• Sonuç bulunamadı

II. Türk Romanının Doğuşu ve Gelenekle İlişkisi

1.6. Aşk ve Toplumsal Romantizm

1.6.2. Aşk Ekseninde Doğu ve Batı Medeniyeti

Batılılaşma temasının Tanzimat dönemiyle birlikte yoğun olarak Türk edebiyatında yer aldığı görülür. Bu temanın kurgulanmasında aşk olgusu merkezi bir rol oynar. Osmanlıda Tanzimat’tan önce de Batı ile münasebetler mevcuttur. Tanzimat dönemiyle birlikte Batı’nın birçok yönden Osmanlının ilerisinde olduğu fikri yaygınlık kazanır. “Batı karşısında aşağılık kompleksine giren bazı aydınlarımız, taklit yoluna

gitmekte geç kalmaz.” (Karabulut, 2008: 80). Tanzimat dönemi yazarları, özellikle Ahmet

Mithat, Batı karşısında yaşanan kompleksli tutumu ele alarak Doğu medeniyetinin yüceliğini ortaya koymaya çalışır. Halkın marazi bir şekilde Batılı değerlere itibarının önüne geçmek için yoğun çaba harcanır. Bu sebeple aşk teması merkeze alınarak Doğu ve Batı medeniyetlerinin karşılaştırması yapılır.

Alafranga ve alaturka tabirlerinin ekseninde dönen yaşam tasavvurları ikileşmenin önemli bir göstergesidir. “Karşıtların Uyumu” başlığı altında da değinilen bu konu aşkın eksene alınarak toplumsal olayların aktarımında da kullanılmasına neden olur. Bilge Ercilasun: “Artık bütünlük bozulmuş, cemiyette ikilik hâkim olmaya başlamıştır.”

(1997: 275) diyerek alafranga ve alaturkalığın toplum hayatındaki yerini belirtir. Giyim- kuşam, dil, evlerin döşeme tarzı, müzik, dans gibi birçok konuda alafranga ve alaturka ayrımını görmek mümkündür.

Türk edebiyatında aşk teması yüzyıllarca işlenmiştir. Aşkın yaşanma şekillerinde Batılı duyarlıkla Doğulu duyarlık birbirinden ayrılır. Bunların merkezinde dinî farklılıklar vardır. Fakat bu dinî farklılıkların yanında kültürel kodlar da meselenin ayrışmasını tetikler. Romantik dönemde yaşanan aşk daha çok insanidir. Divan edebiyatında olduğu gibi ilahi bir aşk hedefte değildir. Aşkın insanileşmesi beraberinde marazi durumları doğurur. “Doğa”, “Melankoli” ve “Ölüme Kaçış” başlıklarında yer alan temaların hepsi bir yönüyle aşkın etkisi altındadır. Aşk gibi çarpıcı bir konu kendisiyle beraber başka temaların da esere sızmasını sağlar. Tanzimat döneminde birçok toplumsal mesele de aşk temasının etrafında hayat bulur.

Ahmet Mithat’ın her romanında aşk teması kullanılır. Konu her ne olursa olsun merkezde bir aşk olgusu vardır. Aşk, kimi zaman evlilikle neticelenerek ideal bir hayat tasavvuru çizilmesini sağlar kimi zaman da maceranın odak noktasına konularak vakanın toparlayıcısı olur.

Karnaval romanında aşk teması, Doğu-Batı karşıtlığı ele alınarak incelenir.

Romandaki temel mevzu kıskanma fikri etrafındadır. Kıskanmanın medeniyet dışı bir davranış şekli olması üzerinden tartışmalar yaşanır ve olaylar dizisi de bunun etrafında şekillenir. Madam Hamparson’un evinde kıskanma üzerine çıkan tartışmada Batılı değerlere göre düşünen kişiler kıskanmanın gayri medeni bir tavır olduğunu iddia ederler. Bunun üzerine romanın ideal kişisi konumunda olan Resmi, kıskanmanın insani boyutlarını ele alarak felsefi bazı açıklamalar yapar. Bu açıklamalar üzerinden Resmi’nin ideal yönünün oluşturulmasının yanında Osmanlı insanının edinmesi gereken değerlerin de altı çizilir:

