• Sonuç bulunamadı

FERGANA VADİSİ’NDE EKONOMİK FAALİYETLER

İlk çağlardan beri insanlar, Fergana’nın da üzerinde bulunduğu Büyük İpek Yolu’nu15 kullanarak ipek, değerli taşlar, altın ve gümüş takılar, renkli cam süsleri, ilaçlar, boyalar, safkan atlar ve çeşitli meyveleri bir ülkeden diğer ülkelere naklettiler. İpek Yolu’nun geçtiği ülkeler ve uzunluğu düşünüldüğü zaman ticari ehemmiyeti çok iyi anlaşılacaktır. Ayrıca bu yollar boyunca dini misyonerler, usta sanatçılar, müzisyenler, aktörler ve zanaatçılar farklı kültürler arasında taşınmıştır (Starr, 2011, s. 9).

Fergana üzerinden geçen İpek Yolu’nda baharatların, sanatçıların ve eşyaların yanında elbette ki farklı kültürlere ve coğrafyalara özgü olan hayvan cinsleri ve

15İpek Yolu; kuzeyde Tuen-Huang, Hami, Turfan, Karaşahr, Kuca, Kaşgar, Fergana ve

Maveraünnehir, güneyde Tuen-Huang, Hotan, Yarkand, Pamir vadileri ve Baktriya ile devam eden yay şeklindeki iki yoldur. Bu iki yol sık sık büyük çöller ve heybetli dağlar ile kesintiye uğrasa bile Çin kitleleri ile Hint-Avrupa kitlelerinin asgari düzeyde bile olsa temasını sağlayan bir hattır. Ticaret ve dinin, Makedonyalı İskender’in haleflerinin, Yunan sanatı ile Afganistan’ın altı Budist misyonerinin geçtiği İpek veya öbür adı ile Hac Yolu işte burasıdır (Grousset, 2010, s. 18). M.Ö. II. yüzyıldan M.S. V. yüzyıla kadar Kazakistan’ın güneyinde hâkimiyet sürmüş olan Vusunlar ile

kürkleri de taşınmaktaydı. İpek Yolu üzerinden taşınan hayvanlar arasında ünlü Fergana ve Arap atları, develer, filler, ren geyikleri, aslanlar, çitalar, ceylanlar, şahinler, tavus kuşları, papağanlar vb. bulunmaktaydı. Ancak ticaret yoluna ismini veren ipek, bu yol üzerindeki en değerli maddeydi. Bu ticarette altın geçerlilik yönünden baş sırada yer alıyordu fakat uluslararası geçerliliği olan paralar da bulunmaktaydı (Baipakov, 2007, s. 26).

İnsanoğlu her zaman için uzakta olanı merak eder ve gizemli şeyleri öğrenmeyi birinci hedef olarak kendisine belirler. Batı’nın Doğu’yu tanıma merakı da aslında buradan gelir. Doğu’ya giden her seyyah Doğu’yla ilgili ilginç bilgiler verir ve bu bir gizem oluşturur. Doğu’da bulunan zenginlikler ve sıra dışı ürünler batı için bir cazibe aracı olmuştur.

Çin ilk dönemlerde kapalı bir kutu konumundaydı ve dışarıdan gelen yabancılara da pek fazla itibar etmiyordu. Fakat zamanla ticari anlamda gelişmeler oldu ve Batılı diye tabir edilen tüccarlar bir bir Çin ülkesine gelmeye başladı. İpek üretimi ve dokumacılığı Çinliler tarafından bir sır gibi saklandı. Her türlü tedbire rağmen bu sır zamanla ortaya çıktı ve çeşitli coğrafyalarda da ipek üretimi yapılmaya başlandı. İpeği ilk olarak görenler Doğu’ya bir şekilde gitmeyi başaran kimselerdi (Berkin, 1981, s. 2). İpek üretimi konusunda birinciliği ve kaliteyi elden bırakmayan Çinliler bu ipek sayesinde birçok başarılara imza atmışlardır.

İpek üretimini ilk öğrenenlere gelince bunlar, elbette ki Batılılar değildi. Çin’in yakın komşuları bu ipeğin güzelliğini ve önemini gördükten sonra bununla ilgili çalışmalar yapmışlardır. Bizanslılar öğrenmeden önce ipek üretimini İranlılar öğrenmiş ve uygulamışlardır (Berkin, 1981, s. 7). İpeğin ve değerli ürünlerin Avrupa’ya taşınmasında kullanılan ve adını da değerli ipekten alan “İpek Yolu”nun güzergâhı da zamanla değişmiştir. Bu değişim, gerek tedbir amaçlı gerekse kervanların güvenlik endişesi dolayısıyla olmuştur. Fergana Vadisi’nin güvenli bir noktada olması bu değişimlerde adından söz ettirmesine sebep olmuştur.

