• Sonuç bulunamadı

İNGİLTERE’NİN HİNDİSTAN’I KORUMA MÜCADELESİ

XVII. yüzyıldan itibaren İngiltere’nin yegâne hedefi, Hindistan’ı her türlü dış etkenden korumak olmuştur. Bu amaç doğrultusunda çok uzak mesafelerdeki yerlerde olan hareketliliği bile kendisine tehdit olarak algılamıştır. Akdeniz ticaretinde üstün olmasa bile Akdeniz’de kimin üstün olacağı konusunda belirleyici unsur olmaya özen göstermiştir. XVIII. ve XIX. yüzyılda kuzeyde büyük bir güç olarak ortaya çıkan Rusya, İngilizleri daima korkutmuştur. Rusların güneye inme politikasının önünde her daim bir İngiliz etkeni dikkat çekmektedir. Boğazlarda güçlü bir Rusya istemeyen İngiltere, bu politikasına uygun olarak yeri geldiğinde Osmanlı Devleti’ni desteklemiştir. Akdeniz’de güçlü bir Rusya’nın olması, Hindistan yolunun güvenliğini sarsacağından dolayı Rusların Akdeniz’e inmesini her daim engellenmeye çalışmıştır.

Hindistan’ın İngiltere tarafından elde edilmesi ve zenginliklerinin sömürülmesi Rusya’nın her daim dikkatini çekmiştir. Avrupa’da rekabet gücünü tam olarak kendinde bulamayan Rusya, Kafkaslar ve Orta Asya üzerinden Hindistan istikametine yönelme kararını almıştır. Bu kararın alınmasında da en büyük paya sahip olan I. Petro (1682-1725)’dur. I. Petro’nun belirlemiş olduğu hedefler doğrultusunda, Rusya’nın politikası yüzyıllar boyunca pek fazla değişmemiştir. Bu hedefe ulaşmak için de her ne şekilde olursa olsun engeller aşılacak ve Hindistan’a ulaşılacaktı. Hindistan’a sahip olan İngiltere ise bu politikanın önünde durabilmek için çeşitli senaryolar ortaya koymuştur. Buradan da anlaşılacağı üzere Rusya ile İngiltere arasındaki rekabet “Büyük Petro” (I. Petro) zamanına kadar dayanmaktaydı. Bu rekabetin ilk başlangıcı da Ruslar tarafından Orta Asya’ya gönderilen askeri keşif kollarıdır (Çetin, 2000, s. 2).

İngilizleri ciddi bir şekilde endişelendiren bir diğer durum ise Rusya’nın, 1804’te Çar I. Nikola zamanında Kafkaslara yönelik yaptığı ileri harekâttı. Bu harekât Rusya açısından oldukça önemliydi. Bu vesileyle onlar Orta Asya’nın sınırlarına doğru hızla ilerleyebileceklerdi. Kafkaslar Orta Asya’ya açılan kapı konumundaydı. Çok geçmeden Rusya, İngiltere’nin nüfuzu altında olan bölgelerin sınırında görünecekti. Bunun farkında olan İngiltere İran ile diplomatik görüşmelerini hızlandırmıştır.

İngiltere’nin birinci amacı iki devlet arasında tarafsız bir tampon bölge oluşturulmasıydı (Wint, 1941, s. 136).

İngilizleri en fazla korkutan ihtimal ise Rusların kuzeyden gelerek sınırda bulunan Afganistan ile anlaşması idi. Böyle bir durumda Hindistan’ın güvenliği tehlikeye düşebilir ve hatta Hindistan kaybedilebilirdi. Bu konuda işini şansa bırakmak istemeyen İngiltere, Rusya’nın her hareketini yakından takip etmiştir. Hatta kendi güvenliği için Afganistan’ı da işgal etmeye karar vermiştir. Çünkü Afganistan Emiri’nin (Dost Muhammet) İngiltere’ye olan bağlılığından şüphe duyulmuştur. Olası bir İngiliz zafiyetinde hemen bir Rus ordusu sınırda görülebilirdi. Nitekim 1857’de gerçekleşen Hint isyanında buna benzer bir durum ortaya çıkmıştır (Topal, 2014, s. 40-41).

