• Sonuç bulunamadı

2.6. RUSYA’NIN TÜRKİSTAN İSTİKAMETİNDE YAYILMA SİYASETİ

2.6.4. Rusya’nın Kafkasya’yı İşgali

2.6.4.1. Kafkasya’da Rus Karşıtı İsyanlar

Ruslar, Kafkasya’yı işgal etmiş olmakla birlikte buradaki yerel unsurlar ile 100 kadar yıl sürecek olan bir mücadeleyi de alevlendirmiş oluyorlardı. Bu topraklarda uygulanacak olan siyaset de diğer işgal edilen coğrafyalarda uygulanan siyaset ile hemen hemen aynı olmuştur. Bu siyaset takip edilirken yapılan icraatlar, Rusya’nın işini daha da zorlaştırmıştır. Rusya’nın Kafkasya’da uyguladığı yıldırma siyasetini temsil eden Yermolof’a karşı, General Nikolai Raevsky ve Genel Vali Mikhail Vorontsov gibi sayıca az sayıdaki Rus devlet adamları ticaret, eğitim projeleri ve hoşgörüyle bölgede iyi bir yönetim kurmaya çalışmıştır(Bingöl, 2013, s. 145)

Kafkasya coğrafyasındaki isyanların yapısına baktığımız zaman dini temelli özgürlük mücadelesi olduğunu görmekteyiz. XVIII. yüzyılın sonlarında başlayan bu isyanlar, özgürlük arayışında olan insanların imam diye tabir ettikleri dini önderlerin etrafında kenetlenerek sürdürdükleri mücadeleler şeklinde kendini göstermiştir. Şüphesiz ki bu mücadeleyi ilk başlatan kişi İmam Mansur’dur.

Asıl adı Uşurman olan Mansur, Rusya’nın Kafkasya politikasının çizgilerini belirleyen I. Petro’nun Kafkasya’yı işgal faaliyetine giriştiği 1722 tarihinde Çeçenistan’da dünyaya gelmiştir. Büyüdüğü zaman imam olan ve halka önderlik eden Mansur, Peygamber’i rüyasında gördüğünü ve onun direktifleriyle Rusya’ya karşı mücadele edilmesi gerektiğini halka vaaz ediyordu. Onun bu vaazları netice vermiş ve 1785’te etrafında bulunan halk ile birlikte Rusya’ya karşı bir asır sürecek olan savaşı başlatmıştır (Barlas, 2014, s. 56-57). Onun mensup olduğu tarikat Nakşibendî tarikatıydı. Çevresine toplananlar da bu tarikata mensuptular ve mücadelelerinin adı “Müridizm” bazen de “Gazavat” olarak nitelendiriliyordu (Budak, 2002, s. 497).

Rusya’nın, 1783’te Kırım’ı alarak Karadeniz’de söz sahibi olmasıyla birlikte, Kafkasya direnişi de başlamış bulunuyordu. Sıcak denizlere adım atmış olmanın heyecanıyla Kafkasya cihetinde de hızla ilerleyen ve bir anda Gürcistan’ı da alan Rusya, yaklaşık yüzyıl sürecek olan bir bağımsızlık hareketini hiç hesaba katmamıştır. Şeyh Mansur önderliğinde başlayan müridizm hareketi, “Âdil Çar Efsanesi ”nin yıkılabileceğini göstermesi açısından büyük önem taşımaktaydı. Şeyh Mansur, 1787 tarihinde Osmanlı ve Rusya arasında cereyan eden savaşta

Osmanlı’nın da desteğini alarak Rusya’ya karşı savaşmıştır. Fakat bu savaşta Osmanlı Devleti yenildiği için Şeyh Mansur’un kazandığı zaferlerin bir önemi kalmamıştır. Bu savaş sonrası dönemde, emrinde bulunan askerlerin ve yerel yöneticilerin emirlere itaatsizliği yüzünden II. Katerina tarafından esir alınan Mansur, 1794’te vefat etmiştir (Saydam, 1990, s. 246-247).

