• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.2. ÖRGÜTSEL SÖYLENTİ

2.2.8. Söylentinin Yayılması

Söylenti, bir iletişim biçimidir ve iletişim genellikle iki yönlü bir etkileşimi içerir. Söylentileri iletmek için insanları tesadüfen seçmeyiz, bunun yerine söylentiler hakkında konuşmak için rahat davranacağımız alıcıları seçeriz. Bu kişiler; akrabalar, arkadaşlar, yakınlarımız, tanıdıklarımız veya söylenti içeriğiyle alakalı karşılıklı çıkarlarımızı paylaşan bir internet sohbet sitesinin üyeleri gibi anonim kişiler olabilir (Kimmel, 2004: 94). Örgütsel söylentinin yayılması; anlatıcının ve alıcının özellikleri, aralarındaki ilişki, söylentinin içeriği vb. çeşitli bağlamsal özelliklere bağlıdır (DiFonzo ve Bordia, 2007: 87). Söylentilerin yayılma şekli araştırmacıların dikkatini çekmiştir ve sonuçta söylentilerin yayılma şekillerini ortaya koyan modeller üzerinde araştırma yapmaya başlamışlardır (Zhang ve Xu, 2015: 1).

Araştırmalar homojen gruplarda söylentilerin daha fazla yayıldığını ortaya koymaktadırlar (Zhu ve Wang, 2017: 760). Yani söylentiler otomatik olarak yayılmazlar; insanlar söylentiler hakkında konuşmak suretiyle, daha doğru ve geçerli haberler almak isterler. Başkalarına anlatarak söylentiyi sorgulayan kişi aslında kendisi için bu söylentinin anlamlı olabileceğini ortaya koymaktadır. Kişi önemli olduğunu düşünmezse, bu konuda konuşmak istemez. Yani söylentiler, yalnızca onlara inanıldığı için yayılırlar (Schindler, 2007: 142). Eğer insanlar söylentinin doğruluğuna inanmıyorlarsa onu yaymak için bir çabaya girmezler çünkü dinleyenlerin güvenlerini sarsmak ve sosyal açıdan cezalandırılmak istemezler (Solmaz, 2006: 570).

Söylentilere inanmak için güven önemlidir. Başkaları tarafından ortaya atılan iddialara tepkimizi belirlemek için iddiaları ortaya atanları ve iddia ettikleri şeyleri yargılarız. Günlük bir uygulama olarak bunların makul ve inandırıcı olup olmadıklarına bakarız (Fine ve Ellis, 2010: 24). Bu bakımdan güvenilirlik veya inanç, söylentilerin kişiden kişiye iletilmesine yol açan önemli bir değişkendir. Yani, söylenti bir kişiye güvenilir görünürse, o kişinin söylentiyi başka birine aktarma olasılığı da o kadar yüksektir

(Kimmel, 2004: 71). Bu yönüyle söylenti iletiminde güven, belirsizlik veya kaygıdan belki de daha önemli ve daha temel bir değişkendir (DiFonzo ve Bordia, 2007: 201).

Söylentilerin yayılması bakımından insanlar aşağıdaki dört durumdan birinde bulunur (Zhang ve Xu, 2015: 2):

1) Habersizler: Bu kişiler henüz söylenti duymamıştır.

2) Pasifler: Bu kişiler söylentiyi bilir, fakat yaymaya istekli değildir, çünkü söylentinin gerçekliğini veya sahteliğini ayırt etmek için aktif çabaya ihtiyaç duyarlar.

3) Yayıcılar: Bu kişiler söylentileri bilir ve tüm arkadaşlarına iletirler. 4) Bastıranlar: Bu insanlar ne söylentilere inanır ne de onları aktarırlar.

