• Sonuç bulunamadı

FERGANA VADİSİ’NDE İSLÂMİYET’İN YAYILMASI

Batı Göktürk Devleti’nin 658’de ortadan kalkması ile birlikte Fergana bir Çin eyaleti haline gelmiştir. 697 yılında Horasan valisi tayin edilen Mühelleb b. Ebî Sufra 699 yılında Kiş’e karşı bir sefer düzenlediyse de başarılı olamadı. Onun 702 yılında ölümü üzerine oğlu Yezîd de Fergana, Harezm ve Badgis’e karşı düzenlediği seferlerden sonuç alamadı (Özaydın, 2002, s. 620). Haccâc tarafından sevilmeyen ve kabileler arasındaki mücadeleleri körükleyen Yezîd, mevkiini çok fazla koruyamadı ve azledilerek hapse mahkûm edildi (Yıldız, 2000, s. 37).

Daha sonra tekrardan bir Türk yönetici tarafından idare edilen Fergana 712’de II. Göktürkler tarafından tamamen ele geçirilmiştir (Grousset, 2010, s. 145). Bu süre zarfında Fergana ve çevresinde gerçekleşen olaylara Göktürkler sessiz kalmamışlardır. Buharalılar 707’de ve Semerkandlılar 712’de, o zamanlar bütün Moğolistan’ın tek hâkimi olan Doğu Göktürk Kağanı Kapağan’ı (İlteriş Kağan’ın kardeşi) Arapların cihadına karşı yardıma çağırmışlardır. Her iki seferde de Kapağan

Kağan, Ferganalılar’ın (Soğdlular’ın) yardımına, yeğenlerinden Kültigin’in komutasında bir ordu göndermiştir (Grousset, 2010, s. 144-145).

Fergana bölgesine ilk İslâm akınları 712-713 yıllarında Kuteybe b. Müslim kumandasında yapılmıştır. Müslümanlar Fergana’yı birkaç kez fethetmek için giriştilerse de bunda başarılı olamamışlardır (Yazıcı, 1995, s. 376). Kuteybe yine de 712-713 yıllarında Göktürkleri Fergana bölgesinden geri çekilmeye zorlamıştır (Grousset, 2010, s. 145).

Semerkand’da arzu edilen ölçüde emniyet ve huzurun sağlanamaması Maveraünnehir’in diğer şehirleri için de bir tehdit oluşturmaktaydı. Bu hususu göz önünde bulunduran Kuteybe, Harezm seferi dönüşünde Semerkand üzerine yürümeye karar vermiştir. Kardeşi Abdurrahman’ı öncü kuvvetlerin başında gönderirken kendisi de büyük bir orduyla yola çıktı. Bunu duyan Gurek Şaş, Fergana halkıyla birlikte Türk birliklerinden teşkil etmiş olduğu orduyla birlikte karşı harekete geçti. Taraflar Semerkand ile Buhara arasında karşı karşıya geldiler. Gurek’e bağlı Türk birlikleri Kuteybe karşısında tutunamadı (Özaydın, 2002, s. 622). Semerkand’ın 711 yılında fethiyle birlikte Müslümanlar Maveraünnehir’e hâkim olmuştur. Bölgede yaşayan Soğdlular da bir süreliğine İslam devletine tabi olmak zorunda kalmıştır. Semerkand’ın fethinden sonra Kuteybe 20.000 kişilik bir ordu ile yeni sefer hazırlığına başladı. Kuteybe, kendi idaresi altındaki ordu ile birlikte Fergana’ya girerken diğer orduyu da Şaş üzerine sevk etti. Bu sefer sonucunda Şaş ve Fergana da İslam toprakları sınırları içerisine katılmış oldu (Özaydın, 2002, s. 622). Fakat Fergana konusunda oldukça kararlı olan Kuteybe 717’de Ferganalılar tarafından öldürüldü ve cesedi günlerce sergilendi (Starr, 2011, s. 10). Kuteybe’nin ölümü ile ilgili olarak kendi silah arkadaşları tarafından boynu vurularak öldürüldüğü de söylenmektedir (Kitapçı, 2002a, s. 264).