Tarihin ilk dönemlerinde Çin’den Avrupa’ya uzanan kervan yolu güney istikametinde Hoten, Pamir ve İran’daki Vahan üzerinden geçerek batı istikametine gidiyordu. Fakat bu yol hem kervan yolcuları için bir hayli zorluk çıkarıyor hem de güvenlik konusunda elverişsiz oluyordu. Bundan dolayı milat başlarında yolun

güzergâhı Taklamakan Çölü’nün kuzeyine çekilmiştir. Bu güzergâh; Karaşar, Kuça, Kaşgar ve Fergana Vadisi’nden geçiyordu. Daha uygun ve güvenli bir yol ise aslında VI–VII. yüzyıllarda Göktürkler zamanında kullanılan Yedisu’daki Turfan üzerinden geçen yoldu. Türklerin Kuzey Kafkasya’yı fethetmesiyle birlikte İran üzerinden yüksek oranda vergi vererek gidilen kervan yolunun bir alternatifi de bulunmuş oldu (Gumilev, 2006, s. 154). Görüldüğü üzere tarihin her döneminde İpek Yolu’nun güzergâhı değişmiştir. Bu değişimler olurken asıl belirleyici etken, yolun güvenliğidir. Fakat Türklerin yeni fetihler gerçekleştirmesi ile birlikte kervan yollarına daha elverişli yerler bulunmuştur.

Bir bölgenin jeopolitik konumu onun tarihi için oldukça önemlidir. Farklı coğrafyalar ve farklı kültürler arasında yer alan Fergana Vadisi’nin bu kültürel etkileşimden kendine düşen payı büyük oranda aldığı gözlenmektedir. Fergana, misyonerlerin bir durağı olmasından dolayı farklı dinlerin bir arada yaşadığı bir coğrafya olmuştur. En güzel müzisyenler ve en usta zanaatçılar buranın gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Günümüzde bile düşünüldüğünde aşırı derecede kozmopolit bir yapıya sahip olan vadi, bu durumunu tarihi süreçte aldığı göçler ve barındırdığı farklı etnik topluluklara borçludur.

Fergana Vadisi bulunduğu konum itibariyle tarım ve hayvancılık için çölün ortasındaki vaha konumundadır. Etrafını çevreleyen yüksek dağların eteklerinde bulunan yaylalarda yetişen otlar ve meralar hayvancılığı oldukça geliştirmiştir. Hayvancılık için gerekli olan her türlü iklim koşuluna sahip olmanın yanında üzerinden geçen ticaret yolunun da vermiş olduğu avantaj ile burada yetiştirilen ürünler çok farklı coğrafyalara ithal edilmiştir. İlk dönemlerden itibaren tarım da ileri safhada olmuştur. Tarım için gerekli olan su, gerek yağışlar ile gerekse açılan kanallarla tedarik edilmiştir. Burada yaşayanların yaşayış ve gelenekleri yerleşik hayat ile paralellik göstermiştir (Ekrem, 2006, s. 767).

Vadi güzel atlar diyarı olarak bilindiği gibi üzüm ve şarap yönünden de tanınmıştır. Uçsuz bucaksız Asya topraklarının ortasında Tanrı Dağları’nın eteklerinde yetişen bu üzüm ve elde edilen şarap ihraç edilmiş ve bir hayli ün sahibi olmuştur. Fergana Vadisi’nde yetiştirilen üzüm ve bundan elde edilen şarap tarihin ilk dönemlerinde de oldukça ünlüydü. Şarap ile ilgili Çince kaynaklarda bilgiler verilmektedir. Çinliler

Fergana’da yetiştirilen üzüme yabancı oldukları için onun hakkında önemli ifadelerde bulunmuşlardır. Çinliler şöyle demektedir; Davan’da (Tanrı Dağları bucağı) üzümlerden şarap yapılır. Bu zengin stok 10.000 dan (bir dan 80 kg dan fazladır) kadardır. Eski şaraplar bozulmaksızın onlarca yıl saklanır. Oranın sakinleri atların yoncayı sevdiği şekilde şaraptan hoşlanır. Çinli elçiler tohum ihraç ettiler. Tanrının oğlu zengin toprağa şarap ve yonca ekmek için onlara emirler verdi (Starr, 2011, s. 8). Bu dizelerden anlaşıldığına göre Çinliler, Fergana Vadisi’nde yetiştirilen üzümün bolluğundan ve şarabının dayanıklılığından bir hayli etkilenmiştir. Haliyle üzümü üreten ve bundan şarap elde etmeyi bilen bir toplumun bunları sevmemesi düşünülebilecek bir şey değildir. Nitekim vadinin yerlileri de belirtildiği gibi sarhoşluk derecesinde bu ürünlere düşkündür.