Çoğu kişi söylentinin doğru olmama ihtimalini düşünerek ya insanların yanlış umutlarını artırabilir korkusuyla (istek söylentileri söz konusuysa) ya da insanlara iyi bir sonuç için sebep bulamama korkusuyla (korkunç dedikodular durumunda) başkalarına bilgi yaymak konusunda isteksiz olabilir (Kimmel, 2004: 73). Nitekim DiFonzo ve Bordia, (2007: 43) ilişki geliştirme motivasyonunun, söylenti içeriğinin (pozitif ya da negatif) bir dış grup üyesine iletilme olasılığı üzerindeki aracı etkisini test ettikleri araştırmanın sonucunda, olumlu söylentilerin (olumsuz söylentilere kıyasla) örgütün dışındaki alıcılara daha fazla iletildiğini tespit etmişlerdir. Bunun altında yatan nedenin bireylerin ilişki arttırma motivasyonu olduğunu ileri sürmüşlerdir. Olumlu söylentilerin (olumsuz söylentilerle karşılaştırıldığında), karşıdaki için olumlu imaj yaratacağını ümit ederek, dış grup üyelerine iletildiğini ortaya koymuşlardır.

Kapferer, (1992: 63-76) insanların duydukları söylentileri yaymalarının altında yatan birçok nedenden bahsetmektedir. Bunlar;

 İnsanlar duydukları bir olayı kendilerinin doğru anlayıp anlamadığını test etmek için diğer insanlarla konuşma ihtiyacı duyarlar,

 İnsanlar, kendi inandıkları tezlerini başkalarına inandırmak için söylentileri yayarlar,  İnsanlar bir konuda duydukları kaygılarından kurtulmak için söylentileri yayıp işin

aslını öğrenmek isterler,

 İnsanlar söylentileri eğlenceli oldukları ve merak ve şaşkınlık uyandırdığı için yayarlar. Böylece ilettiği haberin insanlar üzerinde etki yaratacağına inanırlar,

 İnsanlar söylentileri itibar kazanmak için yayarlar,

 İnsanlar arkadaşları, komşuları veya akrabalarıyla konuşurken karşılıklı söylenecek bir şeyler bulmaları gerekir. Bu noktada doldurulması gereken boşluklar ve sürekli yinelenen sessizlik dilimleri söylentiler yoluyla giderilir.

DiFonzo ve Bordia (2007: 40) tarafından bir şirkette çalışan 74 uzman ile gerçekleştirilen araştırmada katılımcılar, ortalama olarak, endişe veya potansiyel endişe verici söylentilerin kulaklarına haftada bir kez ulaştığını ifade etmiştir. Katılımcıların yaklaşık % 90'ı böyle bir söylentiyi ayda en az bir kez duyduğunu bildirmiştir. Bu nedenle, zararlı veya potansiyel olarak zararlı görülen örgütsel söylentilere sıklıkla rastlandığı söylenebilir. Söylentilere ilişkin ampirik literatür, yanlış söylentilerin oldukça kolay yayılabildiğini ve birinin burnuna bir söylenti kokusu ulaştığında bunu göz ardı etmemesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır (Kieffer, 2013: 93).

DiFonzo ve Bordia, (2007: 143) söylentilerin aktarım sürecinde içeriğinde meydana gelen değişiklikleri aşağıdaki tablodaki gibi özetlemektedirler:

Tablo 1. Söylentinin Aktarım Sürecindeki İçeriği

Söylenti içeriği

Söylentinin aktarımı

Doğru Gerçeğe doğru evrilen Yanlışa doğru evrilenler

Gerçek Yıldızlar: Doğru aktarılan doğru söylentiler

Dönüşen: Aktarım sürecinde gerçeğe doğru evrilen doğru söylentiler

Taneli: Aktarım sürecinde yanlışa doğru evrilen doğru söylentiler

Yanlış Sahteler: Doğru aktarılan yanlış söylentiler

Ümit verici: Aktarım sürecinde gerçeğe doğru evrilen yanlış söylentiler

Düşen yıldızlar: Aktarım sürecinde yanlışa doğru evrilen yanlış söylentiler Kaynak: (DiFonzo ve Bordia, 2007: 143).

