• Sonuç bulunamadı

II. Türk Romanının Doğuşu ve Gelenekle İlişkisi

1.4. Karşıtların Uyumu

1.4.1. Kişiler Düzleminde Oluşturulan Karşıtlıklar

Karşıtlıklar, kişiler düzleminde romanı iyi ve kötünün veya olumlu ile olumsuzun mücadelesine sürükler. Romantik sanatkâr zıtlıklar içerisinde gerçekliğin inşa edilebileceğine inanır. “Örneğin büyük bir vatanseverle vatansız bir adam, canavar ruhlu

bir evlâtla müşfik bir anne, esenli (sıhhatli) bir vücudun kahkahalarıyla veremli bir göğsün iniltileri romantik eserlerde çarpıştırılmıştır.” (Gariboğlu, 1969: 201). Yazarın

tezine göre karakterlerin ağırlığı belirlenerek yazarın sözcüsü olan olumlu karakterin karşısına yenilmeye mahkûm olumsuz bir karakter yerleştirilir. Olumsuz karakterle birlikte yazarın tezi daha belirgin hâle getirilir. Hayatı zıtlıklar içinde algılama, değişen zaman koşullarına karşı bir çeşit savunma şeklidir. “Fichte’ye göre, ‘ben’ (ıch) kendini,

bir ‘ben-olmayan’a (Nıcht Ich) gereksinim duyarak inşa eder. ‘ben-olmayan’ın varlığı ‘ben’i geçerli kılar.” (Dellaloğlu, 2010: 38).

Ahmet Mithat, eserlerini genel olarak karşıtlıklar üzerine kurar. Bu karşıtlıklar ona entrika oluşturmada büyük fayda sağlar. Ahmet Mithat’ın romanlarındaki zıtlıkları kişiler düzeyinde ve tematik düzeyde olmak üzere iki ayrı şekilde incelemek mümkündür. Her iki şekilde de oluşturulan karşıtlıklar aynı amaca hizmet için kullanılır.

Ahmet Mithat, romanlarındaki entrik gücü daha çok olumlu-olumsuz veya iyi- kötü diye adlandırılabilecek karşıtlık üzerine kurar. Olumlu veya iyi kişilerin öne çıkan özellikleri Ahmet Mithat’ın dünyasındaki ideal insandır. Bu idealize ediliş hayali bir âlem tasavvuru gibi de algılanabilir. Romantiklerin ütopyaya olan düşkünlükleri sanatları aracılığıyla idealize ettiği dünyalarını kurmalarından ileri gelir. Onun iyi karakterlerindeki abartılı durumlar iyi niyetinin yansımasıdır. Tarihi romanlarındaki iyi karakterler, kahraman özellikleri taşırken toplumsal romanlarındaki iyiler bilge kişilerdir.

Hasan Mellâh romanının başkarakteri Hasan Mellâh, kahraman olarak

olan zıtlığı öncelikle fiziksel portreleri üzerinden çizilir. Ahmet Mithat, karakterlerini oluştururken öncelikle onların fiziki özelliklerinden bahseder. Bu fiziki özellikler realistlerde olduğu gibi mizacın birebir yansıması olarak çizilmese de izlenimleri bakımından mizaçlarına uygun bir görüntü arz eder. Cuzella, Pavlos’la karşılaştığında tesadüf eseri eline geçen Hasan Mellâh’ın resmiyle karşıtlık ilgisi kurar:

“Erbâb-ı mütâlâaya malûmdur ki Cuzella Pavlos’un çehresini şeytan çehresine benzettiği zaman bu resmi muallimesi Marie’ye gösterip o vakit resmin çehresini ‘melek çehresi’ diye vasfetmişti de, Marie tabiatta bu kadar güzel bir çehre olamayacağını dermeyan eylemişti.” (HM, s. 85).

