• Sonuç bulunamadı

Rusya’nın Astarhan (Ejderhan) Hanlığı’nı İşgali (1556)

2.6. RUSYA’NIN TÜRKİSTAN İSTİKAMETİNDE YAYILMA SİYASETİ

2.6.2. Rusya’nın Astarhan (Ejderhan) Hanlığı’nı İşgali (1556)

Astarhan Hanlığı, bulunduğu coğrafi konum itibariyle oldukça önemli bir hanlıktı. Yüzyıllar boyunca değişik medeniyetlere ev sahipliği yapan İdil nehri deltasında kurulmuş olan bu hanlık, işgal edilinceye kadar Rusya ile Asya kıtasının güney bölgeleri arasında bir tampon bölge vazifesi görmüştür. Günümüzde Astarhan şehri diye bir şehir bulunmamaktadır. Onun mimari yapıları da zaman içerisinde yıkılmıştır. İdil Nehri’nin sağ kıyısında bulunan Şaren Bugar yerleşim yerinin, Astarhan şehrinin kurulduğu yerde olduğu düşünülmektedir. Astarhan şehrinin XIII. yüzyılın ikinci yarısında kurulduğu varsayılmaktadır. Şehrin ismiyle ilgili olarak değişik yorumlar olmakla birlikte Arap seyyah İbn Batuta (1404-1468) onun adının anlamını şu şekilde açıklamıştır: Vergiden muaf yer anlamına gelen “tarhan” kelimesi ile bir Türk hacının buraya yerleşmesiyle meydana gelmiştir. Bu sayede şehrin adı “Hacı-tarhan” olarak kalmıştır. Astarhan Hanlığı’nın kuruluş tarihi ile ilgili kesin bir ifade bulunmamaktadır. Bazılarına göre 1459/1460, bazılarına göre de 1466/1495 tarihleri onun kuruluş tarihidir (Zaitsev, 2002, s. 460).

Bir diğer görüşe göre de Altın Orda Devleti’nin varisi, gerek gücü gerek konumu gerekse diğer ardıl hanlıklardan (Kazan, Nogay, Astrahan, Kasım) üstünlüğü ile Kırım Hanlığı olmuştur. Ancak Kırım hanı Mengli Giray’ın Saray şehrine düzenlemiş olduğu sefer ve bu sefer sırasında şehrin tahrip edilmesi onun soydaşlarına yaptığı en büyük hatalardan biri olmuştur. Yıllardır Altın Orda baskısı altında bulunan Rusya, kollamakta olduğu fırsatı Mengi Giray’ın bu hareketinin sonucunda yakalamış oluyordu (Vásáry, 2014, s. 337-338).

Astarhan şehri hanlık kurulmadan önce 1395’te, Altın Orda hanı Toktamış’ı cezalandırmak isteyen Timur tarafından yakıp yıkılmıştır. Şehir bu zaman diliminde Altın Orda Devleti’nin sınırları içerisinde bulunuyordu. Timur bu tarihte sadece Astarhan şehrini yakıp yıkmakla kalmadı devletin merkezi olan Saray şehrini de yerle bir etti (Koç, Yaz 2012, s. 460). Zaten bu darbeden sonra Altın Orda Devleti iç karışıklıklara sürüklenerek bir daha toparlanamadı.

Hazar Denizi’nin kuzey sahilindeki Astarhan şehrinde, Kasım Han (Altın Orda hükümdarı Küçük Muhammed Han’ın oğlu) tarafından kurulan hanlık, 1466’dan itibaren kısa sürede gelişmiştir. Hanlığın en parlak dönemi ise kurulduğu tarih olan

