• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.2. ÖRGÜTSEL SÖYLENTİ

2.2.6. Söylentinin Gerçekliği ve İnandırıcılığı

İnsanlar bir endişe veya belirsizliğe yönelik bir söylenti duyduğunda bunu başkalarına iletmeden önce söylentinin doğru olma ihtimalini değerlendirir (DiFonzo ve Bordia, 2007: 89). Bir söylenti duyulduğunda, alıcının mesajı başkalarına iletip iletmeyeceğine karar vermeden önce attığı ilk adımlardan birinin güvenilirliğini veya inandırıcılığını değerlendirmektir (Kimmel, 2004: 72). Bireylerin bir söylentiyi kabul etme eğilimi, söylentinin birey için önemine ve güvenilirliğine bağlıdır; aksi halde, söylentilerin eskimiş veya yanlış olduğunu anladıklarında, bireyler artık bu söylentiyi yaymazlar (Zhao, vd., 2011: 2620).

Söylentilerin inandırıcılığı; a) alıcının tutumlarıyla örtüştüğü oranda, b) inandırıcı bir kaynaktan geldiğinde, c) birkaç kez duyulduğunda ya da okunduğunda, d) bir yalanlama ile çürütülmediği durumlarda artmaktadır (DiFonzo ve Bordia, 2007: 111). Örneğin, söylentilere örgüt tarafından cevap verilmediğinde, çalışanlar tarafından bu olayın gerçekliğinin kabul edildiği anlamına gelir (Rivero, 2013: 51).

Bazı söylentiler, dinleyicilerin temel inançları ile bağlıdır. Bu inançlar o kadar sağlamdırlar ki, iddiaları araştırmak veya sorgulamak gereksiz görünür, çünkü duydukları olaylar yanlış olmayacak kadar doğrudur (Fine ve Ellis, 2010: 5). Birçok tarihsel süreçte söylentilerin çok kritik önem taşımasının nedeni, insanların önyargılarına ve duyarlılıklarına dayanarak insanların zihinlerinde doğrulamanın temellerini oluşturmasıdır. Basitçe ifade etmek gerekirse, insanlar inanmak istediklerine inanmaya eğilimlidirler (Stewart ve Strathern, 2004: 51). Özellikle söylenti, bireyin gerçek olarak kabul ettiği şeyleri destekliyorsa, bireyin bu söylentilere daha fazla itibar göstermesi olasıdır. Bu sonuçlar, tutumun yargı üzerindeki etkilerini gösteren araştırma bulguları ile de örtüşmektedir (DiFonzo ve Bordia, 2007: 89). Örneğin, mevcut örgüt yönetimine muhalif olan çalışanların, idarenin yolsuzluk yaptığı yönündeki söylentilere, yönetim ile arası iyi olan çalışanlardan daha fazla inanma eğilimi göstermeleri muhtemeldir.

Bir söylenti yayılırken, onu yayan kişilerin daha önceki deneyimlerine ve beklentilerine daha iyi uyum sağlayacak şekilde modifikasyon eğilimi gösterir. Söylentiler, bu süreç sonucunda gittikçe daha yalın hale gelmesiyle birlikte yavaş yavaş inanılmaya daha kolay bir biçime dönüşürler. Dahası, söylenti ne kadar uzun süre aktifse ve daha fazla insan dolaşımda yer alırsa, birden fazla kaynaktan duyma olasılığı da artar ve böylece içeriği daha fazla güvenilirlik kazanır (Kimmel, 2004: 106).

Söylentiler, olumlu veya olumsuz olabilir. Bunlar tamamen yanlış veya kısmen yanlış olabilirler veya yadsınamaz derecede doğru olabilirler. İnsanlar "her söylentide bir gerçeklik payı vardır" ifadesine inanırlar çünkü açıkça yanlış hatta saçma söylentilerde bile bir gerçeğin olduğuna inanmaya eğilimlidirler (Fearn-Banks, 2007: 66).

Bazı araştırmacılara göre söylenti vasıtasıyla gönderilen bilgilerin çoğu doğru olur. Bir şirketteki söylenti etkisine ilişkin yapılan bir çalışmada Walton (1961), bir olayda iletilen bilgilerin %82'sinin doğru olduğunu, diğer tahminlere göre ise bir kuruluşta söylenti yoluyla iletilen söylentilerin %80'inden fazlasının doğru olduğu ortaya konulmuştur (Akt: Kimmel, 2004: 18).

