• Sonuç bulunamadı

SÖZLÜ VE YAZILI KÜLTÜRDE HUKUK

Belgede HUKUK SOSYOLOJ‹S‹ (sayfa 133-141)

Sözlü ve yaz›l› kültür ve iletiflim ortam›nda hukukun yerini de¤er-lendirmek.

H. S. Maine, 1861 y›l›nda yay›mlanan “Ancient Law” adl› eserinde hukuksal geli-flim sürecinde temel yönelimin “statü hukuku”ndan “sözleflme hukuku”na do¤ru oldu¤unu ileri sürer. Sözleflme hukuku, modern toplum aflamas›na özgü hukuku temsil ederken; statü hukuku, Orta Ça¤ da dahil olmak üzere, modern toplum ön-cesi dönemin hukukunu ifade eder. Maine’nin hukukun evrimine iliflkin görüflleri, günümüzde fazlaca kabul görmemekle ve sorgulanmakla birlikte, bundan hareket-le yine de baz› önemli ç›kar›mlara ulafl›labilir. Bir toplum, daha farkl›laflm›fl ve kar-mafl›klaflm›fl bir nitelik kazand›¤›nda; mevcut gelenek kurallar›n›n bütünü, kaç›n›l-maz olarak, daha genifl ve yayg›n bir alanda uygulan›r hale gelir. Bu yayg›nlaflma ve geniflleme sonucunda, var olan sistem içindeki çat›flmalar ve çeliflkiler artar. Böyle ortamlarda, mu¤lakl›k veya belirsizlik hâkim olur. Böylesi sorunlar› aflmak üzere, yürürlükteki kurallar› dikkate alarak onlar› yorumlayacak ve uygulayacak kimselere ihtiyaç duyulur. Birçok toplumda bu ihtiyaç, Roma da dahil olmak üze-re, rahipler, gelenek yorumlay›c›lar› ve resmî koruyucular olarak hizmet veren e¤i-timli insanlar grubunca karfl›lanm›flt›r. Yaz›n›n icad›yla ve yayg›nlaflmas›yla mesele daha da karmafl›klaflm›flt›r. Bu süreçte, bir yandan daha önce toplum aç›s›ndan ya-rarl› bir toplumsal ifllev gören kimselerin ya da gruplar›n, bilgi üzerindeki tekeli so-na ererken; di¤er yandan, hukukun genel olarak bilinebilir k›l›nmas›so-na yönelik ta-lepler belirginleflmeye bafllar. Bu tata-lepler, yeterli bir yo¤unlu¤a ya da güce eriflti-¤inde, Maine’nin deyifliyle “Hukuksal Derlemeler Dönemi”ne, Roma’n›n “On ‹ki Levha Kanunu”nu da içeren “Antik Derlemeler Dönemi”ne geçilmifltir. Çeflitli mal-zemeler üzerinde bas›lan veya tabletler üzerine kaz›nan yasalar, ayr›cal›kl› oligar-flinin özel koleksiyonlar›n›n yerini alm›flt›r. Böylece, ilkel (primitive) hukuk, gele-nek ve göregele-nek kurallar› fleklindeki hukuk, bir kez yaz›ya geçirilip derlemeler ha-line dönüfltükten sonra hukuk alan›nda yeni bir aflamaya geçilmifltir. Keza huku-kun insan eliyle yarat›l›p flekillendirilebilece¤i anlay›fl› da geliflmeye bafllam›flt›r (Fuller, 1968).