1466’dan 1504’e kadar geçen süreçtir. 1502’yılında Altın Orda Devleti’nin tamamen ortadan kalkmış olması, Astarhan Hanlığı’nı devletleştirirken aynı zamanda sıkıntılı dönemlerin de başlamasına işaret etmekteydi. Altın Orda’nın topraklarının Kırım hanı Mengi Giray ve Nogay Hanlıkları tarafından paylaşılmasıyla Astrahan şehri Kırım Hanlığı’na düşmüştür. Bu paylaşım onun 20 yıllık bir süreçte Kırım Hanlığı’na bağlı olarak kalmasına sebep olmuştur (Saray, 1991, s. 505). Astarhan’ın ikinci hanı olan Abdulkerim Han (1502-1514), Kırım’ın sürekli taarruzuna maruz kalmaktan sıkılmış ve diğer Nogay mirzaları ile birlikte 1509’da Kırım’a sefer düzenlemiştir. Fakat bu sefer başarısızlıkla sonuçlanmıştır (Ünal, 2008, s. 233). Özellikle Kırım Hanlığı’na bağlı olduğu 20 yıllık süreçte, sürekli olarak dış müdahaleye maruz kalan yöneticiler, iç karışıklıkları da ortadan kaldıramamıştır. 1552’de Kazan Hanlığı’nı alarak emeline ulaşmış olan IV. İvan, çok geçmeden Astarhan Hanlığı’nı da almak için planlar yapmaya başlamıştır. IV. İvan, bir zaman önce kendisine sığınmış olan Şeyh Haydar Han’ın oğlu Derviş Han’ı, Astarhan’ın iç karışıklıklarından yararlanarak hanlığa yönetici olarak atamıştır. Astarhan’ın el çabukluğu ile işgal edilmesi Astrahan yöneticilerini ve halkını oldukça tedirgin etmiştir. Astarhan’ı yöneten hanedan üyeleri, işgal sonrası Buhara’ya giderek orada varlıklarını sürdürmüşlerdir (Saray, 1991, s. 505).

Astarhan Hanlığı’nın Derviş Han’dan önceki son yöneticisi Yamgurçi Han adında bir hükümdardı. O, 1552 yılında tahtta bulunduğu zaman Kazan Hanlığı Ruslar tarafından istila edilmişti. Ama Yamgurçi Han, Kazan işgali sırasında diğer Nogay Hanlıkları gibi hareketsiz kalmış ve adeta sıranın kendisine gelmesi için beklemişti. Onun bu hatasının bedeli elbette ki ağır oldu. Çok kısa süre içerisinde hem tahtından oldu hem de devleti Rusya tarafından işgal edildi (Koç, Yaz 2012, s. 473). Astarhan Hanlığı’nı almak Rusya için çok da fazla zor olmamıştır. Birlikten yoksun olan bir toplumun parçalanması ve yutulması elbette ki çok kolaydı.

Artık İdil/Volga boylarına kadar gelen Rusları durdurabilecek ciddi bir güç bulunmuyordu. Ruslar Volga nehri için “ Volga anacık nehir” (Volga matruşkareka) tabirini kullanmaya başlamışlardır. Bu isimlendirme oldukça önemlidir. İsimden de anlaşılacağı üzere bu coğrafyada kalıcı olmayı en başından beri kafaya koymuş olan Ruslar, nehrin adını da bir nevi ana/baş nehir şeklinde koymuş oluyorlardı. Çar IV.

İvan’ın bu toprakların işgaline verdiği ehemmiyetten de bu ismin manası açıkça anlaşılmaktadır. İvan, resmi devlet evraklarında ve fermanlarında “Kazan Hanlığı’nın ya da Astarhan Hanlığı’nın işgalinin filanca yılı” şeklinde ibareyi koyarak bu zaferin önemini sürekli vurgulamıştır (Kurat, 2014, s. 169-170).

