum olarak son derece önemli bir hale gelen kalkınma kavramı yenilikçi düşüncelerin ortaya çıkardığı değişimler olarak tanımlamaktadır (Özmete ve Akgül Gök, 2015: 128).

Kalkınmaya yönelik ortaya konulan teorilerin temelinde ekonomik yapının nicel özellikleri dikkate alınmıştır. Kalkınma ile ilgili çalışmalardaki en büyük problem yapılan faaliyetlerin odak noktasına çevresel faktörlerin koyulmamasıdır. Bunun nedeni olarak sanayi devrimi gösterilebilir (Aksu, 2011: 4).

Sanayi devriminin başlangıcından 20. yüzyılın sonuna kadar çevresel faaliyetlere önem verilmemiş ve çevresel sorunlar ihmal edilmiştir. Çevreye yönelik ihmaller sonucunda çeşitli sorunlar yaşanması, kalkınmada çevre odaklılığın çok önemli bir konumda olduğunun kanıtıdır. 20. yüzyılın sonunda küreselleşme sürecinin de başlamasıyla birlikte çevre konusu birçok bilim dalında önem kazanmıştır (Toprak, 2006: 147). Sanayileşme ile birlikte ürün ve hizmet üretiminin artışı kalkınma göstergesi olarak kabul edilmiştir. Ancak bu hızlı artış ve bilinçsiz üretim doğal dengeyi bozmuş, doğanın taşıma kapasitesinin sınırına gelinmiş hatta kapasite aşılmıştır (Aksu, 2011: 4). Kalkınmanın yaşam kalite ve süresinin artması gibi olumlu sonuçları da bulunmaktadır. Ancak olumlu sonuçların gerçekleşebilmesi için yapılan faaliyetler doğal taşıma kapasitesini bu duruma getirmiştir (Erden ve Turan Koyuncu, 2014: 11). Yaşanan bu durum kalkınma faaliyetlerinde çevresel faktörlerin odak noktası olması gerektiği gerçeğini bir kez daha açığa çıkarmıştır. Bu sayede kalkınmanın sürdürülebilirliği ile ilgili araştırma ve tartışmalar başlamıştır (Aksu, 2011: 4).

Günümüzde küreselleşmenin geçmişe oranla daha hızlı bir artış göstermesi beraberinde rekabeti getirmiştir. Rekabetin maksimum seviyeye ulaştığı bir ortamda ekonomik yapı için belirlenen hedeflerin, günü kurtaracak şekilde değil, mevcut durumu koruyarak ileriki dönemlere aktaracak şekilde oluşturulması gerekmektedir. Mevcudun korunması durumu kalkınma kavramına temel olmuştur. Kalkınma kavramı belirli bir döneme kadar sorunsuz bir şekilde işlese de kalkınma yapbozunun en önemli parçası eksik kalmıştır. Bu parça “Sürdürülebilirlik” kavramıdır (Aksu, 2011: 4).

Sürdürülebilirliğin ortaya çıkış noktası teknolojik ve ekonomik alanda yaşanan gelişmelerle birlikte ortaya çıkan çevresel sorunların önüne geçilerek doğal çevrenin korunmasıdır (Karakuzulu, 2010: 198). Sürdürülebilirlik denildiğinde ilk akla gelen ekosistem üzerinde meydana gelen her türlü problemin minimum seviyeye indirgenmesi ve çözüme kavuşturulmasıdır (Moore, 2005: 192).

Sürdürülebilirlik kavramının sözcük anlamı herhangi bir olay ya da durumun uzun dönemli olarak devamlılığının sağlanması verilebilir (Akyıldız, 2007: 21). Sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir kalkınma kavramlarını değerlendirirken birbiriyle bağlantılı olduğu unutulmamalıdır. Bunun nedeni ise sürdürülebilirlikten bahsedebilmenin yolunun sürdürülebilir kalkınmadan geçmesidir (Pelit, Baytok ve Oybalı, 2015: 42).

“Sürdürülebilirlik” ve “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramları küreselleşme sürecinin de tetiklemesiyle birlikte 20. yüzyılın sonlarından bu yana hayatımızda önemli bir konuma gelmiş ve her alanda karşımıza çıkan iki kavram olmuştur (Hoşkara ve Sey, 2009: 50).

Sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir kalkınma kavramlarından ekonomik yapının dışında hayatın birçok alanında bahsetmek mümkündür (Gür, 2012: 89). Küresel anlamda sosyal ve ekonomik kalkınmanın gelişimini sağlayabilmek için sürdürülebilir kalkınma politikaları üretilmesi gerekmektedir. Bu politikaların iyi bir şekilde tasarlanabilmesi için ekonomik, sosyal ve çevresel alanlar bir bütün olarak düşünülmelidir (İşeri ve Özen, 2012: 161). Ancak “Sürdürülebilirlik” İktisadi kalkınmayla diğer alanlardan çok daha yakın bir ilişki içerisindedir (Gür, 2012: 89).

Sürdürülebilirlik kavramı ilk kez Bruntland Raporu’nda yer almıştır. Bu rapora göre sürdürülebilirlik; mevcut kaynakların gelecek nesillere yetecek şekilde planlamasının yapılması ve kullanılmasını ifade etmektedir. Sürdürülebilirlik dünyada mevcut olan doğal kaynakların değişim ve tüketimini dikkate alarak hareket eder ve üretim kabiliyetinin gelecek dönemlerde korunması olarak tanımlanmaktadır (Seydioğulları, 2013: 19).

Sürdürülebilir Kalkınma kavramı tüm birey ve toplumların çevresel, sosyal ve ekonomik alandaki refahının arttırılması çalışmalarını içerir. Günümüzde toplumsal refahın sağlanması için gerekli olan ürün ve hizmetin maksimum kalitede olması, sağlıklı şekilde işleyen ekosistemlerden geçmektedir (Kalkınma Bakanlığı, 2018: 3).

Sürdürülebilir kalkınma;

 Çevresel zararı,

 Sosyal yapıdaki eşitsizliği,

 Faaliyetlerin gelecek odaklı olmaması gibi birbiriyle bağlantı içerisinde olan birçok problemin çözümüne yönelik uygulamalarda bulunan yapıdır. Ancak bu yapıda dikkat edilmesi gereken önemli nokta çözümlerin uzun ömürlü olmasıdır (Kuşat, 2012: 227-228).

Sürdürülebilir Kalkınma köken olarak 20. yüzyıla dayanan bir kavramdır. Yirminci yüzyıldan sonra daha önemli bir konuma gelen sürdürülebilir kalkınma rehber kavram olarak tanımlanmıştır (Bozlağan, 2005: 1012).

Çevre ve kalkınma arasındaki etkileşim sonucu ortaya çıkan problemlerin çözümüne yönelik olan sürdürülebilir kalkınma günümüzün istek ve ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra gelecek kuşakların ihtiyaçlarını da karşılama amacından ödün vermeden hareket etmeye çalışır. Bu kalkınma yaklaşımı sosyal ve ekonomik alanlarda çevre boyutunun dikkate alınması esasına göre hareket eden bir yapıdır (Yaylı, 2011: 921).

Sürdürülebilir kalkınma toplumsal yapıda meydana gelen birçok problemi bütüncül bir çerçevede ele alarak ekonomik ve sosyal yapıyı iyileştirmeyi amaçlar (Özmete ve Akgül Gök, 2015: 130). Bu amaç doğrultusunda sürdürülebilir kalkınma ile bireysel faydayı düşünmek yerine toplumsal faydaya önem verilmiştir. Toplumsal faydanın sağlanmasında bugüne dayalı üretim yerine gelecek temelli üretim ve kalkınmanın ön planda olduğu faaliyetler yapılmıştır (Karabıçak ve Özdemir, 2015: 44).

Sürdürülebilir kalkınma kavramı iki ayrı parçada ele alınmaktadır. İlk parça ihtiyaçları, ikinci parça ise hem bugün hem de gelecekte doğal kaynakların talebi karşılayacak şekilde kullanılabilmesi için sınırlamaları içerir (Erdem ve diğerleri, 2004: 1).