Emevilerin ünlü komutanı Kuteybe b. Müslim’in ölümü, aslında Emeviler’de meydana gelen taht değişikliğinin bir yansımasıydı. Emevilerin hilafet merkezinde, Velid b. Abdü’l-Melik’ten sonra halifelik Süleyman b. Abdü’l-Melik’e geçmişti. Yeni halife muhaliflerinden intikam alma konusunda oldukça hırslıydı. Bu intikam ateşinin kendisini de yakacağını bilen Kuteybe, yeni halifeye karşı isyan etti. Fakat

Temimi ile birlikte bir grup fedai, Kuteybe’nin çadırını basarak onu ve yakın akrabalarını katletmiştir (Kitapçı, Orta Asya'nın Müslüman Araplar Tarafından Fethi, 2002b, s. 274). Kuteybe’nin mezarı; Fergana’da bilinen bir yerde; Ribât-i Serheng civarında Kâh denilen bir yerdedir. Şehit olduğu zaman 55 yaşında olan Kuteybe’nin mezarını komşu illerden gelenler ziyaret etmektedir (En-Narşahî, 2013, s. 87). Proje kapsamında gittiğimiz Fergana bölgesinde, Kuteybe’nin mezarı da ziyaret edilmiştir. Mezarın tam olarak yeri; Oş ile Andican şehirlerinin arasında bulunan Hanabad (Özbekistan’da) kasabası yakınlarındadır. Ziyaretçilere açık olan mezar, küçük bir türbe görünümündedir. Hatta devlet tarafından vazifelendirilmiş bir tane din görevlisi de onun türbesinde beklemektedir. Bu kişi, oraya gelen ziyaretçilere Fergana Vadisi’nin İslamlaşma serüvenini ve Kuteybe’nin faaliyetlerini kısaca anlatmaktadır. Kuteybe’nin türbesi ile ilgili görseller seyahatimiz esnasında elde edilmiştir. Görsel için ekler bölümüne bakınız.

Kuteybe, Türkistan coğrafyasındaki yeni Müslüman olanları sıkıntıya sokmamak için birtakım girişimlerde bulunmuştur. Buradaki insanların talebi üzerine, onların daha yatkın oldukları Farsça Kur’an okuyabileceklerini söylemiştir. Kuteybe, böyle bir fetvayı verirken kendi kafasına göre hareket etmemiştir. Belirtmek gerekir ki; Müslüman din bilgini olan İmam Ebû Hanîfi, namaz kılarken metnin tam karşılığı olacak şekilde Farsça Kur’an okunabileceği konusunda görüş bildirmiştir. Kuteybe’nin ölümünden sonra Türkistan coğrafyasında İslam’ın yayılması bir süre yavaşlamıştır. Bunun sebebi, Kuteybe’nin sahip olduğu karizmatik liderlik vasfının kendinden sonra gelen valilerde bulunmamasıydı (Kurt, 2002, s. 283; Apak, 2002, s. 326-327).

İslam orduları Şaş, Hocend ve Fergana’nın bir kısmını ele geçirildikten bir yıl sonra İsficâb’a kadar ilerledi (Yıldız, 2000, s. 43). Fergana topraklarında zor da olsa hâkimiyet kuran Araplar bölgede kalıcı olmayı başaramadılar. Atamış oldukları valiler yardımıyla bölgeyi idare etmeyi düşündüler; fakat Fergana yerlileri, Türk kabilelerinin güçlerine güvenerek bağımsız olarak kaldılar.