Ruslar, hem Kazan’ı hem de Astarhan’ı alarak buradaki Türk/Moğol (Türkleşmiş Moğol) etnik gurubuna karşı asimilasyon politikasına başlamışlardır. Birinci adımın arkasından hemen ikinci adımın gelmesi, Rusların oldukça hızlı güçlendiğini göstermekteydi. Buraların Hıristiyan Ruslar tarafından işgal edilmesi, bölgede yaşayan Müslümanların Hac ibadetlerini yerine getirmeleri için bir engel teşkil etmekteydi. Arabistan topraklarına İran üzerinden gitme imkânı bulamayan bu Türkler, durum ile ilgili başvuracakları tek gücün Osmanlı Devleti olduğu kanaatine varmışlardır. Buradaki Müslümanlar, İslam âleminin koruyuculuğunu üstlenmiş bulunan Osmanlı Devleti’ne yardım çağrısında bulunmuşlardır. Nitekim Osmanlı Devleti, Rusya’nın hızla ilerlemesini ciddiye almış, bu ilerlemenin önüne geçebilmek için birtakım çareler aramaya başlamıştır.

Osmanlı Devleti kuzeyde beliren tehlikenin gün geçtikçe büyüdüğünün farkına varmış ve bunun için birtakım girişimlerde bulunmuştur. Astarhan Hanlığı’nın Rusya tarafından işgal edilmesinden 15 yıl sonra, Rusya’nın ilerlemesini durdurmak ve bölgeden gelen yardım çağrılarına cevap vermek adına Osmanlı Devleti Astarhan’a bir sefer düzenlemiştir. Fakat coğrafyanın iyi tahlil edilmemesi mevsim şartlarının hesaba katılmaması gibi birtakım etkenlerden dolayı bu sefer başarısızlık ile sonuçlanmıştır. Osmanlı Devleti’nin ordusu bu sefer sırasında büyük zayiat vermiştir (Kuş, 2017, s. 275).

Bu yenilginin sebepleri farklı kaynaklarda farklı şekillerde değerlendirilmektedir. Bu tarihlerde gücünün zirvesinde olan Osmanlı Devleti’nin, kuzeyden gelen tehlikeyi hafife almış olması da ihtimal dâhilindedir. Çok uzun yıllardır Altın Orda Devleti’nin boyunduruğu altında bulunan Rusya, genişleme politikasını uygulamaya koyarken uzun vadeli bir plan yapmıştır. Bölgede ilerlerken etrafındaki etkili güçleri tedirgin etmemek için emin adımlar atmak istemiştir.

Devleti’nin bir eyaleti konumuna düşecekti. Osmanlı Devleti’nin 1569’da giriştiği Don/Volga arasındaki kanal projesi Devlet Giray tarafından fazla desteklenmemiştir. Hatta bu kanalın açılması sırasında, 9 ay kış olacağı konusunda propaganda yaparak askerleri yıldırma yolunu tutmuştur. Bütün bunlar bir araya gelince kanal projesi askıya alınmış ve bölge bir nevi kaderine terk edilmiştir (Yüksel, 2014, s. 48). Rusya’nın Kazan ve Astarhan Hanlığı’nı alarak edindiği topraklar, İdil boylarına ve Hazar’ın kıyılarına kadar uzanıyordu. Özellikle zengin toprakları ile ünlenmiş olan İdil Vadisi’nin Rusların eline geçmesi, ekonomik anlamda onun yeni gelirler elde etmesine olanak sağlamıştır. Burada bulunan önemli ticaret yolları ve geçitleri de Rusya’nın eline geçmiştir. Rusya elde ettiği topraklarda misyonerlik faaliyetleri yapmak için hiç zaman kaybetmemiştir. Rusya’nın işgal ettiği bölgelerde yüzyıllarca uyguladığı en önemli siyaset Ruslaştırma olmuştur. Bu siyaseti takip ederken izlenen yol, Rus göçmenlerin bu topraklara göç ettirilmesi şeklinde cereyan etmiştir (Yetişgin, 206, s. 678).