2

A M A Ç

N

Resim 6.2 Roma Senatosu Kaynak: http://www.newpolity.com/ 2011/10/25/the-pillars-of-roman-power/

Sözlü kültür ortam›nda hukukun nas›l bir karakter kazanabilece¤ini görmek üzere, Orta Ça¤ koflullar›ndaki Bat› Avrupa’ya bakmak nispeten ö¤retici olacakt›r. Okuma-yazma oran›n›n büyük ölçüde azald›¤›, baflta edebiyat ve sanat olmak üze-re, kültür alan›nda ciddi gerilemenin yafland›¤›, okuryazarl›k düzeyinin önemli öl-çüde düfltü¤ü Orta Ça¤ flartlar›nda hukuk ve hukuk düflüncesi de ayn› flekilde ge-rilemifltir. Feodal toplum yap›s›n›n egemen oldu¤u bu dönemde, en büyük ve güç-lü senyörgüç-lüklerde bile, sözel görenekler ve geleneklerden baflka kurallar bilinemez hale gelmifl; Antik Yunan’da gözlenen ve Roma döneminde zirveye ç›kan yaz›l› hukuk derlemeleri neredeyse tümüyle kaybolmufltur. Yaz›l› hukuk derlemelerinin ortadan kalkmas›, hiç kuflkusuz, Cermen istilalar› sonucunda Orta Ça¤ toplumu-nun ekonomik, siyasal ve kültürel hayat›nda ortaya ç›kan gerilemenin, hukuk ala-n›nda da yaflanmakta oldu¤unun bir göstergesi olarak ele al›nabilir.

Senyörlük ve Vasal; Feodal sistemde feodal ba¤l›l›k iliflkisi “Fief Sözleflmesi” ad› verilen bir sözleflme ile kurulur. Bu sözleflme ile himaye alt›na giren feodal beye “vasal”, himaye eden daha güçlü feodal beye ise “süzeren” denir. Vasal statüsündeki bey, topraklar›n›n mülkiyet hakk›n› süzerene b›rakarak kendisi bir tür kirac› konumuna düfler. Yararlanma hakk› vasala b›rak›lan bu topraklara “fief” denir. Feodal düzen, alttan üste do¤ru ba¤l›l›k-lar, üstten alta do¤ru himaye sistemi ile kurulmufl pramide benzer hiyerarflik bir düzen-dir. Piramidin tepesinde kral bulunur. Kral, en yüksek senyör veya feodal bey konumun-dad›r. Feodal hiyerarflinin en yüksek kat›n› iflgal eden kral, senyörlerin senyörü durumun-dad›r. Onun alt›nda ise fieflerini do¤rudan kraldan alm›fl olan vasallar vard›r. Kral karfl›-s›nda vasal konumda olanlar, kendilerine ba¤l› vasallar karfl›karfl›-s›nda süzeren konumunda-d›r. Piramidin en alt›nda ise serfler varkonumunda-d›r. Senyörlük ise, feodal beyin üzerinde egemen oldu¤u toprak ve nüfusla birlikte yönetim, hukuk ve yarg› düzenini ifade eder.

Orta Ça¤ hukukuna bu aç›dan bak›ld›¤›nda; nüfusun giderek azald›¤›, istilalar sonucu mevcut nüfusun da¤›ld›¤›, kent hayat›n›n geriledi¤i, ekonomik verimlili¤in düfltü¤ü, siyasal anlamda iktidar›n parçalanarak merkeziyetsizli¤in baflat hale gel-di¤i, kültür hayat›n›n sönükleflti¤i bir ça¤da, “hukuk derlemeleri”ne hayat veren toplumsal temelin çöktü¤ü ve buna ba¤l› olarak hukuk alan›nda gelenek-görenek a¤›rl›kl› bir hukuk anlay›fl›n›n ve uygulamas›n›n öne ç›kt›¤› söylenebilir. Bu dö-nemde, hukuku yaratan veya ihdas eden merkezi bir otorite mevcut olmad›¤›ndan tam bir hukuk da¤›n›kl›¤› söz konusudur. Hukuk feodal beylikler, bölgeler, mes-lek birlikleri, kentler, köyler, loncalar içinde daha ziyade gelenek ve görenekler bi-çimindedir (Özsunay, 1981: 122).