Hasan Mellâh ile Pavlos arasında çizilen bu zıtlık, daha sonra karakterlerini de ortaya koyacak olan kutupluluğun hazırlayıcısıdır. Genel olarak Ahmet Mithat romanlarında karşıt karakterlerin fiziki durumları bu doğrultuda çizilir. Bütün bunlara mukabil Hasan Mellâh’ın kötülüğe karşı bile iyi davranan bir kişilik özelliği vardır. Dominico Badia ise her türlü hileyi yapabilecek gerçek anlamda bir kötüdür. Bu romanda tematik karakterler ve kart karakterlerle tam bir çatışma düzlemi oluşturulur. Vaka gücünü bu çatışmadan alır. Bunların dışında kötü karakterlerin -Dominico Badia, Pietro, Casim Bey, Arkuk- yazarın tezini belirginleştirmek için kullanıldığını söylemek gerekir. İyi olmak yazarın zihnindeki ideal duruma göre şekillenir. Roman süresince romantizme uygun olarak kişiler düzleminde iyiler ve kötüler diye iki gurup ortaya çıkar. İyiler daima iyiyken kötüler daima kötü kalır. Alt düzeydeki karakterlerde bir değişme görmek mümkündür. Mehmed Ali’yi öldürmesi için Dominico Badia tarafından gönderilen Şehame, Mehmed Ali’yi tanıyınca bu düşüncesinden vazgeçer. Alonzo’nun kızı Maşuka da evlendikten sonra kocasına uyarak iyi bir insan olur. Fon karakterler düzeyinde gerçekleşen bu durum, iyilerin elini güçlendirmek için gerçekleşir.

Zıt karakterler sadece erkek karakterlerden ibaret değildir. Cuzella, Esma ve İnşirah’la çizilen sadık kadın tipine karşılık Madam İlia ve Zehra gibi zıt karakterler de çizilir. Yazarın hem erkek hem de kadın karakter düzeyinde oluşturmaya çalıştığı ideal insan tipini belirginleştirmede kişileri hemcinsleriyle karşıtlık durumuna soktuğu görülür. Roman boyunca oluşturulan bütün zıtlıklar yazarın tezini gerçekleştirirken romanslara özgü bir yapı taşır. Buna bağlı olarak romanın sonunda iyiler ödüllendirilip kötüler cezalandırılır.

Ahmet Mithat’ın zıt karakterleri ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulursa romanlar arası benzerlikler göze çarpar. Kuruluş itibarıyla birbirini andıran eserlerde veya benzer

mevzuların işlendiği romanlarda aynı dünyanın ürünü olan karakterlerle karşılaşılır. Hüseyin Fellâh ile Hasan Mellâh, Felatun ile Zekayi, Alonzo ile Giordono gibi sayısı çoğaltılabilecek birbirine benzeyen birçok karakter onun roman dünyasının şifreleridir. Bütün bu zıt karakterler, onun dünyasındaki ideal insanı oluşturmak üzere kurgulanmıştır.

Yeryüzünde Bir Melek romanındaki Raziye ve Arife güçlü karşıt karakterlerdir.

Romanın ismi bile bir karşıtlığı andırır. Melek olarak yapılan tanımlamayı güçlendirmek ancak kötü bir kadınla mümkün olabilir. Ahmet Mithat’ın dünyasındaki iyi kadınlar Doğulu anlayışa bağlı olarak namuslu, sadık, kötülük düşünmeyen, özellikleriyle dikkat çekerler. Olumsuz olan kadınlar ise daha çok Batılı dünya görüşüne sahip, ihanete açık, kötülük düşünen, habis, edep yoksunu, dışa dönük karakterlerdir. Şefik, Raziye’ye Arife’den bahsederken: “Kadınlıkta melekiyetten her ne varsa sende ve şehvaniyetten her

ne varsa onda cem olmuş” (YBM, s. 89) şeklinde tanımlama yapar. Olumlu karakter

masumiyetiyle ön plana çıkarılırken, olumsuz karakter cinsel yönüyle tanımlanır. Şehvetin her daim şeytani olarak telakki edildiği Doğulu anlayış, kadına da bu düzlemde bakar. Bunların karşılığı ise Batılı anlayışta yer alan materyalist düşünce ile Doğulu mistisizimdir.