Güney ve doğu yönde kilit noktaların alınmış olması, onun siyasetinin sürekli olacağına işaret etmekteydi. Genişlemek istediği coğrafyada siyasi bütünlüğün olmayışı onun için büyük bir avantajdı. Doğuda bulunan Sibirya’nın uçsuz bucaksız toprakları, Kafkas Dağları’nın ihtişamlı coğrafyası, yüzyıllardır Türk soylu kabilelerin vatanı olan Türkistan coğrafyası, o günün koşullarında Rusya’nın işgaline açık bir görünüm arz etmekteydi. Zenginlikler ülkesi olarak bilinen, iklimi ve coğrafyasıyla insanları büyüleyen Hindistan bile Rusya’nın hayallerini süslemekteydi.

Binli yıllara kadar telaffuz dahi edilmeyen Rusya’nın bu kadar güçlenip yayılmaya başlaması, elbette ki hem İran’ın hem de dönemin en güçlü Türk devleti olan Osmanlı’nın tahminlerinin çok ötesindeydi. Önündeki bütün Türk kalelerini bir bir almayı hedef edinen Ruslar; Astarhan ve Kazan Hanlığı’ndan sonra Altın Orda Devleti’nden geriye kalan Nogay Ordaları’nı da birer birer almışlardır. Rusya’nın karşısında rekabet edebilecek olan Altın Orda ardılı tek devlet Kırım Hanlığıydı. Ayrıca bu devlet, Fatih döneminden itibaren Osmanlı Devleti’ne bağlılığını bildirmişti. Karşısında güçlü bir rakip görmek istemeyen ve Osmanlı Devleti’nin

dikkatini kendi tarafına çekmek istemeyen Rusya, Kırım Hanlığı’nı almak konusunda acele etmemiştir. Onun için uygun zamanı kollarcasına beklemiştir. XVI. yüzyılda gücünün zirvesine ulaşan ve XVII. yüzyılda duraklama dönemini yaşayan Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyılda önlenemeyen bir gerileme dönemine girmiş durumdaydı. Yayılmacı bir politika izleyen Rusya ise gün geçtikçe güçleniyor ve sınırlarını Asya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarına doğru genişletiyordu. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Rusya, Lehistan’da oldukça fazla nüfuz sahibiydi. Bu ise Osmanlı devlet adamlarını oldukça telaşlandırmıştı. Lehistan’dan kaçanların Osmanlı’ya sığınması, Rusya’ya aradığı fırsatı verdi. Rusya’nın kaçan Lehliler ile bazı Müslümanları öldürmesi infiale sebep oldu ve Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş açtı (1768) (Ahundova, 2006, s. 133-134). Bu savaş Kırım Hanlığı için sonun başlangıcıydı. Bu tarihlerde Rus ordusunun durumu iyi idi fakat Osmanlı ordusu yeterince iyi değildi. Neticede Osmanlı orduları Rusya karşısında tutunamadı ve Tuna’ya kadar çekilmek zorunda kaldı. Buğdan ve Eflâk’ı ele geçiren Ruslar, hiç vakit kaybetmeden Kırım’a da çıkarma yaptılar ve oraya yerleştiler. 1774 yılına gelindiğinde savaşın kaybedeni Osmanlı Devletiydi. Osmanlının imzaladığı en ağır antlaşmalardan birisi olan “Küçük Kaynarca” anlaşması, Kırım Hanlığı’nın işgal edilmesi için Rusya’ya vize çıkarıyordu. Kırım’a yerleşen ve müdahale hakkı elde eden Rusya, çok zaman kaybetmeden 1783’te Kırım’ı işgal etti (Kurat, 1999, s. 290- 291). II. Katerina’nın bu başarısı, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne gücünü gösterdiği çok büyük bir hadisedir. Kırım’ı elde eden Rusya, Osmanlı’nın Karadeniz’deki üstünlüğünü sona erdirmiş, sıcak denizlere adım atmış, Gürcistan’ı tehdit etmeye başlamıştır.