Önceki bölümlerde de belirtili¤i gibi, Orta Ça¤ hukuku için as›l önem tafl›yan iki nitelik; eskilik ve muteberlikti. E¤er bir yasa, devlet veya baflka bir örgütlü güç ta-raf›ndan yürürlü¤e konmufl olsa bile, eski ve muteber de¤ilse hukuksal bir düzen-leme olarak kabul görmezdi. Oysa, bugün yasalar, yürürlü¤e girdikleri tarihten yü-rürlükten kalkt›klar› zamana kadar, eski ve muteber olup olmad›klar›na bak›lmak-s›z›n, sadece mevcudiyetlerinden dolay› hukukun kapsam› içinde de¤erlendirilir. Orta Ça¤’da, hukukun insan eliyle veya belli bir otorite taraf›ndan yarat›lmas›ndan de¤il; keflfinden ya da bulunup ç›kar›lmas›ndan söz edilebilirdi. Günümüzde bir mahkemenin herhangi bir konuda vermifl oldu¤u özgül bir karar, genel bir kural›n somut bir olaya uygulanmas›yla ortaya ç›kan bir ç›kar›m olarak görülürken; ayn› durum, Orta Ça¤ zihniyeti bak›m›ndan toplumun yaflama etkinli¤inden hiçbir flekil-de ayr› bir fley olarak düflünülmezdi. Orta Ça¤’da hukuk, kendi içinflekil-de bir amaç ola-rak görülür. Çünkü hukuk, ahlaki ba¤l›l›¤a ve toplulu¤un ruhsal temeline dayan›r;

S O R U D ‹ K K A T SIRA S‹ZDE DÜfiÜNEL‹M SIRA S‹ZDE S O R U DÜfiÜNEL‹M D ‹ K K A T

SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE

AMAÇLARIMIZ AMAÇLARIMIZ

N N

K ‹ T A P T E L E V ‹ Z Y O N K ‹ T A P T E L E V ‹ Z Y O N ‹ N T E R N E T ‹ N T E R N E T

onlarla birlikte bulunur, onlardan ayr› olarak de¤erlendirilmez. Orta Ça¤ insanlar› için hukuk birincil, devlet ise ikincil önemdedir. Baflka deyiflle devlet, yaln›zca hu-kuku yürürlü¤e koymak ya da uygulamaya geçirmek için bir araçt›r. Hukuk devlet-ten önce gelir. Oysa bugün, devlete ve onun eliyle yarat›lan hukuka öncelik verilir. Örne¤in, örf-âdet kurallar›, ahlaki kurallar, do¤al ya da ideal hukuk ilkeleri, hukuk alan›nda öncelikle bir yere sahip de¤ildir. Bunlar, ancak pozitif hukuk kendilerine aç›k bir flekilde at›fta bulunuyorsa, hukuk dünyas›n›n bir parças› olarak görülür. Modern hukuk düflüncesine göre devlet, egemen bir güç olarak neyin hukuk say›-l›p say›lmayaca¤›na karar verme ve istedi¤inde hukuku de¤ifltirme gücüne sahiptir. Orta Ça¤ anlay›fl› ise bundan tamamen farkl›d›r; egemen olan devlet de¤il hukuk-tur, devlet hukuku de¤ifltiremez. Orta Ça¤ hukuku, as›l olarak sözel nitelikte olmak-la beraber, flüpheli durumolmak-larda insan haf›zas›na bir katk› sa¤olmak-lama, gelene¤e istikrar ve süreklilik kazand›rma, mevcut kurallar› aç›k ve anlafl›l›r flekilde muhafaza etme amac› ile zaman zaman kay›t alt›na al›nm›flt›r (Kern, 1996: 105-109).