Sürdürülebilir kalkınmanın temelinde ise doğal kaynakların korunması ve geliştirilmesi yatmaktadır. Doğal kaynakları temel alan sürdürülebilir kalkınmada bu kaynakların sürekli olarak korunmasını, yenilenebilen kaynakların yenilenemeyen kaynaklara oranla daha fazla kullanımını, kaynakların geleceğe aktarımını ve çevrenin korunmasına dayanan bir düşünce yapısına sahiptir (Çakılcıoğlu, 2013: 27). Sürdürülebilir kalkınmaya yönelik bakış açıları çevresel ideolojileri göre değişim göstermiştir. Dünya kapalı bir sistem gibi düşünüldüğünde mevcut sistemin devamlılığının sağlanması için sahip olduğu doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanması gereklidir (Sharpley, 2000: 6-7). Sürdürülebilir kalkınma düşüncesini savunanlar, kalkınmayı yok saymaz ve kalkınmayı ekonomik büyüme için bir gereklilik olarak görür. Bu ideolojiyi savunanlar sürdürülebilir bir çevrenin oluşturulabilmesi için ekonomik büyümenin en alt seviyeye düşmesinin bile yeterli olmadığının bunun yerine ekonomik alanda küçülmeye gidilmesini savunur (Turgut, 2014: 145).

Sürdürülebilir kalkınmada dört temel boyut mevcuttur. Bu boyutlar şunlardır (Ghazy, 2015: 44):

 Ekonomik kalkınmada ve gelir dağılımında adaleti sağlamak  Sosyal kalkınmada eşitliği, birlik ve beraberliği sağlamak  Çevre ve doğal kaynakların korunmasını sağlamak  Çevresel kirliliği azaltabilecek teknolojiler geliştirmek

Sürdürülebilir kalkınmanın boyutları incelendiğinde hızlı ve bilinçsiz tüketimin çevreyi ve yaşam standartlarını olumsuz şekilde etkilemesinden dolayı ihtiyaçların karşılanmasında sadece bugünü değil geleceği de düşünmenin önemini vurguladığı görülmektedir (Atmış, 1997: 28).

Sürdürülebilir kalkınma doğal kaynakların kullanım şekline odaklanmış gibi gözükse de aslında ekonomik büyümeyle ilişkili bir kavramdır. Bu nedenle ülkelerin uyguladıkları politikalarda kalkınmada ekonomik kısmın sürekliliğinin sağlanması odak noktası olmuştur. Küreselleşmenin ülke ekonomilerindeki etkisi sürdürülebilirlik kavramını devreye sokmuştur (Pezikoğlu, 2012: 84).

Sürdürülebilir kalkınma hükümetler, işletme ve toplum için çok önemli olan yenilikçiliği, çevreci bilinci ön planda tutan bir çevresel gelişim paradigmasıdır (Drexhage ve Murphy, 2012: 6).

Sürdürülebilirlik kavramı sadece sosyal, çevresel ve ekonomik konularla ilgili olmayıp bunların yanı sıra günümüzde çok önemli konuma gelmiş iki kavram olan pazarlama ve turizmi de etkilemiştir. Yaşanan etkileşim sonunda sürdürülebilir pazarlama, sürdürülebilir turizm, sürdürülebilir işletme gibi birçok kavramı ortaya koymuştur. Sürdürülebilirliğin maksimum seviyeye çıkarılması sürdürülebilir kalkınmayı sadece sosyal, ekonomik ve çevresel olarak düşünmeyip diğer kavramlarla olan ilişkisini de göz önünde bulundurulmasından geçmektedir (Barutçu ve Tomaş, 2013: 11).

Sürdürülebilir kalkınma kavramı geçmiş dönemlerde dünya gündeminde çok fazla yer bulamamıştır. Fakat son yıllarda çevresel alanda yaşanan ekstrem olayların artması ve 2008-2009 yılında küresel anlamda ekonomik bir kriz yaşanması kalkınmanın sürdürülebilirliğinin önemini daha da arttırmıştır. Bu yıllardan sonra çevresel problemlerin maksimum seviyeye çıkması, aşırı bilinçsiz üretim sonucunda doğal kaynakların tükenme noktasına gelmesi küresel anlamda sürdürülebilir kalkınmayı çok konuşulan bir kavram haline getirmiştir (Yalçın, 2016: 753).