“Müsaade buyurunuz da madam fikrimi esasdan serd edeyim. Eğer terakkiyât-ı medeniyye tabiat-ı beşeriyyeyi tağyir ediyorsa âlemde her şey mümkündür. Diye hiçbir bahse girişmemeli. Her bahis için bir metin esas lâzım ise bu kıskanmak bahsinde dahi tabiat-ı beşeriyyeyi esas ittihaz etmeli. Onu takiben bir de edep ve terbiyeden münbais vazife meydana çıkar. İmdi evvelâ nazar-ı dikkate almalıdır ki insan âdeta bir hayvandır. Hayvanât meyanında muaşakaları hususunda eşini kıskanmayan âdeta hiçbir hayvan tanımıyorum. Horozlar, tavuklar gibi bazı hayvanlar da zevcâtın teaddüdünü gördüğüm hâlde kıskanmak vardır. Köpekler ve kediler gibi bazı hayvanlarda dahi izdivacın

teaddüdünü gördüğüm hâlde yine kıskanmak vardır. Tab-ı beşerde dahi kıskançlık var olduğu Avrupa’dan maada bütün cihanın milletleri ahvaline nazarla malûm ve sabit olur. hatta Avrupalılarda dahi haset pek çok görülür. Kıskançlık uğrunda ya kendini ya rakibini veyahut sevdiğini kıyanlar bulunuyor. Demek oluyor ki kıskanmak esasda yani tabiat-ı beşeriyyede vardır. Fakat kıskanç görünmeyen adam edep ve terbiyeden münbais bir vazifeye riayete mücerret cebr-i nefsle def-i te’sîr-i hasede muvaffık olur.” (K, s. 73).

Resmi’nin kıskanmak üzerine yaptığı geniş değerlendirme burada bitmez. Karşılıklı konuşmalar neticesinde Resmi, fikrini olgunlaştırır ve bütün önermeleri çürütür. Madam Hamparson ve ortamdaki kadınlar Resmi’nin konuşmasını çok beğenerek onu övmeye başlarlar. Ahmet Mithat’ın yapmayı sevdiği hususlardan biri kendi değerlerini bir gayrimüslime onaylatmaktır. Roman boyunca kıskanma mevzusu merkezde kalır. Hamparson Ağa’nın kıskanma konusunda kendisini medeni bir erkek olarak göstermesini Resmi Efendi insani bir tavır olarak görmez. Romanın sonunda Hamparson Ağa’yı kuşkulandıracak olayların gelişmesi ve en sonunda eşi Madam Hamparson’un kendisini kandırdığına dair bırakılan mektup Hamparson Ağa’yı çileden çıkarır. Böylece Resmi Efendi, söylediği sözlerde haklı çıkarak seven insanın mutlaka kıskanacağı tezini kanıtlamış olur. Roman boyunca çeşitli aşk maceraları yaşanır. Maskeli balolar ve karnaval ortamına dönüşen eserde aşkın yüceliğine dikkat çekilir. Batılı değerlerle Doğulu değerler arasındaki rekabetin kazananı, haklı çıkanı Doğulu değerler olur.

Vah romanında da aynı temaya değinilir. Talat Bey eşi Ferdane’yi çok

kıskanmasına rağmen kıskanç bir erkek profili çizmek istemez. Çünkü ona göre kıskanmak alaturka bir davranıştır.

“-Anlayamadığım bir şey varsa o da budur. Talat Bey hem sizi bu kadar kıskansın hem de bu kadar serbest olmanıza izin versin!

-O! Onun kendisine sorarsanız o asla kıskanç değildir. Kıskanç olmayı erkekler için büyük bir terbiyesizlik addeder. Der ki kadınlara karşı kıskanç olmak onlar aleyhine azim bir hakarettir. Zira kadınlardan emniyetsizliği sel demektir. Halbuki kendi şân-ı iffetini muhafaza için bir kadını muhtar ve serbest bırakmalıdır.” (V, s. 92).

Karnaval romanıyla başlayan tema burada da devam ettirilir. Doğu-Batı

medeniyetleri arasındaki kadına yaklaşım meselesi kıskanma teması üzerinden verilerek erkeklerin kadını koruma içgüdülerinin önemi ortaya konur. Nitekim Vah romanında saf aşk vurgusu yapılarak kadından hiçbir şey beklemeden onu her hâliyle sevmenin önemi

de vurgulanmış olur. Batılı tavrı en yoğun yaşayan insanın bile kıskanacağı fikri romanın temel çıkarımlarından biri olur.