Osmanlı Devleti, Kafkasya’da sürdürülen bağımsızlık mücadelesi ile yakından ilgileniyor ve onların başarı sağlamalarında etkili olan amilleri araştırmak için çaba sarf ediyordu. Şeyh Mansur, ilk zamanlarda Osmanlının ilgisini çekmese de Rusya karşısında kazandığı başarılar ile XVIII. yüzyılın sonlarında Osmanlı istihbarat ağı içerisinde en fazla dolanan isimlerden birisi haline gelmiştir (Yüksel, 2014, s. 173). Şeyh Mansur 1794 tarihinde ölene kadar Rusya’ya karşı aralıksız olarak mücadele vermiştir. Onun mücadelesi bütün Kafkasya’da taraftar bulmamış olsa bile özgürlük meşalesinin yakılması anlamına geliyordu. Onun arkasından gelecek olanlar onun başlattığı bu özgürlük mücadelesini devam ettireceklerdi. Ondan sonra mücadele lideri Gazi Muhammed olmuştur. 1823-1830 yılları arasında Gazi Muhammed, bu dönemde parçalanmış halde bulunan Kafkasya halkını bir araya getirmek için çok fazla çaba harcamış ve bunu da büyük oranda başarmıştır (Barlas, 2014, s. 73-74). 1829 yılında Osmanlı ve Rusya arasında imzalanan Edirne Anlaşması ile Kafkasya coğrafyası tamamen Rusya’nın hâkimiyetine bırakılmıştır. Fakat Çeçenistan yerlileri ve liderleri buna karşı çıkmıştır. Onlar, Rusya’ya demişlerdir ki “Osmanlı Devleti’ne bağlılığımız sadece dini yöndendir; hiçbir zaman ona siyasi olarak bağlanmadık, bu sebepten bizim topraklarımızı biz vermedik Rusya’ya”. Bu açıklama tabii ki Rusya’nın hiç hoşuna gitmemiş ve Çeçen liderlerine karşı yoğun bir mücadeleye girişmişlerdir (Saydam, 1990, s. 249).

Kafkas kartalı olarak nitelendirilen Şeyh Şamil, yaklaşık otuz yıl boyunca Rusya’nın Kafkasya’da tam olarak hâkimiyet kurmasının önündeki en büyük engeldi. Hem askeri kabiliyetleri, hem de dini yönden çevresindekileri etkileyebilme gücü Şeyh Şamil’in mücadelesinin sürekliliğini sağlamıştır. 1832’de İmam Gazi Muhammed’in Ruslar tarafından şehit edilmesinden sonra onun yerine mücadele bayrağını Hamza Bey devralmıştır. Hamza Bey’e sadakatle hizmet eden Şeyh Şamil, onun da 1834 Ruslar tarafından şehit edilmesinden sonra Müridizm’in (Gazavat’ın) liderliğini 37

yaşında iken üstlenmiştir. Onun başa geçmesiyle bağımsızlık mücadelesi ayrı bir güç kazanmış ve Ruslar çaresiz bir şekilde tedbirleri sıkılaştırmakla yetinmişlerdir (Saydam, 1990, s. 251).

Dağlık bir alanda bu kadar yıl savunma savaşı vermiş olan Şamil, Rusya’nın neredeyse bütün tekliflerini reddetmiş ve özgürlük savaşçısı olduğunu her fırsatta dile getirmiştir. Rusya onun ile baş edemeyeceğini anladığı zaman, onun çevresindekileri kendi tarafına çekmek için birtakım girişimlerde bulunmuştur. Bu siyaset için Rusya her fırsatı değerlendirmiş, özellikle de Şamil’in ilk hocası ve aynı zamanda kayınbabası olan Cemalettin Akuşa’yı kendi tarafına çekmek istemiştir. Fakat Rusya bu siyasette başarı sağlayamamıştır (Baddeley, 1989, s. 357-358). Şeyh Şamil gün geçtikçe güçlenmekteydi ve Rusya onun karşısında teknolojik imkânı ve asker sayısındaki üstünlüğü ile direnebiliyordu. 1845-1846 yıllarına gelindiği zaman mürid hareketi özellikle Kuzey Kafkasya’ya tamamen hâkim bir konuma gelmişti. Rusya, 1856 Kırım harbine kadar Şeyh Şamil’in gücünü kıramamıştır. Kırım harbinde, Osmanlı Devleti ve Şeyh Şamil asarında gerektiği gibi bir ittifak oluşturulamamıştır. İki tarafın da birbirinden beklentilerinin farklı olmasından kaynaklanan bu zafiyet ise Kafkasya’da olası bir başarının önüne geçmiştir.