İngiltere için Hindistan, “İmparatorluk Yolu” olarak nitelendirilmiştir. Bu sebepten de bu yolun güvenliği demek imparatorluğun güvenliği demekti (Doğan & Erdoğan, 2017, s. 842). XVIII. ve XIX. yüzyıl boyunca İngiltere’nin dış siyasetinde belirleyici etken bu yolun güvenliğinin sağlanması olmuştur.

Alexis Krause’nin bildiğine göre Ruslar ve İngilizlerin Asya kıtası boyunca mücadele etmelerinin başlıca sebebi, herhangi bir ırk üstünlüğünden ziyade çıkarların çatışmasıydı. Yani Asya kıtasında iki milletin çatışması değil de çıkarların çatışması olmuştur. Irksal özelliklerin gündeme getirilmesi de bu çıkar çatışmalarının bir getirisidir. İngilizlerin görüşüne göre Rusya, herhangi bir şekilde sömürge elde edebilecek güçte değildi. Sömürge elde etseler bile bu sömürgeyi koruyabilecek ve onu geliştirebilecek bir kültürel zenginlikten de mahrumlardı. Hatta İngilizlere göre Rusya, medeni krallıkların en çağ dışı kalanıydı ve kaynakları gelişmemişti. Medeniyetten eksik olan Rusya, komşu devletlerin ilerlemelerini takip etmesi gereken bir ülkeydi (Krausse, 1899, s. 218).

İngiliz yetkililere göre, Rusya’nın aksine İngiltere oldukça gelişmişti ve sınırlı toprakları olduğu için yeni yerler aramak ve buralara gücünü, medeniyetini götürmek durumundaydı. Rusya’nın yeni yerler bulması kendisini felakete sürükleyecekken İngiltere’nin böyle bir şey yapması, onun imparatorluk sınırlarını genişletecekti. Bunun için en büyük gerekçe, Rusya’nın fazla toprak ve seyrek nüfusa sahip olmasıydı. Rusya az sayıdaki nüfusu ile bu kadar büyük bir coğrafyayı hâkimiyeti

altında tutamayacaktı. Bu sebepten İngiltere’nin nüfuz alanlarına müdahale etmekten geri durmak zorundaydı (Krausse, 1899, s. 219).

İngiliz yetkililerinden bazıları ise İngilizlerin Rusya karşısında endişe duymasının yersiz olduğunu dile getirmiştir. Bu yetkililerin görüşü, sınır bölgelerinde medeni bir Rusya’nın olmasının onlar için avantaj doğuracağı yönündeydi. Onlara göre Ruslar sınırlarında olurlarsa bazı menfaatler de elde edilecekti. Sınırlarında bulunan barbarlara (Türkler denmek isteniyor) kıyasla Ruslar ile komşu olmak bir bakıma çıkardı. Her yıl keşif heyeti göndermek ve kontrol etmek zorunda kaldıkları sınır bölgelerinde, anlaşma yapabilecekleri ve anlaşmaya sadık kalacak olan bir Rusya’nın olması zarar getirmeyecekti (Topal, 2014, s. 41). İngiliz yetkililerin görüşlerinin farklılık arz etmesine rağmen, burada da birinci önceliğin Hindistan’ın güvenliği olduğu hemen göze çarpmaktadır. .

Rusya ve İngiltere arasındaki anlaşmazlık sadece Orta Asya’da cereyan etmiyordu. Her iki devlet de birbirinin açığını aramakta ve önünü kesme peşindeydi. XIX. yüzyılın sonlarına doğru Balkanlarda artan Rus ve İngiliz gerginliği her yönden kendini göstermekteydi. Rusya’nın Türkistan topraklarını işgal etmesi ve bu durum karşısında İngiltere’nin çok da bir şey yapamaması iki devlet arasında savaş rüzgârlarının esmesine sebep olmuştur. İki devlet arasında Karadeniz konusunda bir anlaşmazlık vardı ve bu da Boğazlardan geçiş ile ilgili önemli kaygıların oluşmasına sebep oluyordu. Bu dönemde Boğazlara hâkim olan Osmanlı Devleti de iki devlet arasında kalmıştı. Rusların önünü kesmek isteyen İngiltere, Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’ni desteklemekteydi. 1865’lere gelindiğinde Orta Asya konusunda Rusya ve İngiltere arasındaki rekabet savaşma noktasına gelmişti. Stratejik bir noktada olan Osmanlı Devleti’nin tutumu bu savaşta belirleyici bir unsur olacaktı. Rusya ile İngiltere’nin savaşa girmesi durumunda, İngiliz donanmasının Osmanlı denetimindeki Boğazlardan geçerek Karadeniz’e ulaşması oldukça önemliydi (Abolmasov, 2018, s. 280-281).

