• Sonuç bulunamadı

II. Türk Romanının Doğuşu ve Gelenekle İlişkisi

1.5. Romantizmin Entrik Gücü: Tesadüfler

Tesadüfler, romantik sanatı klasisizmden ve kendinden sonra gelen realizmden keskin çizgilerle ayıran sanatsal bir imkândır. Romantizmin sanatçıyı özgürleştirmesi sanatkârın gerçekliği istediği biçimde algılamasına neden olur. Romantik sanatkâr, eserini kurguladığı ideal dünyaya uygun bir hâle getirmek için tesadüflerin sağladığı avantajlardan yararlanır. Tesadüfler gerçekliğin zırhını delerek hayatı sonsuz seçeneklere ayrılan bir imkânlar âlemine çevirir. Romantik sanatta tesadüflerin teknik olarak

kullanımını romantiklerin gerçekle olan ilişkisinde aramak gerekir. İdeal olanı bulma isteği romantikleri gerçekliğin kişisel alanına çeker. Onlar, hayatın çıkmaz sokaklarında çoğu zaman tesadüflerin yardımıyla ayakta kalabilirler.

Tesadüf, sadece teknik bir imkân değildir. O, yaşamı canlı tutmanın anahtarıdır. Daima ikinci bir seçeneğin olduğunu fısıldayan mucizevi bir güçtür. Romantizm hayatın durağanlığına karşı bir başkaldırıdır. Her şeyin birbirine benzediği, neden-sonuç ilişkisinde kıvranan insanlığın makineleşen estetikten kurtulma yolu tesadüflerle mümkün olur. Romantizm, verili gerçekliğin karşısındadır. O kendi gerçekliğini kurarak hayal-gerçek algısını muğlaklaştırır.

Andre Gide, romantiklerin heyecanlı olmaktansa heyecanlı görünmeyi yeğlediklerini söyler (Karaalioğlu, 1965: 37). Tesadüfler, romantik sanatkârın heyecanını göstermesi için önemli bir kolaylık sağlar. Romantizmde günlük sıradan olaylar değil çarpıcı vakalar işlenir. Vakanın çarpıcılığını arttırmanın bir yolu da tesadüflerin teknik kullanımıyla mümkündür.

Tanzimat dönemi içerisindeki yazarların birçoğu tesadüflerin sağladığı imkânlardan faydalanmıştır. Her ne kadar sade gerçekliğin peşinde olduğunu iddia etse de Ahmet Mithat’ın romanlarında vakaya yön veren unsurlardan biri de tesadüflerdir.

Hasan Mellâh romanında hayret verici olayları sağlayan unsurların oluşmasında

tesadüflerin etkisi büyüktür. Cuzella’nın eline faslı bir tacirden geçen resim Hasan’ın resmidir. Tuhaf bir şekilde bu resimdeki masumiyete âşık olan Cuzella kendisine evlilik teklifinde bulunan Pavlos’un siluetini Hasan’ın resmiyle karşılaştırır. Evlenecekse böyle biriyle evlenmek istediğini belirtir. Bu arada Hasan’ın bindiği korsan gemisi ters rüzgârla Cuzella’nın yaşadığı Cartegena’ya yönelir. Gemideki korsanlardan biri Cartegena’da Alfons namında birinin yaşadığını onun konağının soyulmasıyla bir geminin soyulmasının eş değer olduğunu belirtir. Alonzo, bu işi Hasan’ın yapmasını ister. Alfons’un konağına varan Hasan herhangi bir odaya gizlice girer. Girdiği oda yine tesadüfün yardımıyla Cuzella’nın odasıdır. Cuzella’yla karşılaşan Hasan ona âşık olur. Aralarında geçen muhaverenin akabinde Cuzella bir yılı aşkındır baktığı resmi Hasan’a gösterir:

“Hasan-(resme ilk nazarında çehresi bozulup titreyerek) bu resim size nereden geldi?

Cuzaella-Faslı bir tacirden alınmıştır. Alınalı bir seneden ziyade oldu. Fakat kimin resmi tanıyor musunuz?