Fergana Vadisi’nde yetiştirilen ürünler de zamanla farklı kültürlerden etkilenerek çeşitlilik göstermiştir. Örneğin V. ve VI. yüzyıla gelindiğinde vadide ipek böcekçiliği de görülmeye başlandı. Hatta buranın ipeğinden elde edilen parçalar Avrupa’nın hazinelerinde ortaya çıkmıştır. Zaten ipek de Fergana Vadisi’nden Avrupa’ya taşınan malzemelerden sadece birisiydi. Aynı zamanda Fergana Vadisi’nin ünlü atlarının hediye olarak sunulduğu bir elçilik heyeti 479’da Çin’e gönderilmiştir (Starr, 2011, s. 9).

Fergana Orta Asya’nın incisi gibi her anlamda gelişmekteydi ve bu diğer devletlerin de ilgisini çekmekteydi. Bir bölgenin mahalli paralarının ticari anlamdaki değerine ışık tuttuğu düşünülürse Fergana’da bulunan VII. ve VIII. yüzyıllara ait farklı ulusların paraları buranın ne kadar önemli olduğunu gösterecektir (Baipakov, 2007a, s. 14).

Fergana Vadisi kazılarında elde edilen çanak çömlek parçaları üzerinde yazan Göktürk alfabesi, Göktürk hâkimiyetinin bölgede İsfara şehrine kadar yayıldığını göstermesi bakımından önemlidir (Ögel, 2014, s. 199). Aynı zamanda bulunan bu çanak çömlek parçaları ekonomik canlılığın da bir işareti olarak görülebilir. Daha önce de belirttiğimiz gibi Fergana Vadisi üzüm ve şarapları ile ünlü bir coğrafyaydı. Bu ürünlerin saklanması ve ticaretinin yapılması çömlekler vasıtasıyla olsa gerekir. Fergana Vadisi’ne yerleşen ilk yerliler Türk olmasa bile zamanla Türk nüfusunun artmasıyla Türkleşmiştir diyebiliriz. Bu yerliler aslen ziraatçı olup tüccar insanlardı.

Göktürk çağına doğru yaklaşırken vadide göçebe olarak varlık gösteren ve Hun Devleti zamanında buraya geldikleri düşünülen bu insanlar zamanla yerleşik hayatı göçebeliğe tercih etmişlerdir. Bu durumun ortaya çıkmasında Fergana Vadisi’nin yerlilerinin yerleşik olması etkili olmuştur. Yerleşik hayata geçen Türk toplulukları zamanla ziraatçılığa başlamıştır. Fergana Vadisi’nde yer alan Şaltak, Çigircik ve Gulca gibi buluntular bize vadideki ziraatçılık ile ilgili önemli bilgiler vermektedir (Ögel, 2014, s. 177).

Moğollar Fergana boyunca bütün şehirleri tahribata uğrattılar. Moğol istilasından önce yukarıda da belirttiğimiz gibi Fergana, Özkent, Merv gibi şehirlerde para basılmaktaydı ve bu paralar bölgenin ticari hayatının canlanması için ekonomik döngüde kullanılıyordu. Moğol istilasının ilk devirlerinde Fergana bölgesinde çok derin ekonomik buhranlar oldu ve halk perişanlığa sürüklendi. Cengiz Han tarafından Türkistan bölgesini yönetmekle görevlendirilip vali olarak atanan Mahmut Yalavaç, Fergana’da ticari hayatın canlanması için çok fazla uğraş vermiştir (Starr, 2011, s. 12).