Tablo 1’de gösterildiği gibi bazı söylentiler doğrudur ve tam doğru olarak aktarılır; bunlar yıldızlar gibi bozulma ve değişimin potansiyel kuvvetlerinden etkilenmemiş görünüyorlar. Diğer söylentiler yanlıştır ve doğru olarak aktarılmaktadır; bunlar sahte olarak başlar ve değişmezler (sahte paralar gibi). Bazı söylentiler doğrudur ancak doğru olarak aktarılmamıştır; yaşamları boyunca daha iyi olmasını sağlamak için değişen dönüştürücüler gibidirler. Son olarak, bazı söylentiler yanlıştır ve aktarım sırasında çarpıtılmıştır; bazıları iyi başlayan ama kötü biten düşen yıldızlar ve diğerleri sahte başlayan ancak hafif iyileşme belirtileri gösteren umut dolu yıldızlardır. Bu kategorizasyon, gerçek ve yanlış söylentilerin aktarım sürecini tasvir eder ve söylenti doğruluğuyla ilgili bazı soruların çerçevesini çizer (DiFonzo ve Bordia, 2007: 143).

Bir kanal boyunca iletim sırasında özellikle sayısal ifadelerin yer aldığı durumlarda söylentilerde abartma ve bozulma kolay şekilde gözlemlenir (Caplow, 1947: 301).

Söylentinin yayılmasının kesilmesi çoğunlukla bastırılma ve unutulma mekanizmaları ile açıklanır. Bununla birlikte, bu iki etkili faktörün yanı sıra insanların eğitim oranı da söylentilerin yayılmasının durdurulmasında etkili bir faktördür. Bir birey ne kadar çok eğitilirse, söylentinin inandırıcılığını daha güçlü bir biçimde değerlendirebilir. Eğitim seviyesinin söylentileri unutma ve bastırma mekanizmalarını kolaylaştırdığı söylenebilir. Hatta unutma ve bastırma eğitim faktörünün bileşenleri olduğu söylenebilir. Kısacası, söylenti yayma kontrolü bağlamında eğitim faktörünün, söylentinin yayılmasının üzerindeki etkisi göz önüne alınmalıdır (Afassinou, 2014: 44).

2.2.8.1. Medyanın Söylenti Aktarımındaki Etkisi

Söylenti yayılımını etkin bir şekilde izlemek ve kontrol etmek, bilgi çağında çözülmesi gereken acil bir sorundur (Huo ve Ma, 2017: 653). Çünkü internet bir olayı alır ve onu halka açar. İnsanlar on binlerce, hatta milyonlarca insan ile neredeyse aynı anda iletişim kurabilirler. İnternete bir şeyler koyarsanız, sayısız kişi aynı anda ona erişebilir. Bilgi, sanal dünyada bir anda hızla yayılır (Solove, 2007: 62). Bugün kitle iletişim araçlarının gelişimi, internetin ve sosyal ağların artışı ile söylentiler her yerde bulunmaya başlamıştır (Crescimbene, Longa ve Lanza, 2012: 421). Artan dijital sosyal ağlar ile birlikte, yeni bir söylenti türü olan e-söylenti önemli ölçüde ortaya çıkmakta ve yayılmaktadır. Bir toplum için tehlikeli olabileceği için, karmaşık ağlarda söylentilerin anlaşılması, sosyal bilimler ve bilgisayar bilimleri vb. açısından büyük önem taşımaktadır (Bernard, Bouza ve Pietrus, 2014: 108).

20. yüzyılın başlangıcından kısa bir süre sonra, kitle iletişim biçimlerinin gelişmesinin aslında söylentilere son vereceği düşünülüyordu. Bu görüş, söylentilerin formal iletişim biçimleri olmadığında bir bilgi aracı olduğu yönündeki bir anlayışa dayanıyordu. Bununla birlikte, söylentilerin ortadan kaybolacağına yönelik varsayımlar çoğunlukla toplumsal iletişimde insani unsuru dikkate almadığından dolayı yanlış çıktı. Elektronik ve basılı medya bilgi iletimi için temel kanallardır ancak bu kanallar aracılığıyla iletilen içeriğin akışını belirlemek ve yönlendirmek insanların sorumluluğundadır (Kimmel, 2004: 113).