Hasan-Evet tanıyorum, benim kendi resmim.

Cuzella-Sizin mi, sizin mi? Evet ben de öyle benzetmiştim.” (HMYSİE, s. 85).

Cuzella’nın eline bu resmin geçmesi, Hasan’ın tesadüfen kendisini bir korsan gemisinde bulması, korsan gemisinin İspanya’ya gitmek isterken rüzgârın etkisiyle Cartegena’ya sürüklenmesi, Cuzella’nın yaşadığı konağın soyulması teklifi, bu görevin Hasan’a verilmesi ve Hasan’ın girdiği odanın Cuzella’nın odası olması, kurgunun tamamen tesadüfler aracılığıyla oluşturulduğunu gösterir. Bu tesadüfler, olayları heyecanlı bir hâle getirir yalnız olayın gerçekliğini oldukça zedeler.

Hasan Mellâh’ta yer alan tesadüfler bununla sınırlı değildir. Korsan gemisinde

Hasan’a yardım eden Alonzo esasında Cuzella’nın bilmediği kardeşidir. Ayrıca Alonzo, daha öncesinden Hasan’ın amcasının yanında çalışan adamlardan biridir. Ona yardım etmesinin sebeplerinden biri de Hasan’ı tanımasıdır.

Hasan, Cartegena’ya varmadan önce gemideki korsanlardan birini öldürülmekten kurtararak herhangi bir kıyıya bırakılmasına vesile olur. Bu Korsikalı korsan Hasan’a büyük bir minnet duyar ve yapılan iyiliği unutmayacağını söyler. Çok sonraları Madam İlia’nın dolaştığı kilisede bu Korsikalı tekrar ortaya çıkar ve Hasan’a yardım eder.

Eserdeki tesadüfler o kadar çoktur ki bunların hepsini anlatmak bir bakıma romanın tekrar aktarımını içerebilir. Sık sık değiştirilen mekânlar ve vakanın çok parçalı olması romanı oradan oraya sürükler. Cuzella’nın esir tutulduğu Şam’daki herhangi bir evin önünden Hasan ve Alonzo geçer. Bu sırada Cuzella başını pencereden dışarı çıkarır ve Hasan onu bulur. Bunun gibi romanın bünyesinde yer alan küçük ve büyük birçok tesadüf mevcuttur. Romanı oluşturan temel güç tesadüftür. Heyecan unsuru tesadüfler aracılığıyla sağlanarak yazarın çok çarpıcı hikâyeler anlatması sağlanmıştır. Ayrıca garip olaylar arasındaki bağlantıların kurulması bu sayede mümkün olmuştur.

Hüseyin Fellâh romanında da kurgudaki tesadüflerin rolü büyüktür. Şehlevend,

Mısır’a cariye olarak satılır. Oradan sürüklenerek en son Cezayir’de Ahmet Bey’in cariyesi olur. Kendisini dilsiz ve sağır olarak gösterir. Bu sebepten kirli işler yapan Ahmet Bey’in toplantılarında ona hizmet eden bir cariye olur. Ayrıca romanın başında annesiyle birlikte kurtardıkları Civelek Mustafa da Ahmet Bey’in ilgisini çeken bir köle olarak eve aldığı adamlardandır. Şehlevend’le Civelek’in bir şekilde bu evde bir araya gelmeleri büyük bir tesadüftür. Bu arada Şehlevend’i aramaya çıkan annesi Mısır’a giden bir gemiye biner ama gemi korsanlar tarafından kaçırılarak Cezayir’e götürülür. Sonrasında Hasna Hanım ve Şehlevend Cezayir’de karşılaşır. Hasan Mellâh’ta olduğu gibi macera

öğesinin hâkim olduğu bu romanda da tesadüfler olayların bağlanmasında etkili bir husustur. Geniş karakter kadrosu ve birbirinden farklı vakaların bir araya getirilişinde tesadüflerin sunduğu kolaylık vakaların bağlanmasında kullanılır. Böylece vakanın değişik mekânlarda hareketli bir görünüme kavuşması sağlanır.