Sözlü kültürün egemen oldu¤u Orta Ça¤’da, soyut hukuk düflüncesinin ve ku-rallar›n›n geliflmesi için uygun bir toplumsal ve kültürel zemin yoktu. Çünkü, söz-lü kültürlerde kazan›lan veya ö¤renilen bilginin unutulup kaybolmamas› için sürek-li tekrar gerekiyordu. Sözlü kültürde deyimler, belle¤i gesürek-lifltirecek flekilde süreksürek-li tekrar ediliyordu. Bu durum, kal›plaflm›fl düflünme biçimlerini zorunlu k›l›yordu. Böyle bir düflünme biçimi ise yüksek düzeyde soyutlamaya izin vermiyordu. Yani, hukuksal terimlerin ve kavramlar›n soyutlu¤u asgari düzeydeydi. Okuryazarl›¤›n s›-n›rl› olmas›, günlük kiflisel iliflkilerin soyut düflünme biçimine nazaran, daha esnek bir tarzda yürütülmesine imkân veriyordu. Bu kültürlerde tan›k beyan›, en önemli delil görülürken, yarg›c›n ço¤u zaman görevi, mevcut ihtilaf› adil bir sonuca götür-mek üzere dava konusu ile ilgili atasözlerini ifade etgötür-mekten öteye geçmiyordu. Söz-lü kültürlerin yaratt›¤› sözel sanatsal de¤erler, yaz›n›n öne ç›kmas› ile bir ölçüde kaybolmufltur. Yaz› ve özellikle de matbaa arac›l›¤› ile bilgi, akl›n d›fl›nda belli mal-zemeler üstüne kaydedilmeye bafllan›nca; geçmifli tekrarlayan yafll›lar gözden düfl-müfl ve onlar›n yerini yeniliklerin kaflifleri ve tafl›y›c›lar› olarak daha genç nesiller almaya bafllam›flt›r. Böylece, gerek genel olarak toplum hayat›nda, gerek özel ola-rak hukuk alan›nda, soyut düflünce ve kavramlar a¤›rl›k kazanm›flt›r (Ong, 1999). Sözlü ve yaz›l› kültür konusunda daha ayr›nt›l› bilgileri, Walter J. Ong’un “Sözlü ve Yaz›l› Kültür: Sözün Teknolojisi” (1999) bafll›kl› kitab›nda bulabilirsiniz.

Kulcsar, geleneksel ya da durgun toplumlar›n hukukunun karakteristik özellik-lerini flöyle s›ralamaktad›r (1992: 98-112):

a) Geleneksel hukukun en yayg›n kabul gören temel karakteristi¤i, daha az farkl›laflm›fl bir kurallar sisteminin varl›¤›d›r. Geleneksel toplumun toplum-sal kontrol mekanizmas› içinde hukuktoplum-sal, dinsel ve geleneksel ögeleri birbi-rinden ay›rt etmek oldukça güçtür.

b) Geleneksel kurallar sistemi, hukuksal düzenlemeye serbest bir alan b›rak-mayarak toplumsal yaflam›n tümünü kapsar. Hukuk, mevcut kurallar siste-minin d›fl›nda olmay›p onun bütünleflmifl bir parças›d›r.

c) Geleneksel toplum yap›lar›nda ihtilaflar› müzakere yolu ile çözme, sulh ol-ma ya da uzlaflol-maya varol-ma, dava açol-maktan ve ol-mahkemeye gitmekten daha fazla a¤›rl›k tafl›r. Bu aç›dan geleneksel Do¤u toplumlar› ile Bat› toplumlar› mukayese edildi¤inde, dava yoluna gitmenin Do¤u’da Bat›’ya göre daha az oldu¤u görülür. S O R U D ‹ K K A T SIRA S‹ZDE DÜfiÜNEL‹M SIRA S‹ZDE S O R U DÜfiÜNEL‹M D ‹ K K A T

SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE

AMAÇLARIMIZ AMAÇLARIMIZ

N N

K ‹ T A P T E L E V ‹ Z Y O N K ‹ T A P T E L E V ‹ Z Y O N ‹ N T E R N E T ‹ N T E R N E T

d) Geleneksel toplumlarda sulh olma ya da uzlaflmaya varma yolunun a¤›rl›k tafl›mas›, bu toplumlar›n baflka bir özelli¤i ile yak›ndan ba¤lant›l›d›r. Gele-neksel kültürlerde, bireye daha az önem ya da a¤›rl›k atfedilir. Bireyin ro-lünden ziyade, onun insan olarak mensubu oldu¤u grup ve statü vurgula-n›r. Böyle bir yap›da, haklardan ziyade, bireylerin yerine getirece¤i görevle-re önem verilir.