Örgütsel söylentiler, doğru olma eğilimindedir. Örgütsel söylentinin yanlış olduğu varsayımı aslında kendisi yanlıştır. Bu farklılığın nedeni şaşırtıcıdır. Eğer hatırlanan söylentilerin çoğunluğu doğruysa, söylenti hakkındaki genel izlenim neden inanılmaz olma eğilimindedir? Genel olarak insanlara söylenti sorulduğunda, insanlar söylentileri yanlış veya düşük kaliteli bilgi olarak sınıflandırır. Spesifik söylentileri hatırlamaları istendiğinde ise bunların gerçek ya da yüksek kaliteli bilgiler olduğunu ifade ederler (DiFonzo ve

Bordia, 2007: 154). Bu tezat, sosyal kabulden kaynaklanıyor olabilir; yani katılımcılar, söylentilere inanmanın daha az kabul edilir bir davranış olduğunu düşünüyor olabilirler. Akıllı kişiler olarak söylentiyi doğru kabul etmek kendi imajlarıyla çelişiyor olabilir (DiFonzo ve Bordia, 2007: 154).

2.2.6.1. Söylentinin Tekrarlanmasının İnandırıcılığa Etkisi

Söylentiler, genellikle tekrarlanma özeliği taşırlar (Fine ve Ellis, 2010: 34). Dolayısıyla bir söylenti genellikle bir defadan fazla duyulur ve genellikle kanaldaki her bir kişi tarafından birçok kez iletilir (Caplow, 1947: 301). Bazı durumlar (örneğin, belirsizlik ve kaygılandırıcı bir fırtına) ve koşullar (örneğin samimi ağlar) söylenti sıklığını artırır (DiFonzo ve Bordia, 2007: 39). Söylentinin tekrarlanması, muğlaklığı ortadan kaldırma eğilimindedir ve koşullar yeterli zamana izin verirse, grubun büyük bir kısmı için söylentinin son şekli, her kelimenin üzerinde yüksek bir fikir birliği ile öngörülen biçimde bir ifade olabilir (Caplow, 1947: 301).

Söylentinin tekrarlanması (bir söylentinin duyulma sıklığı) kişiyi ikna etme ve inandırma ile ilişkilidir (DiFonzo ve Bordia, 2007: 101). Eğer insanlar gerçekliği ayırt edemezse, çok sayıda tekrardan sonra birçok söylentinin doğru olduğunu kabul ederler. Söylentiler çok fazla yayıldığında, insanlar bu söylentilere inanırlar (Zhang ve Xu, 2015: 1). Yani, tekrarlama söylenti inancını arttırma eğilimindedir, bu yüzden bir söylentiyi ne kadar çok kez duyarsak o kadar çok inanılır varsayarız (Kimmel, 2004: 72). İnsanlar, tekrar duydukları ve geçmişte makul ve inandırıcı olduğu ispatlanmış olan söylenti şablonlarına güvenirler. Böylece söylentiler ortaya çıkar, yayılır ve benzer koşullar söylentileri bir kez daha uygun hale getirinceye kadar yok olur, görünmezler (Fine ve Ellis, 2010: 34).

Üniversite öğrencileri üzerinde duyulan haberlerin inandırıcılığında tekrarın etkisinin incelendiği bir araştırmada öğrencilere verilen 60 ayrı ifadenin doğru mu veya yanlış mı olduğu sorulmuştur. Araştırma 2 hafta aralıklarla 3 tez tekrarlanmış. Araştırmadaki ifadelerin bir kısmı (hem doğru hem yanlış ifadelerden oluşan) her 3 denemede de tekrarlanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, ifadenin doğru ya da yanlış olması fark etmeksizin deneklerin sadece tekrarlanan sorulara verdikleri cevapların doğruluk oranı her denemede artmıştır. Araştırmacılar sonuç olarak tekrarın inandırıcılığı artırdığı yargısına varmışlardır (Hasher, Goldstein ve Toppino, 1977: 112). Bundan dolayı,

insanlara bir şey yeterince sık söylendiğinde onların buna inanacakları sonucuna varılabilir (DiFonzo ve Bordia, 2007: 101).