Araplar, VIII. yüzyıl sonlarında Karlukları Fergana’dan çıkarmakla yetinmişlerdir. Müslüman Fatihler, bilindiği kadarıyla kuzeydoğu istikametinde Talas’tan öteye geçmeyi başaramamışlardır (Ögel, 2014, s. 94). VIII. yüzyılda Fergana’da ortaya

çıkan ve onlarca yıl devam eden karışıklıklar, Batı Asya-Çin arasındaki ana ticaret yolunun kuzeye kaymasına sebep olmuştur. Fergana ve Kaşgar’ı geçen yolcular, Semerkand’dan kuzeydoğuya yönelip Taşkent ve Evliya-Ata üzerinden Yedisu (Jetisu)’ya, Çu Nehri sahiline, oradan da Issık-Göl’ün güney sahili boyunca ilerleyerek Bedel Geçidi üzerinden Aksu’ya ulaşıyordu. Bu yol hakkındaki ilk bilgileri bildiğimiz kadarıyla VIII. yüzyılda yaşayan Budist Hacı Hsüan Tsang’da ve Çin “T’ang Hanedanı Tarihi’nde buluyoruz (Ögel, 2014, s. 99).

Fergana bölgesinde İslâmiyet’in ilk aşamada yayılmamış olmasının sebepleri farklı bir biçimde değerlendirebilir. VIII. yüzyılın başlarında İslâm dünyasının liderliğini yapan ve Arapçı bir politika izleyen Emeviler gittikleri coğrafyalarda toprakları almayı başarmışlardır; fakat bu, fetih anlamında süreklilik arz etmemiştir. Emevilerin katı tutumlarından dolayı Fergana halkı İslamiyet’i kabul etmek konusunda uzun süre tereddüt yaşamıştır. Emevilerin sürekli mücadeleleri sonucunda Emevilerin hâkimiyeti altında kalmış olsalar bile bu sadece görünürde olmuştur. Emeviler son dönemde biraz yumuşak bir siyaset izleseler bile bu ön yargı uzun süre devam etmiştir. Adetlerine ve gelenek-göreneklerine çok sıkı bir şekilde bağlı olan Fergana Türklerinin baskı ve dikte ile bir dini kabul etmeyecekleri çok geç fark edilmiştir. 720’li yıllarda Fergana Vadisi, Alatur adındaki güçlü bir hükümdar tarafından yönetildi. Bu hükümdar Araplara karşı gelebilmek için Taşkent’te bulunan Türk kağanlığı ile bağlantı kurdu ve Arapları Semerkand’a kadar kovaladı. Birkaç yıl sonra bütün Fergana’nın yöneticisi olarak Arslan Tarkan ortaya çıktı ve bu lider Çinliler ile dostça bir ittifak kurdu. Halife Mansur (754-775) Fergana hâkimini Kaşgar’da yaşamaya ve vergi vermeye zorladı. Fakat Fergana halkı hem politik olarak hem de askeri olarak halife Mansur’a karşı direndi (Starr, 2011, s. 11). Fergana halkının binlerce yıllık geleneğini terk etmesi kolay olmamıştır.

Emevilerin son Horasan valisi de Maveraünnehir halkı arasında eşit muamele ederek onların gönüllerini kazanmaya çalışmış ve bu sayede bölgede İslâmiyet’in yayılmasına katkıda bulunmuştur. Buradan anlaşılıyor ki; Maveraünnehir halkı kendilerine ılımlı bir şekilde yaklaşıldığı zaman Müslümanlığı benimseme konusunda çok daha istekli davranmıştır. Abbasilerin iktidara gelmesiyle birlikte Mevaliye (Arap olanlara ayrıcalık tanınması) karşı izlenen politikanın değişmesiyle