Bir ara Cengiz Han’ın oğlu Çağatay, Türkistan coğrafyasının hâkimi olarak Mahmut Yalavaç’ı görevinden almak istemiştir. Fakat Moğol geleneğine göre her yönetici büyük kağana bağlı olmak zorundaydı. Cengiz Han’ın yerine geçen oğlu Ögeday bu dönemde büyük kağan konumundaydı ve Çağatay hatasını anlayarak Mahmut Yalavaç’ı görevine iade etmiştir (Grousset, 2010, s. 366). Bu süreçte Fergana bölgesine gelmek istemeyen tüccarlar bile olmuştur. Mahmut Yalavaç’ın ekonomiyi düzeltmek için vermiş olduğu mücadeleler zor da olsa meyvesini vermiştir. İpek Yolu üzerinde bulunan ve her dönemde ekonomik canlılığını korumayı başarmış olan Fergana’da, Moğol istilası sonrasında ekonomik canlanma ancak XIII. yüzyılın ortalarından itibaren tekrar başlayabilmiştir.

Cengiz Han’ın oğullarından olan ve Türkistan coğrafyasını pay olarak alan Çağatay bile Yalavaç sülalesinin yönetimine çok fazla karışmamıştır. Göçebeliği benimseyen Moğollar, yerleşik olarak yaşamayı kendileri için azap verici bir yaşam şekli olarak görmüşlerdir. Bu sebeple yerli valiler tarafından toplanan vergiler ile bölge idare edilmiştir. Günümüzde bile hala kullanılan yatuk (yatalak) tabiri göçebelerin yerleşikler için kullandığı bir nevi hakaret sözcüğüdür. Moğollar göçebeliği

benimsediği için avcılığa ve hayvancılığa büyük önem vermişlerdir. Kışın en soğuk aylarında bile samur ve sincap avlayıp onların kürkünü satıyorlardı. Göçebe hayatın ortaya çıkardığı mecburiyetler karşısında bir kabileye ait birey başka kabileye geçebilirdi (Grousset, 2010, s. 224).

Ekonomik gelişmişlik elbette ki Moğollar için de önemli bir ölçüt olmuştur. İstila dönemlerinde yıkılan mimari yapılar daha sonra tekrardan tamir edilmeye çalışılmıştır. Moğollar ticarete önem veren bir toplumdu bunun için birçok sistem kurmuşlar ticaretin zenginleşmesi için emek vermişlerdir. Cengiz Han ticaretin gelişmesi için Ortak sistemini kurmuş bu sistemle hâkim olduğu coğrafyalarda güvenli bir şekilde kervanların gidiş gelişlerini sağlamıştır. Hâkimiyet kurduğu dönemde şehirleri yakıp yıkan Moğollar bu sistem sayesinde bir nevi bozulan ticari düzeni yeniden sağlamışlardır. Moğollar ile birlikte Orta Asya ticaretinde kervanların güvenliği devlet garantisi altına girmiştir. Moğollar geliştirmiş oldukları ulak ve posta teşkilatı sayesinde çok hızlı haber alma imkânına sahiptiler. Bu imkân sayesinde devletin dört bir yanında olan haberler en kısa sürede hükümdara iletiliyordu. Atlı posta birimleri belli aralıklarla kurulmuştu, yabancı elçiler de bu atlardan faydalanabiliyordu. Bu sistem öylesine mükemmel işliyordu ki, yolculara ikram etmek için güzergâh boyunca kımız ile et amacıyla kısraklar ve koyunlar bulunuyordu. Eyerli at ve haberci kılığında teçhiz edilmiş bir kimse hemen her menzilde hazırdı. Tüccarlar Moğollar döneminde yolların güvenli olmasından dolayı büyük kazançlar elde etmişlerdir (Vernadsky, 2007, s. 161).

Moğollar döneminden sonra vadideki ekonomik faaliyetler bir süre durmuştur. Fakat Timur ve onun ahfadının yönetimi sırasında tekrar canlanmıştır. Burada yetiştirilen ürünler bütün Türkistan pazarlarında yer almıştır. Timurlulardan sonra kurulan Buhara Hanlığı döneminde, vadinin ekonomik anlamda önceki yüzyıllardan farklı bir yapısı olmamıştır. XVIII. yüzyılın başında kurulan Hokand Hanlığı, vadideki ekonomiyi canlandırmak için birtakım tarım politikaları geliştirmiştir. Yeni sulama kanalları açılarak vadinin sulanabilir arazileri genişletilmiştir. Bu dönemde vadide bol miktarda pamuk yetiştirilmiş olup kaliteli pamuklar Rusların dikkatinden kaçmamıştır.

1.5. XIX. YÜZYIL ÖNCESİNDE FERGANA VADİSİ’NİN