e) Geleneksel hukuk, bir toplumsal de¤iflim arac› olarak ifllev görmez, yani bu kültürlerde hukuka bir de¤iflim arac› olarak bak›lmaz.

f) Geleneksel hukuk kültürünün en genel özelli¤i, onun kendisini çevre flart-lar›na uydurma yetene¤idir. Modern hukuk kültürü, normatif yönelimli bir kültür olup hukukun emredici ve zorlay›c› yan›n› vurgularken; geleneksel hukuk kültürü, çevre koflullar›na uyum yönelimli olup hukukun emredici ve zorlay›c› yan›n› öne ç›karmaz.

Kulcsar’a göre, Bat› Avrupa’n›n, Bat› Roma ‹mparatorlu¤u’nun çöküflünden sonraki yüzy›llarda yaflad›¤› geliflim süreci incelendi¤inde, birçok bak›mdan gele-neksel hukuk sistemlerinin karakteristik özelliklerinden izler tafl›d›¤› görülebilir; hukuk normlar› ve prosedürleri, örf ve âdetlerden, politik ve dinsel kurumlardan pek fazla farkl›laflmam›flt›r. Hukuk kurallar›, otonom bir yap›ya sahip olmad›klar› gibi bilinçli olarak da düzenlenmifl de¤ildir. Modern dönemin yasalar›, belli bir ya-sa koyucu kimsenin veya yaya-sama organ›n›n karar›yla yürürlü¤e konulur ve belli bir zamanda vücut bulur. Yani, bu yasalar›n kim taraf›ndan ç›kar›laca¤› ve ne za-man yürürlü¤e girece¤i bellidir. Gelenekler ise yasalar›n aksine, yasa koyucu or-gan veya kifli taraf›ndan ç›kar›lmad›¤› gibi, aç›k bir flekilde deklare de edilmez. Belli bir yazar› veya yarat›c›s› olmad›¤› gibi, iyi veya kötü sonuçlar do¤urmas›ndan dolay› övülecek veya suçlanacak hiç kimse de yoktur. Gelenekler, kendilerini, bir dizi kelimeler halinde de¤il, bir davran›fl ak›fl› olarak ifade eder. Gelenek kuralla-r›, önce varl›k kazan›p ard›ndan düzenlenmek istenen davran›fllara yön vermez; kendi z›mni ifadesini bizatihi davran›fl›n kendisinde bulur. Bu tür kurallar›n ama-c›, hiçbir zaman aç›k bir ifade fleklini almaz.

Orta Ça¤’da senyörlük ve kilise mahkemeleri vard›. Vasallar ve rahipler, do¤al yarg›çt›. Bu dönemde, bir yandan örf-âdet derlemeleri yap›l›rken, bir yandan da mahkeme içtihatlar› olufluyordu. Ancak hukuk, gelenekten güç ald›¤› takdirde etkin olabiliyordu. Ayn› flekilde hukukçular, otonom bir toplumsal grup teflkil etmedi¤i gibi profesyonel bir yarg›sal örgütlenme de yoktu. Hukuk, bilinçli insan müdahale-siyle yarat›lm›fl yasalardan ziyade, toplumsal yaflam›n tarihsel geliflimi içinde flekil-lenmifl gelenek hukuku niteli¤indeydi. Ancak, yarat›lm›fl hukukun prototipi olarak yasalar ile gelenek hukukunun bünyesinde yer alan örf ve âdet kurallar›na, gerçek hayatta saf tip olarak da rastlanamaz. Yani, insan eliyle yap›lan yasalarda, her za-man gelenek hukukunun ögelerine rastlanabilirken, ayn› flekilde gelenek hukuku-nun kapsam› içinde yasalar da yer alabilir (Kulcsar, 1992:109; Fuller, 1968: 43-44).

