• Sonuç bulunamadı

Dünya üzerindeki en büyük kara parçasına sahip olan Rusya’nın sınırları, hem Asya kıtasında hem de Avrupa kıtasında uzanmaktadır. IX. yüzyıla kadar tarih sayfalarında yer bulamayan Rusların, bu kadar büyük bir coğrafyada hâkimiyet kurmaları, etraflıca incelenmesi gereken bir konudur. Ruslar ilk zamanlarda, Doğu Slavlarından olan Normanların bir kolu olarak Varegler diye adlandırılmaktaydı (Kurat, 1999, s. 11-12). Vernadsky’e göre Ruslar, Slav olarak da tabir edilmekteydi. Bu sebepten Ruslar, Slav gruplarının içerisinde zamanla farklılaşmış bir boy olabilir. Vernadsy’e göre Slavlar ya da bir diğer deyişe Ruslar, Hint-Avrupa dil ailesine mensupturlar (Acar, 2014, s. 15).

Ruslar, Slav toplumları arasında “Vareg” (ücretli kıtalar) olarak hizmet vermekteydi. Bu sebepten onların Varegler’den olduğu iddia edilmiştir. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi Varegler, Slavlardan ayrı bir millet değildir. Rus adının menşei konusunda çeşitli tezler ileri sürülmüş olsa da onun kökeninin Fincedeki Ruotsi’den gelmiş olduğu kabul edilmektedir. Rus ismi Slavcada “Rusi” olarak telaffuz edilmektedir. Daha sonraları bu telaffuz düzeltilmiş ve Rus olarak kalmıştır (Kurat, 2014, s. 17).

Rusların Slav olduğuna dair de birçok görüş vardır. Nitekim Slavlar da zaman içerisinde farklı gruplara ayrılmışlardır. Slavlar, Avrupa’nın çok geniş bir sahasında ve Karadeniz civarında yaygın bir şekilde varlığını sürdürmüşlerdir. Slavlar yaşadıkları coğrafyalara göre üç farklı gruba ayrılmışlardır. Bu sınıflandırma Batı, Orta ve Doğu Slavları şeklinde yapılmıştır. Rusların ataları olduğu düşünülen Slav grupları, Orta ve Doğu Slavlardır. Rusların ataları olan Slav grupları Karpat Dağları, Don Nehri, Dnyeper Nehri ve bozkırın kuzey bölgelerinde yaşamışlardır (Acar, 2014, s. 16).

Slav gruplar ile Türk kabilelerinin ilk karşılaşmaları 375 yılına kadar gitmektedir. Kavimler Göçü’nün başlaması ile Asya Kıtası’ndan Avrupa’ya doğru gerçekleşen göçün bir neticesi olarak yoğun bir Türk nüfusu Slavların yaşadıkları coğrafyaya

gelmiştir. Karadeniz etrafında hâkimiyet sürmüş olan Hun Türkleri (Avrupa Hunları) ile Slavlar arasında birçok mücadele olmuştur. Fakat doğudan gelen Türklerin birçoğu, zaman içerisinde Slav olmaktan kendisini kurtaramamıştır (Ziyayev, 2007, s. 31).

Arap tarihçileri İbn Hurdadbih ve İbn-i Rüşd, Rusların ilk dönemlerdeki (IX. ve X. yüzyıllar) sosyoekonomik durumları ile ilgili değerli bilgileri eserlerinde aktarmışlardır. Onlara göre Ruslar, Karadeniz’in kıyıları ve Volga’nın etrafında ticaret yapıyorlardı. Bu ticaret vesilesiyle hem Bizans’a hem de Hazar Hanlığı’na vergi veriyorlardı. Dikkat çeken bir husus da bu zamanda Ruslar, Bağdat’a kadar ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır. Rusların ekili tarım arazileri bulunmuyordu, tek geçim kaynakları ticaretti. Ticari olarak sattıkları ürünler arasında özellikle kürk (Sincap ve Samur kürkü) önemli bir yer tutmaktaydı. Rusların sosyal yaşamı ile ilgili olarak hem Mauricius hem de İbn-i Rüşd onların misafirperver olduğunu ve kölelik geleneğine sahip olmadıklarını belirtmektedir. Yabancı misafirlerini koruduklarını, onlar için savaşı bile göze aldıklarını söylemektedirler (Acar, 2014, s. 20).