Ahmet Mithat’ın romanlarında tesadüflerin yön verdiği diğer bir roman da Demir

Bey Yahut İnkişaf-ı Esrar romanıdır. Demir Bey’in geçirdiği hastalık sonrasında

Fransızca sayıklaması eşini şüphelendirir. Bu şüphe neticesinde Demir Bey’in kişisel eşyaları karıştırıldığında bir resme ulaşılır. Bu resim Polini’nin annesinin resmidir. Polini Demir Bey’in oğlu Mustafa’nın Paris’te tanıştığı ve arkadaş olduğu genç bir kızdır. Geriye dönüş tekniğinin kullanıldığı romanda öncelikle Polini’nin hikâyesiyle karşılaşılır. Polini, evlerinde yaşadığı Duran ailesinin oğlu Alfons Duran’ın evlilik teklifini aradaki seviye farkından dolayı reddeder. Yalnız bu arada Polini de babasının kim olduğunu bilmemektedir. Alfons’un annesi Polini’nin bir yetimhaneye bırakıldığını ve ona yetişkin bir kız olduğu zaman verilmek üzere bir çanta bırakıldığını söyler. Ayrıca babasının bir asker olduğunu ifade eder. Çantadaki mektupla birlikte Polini ve Mustafa Polini’nin babasının İstanbul’da yaşadığını öğrenirler. Mustafa’nın babasının kişisel eşyaları arasında gördüğü resim Polini’nin annesinin resmidir. Bu arayış böylece Mustafa’nın kendi evinde sonuçlanır. Polini’nin kız kardeşi çıkması ve bilmeden kız kardeşiyle babasını araması büyük bir tesadüfün ürünüdür.

Polini’nin babasını arayış Mustafa’nın da bazı gerçeklerle karşılaşmasını sağlar. Babasının aslında mektupta geçen Pierre Heyder olduğu anlaşılır. Tesadüfler bunlarla sınırlı kalmaz. Pierre Heyder yani Demir Bey aslında Polini’nin evlenmek istediği Alfons Duran’ın dedesi Kont Duran’ı bir husumetten dolayı yaptıkları düelloda öldürmüştür. Dolayısıyla iki aile arasında bir kan davası vardır. Bu olayların hepsinin ortaya çıkışı, çözülmesi, mutlu sona erişilmesi tesadüflerin çok farklı coğrafyalarda yaşayan insanları ve vakaları bir araya getirmede önemli bir etken olduğunu gösterir. Ahmet Mithat’ın özellikle macera unsurunun hâkim olduğu romanlarda tesadüflerin kurgulamayı kolaylaştırıcı etkisinden yararlandığı görülür. Ayrıca heyecan unsuru bu şekilde hep yüksek seviyede tutulur.

Tesadüflerin yönlendirdiği romanların dışında, zaman zaman tesadüflerin az da olsa etkisinin görüldüğü romanlar da mevcuttur. Yeryüzünde Bir Melek romanında türlü entrikalarla birbirine uzak düşen Şefik ve Raziye tesadüf eseri bir araya gelirler. Şefik, su içmek için girdiği herhangi bir evde Raziye’yi görünce kendisine anlatılanların yalan

olduğunun farkına varır. Burada özellikle Ahmet Mithat iyileri ödüllendirmek, kötüleri cezalandırmak amacıyla tesadüf ögesinden faydalanır.

Vah romanında Ferdane’nin resminin Behçet’in eline bir tesadüf eseri geçmesi ve

buna mukabil Behçet’in fotoğrafya sanatıyla resimde oynamalar yapıp Ferdane’yi kötü bir kadın olarak dile düşürmesi kurgudaki tesadüfün etkisiyledir. Ferdane’nin eşi Talat Bey de eşinin hâlinin başkalarının diline düşmesini tesadüfen vapurda arkasında oturanların konuşmaları üzerinden öğrenir. Bu türden tesadüfler diğer romanlarda olduğundan daha büyük değildir. Makul ölçüdeki tesadüflerin olayın gerçekliğini bozmadığı bunun dışındaki tesadüflerin eseri fantastik bir boyuta taşıdığı muhakkaktır.