Nitekim Rusya ile İngiltere arasında bir savaş çıkmamıştır. Siyasi ve diplomasi olanaklarını sonuna kadar zorlayan İngiltere, Rusya’nın yayılmasının önüne geçmek için yoğun mesai harcamıştır. Fakat bütün çabasına rağmen Hindistan’ın sınırında yer alan Afganistan’a kadar Rusların gelmelerine engel olamamıştır. Son çare olarak

da Rusya ile Afganistan konusunda anlaşma yoluna gitmiştir. Rusya ile İngiltere 1873’te Hive’nin işgalinden önce Afganistan’ın kuzey hududunun sınır olarak kabul edilmesi konusunda anlaştı. Bu anlaşmaya göre Rusya, Afganistan ve dolayısıyla Hindistan’a müdahalede bulunmayacaktı. Buna karşılık İngiltere de Rusya’nın Orta Asya’daki işgal hareketlerini medeniyetin götürülmesi olarak kabul edip protesto etmeyecekti. Bu anlaşma en çok da Rusya’nın işine yaramıştır. Nitekim bu anlaşma vesilesiyle herhangi bir tepki olmaksızın Hive seferini gerçekleştirmiştir. İngiltere, Hindistan’ın güvenliği konusunda yıllardır duyduğu endişenin halledilmesi dolayısıyla kendini güvende hissetmiştir. İki devlet arasındaki bu anlaşmanın pekişmesi için bir de izdivaç gerçekleşmiştir. Bu izdivaç, Çar II. Alexander’ın kızının İngiltere Kraliçesi Victoria’nın ikinci oğlu ile evlendirilmesi yoluyla gerçekleşmiştir (Çetin, 2000, s. 10).

Sonuç olarak yüzyıllar boyunca devam eden Hindistan’ın sömürülme yarışının kazananı İngiltere olmuştur. İngiltere bu yarışı kazanırken amansız bir şekilde mücadele ettiği Rusya’nın da Türkistan işgaline vize çıkarmış oluyordu. Türkistan’da bulunan hanlıkların birlikten yoksun olması ve etrafını saran büyük devletlerin tehditlerini ciddiye almayışları sonucunda İngiltere de Rusya da hedeflerine ulaşmıştır.

İngiltere, kendi sömürüsünü korumak adına Türkistan hanlıklarında birtakım faaliyetlerde bulunmuştur. Fakat burada da Rusya’nın diplomasi oyunları ve hanlık yöneticilerinin samimiyetsizliği yüzünden bir sonuç alınamamıştır. İngiltere’nin kendi payına düşeni alması sonucunda “Büyük Oyun” bir nevi sona ermiş, Türkistan coğrafyası Rusya karşısında çaresiz kalmıştır. Konumuz itibariyle bir hayli önemli olan İngiltere ve Rusya arasındaki mücadele ayrı bir başlık altında anlatılmaya çalışılacaktır.

İngiltere’nin Hindistan’a yerleşmesini ve burada elde ettiği sömürü düzenini koruma çabasını anlattıktan sonra, Rusya’nın da yayılma siyasetine bakmamız gerekecektir. Bu iki devletin Orta Asya’da (Türkistan’da) karşı karşıya gelmesinin sebeplerini anlamadan Fergana Vadisi’nin işgal edilmesi sırasındaki hâkimiyet mücadelesini anlamamız bir hayli zor olacaktır. Bir sonraki başlığımızın içerisinde; Rusya’nın

kurulmasını, gelişmesini ve Türkistan istikametinde (hatta Fergana istikametinde) yayılma politikasını ele alacağız.