Ruslar, IX. yüzyıldan önce knezlik geleneğine sahip değillerken Hazar ve Bizans ordusunda yardımcı ordu (paralı asker) olarak hizmet vermekteydiler. Strategicon'a göre bu dönemde Rusların askeri bir liderleri yoktu ve bu sebepten siyasi teşkilat kuramıyorlardı. Askeri yetenekleri çok gelişmemiş olan Ruslar, geniş alanlarda savaşırken başarısız oluyorlardı. Dar bir alanda savaş olması durumunda ise başarı sağlayabiliyorlardı. Abbasi halifesi tarafından Bulgarlara elçi olarak gönderilen İbn Fadlan'ın söylediğine göre, bu dönemde Rusların başlıca savaş aletleri kılıç, balta ve bıçaktan oluşmaktaydı (Acar, 2014, s. 22).

Ruslar’ın tarih sahnesine çıkmaları ve yönetimlerini kurmaları oldukça ilginçtir. Önceleri Varegler denen Ruslar, 860’lı yıllarla birlikte Slav gruplar arasında çıkarıldılar. Kendi kendilerini yönetemeyen Çud’lar, Slovenler, Kriviçler ve Vesler yönetici olarak Rusları davet ettiler. Ruslar’dan üç erkek kardeş bu çağrıya cevap verdi ve onların memleketlerinde 3 knezlik kurdu. Bu kardeşlerden en büyüğü olan Rurik, Novgorad şehrine yerleşti. İkinci kardeş Sineus, Beleoozero’ya yerleşti. Üçüncü kardeş Truvor ise İzborsk’u kendisine mesken tuttu. Zaman içinde iki kardeşin ölmesiyle, büyük olan Rurik hâkimiyeti ele geçirdi (Kurat, 2014, s. 21-22).

Rurik’in Danimarkalı bir “lord” olduğunu Batı kaynakları da doğrulamaktadır. Rurik, Novgorad’a yerleşmeden önce Friesland adında bir bölgenin lordu idi. Norvgorad’a yerleşerek ilk knezliği oluşturmadan önce bu lider İngiltere’ye ve farklı bölgelere akınlar düzenlemiştir (Acar, 2014, s. 29). IX. yüzyılda yeni kurulmuş olan Rus devletinin düşmanı oldukça fazlaydı ve dostu da neredeyse hiç yoktu (Gumilev, 2006, s. 194).

Rusya tarihinde karşımıza çıkan ilk tarihi devlet adamı Rurik adındaki yöneticidir. Rurik’in oğlu İgor’un küçük yaşta olmasından dolayı Rurik’in ölümünden sonra akrabası olan Oleg (882-915) idareyi devralmıştır. Novgorad şehrinin sınırlarından dışarı çıkan Oleg, Rus yayılmacılığını başlatan kişi olmuştur. Çevre bölgeleri topraklarına katan Oleg, Rurik’in oğlu İgor ile birlikte Dnyeper Nehri boyundaki Slavları kontrol altına almak ve “Büyük Ticaret Yolunu” ele geçirmek maksadıyla güneye doğru sefere çıkmıştır. Daha sonra Kiyev’e giden Oleg, buradaki yöneticileri öldürtmüştür. Kiyev’i oldukça beğenen Oleg, burasının Rus şehirlerinin anası olacağını bildirmiş ve buraya yerleşmiştir. Aslında bu tespit oldukça yerindeydi. Çünkü Kiyev şehri İskandinavya-Bizans ticaret yolu üzerindeydi. Oleg’in Kiyev’e yerleşmesi ile Rusya Devleti resmen kurulmuş ve Kiyev devri başlamış oluyordu (Kurat, 2014, s. 23; Ziyayev, 2007, s. 31).