Bat› Roma ‹mparatorlu¤u’nun çöküflünden itibaren flekillenmeye bafllayan feo-dal üretim tarz›, X. yüzy›lda egemen üretim biçimi haline geldi. XI. yüzy›lda gelifl-mesini sürdüren bu üretim biçimi, XIII. yüzy›lda egemenli¤inin zirvesine ulaflt›. Küçük köylü birimlerinin kendi kendine yeterli ekonomik üretim biçimine, el iflle-ri endüstiflle-risine ve kapal› lonca örgütlenmesine, entelektüel ve kültürel yaflam›n ne-redeyse tümünü kapsayan kilise egemenli¤ine dayal› feodalite, XI. ve XII. yüzy›l-lardan itibaren önemli dönüflümlere u¤ram›flt›r (Erdo¤an, 2000:43-5). Cermen isti-lalar›n›n sona ermesi, feodal iktidarlar›, maddî ve manevi güçlerini tükettikleri önemli bir sorundan kurtarm›flt›r. Hem bu sona eriflin, hem de teknolojik, ekono-mik ve siyasal birçok geliflmenin sonucu olarak; XI. yüzy›ldan itibaren feodal

be-yin malikanesi, kendi kendine yeterli bir ekonomik ve toplumsal birim olmaktan ç›kmaya bafllam›flt›r. Bu süreçte, nüfusta büyük art›fllar gerçekleflmifl ve bofl duran topraklar tar›ma aç›lm›flt›r. Nüfusun ve üretimin artmas›, zanaatlar›n, ticaretin ve dolay›s›yla kentlerin canlanmas›na katk›da bulunmufltur. K›r ile kent aras›ndaki al›flverifl iliflkileri ve di¤er sosyo-kültürel ve siyasal ba¤lar giderek yo¤unlaflm›flt›r. Bu süreçte; hem kilise hem de yerel feodal beyler güç kaybederek, yeni geliflen s›-n›f olarak burjuvazi öne ç›kmaya bafllam›flt›r (Bloch, 1998: 639; Oyan 1998: 138; fienel, 1982: 360; A¤ao¤ullar› ve Köker, 1996: 179-180).

Ekonomik ve ticari iliflkilerin yo¤unlaflt›¤›, kentlerin giderek geliflti¤i ve yeni bir s›n›f›n ortaya ç›kt›¤› toplumsal yap›da, toplumsal düzeni sa¤lamak bak›m›ndan sö-zel geleneklere dayal› hukuk sistemi yetersiz kalm›flt›r. Giderek farkl›laflan, karma-fl›klaflan ve anonimleflen toplumsal iliflkileri, kiflisel sadakat ve ba¤l›l›k esaslar› çer-çevesinde sürdürmek zorlaflm›flt›r. Bu ba¤lamda, kiflisel sadakat ve ba¤l›l›¤›n b›rak-t›¤› bofllu¤u, yeni bir kural sistemiyle doldurma ihtiyac› belirmifl ve bu ihtiyaca ce-vap olarak soyut ve genel karakterli modern hukuk kurallar› ve mekanizmalar› or-taya ç›km›flt›r (Yüksel, 2001: 53-54).