1850’li yıllara gelindiğinde II. Aleksandr, Kafkas Başkumandanlığına bir hayli şöhretli olan Baryatinsky’i getirmiştir. Baryatinsky ilk olarak Dağıstan ve Çeçenistan’ı büyük bir ablukaya alma yolunu tutmuştur. Bu sayede bölgeye gerçekleştirilen silah sevkiyatının önünü kesmiştir. 1856-1859 yılları arasında Şeyh Şamil ile Baryatinsky’in orduları arasında devam eden mücadeleyi Baryatinsky kazanmış ve Şeyh Şamil 100 askeri ile birlikte teslim olmak zorunda kalmıştır. Şeyh Şamil’e çok iyi davranan Ruslar, onu 1869’a kadar Moskova’nın güneyindeki Kaluga şehrinde tutmuşlardır. Rusya’dan hacca gitmek için izin alan Şeyh Şamil, 1869’da önce Osmanlı Devleti’nin merkezine İstanbul’a gelmiştir. Burada, devlet erkânı ve padişah ile görüşen Şeyh Şamil, buradan hac vazifesini yerine getirmek için Hicaz’a gitmiş ve daha sonra 1871’de Medine’de vefat etmiştir (Saydam, 1990, s. 252-255).

Şeyh Şamil’in ölmesi ile birlikte Kafkasya’daki yaklaşık yüz yıl boyunca sürdürülen bağımsızlık mücadelesi bir nevi sona ermişti. Rusya’ya karşı derin bir nefret duyan halk, gerilla birlikleri şeklinde Rus askerlerine karşı yıllarca direnmişlerdir. Fakat disiplinli hareket edilmediği ve silah gücünün yeterli olmadığı için başarı sağlanamamıştır. Sonuç olarak diyebiliriz ki yüzyıllardır Kafkasya’da hâkimiyet kurmak konusunda mücadele veren Rusya, vermiş olduğu binlerce zayiata rağmen başarıya ulaşmıştır. Şeyh Şamil gibi bir liderin hem ölüsünün hem de dirisinin kendi hâkimiyetine zarar vereceğinin farkında olan Rusya, onu bu topraklardan uzaklaştırmak için hacca gitmesine müsaade etmiştir. Hatta onun oğullarının da Osmanlı Devleti’ne iltica etmesine razı olmuştur.

Kafkasya’da hâkimiyet kuran Rusya, buradaki ordularını Türkistan istikametine kaydırmıştır. Yani Kafkasya direnişinin kırılması, bir bakıma Türkistan hanlıklarının da sonunun geldiğine işaret etmekteydi. Kırım harbine kadar, hanlıklar ile bir şekilde ilişkilerini sürdüren ve keşif hareketlerinde bulunan Rusya, bu tarihten sonra Türkistan coğrafyasında tamamen hâkimiyet kurma konusunda karar almıştır. Kafkasya, Rusya için bir köprü vazifesi görüyordu. Aynı zamanda bir kalkan olarak da kullanılmıştır. Kafkasya’nın alınması demek, Hazar Denizi’nin de hâkimiyet altına alınması demekti. Hazar Denizi vasıtasıyla Türkistan’a daha kolay açılan Rusya, 25 yıl geçmeden bütün Türkistan coğrafyasına hâkim olmuş olacaktı.

2.6.5. Rusya’nın Kazakları Hâkimiyeti Altına Alması