Kiyev knezliği kurulmadan önce Kiyev’de, Hazarlara bağlı olarak vergi toplayan Macarlar hâkimiyet sürmekteydi. Macarların yerini alan Ruslar, bölgenin tek hâkimi olmayı başardılar. Ruslar Kiev’i alarak güçlendikten sonra, Arapların, Bulgarların ve Avarların saldırdığı fakat sahip olamadığı İstanbul’a da iki kez saldırdılar. Bu saldırılarda, 500.000 kişinin yaşadığı İstanbul alınamadı. Çünkü Bizans bu tarihlerde hala çok güçlü bir konumdaydı. Ama bu sefer neticesinde Bizans ile Rus kültürleri etkileşim içine girmeye başladı (Acar, 2014, s. 31). Bu etkileşim ise yüzyıllarca devam etti.

Yukarıda bahsedildiği gibi Ruslar’ın ilk yönetim modelleri knezlik şeklindedir. Rusya tarihinin kurulması ve büyümesine büyük katkı sağlayan Oleg’in 912’de ölmesinden sonra yerine, Rurik’in oğlu İgor (912-944) geçmiştir. Onun döneminde Ruslar ve Hazarlar kıyasıya bir rekabet içerisine girmiştir. Ordusunda paralı askerler bulunduran İgor, İstanbul’a tekrar saldırmış fakat muaffak olamamıştır. İgor’un

ölümünden sonra yerine eşi Olga (944-962) geçmiştir (Acar, 2014, s. 33-34). Onun döneminde daha çok devletin iç meseleleri gündemde olmuştur. Yerine de oğlu Svyatoslav geçmiştir. Bu knez ve sonrasında gelenler de aynı şekilde hareket etmişlerdir. Zaman geçtikçe Kiyev Rusya’sı sınırlarını genişletmiş ve güçlenmiştir. Rusya’nın güçlenmeye başladığı bu dönemde, Dnyeper ve Karadeniz kıyılarından İtil (Volga) ve Yayık (Ural) boylarına kadar uzanan uçsuz bucaksız topraklarda Türk halkları yaşamaktaydı. Bu Türk halklarının içerisinde Macarlar, Hazarlar, Kıpçaklar (Polovetsler), Oğuzlar, Peçenekler, Bulgarlar ve diğerleri bulunuyordu. Çok erken dönemlerden itibaren Türkler ile Ruslar (Slavlar) arasında kanlı mücadeleler meydana gelmiş, bu mücadelelerde karşılıklı olarak esirler alınmış, yurtlar talan edilmiştir (Ziyayev, 2007, s. 31-32).

Görüldüğü üzere Ruslar henüz knezlik oldukları dönemde bile İstanbul’un sahibi olmak istemişlerdir. Onların bu amaçları, yüzyıllarca sürecek olan bir politikanın işareti gibidir. Kuzeyin soğuk coğrafyasında devletleşmiş olan Ruslar, Hıristiyan Ortodoksluğu’nun önderliğini üstlenecekler ve Bizans’ın mirasçısı olmak için yüzyıllarca savaşacaklardır. Ruslar, Bizans’ın yıkılmasından sonra III. Roma oldukları iddiasını bile ileri sürecek, 1453’ten itibaren Osmanlı hâkimiyetinde olan İstanbul’u almak için birçok savaşa gireceklerdir. Bu amaçlarına XIX. yüzyılın sonlarında ulaşmaya çok yaklaşmışlar, fakat Avrupalı devletlerin müdahalesi ile engellenmişlerdir.

Rusya tarihinin başlangıcı ile ilgili vermiş olduğumuz bu bilgilerin yeterli olduğu kanaatindeyiz. Çünkü Rusya tarihinin ayrıntılı bir şekilde ele alınması, tez çalışmamızın konusunun dışındadır. Rusya’nın, Türk ve Moğol kabilelerinin topraklarını alarak Türkistan istikametinde yayılması siyasetinin anlatılması, bizim çalışmamızın amacına daha uygun olacaktır.

2.6. RUSYA’NIN TÜRKİSTAN İSTİKAMETİNDE YAYILMA