Modern hukukun en temel özelli¤i, bilinçli ya da amaçl› insan etkinli¤inin ürü-nü olarak ortaya ç›kan, yani ak›l yoluyla bulunan bir kurallar sistemi olmas›d›r. Modern hukuk amaçlar›, doktrinleri, kurallar› ve kurumlar› bak›m›ndan, modern öncesi dönemlerdeki hukuka göre oldukça farkl› nitelikler gösterir. Bu farkl›l›¤›n oluflumunda, sosyo-kültürel koflullarda ve zihniyet yap›s›nda süreç içerisinde mey-dana gelen de¤iflmeler önemli bir yer tutar. Bir de¤erler, kavramlar, kurallar, tu-tumlar ve davran›fllar bütünü olarak hukuk, bünyesinde flekillendi¤i sosyo-kültü-rel yap›n›n ve zihniyet dünyas›n›n derin izlerini tafl›r. Nas›l modern kültür ve bu kültürde yaflayan insanlar›n de¤erleri, tutumlar› ve perspektifleri, modern öncesi dönemlere göre farkl›ysa, ayn› flekilde modern hukuk da baz› bak›mlardan daha önceki hukuk biçimlerine göre de¤iflik karakteristiklere sahiptir. Modern hukukun oluflumunda yeni ekonomik, sosyo-kültürel yönelimler, de¤er ve kavramlar ile bir-likte modern zihniyetin geliflimi önemli bir rol oynar. Yani, modern zihniyetin be-lirleyici bir ifllev gördü¤ü söylenebilir. Böylece, bilgiyi iletme, saklama ve iflleme süreçlerinde gerçekleflen dönüflümlerle birlikte gerçekleflen temel iletiflim biçimle-rindeki de¤iflme, hukukta da yans›mas›n› bulur. Bu çerçevede, sözlü kültürle yaz›-l› ve bas›yaz›-l› kültür aras›nda yap›lacak bir karfyaz›-l›laflt›rma, modern hukukun geliflimi bak›m›ndan önemli bilgiler sa¤layabilir.

Sözlü kültürde bilgi, bireysel bir deneyim olmaktan ziyade toplumsal bir olu-flum olarak flekillenir. Küçük topluluk ve kabile yaflam›nda anlat›lan söylenceler, öyküler ve masallar yoluyla bilgiye herkesle birlikte ulafl›l›r ve bu bilgi, herkesi çer-çeveleyecek bir ortak bilinci oluflturur. Bu kültürde, genel olarak, herhangi bir kimse, bir di¤erinden daha aptal ya da daha ak›ll› görülmez (Sanders, 1999: 22). Böyle bir kültürde siyasi, toplumsal ve hukuksal bak›mlardan yap›lan bir ay›r›m, do¤al olarak herhangi bir anlam tafl›maz. Hukuk, toplumsal yaflam›n ayr›lamaz ve-ya fark edilemez bir parças›n› oluflturur. Sözlü kültürde hukuk, toplumsal de¤erler, normlar ve kurumlar dünyas›n›n temel bilefleni durumunda olup informel ve sözel bir karakterdedir. Belli bir topluluk halinde yaflayan insanlar, birbirleriyle olan ilifl-kileri ve etkileflimleri sonucunda hangi tür davran›fllar›n uygun veya arzulan›r olup olmad›¤› konusunda baz› ortak de¤erlere, kurallara ve standartlara ulafl›rlar. Böy-lece topluluk, bir bütün olarak, uygun davran›fl kurallar› ve standartlar› üzerinde ortak bir anlay›fl gelifltirir. Bu nitelikteki toplumsal yap›larda, bafll›ca fonksiyonu kural koymak olan ayr› bir birim ya da organ (parlamento gibi) yoktur.

Bat› Avrupa’da XII. yüzy›ldan itibaren okur yazarl›¤›n giderek artmas›yla yaz›l› kültüre, XV. yüzy›lda matbaan›n icad›yla da bas›l› kültüre geçilmesinin, genel ola-rak sosyo-kültürel hayat ve özel olaola-rak da hukuk üzerinde ciddi sonuçlar› olmufl-tur. Sözlü kültür ve yaz›n›n, düflünme ve anlat›m biçiminde meydana getirmifl ol-du¤u farkl›l›klar üzerinde duran ve matbaan›n ve yaz›n›n düflünme ve anlat›m bi-çimine olan etkisini vurgulayan Ong, Elizabeth Einstein’›n “The Printing Press as an Agent of Change” (De¤iflim Ça¤›n› Bafllatan Bask› Makinesi, 1979) adl› eserin-den hareketle; matbaa sayesinde Avrupa’da Rönesans ve Reform hareketinin bafl-lad›¤›n›, toplumsal, siyasal ve kültürel hayatta önemli dönüflümlerin yafland›¤›n›, evrensel düzeyde okur yazarl›¤›n hedeflendi¤ini, modern bilimlerin önünün aç›l-d›¤›n› ve zihinsel yaflamda da önemli de¤ifliklikler oldu¤unu belirtir (Ong, 1999: 140-141).