Eski Mektuplar romanında da kurgunun sonunu bağlama adına tesadüften

faydalanılır. Meliha, Arif’ten ayrıldıktan sonra dışarda kalır ve rastgele bir eve sığınır. Evde sadece yaşlı bir kadın ve kızı yaşamaktadır. Bu kız da daha önce bir kere evlenmiş boşanmıştır. Bir süre bu evde yaşayan Meliha ve oğlu sığınılacak bir kapı bulmuşlardır. Evin kızını istemeye gelirler. Kızı isteyen ve onunla evlenecek kişi, oğlunun babası Kenan’dır. Meliha gerçekleri bilmeyen Kenan’a bir mektup yazarak oğlunu da orada bırakarak evden uzaklaşır.

Meliha ve Kenan’ın bu şekilde karşı karşıya getirilmeleri yazarın olayları bağlama isteğindendir. Ahmet Mithat’ın romanlarında haksızlığa uğrayanların haklılığı mutlaka ispat edilir. Bazen birbirinden uzaklaşan insanların gerçeklere vakıf olabilmeleri için böylesi inanılması zor tesadüflere yer verilir. Tesadüfler hayatın bir gerçeğidir. Hatta inanılması zor tesadüfler de hayatın içinde mümkündür. Fakat kurgusal dünyada bu tarz tesadüfler gerçekçi görülmez. Bir şeyin gerçekliğiyle gerçekçiliğini bu ayrımda görmek mümkündür.

Ahmet Mithat’ın macera unsurunun hâkim olduğu romanlarında birbirinden farklı mekânlarda geçen olaylar ve çarpıcı vakaların çokluğu tesadüflerin etkisini arttırır. Benzer bir durum Fatma Aliye’de de görülür. İlk romanı Muhadarat’ta Ahmet Mithat’ın usulüne benzer bir tarz işlenir.

Romanın başkişisi konumundaki Fazıla’nın yaşadığı acılar dramatik hâle getirilir. Vakanın çokluğu belli noktalarda kişileri ve olayları birbirine bağlamak için tesadüfleri zaruri kılar. Fazıla yaşadığı haksızlıklardan düzmece bir intihar senaryosuyla kurtulur. Bu arada kendisini köle olarak sattırarak Beyrut’ta bir konağa yerleşir. Ona âşık olan Mukaddem, Fazıla’nın ölümüyle sarsılır ve verem olur. Doktorun tavsiyesiyle yaşadığı şehirden uzaklaşan Mukaddem de daha önceden Beyrut’a yerleşmiştir. Beyrut’ta Fazıla

ile Mukaddem’in bir araya getirilişi kurgudaki uçuk tesadüfün bir örneğidir. Açık bir şekilde heyecan unsuru tesadüf aracılığıyla sağlanır. Masalsı nitelikte olan çok farklı coğrafyalarda kişilerin bir araya getirilişindeki normallik romanın gerçekçiliğini zedeler. Tesadüf ögesinin bu boyuttaki kullanımı daha çok romantizm öncesi Türk anlatılarıyla ilgilidir.

Beyrut’ta yeni bir hayat kuran Fazıla kendisine farklı bir isim seçerek adeta başka biri olarak hayatına devam eder. Konağın sahibi Şebip açık bir şekilde Fazıla’ya ilgi duyar. Fazıla’nın erdemli duruşu etrafındaki erkekler için bir cazibe oluşturur. Fazıla’nın hayırsız kocası Remzi’nin hayatta oluşu Fazıla’yı hâlâ evli bir kadın durumunda bırakır. Bu nedenden ötürü Şebip’in isteklerine cevap veremeyen Fazıla, bu sırrını da açıklayamaz. Şebip evdeyken gazete okuduğu sırada ilginç bir olaya tesadüf eder ve bunu yanındakilere de anlatır. Bu ilginç olay da Remzi’nin tuhaf ölüm haberidir. Geçmişiyle olan bütün iletişimi kesilmesine rağmen Fazıla’nın içinde bulunduğu müşkül durum gazetedeki haberin fark edilmesiyle ortadan kaldırılır. Şebip’in bilinçsizce okuduğu haber ve bu haberin Beyrut’ta bir gazetede yer alması tesadüfün boyutunu göz önüne serer. Her ne kadar Beyrut’ta yaşasa da Fazıla’nın geçmişiyle olan bağı bir şekilde kurulur. Remzi’nin ölüm haberi Fazıla’yı özgür biri hâline getirdiğinden dilediği gibi karar verebilmesinin önü açılmış olur.