birlikte Müslümanlığın yayılmasında bir hızlanma olmuştur. Abbasi hanedanı kendilerini iktidara taşıyan gayri Arap halka iyi davranmaya başlamış ve bu sayede Horasan ve Maveraünnehir’de İslâmiyet’in yayılması hızlı bir şekilde ivme kazanmıştır (Özaydın, 2002, s. 641). Abbasiler, “Mevaliye Politikası”nı bırakarak ordularında farklı milletlere önemli görevler vermeye başlamışlardır. Abbasi halifelerinin hassa askerleri ve inzibat birliklerinin arasında Türkler de yer almıştır. Bu Türkler Fergana, Taşkent ve Maveraünnehir’den VIII. asırda az olsa da IX. asırda oldukça kalabalık aileler halinde göçüp gelmişlerdir (Kafesoğlu, 1976, s. 792). Halife Mehdi de bu yeni ortamdan istifadeyle İslâmiyet’in yayılması için çalışmış Soğd, Toharistan, Fergana, Uşrûsene, Karluk, Dokuz Oğuz (Uygurlar) ve diğer bazı Türk hükümdarlıklarını İslamiyet’e davet etmiştir. Abbasi Halifesi Mehdi gibi Halife Me’mun ve Mu’tasım da Türklere karşı yakın bir ilgi göstererek Fergana’da İslâmiyet’in yayılmasına hız kazandırmıştır. Hatta Halife Mu’tasım Fergana, Üşrusene Şaş ve Soğd gibi Türklerin çoğunlukta olduğu yerlerden asker temin etmiştir. Diyebiliriz ki onun gayretleri sonucunda Maveraünnehir’de İslamiyet büyük çapta kabul görmüştür (Özaydın, 2002, s. 641).

Fergana’da Müslüman Arapların hâkimiyet kurmuş olmasına rağmen bölgede isyanlar birbirini kovalamıştır. Hârûnürreşid zamanında (775-809) Kâşgar Valisi Gıtrîf b. Atâ, Amr b. Cemîl kumandasında bir orduyu Karluk yabgusuna karşı Fergana üzerine yollamıştır. Ancak ayaklanma bastırılamadığı gibi Me’mûn döneminde (813-833) ikinci bir ordu daha Fergana üzerine gönderilmiştir. Ayaklanma bastırıldıktan sonra Fergana’nın yönetimi Vali Gassân b. Abdâd (819- 820) tarafından bölge Sâmânilere devredildi. Fergana’da İslam hâkimiyeti tam olarak IX. yüzyılda sağlanabildi (Yazıcı, 1995, s. 376).

Fergana’da düzen sağlandıktan sonra, X. yüzyılın sonlarında 992’de İlyas İbn İshak tarafından halifeye karşı yeniden bir isyan başlatılmıştır. Bu isyana, kendi yandaşlarının yanında Karluk Türkleri de destek vermiştir. Bu isyan da uzun uğraşlar sonucunda bastırılmıştır. Bu süreçte Fergana’nın yeni bir merkezi ortaya çıkmıştır. Nasrabad adındaki bu yerleşim yeri bahçeler ile donatılmıştır. Halife Fergana Vadisi için yeni valiler atamaktaydı ve X. yüzyılın sonlarında bölgenin valisi olan Asad’ın ölümü üzerine halife onun yerine oğlu Ahmet’i atamıştır. Ahmet zamanında Fergana,

iktisadi, kültürel ve sosyal merkez olmuştur. Bölgede hâkim unsur olan Samanilerin yerel yöneticileri adına hem Fergana’da hem de Nasrabad’da para bastırılmıştır (Starr, 2011, s. 11). Uzun uğraşlar sonucunda İslamiyet’in Türkistan coğrafyasına yayılmasının bir sonucu olarak X. yüzyıla gelindiğinde birçok bilim merkezi bu coğrafyada hizmet vermeye başlamıştı. Buhara, Maveraünnehir, Semerkant, Fergana, Şaş gibi şehirlerde bulunan medreseler, İslam’ın daha da yayılmasında önemli bir rol oynamıştır (Kurtuluş, 1991, s. 535-536).

Yerli Müslüman beyleri çok defa Çince “Van” unvanını taşıyorlardı. Moğol hanları devrinden itibaren Fergana ve özellikle buranın Kuzey Tacik kısmından çıkmış hocalar, siyasi hâkimiyeti elinde tutmayı başarmıştır. Batı Türkistan’da ortaya çıkan bazı hoca hareketlerinin Özbek ve Kazaklar aleyhine yönelmiş milli Tacik özelliğinde olmaları mümkündür. Tam olarak Türkleşmiş olan Doğu Türkistan’da ise hocalar, Türk geleneklerine göre hareket ediyor ve Türkçe lakaplar taşıyorlardı (Barthold, 2006, s. 204).