Yaz›l› ve Elektronik kültür ortam›nda iletiflimin ald›¤› biçim ve niteli¤i tart›flmak üzere, Jacques Ellul’un “Sözün Düflüflü” (1998) adl› kitab›na bakabilirsiniz.

Bütün toplumsal iliflkileri ve kurumlar› etkisi alt›na al›n okuryazarl›¤›n art›fl› ile say› sistemi de daha fazla geliflmeye bafllam›flt›r. Gerek okuryazarl›¤›n, gerek say› sisteminin geliflmesi, insanlar›n somut gerçeklerden soyut fikirler ve kavramlar üretebilmelerini mümkün k›lacak ortam› haz›rlam›flt›r (Sanders, 1999). Matbaa, ko-nuflma ve el yaz›s›na göre, birey üzerinde oldukça köklü bir etkiye sahiptir. Sözel iletiflim, insanlar› bir arada tutarken, yaz›l› iletiflim, tek bafl›na izole edici bir araç-t›r (Katsh, 1999: 236). Matbaan›n icad›yla, düflünme ve anlat›m biçimine egemen olan iflitsel üstünlü¤ün yerini, yaz›n›n bafllatt›¤›, ancak tek bafl›na yeterince destek-leyemedi¤i görsel üstünlük almaya bafllam›flt›r. Bask› tekni¤inin geliflmesi, kelime-leri ses dünyas›ndan görsel mekana tafl›yan yaz›n›n etkisini daha da güçlendirerek ve kelimeleri bu mekândaki yerlerine hapsederek, onlar›n tamamen denetim alt›-na al›nmas›n› sa¤lam›flt›r (Ong, 1999: 144-145). Bu geliflmelerle birlikte; yaz›l›, so-yut ve genel nitelikteki kurallar bütünü olan modern hukukun önü aç›lm›flt›r. Çün-kü, bu niteliklere sahip bir hukuk, uygun geliflme imkân›n›, ancak böyle bir kültü-rel ortamda bulabilirdi.

S O R U D ‹ K K A T DÜfiÜNEL‹M S O R U DÜfiÜNEL‹M D ‹ K K A T

SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE

AMAÇLARIMIZ AMAÇLARIMIZ

N N

K ‹ T A P T E L E V ‹ Z Y O N K ‹ T A P T E L E V ‹ Z Y O N ‹ N T E R N E T ‹ N T E R N E T Resim 6.3

Matbaan›n icad› ile birlikte düflünme ve anlat›m biçimine egemen olan iflitsel üstünlü¤ün yerini görsel üstünlük almaya bafllam›flt›r. Kaynak: http://www.renaissance connection.org/innovati ons_science.html; http://en.wikipedia.org/ wiki/History_of_printing

On ikinci yüzy›ldan itibaren giderek artan okuryazarl›k ile birlikte, yaz›l› metin-ler, yaz› diline uygun cümlemetin-ler, yaz›l› tan›kl›klar, flartlar, tapular ve sözleflmemetin-ler, oku-ma yazoku-ma bilen ve bilmeyen herkesin alg›s›na ve kavray›fl›na yön vermifltir. Sözlü kültürdeki fleref sözü olarak verilen yeminin yerini, hukuksal de¤ere sahip belgeler ve bireysel imzalar alm›flt›r (Sanders, 1999: 134). Yaz›l› kültürün geliflmesiyle bir yandan, soyut fikirler ve kavramlar giderek toplum yaflam›nda a¤›rl›k kazan›rken; di¤er yandan, bireye yönelik yeni bir e¤ilim de belirginleflmifltir. Bu e¤ilime,

Belgede HUKUK SOSYOLOJ‹S‹ (sayfa 133-141)