Fazıla’nın bütün bu olanların akabinde İstanbul’a döndüğü gün ona birçok kötülüklerde bulunan Refter’i dilencilik yaparken görmesi bariz tesadüflerden bir diğeridir. Kötülerin cezalandırılması ve bunu iyilerin görmesiyle oluşturulmak istenen romantik dünya tesadüfün imkânıyla kurulur. Ayrıca aynı gün Fazıla’nın kardeşi Şefik’in mezuniyet günüdür. Bu denli bir denk gelme ancak romantik romanların izin verdiği özgürlükle mümkün olabilir.

Remzi’nin Fazıla’yı aldatması, birçok belirgin sebeplerle ortaya çıkarılabilecekken Remzi’nin yüzünü silmek için kullandığı mendildeki farklı kokuyla ortaya çıkarılır. Fazıla, mendildeki yabancı kokunun kendi evine ait olmadığını bilir. Remzi kokuyu berberde süründüğünü söylese de Fazıla mendili açınca gerçek ortaya çıkar:

“-Ver bakayım, diyerek mendili Fazıla’nın elinden almak üzere elini uzattıysa da iş işten geçmiş, Fazıla mendili açmış, mendilin mini mini bir kadın mendili olduğu meydana çıkmış, Fazıla, vermeye niyeti olmadığından, onu sımsıkı tutmuştu.” (MUH, s.

Daha sonrasında bu aldatma durumu Remzi’nin cebinde unuttuğu zarfla ayyuka çıkar. Tesadüf eseri rastlanan zarfın içindeki mektup ve resim her şeyi ortaya çıkarır. Vakanın tesadüf unsurlarıyla bağlanması ve kişilerin farklı coğrafyalarda karşılaştırılmaları adeta roman kişilerinin birbirlerine bir mıknatıs gibi bağlanarak nereye giderlerse birbirlerini çektikleri, tesadüflerle örülü bir kurguya sebep olur.

Fatma Aliye’nin sonraki romanlarında tesadüf unsuru neredeyse yer almayacak kadar azaltılır. Yazar daha gerçekçi olmak kaygısıyla sonraki romanlarında tesadüflerin rolünü azaltır. Udi romanında Bedia’nın kendi bileziklerini Helvila’nın bileğinde görüp eşinin ihanetini öğrenmesi dışında başka bir tesadüfe rastlanmaz. Muhadarat romanından sonra onda gerçekleşen bu değişme gerçekçi yazımın etkisiyle açıklanabilir.

İntibah romanında da tesadüflerin etkisi hissedilir. Roman dünyasına Ali Bey’in

Çamlıca Tepesi’nde alelade bir şekilde elini sallaması ve bu el sallayışa Mehpeyker’in arabasından aldığı karşılıkla girilir. Ardından Ali Bey’in Mehpeyker’in evine gitmemesi gereken günde annesiyle kavga edip evine gitmesi, bunun neticesinde Mehpeyker’in o gece eve gelmemesi de esas itibariyle rastlantısaldır. Romandaki en talihsiz rastlantı, Dilaşub’a kurulmak istenen tuzağa uygun zemin hazırlanmasıdır:

“Felek meydana bir musibet (belâ) getirmek isteyince esbabını (sebeplerini) pek çabuk tedarik eder (sağlar): Mehpeyker işe başladığının dördüncü günü Dilâşub’a bir hamamda tesadüf etti. Gördü ki, ta ğeştemal bağının yanında biri siyah, biri kumrala mail (yakın) iki büyük hâli (beni) var. Ümidinden ziyade mevkiine düşmüş olan bu nişane ise nazarında husul-i maksada maa-iziyadetin kâfi (maksadın yerine gelmesi için fazlasıyla yeterli) göründüğünden alelacele giyinerek refik-i mel’anetinin (kötülük yoldaşının) yanına gitmek istedi. Geçerken bir iş için yalısına da uğradı.