Bir zamanlar sıradan bir sosyal konuşma ile sınırlı olan söylentiler, çağdaş toplumlarda çoğalmış ve çoğu durumda medya yoluyla yayılmaktadır. Ayrıca, internet gibi gelişmekte olan iletişim teknolojileri söylentilerin iletildiği süreçleri hızlandırmıştır (Kimmel, 2004: 31). Örgütleri yıllarca krizlere sokan söylentiler, elektronik söylentiler ile

hız kazanmıştır. E-posta ile söylentiler birkaç saniyede binlerce kişiye yayılabilir ve sözle iletilen söylentide olduğu gibi elektronik söylentilerin de her iletiminde olayın içeriği değişebilir (Fearn-Banks, 2007: 79). İnternetin bir bilgi pazarı olarak genişlemesi ile bilginin yayılım dinamikleri önemli ölçüde değişmiştir. İnternet vasıtasıyla söylentiler inanılmaz bir hızla yayıldığı gibi aynı zamanda asılsız söylentiler de aynı hızda artmaktadır (Fine ve Ellis, 2010: 10).

Söylentilerin yayılma süreci, bilgisayar ağlarının çoğalması ve bu ağlara giren insanların sayısının artması nispetinde daha da yaygın ve etkili olmaya başlamıştır (Bordia ve Rosnow, 1998: 178). Sosyal medya, geleneksel medyadan daha hızlı ve geniş kapsamlı bir şekilde söylentileri hızla yaymaktadır (Zhao, Yin ve Zong, 2016: 25; Liu, Li ve Sun, 2017: 372). Facebook, LiveJournal, Twitter, vb. sosyal ağlar gittikçe daha popüler hale geliyor ve bu da söylentilerin daha önce hiç olmadığı kadar hızlı ve daha geniş bir kitleye yayılmasını sağlıyor (Ma, Li ve Tian, 2016: 108). Yani sosyal ağların artmasıyla söylentiler artık küçük bir alanda ağızdan ağıza yayılmıyor, bununla birlikte farklı bölgelerdeki ve farklı ülkelerdeki yabancılar arasında da yayılmaktadır (Liu, Li ve Sun, 2017: 372). Sosyal ağların artmasıyla birlikte söylentiler artık küçük bir alan üzerinde ağızdan ağıza dolaşmaz, ancak farklı bölgelerdeki ve farklı ülkelerdeki yabancılara da yayılır, bu da söylentilerin her zamankinden daha hızlı ve daha geniş olarak yayıldığını gösterir (Zhang ve Xu, 2015: 1).

Medya, söylentilerin yayılması bakımından güçlü bir istasyon olarak görev yapmaktadır. Söylenti üzerine yapılan bir ankette görüşülen insanlara söylentiyi en çok medya iletişim araçlarından duyduklarını ifade etmişlerdir (Kapferer, 1992: 82). Sosyal ağlardaki söylentilerin çoğu diğer ağ tipolojilerine göre çok daha hızlı yayılır (Doer, Fouz ve Friedrich, 2012: 70). Özellikle sosyal paylaşım siteleri, bilgilerin hızlı bir şekilde paylaşılması ve dolayısıyla potansiyel olarak zararlı olabilecek asılsız iddiaların hızla yayılması bakımından bir platform sunmaktadır (Tripathya, Bagchia ve Mehta, 2013: 149). Okuyucuların ilgisini çekmek için, gazetelerin sansasyonel hikâyeleri yayımlama, yani dikkat çeken spekülatif haberleri geniş okuyucu kitlesinin ilgisini çekmek için yayınlama eğilimi vardır (Ahern ve Sosyura, 2015: 50). Özellikle son dakika haberleri bağlamında yanlış bilginin yayılması çoğunlukla doğrulanmamış bir bilgi olarak söylenti biçiminde başlamaktadır. Bu söylentiler daha sonra çok sayıda kullanıcıya yayılır ve doğrulanmamış olmasına rağmen olayların algılanışını ve anlayışını etkiler (Zubiaga, vd., 2016: 2).

Medyanın söylenti yayılımındaki etkisine bir örnek şöyledir: Televizyondaki bir gece programına konuk olan Johnny Carson program esnasında kâğıt peçete kıtlığı yaşanıyor olduğu yönünde bir şaka yapar. İnsanlar sıkıntıyı duyarlar, ancak bunun bir şaka olduğunu anlamazlar. Markette peçete reyonuna bir üşüşme olur ve kısa zamanda raflar boşalır, stoklar tükenir. Bu söylenti sonucunda, bakkal sahipleri peçetesiz kalmış, müşteriler için ise durum sinir bozucu hale gelmiştir (Fearn-Banks, 2007: 66).