Ahmet Mithat’ın Cinli Han romanında batıl inançların eleştirisi aşk teması merkeze alınarak yapılır. Josephin’in De Laroche tarafından kaçırılması ve Cinli Han denilen bir yere kapatılması, halkın bu yere yaklaşmaması ve Salpetre’nin sevdiği kızı bulma çabası maceranın odak noktasıdır. Salpetre eğitimli biri olduğu için halkın düşüncelerine kanmaz ve Cinli Han denilen yere giderek Josephin’i kurtarır. Eğitimin rolü Ahmet Mithat romanlarında her zaman önemli bir konudur. İdeal kişilerini eğitimli kişilerden seçerek Batı’nın ilmi yönünü almakta sakınca olmadığı vurgusu yapılır. Onun temel savı yanlış Batılılaşma algısı üzerinedir.

Mizancı Mehmet Murat’ın Turfanda mı Yoksa Turfa mı eserinde Mansur ve Zehra tipleri üzerinden medeni tavrın nasıl olması gerektiği vurgusu yapılır. Mansur’un diğer bir kuzeni Sabiha’nın ilgisi Batılı bir tavır olarak eleştirilirken Zehra’nın tavırlarında daima ulvi bir yön mevcuttur. Romanda oluşturulan Mansur ve Zehra aşkı sadece millî değerleri taşıyan insanların birbirlerine yakışacağı fikrini ortaya koymak içindir. Bunun dışında onların aşkında estetik bir yön görülmez.

Aşk olgusu etrafında hürriyet ve esaret teminin de işlendiği görülür. Esir kızlara veya cariyelere karşı yaklaşım dikkate sunulur. Bu meselede kimi zaman cariyelere iyi bakıldığı kimi zaman da esaretin kötülükleri teması ön plana çıkar. Namık Kemal’in Dilaşub’u ilk karşılaşılan örneklerdendir. Dilaşub, Mehpeyker gibi Batının çirkin özelliklerini taşıyan bir kadına karşılık Doğunun erdemini ve sadakatini gösteren ideal bir kadın tipidir. Felatun Bey İle Rakım Efendi romanında Rakım, Batılılarla bütün münasebetlerine rağmen cariyesiyle evlenir ve onu yüceltir. Esaret teminin daha gerçekçi işlendiği roman ise Sergüzeşt romanıdır. Kişiler arasındaki dengesizlik ön plana çıkarılarak esir bir kızın yoğun bir aşka rağmen evin genç erkeğiyle evlenmesinin kolay olmadığı vurgulanır. Dilber’in çaresizlikler içinde kalarak Nil nehrine atlaması aşkın çarpıcı yönünün yoğun bir duygusallıkla işlenerek esaret gibi sosyal bir meselenin işlenmesinde kullanılmasını sağlar.

Halit Ziya romanlarında da aşk teması önemli bir unsurdur. İlk romanı Sefile’de aşk olgusu toplumsal bir bakış açısıyla ele alınarak fuhuş meselesi yönüyle irdelenir. İhsan’ın hem İkbal’le hem de Mazlume’yle yaşadığı romantik düzlemdeki aşk, toplumsal sömürünün küçük bir örneğini göstermesi bakımından çarpıcıdır. Mazlume’nin romanın sonunda “Beni ne yaptınız?” (SE, s. 175) nidası toplumsal sömürünün dikkat çekici bir

örneğidir. Genel olarak Halit Ziya’nın diğer romanlarında yaşanan aşkların toplumsal yönü realizm başlığında incelenmeye daha çok müsaittir.

İlk dönem Türk romanlarında aşkın Doğu ve Batı medeniyetlerinin farklı bakış açılarını yansıtmak için kullanıldığı görülür. Alafranga ve alaturka deyimlerinin etkilediği sosyal hayat, kişisel ilişkileri de etkileyerek kadının ve erkeğin toplum içerisinde birbirlerine karşı nasıl konumlanacağını da düzenlemektedir. Bu nedenle aşkın lirik boyutunun çarpıcılığı Doğu medeniyetinin Batı karşısında tutunabilmesi için araçsallaştırılmıştır.