Fırsat bir kere başalyınca birbirini takp edegelmek kesirü’l-vuku olan (çok rastlanan) tesadüflerdendir. O kabilden olarak (bunun gibi) meğer bîçare (zavallı) Dilâşub hamama gelmeden evvel odasında ezvak-ı vicdanına (vicdanının zevklerine) dair hatırından ne geçerse bir yere yazmakla uğraşır. O sırada bey odadan içeri girer. Elindeki kâğıdı görmek ister. Bizde bir kadın, velev Şinasi istidadında (yeteneğinde olsun, bu terbiye ile ne kadar güzel yazabilecek? Bîçare (zavallı) Dilâşub kâğıt üzerine koyduğu şeyleri hatta kendine dahi beğendiremediği için bittabi (elbette) utanır, göstermez. Bey bu gâlde lâtife (şaka) yollu almaya kalkışır, o da kâğıdı yırtar.” (İ, s. 137-138).

Bu satırların ilerisinde de rastlantılar devam eder. O sırada eve alışveriş için giren kadınlardan biri bu durumu fark eder. Yaşanan olayı Mehpeyker’e anlatarak Dilâşûb’a

yapılacak kirli tezgâhı şekillendirir. Bütün bu olanların aynı gün içerisinde gerçekleşmesi şüphesiz ki hikâyenin gerçekliğini zedelemektedir. Ama romantik akımın hayatın içerisindeki varlığını kabul ettiği rastlantılar yazar tarafından olayların dramatik aksiyonuna yön veren bir unsur hâline getirilir.

Romantik sanatın verili olan gerçekliğe karşı yıkıcı tavrı rastlantıların önünü açar. Rastlantının yıktığı saf gerçeklik hâli yeni bir gerçeklik alanının doğmasına sebep olur. Realizmde yer yer rastlantıdan faydalanır; ama bu rastlantı hâli kabul edilebilir miktarda ve olgusal gerçekliğe ters düşmeyecek şekilde inşa edilir. Romantik sanat ise rastlantıyı bilinçli olarak kullanıp eserin düş ile gerçeklik arasında bir yerde olmasını sağlar.

Tesadüfler yazara sınırsız imkân tanır. “Romantizmin gerçekliğe karşı tavrı

yıkıcıdır; gerçekliğin belirlenimlerini tartışılır hale getirir. Böylece gerçeklik sonsuz seçeneklere açılır.” (Dellaloğlu, 2010: 82). Böylece yazar vermek istediği mesaja göre

kurgusal bir gerçeklik alanı inşa eder. Eser içerisinde görülen tesadüflerin boyutu kimi zaman gülünç boyutlara kadar ulaşır. Romantik sanatkâr eserin dünyasını bir bakıma oyun alanına çevirir. Tesadüfler neticesinde vakanın çizgiselliği ani kırılmalara uğrar. Bu kırılmalar nedensellik zincirinin kopmasına sebep olur. Realist gerçeklik ile romantik gerçeklik arasındaki farklar da böylece daha belirgin hâle gelir.

Taaşşuk-ı Talât ve Fitnat romanında ise verilmek istenen mesaj görücü usulüyle

evlenmenin sakıncaları üzerinedir. Bu anlamda eserin konusu yazarına göre gerçek bir olaydan alınmış olsa bile teknik anlamda realist değil romantik bir gerçeklik alanı içerisindedir. “Romantik sanatçının yapıtı, hem duygusal olarak gerçek hem de teknik

olarak gerçekdışıdır. Romantik estetik, bu durumu bir kader olarak kabul eder ve ondan kurtulmaya çalışmaz.” (Dellaloğlu, 2010: 38). Dolayısıyla bu eserin gerçekliğini de

duygusal olarak ele almak daha doğru olacaktır.

Eserin gerçeklik boyutunda kırılmalara neden olan birçok tesadüf mevcuttur. Bu tesadüfler günlük hayatta olabilecek gibi dursa da teknik olarak kurgusal gerçekliğin içerisindeki yoğunlukları dikkate alındığında verili gerçekliği yıkacak boyuttadır. Görücü usulüyle evlenme mevzusunu trajikleştiren durum bir tesadüf eseri birbirinden habersiz olan baba ve kızın evlendirilmesi işidir. Kurgunun temeli böylesi bir tesadüf üzerine oturtulup gerçekliğin uç noktasından bir örnekleme seçilir. Ali Bey ile Fitnat’ın evliliklerinin akabinde Ali Bey Fitnat’a yaklaşmak istediğinde aralarında bir boğuşma çıkar ve Fitnat’ın muskası Ali Bey’in elinde kalır. Ali Bey muskayı açıp okur ve gerçeği öğrenir. Olay örgüsünü oluşturan unsurların tesadüflerle birbirine bağlanması eserdeki

nedensellik zincirini kırar ve olaya düşsel bir hava katar. Romantiklerin istediği de budur: gerçeklik ile düş arasında bir ikilem oluşturmak.

Taaşşuk-ı Talât ve Fitnat’ta yaşanan diğer bir tesadüf de Saliha Hanım’ın Rıfat

Bey’le kendilerini telef etme üzerine anlaştıkları mektubunu Saliha Hanım’ın annesinin fark etmesi ve ikilinin birbirlerine bu olay neticesinde kavuşmalarıdır. İnsanların kaderlerinin ancak böyle tesadüflere bırakıldığı eserde tesadüf sadece yaşanan bir vaka değil aynı zamanda teknik olarak eserin kuruluşuna yardımcı bir unsur boyutundadır. Yaşanan tesadüfler verilmek istenen mesaja hizmet ederek yazarın öznel gerçekliğini oluşturmada bir araç olarak kullanılır.

Romantizm ve realizm arasında görülen Sergüzeşt romanında olay örgüsünde şaşırtıcı tesadüflere rastlanır. Bunlardan ilki, Dilber’in Mustafa Efendi’nin konağından kaçtığı gecede sokakta bayılması ve en sevdiği okul arkadaşı Latife’nin ailesi tarafından bulunmasıdır. Dilber’in çeşitli eziyetler gördüğü ve dayanamayarak kaçtığı bir gecede ona büyük bir iyi niyetle yaklaşabilecek aile olarak Latife’nin ailesi seçilir. Bu tesadüf neticesinde Dilber’in kurtuluşu için bir ümit ışığı ortaya çıkar. Zira Latife’nin ninesi oldukça iyi niyetli bir insandır ve Dilber’in hâlinden çok etkilenir. Onu alıp azat etmek istese de Mustafa Efendi ve eşi böyle bir duruma kesinlikle razı olmazlar. Romanın sonunda Dilber’in özgürlüğü ancak intiharda bulmasının temel sebebi olarak bu durum kullanılır. İlk kaçıştaki başarısızlık Dilber’in kendi kaderinden kaçamayacağına bir işaret gibidir.

İlk tesadüfte ihtimallerin zorlandığı ortadadır. İkinci tesadüf ise Celal’in Dilber’in odasına girdiği zaman yaşanır. Celal, coşkulu bir ruh hâlinin neticesinde aşkının tutkusuna yenilerek Dilber’in odasına adım attığında Dilber’in başucunda kendi resmini görür ve onun da kendisini sevdiğini anlar. Doğrusu devrin şartları içerisinde böyle bir fotoğrafın nasıl elde edildiği meçhuldür. Bu olaydan önce Dilber’de Celal’in fotoğrafının