“Raziye bir ruh idi. Zaten Şefik ona ‘benim yer yüzünde bir meleğim’ dememiş miydi? Meleğin bir manası da ruh değil midir? Hâlbuki Arife dahi bir cisim idi. Hem de ne cisim! Nazar-ı iştiyak ve tahassürde tecessümden hiçbir an hali kalmayan bir cisim!”

(YBM, s. 97).

Ruh ve cisim karşıtlığının temsilcileri Raziye ve Arife’dir. Kişilerle oluşturulan karşıtlık, tematik düzeyde yazarın anlam dünyasının sırlarını deşifre eder. Kişiler düzeyinde yapılan bu karşıtlık çatışmayı sağlarken temelde bir ayrışmadan çok yazarın tezini ispatlamak için yapılır. Bu anlamda olumlu veya olumsuz her kişi, aynı amaca hizmet eden bir sembole dönüşür. Ruh ve cisim karşıtlığı, klasik bir Doğu-Batı karşıtlığının simgesel düzeydeki anlatımıdır.

Batılı ve Doğulu karakterlerin şüphesiz en belirgin olanı Felatun Bey İle Rakım Efendi’dir. Romanın isminde yer alan iki karakter daha isimlendirme işleminden başlayarak karşıt dünyaların insanları olarak yerlerini alırlar. Yanlış Batılılaşmanın en belirgin kişilerinden olan Felatun’un, “Bey” sıfatıyla tanımlanması, Ahmet Mithat’ın ideal insan tipine en uygun kişilerden olan Rakım’ın ise “Efendi” sıfatıyla tanımlanması, onlar arasındaki karşıtlığın dil düzeyindeki karşılığıdır. Karnaval romanında da Resmi’ye, “Efendi”; Zekayi’ye, “Bey” sıfatı verilmiştir. Her iki romandaki kişilerin

tematik düzlemdeki benzerlikleri dikkate alınacak olursa onlara yakıştırılan sıfatların ne denli bilinçli olduğu görülür. Roman kişilerini mensubu bulundukları dünyaya göre niteleyen Ahmet Mithat Demir Bey Yahut İnkişaf-ı Esrar romanında da Doğulu kadın tipine uygun olarak çizdiği Polini’yi, “kadın” şeklinde isimlendirirken Lini’ye, “karı” der (DBYİE, s. 120). Dil düzeyinde oluşturulan bu karşıtlık anlatıcının kişilere olan yaklaşımını açığa vurmaktadır. Romantik açıdan anlatıcı kinaye mesafesini daraltarak Rakım’ı “Bizim Rakım Efendi” (FBİRE, s. 35) diye tanımlayıp ona olan yakınlığının altını çizer. Zira Ahmet Mithat romanlarında olumlanan karakterler yazara daha yakındır. Kötü karakter, romanın dünyasında daha az yer kaplarken iyi karakterlerin anlatımı ağırlıktadır. Yalnız Ahmet Metin ve Şirzad romanında kötü karakter olan Neofari’den çok bahsedildiği görülür. Bu bahsediş bile iyiliğe hizmet içindir.

Felatun ve onun sadeleştirilmiş hâli olan Zekayi karakterinde yanlış Batılılaşmanın yansıması görülür. Onların karşısına çıkarılan Rakım ve Resmi taşıdıkları değerlerle tamamıyla birer Osmanlı Efendisi’dir. Bir tabloyla kişiler düzlemindeki bu karşıtlık şöyle gösterilebilir:

Tablo 1 Züppe tipi ile ideal tipin karşılaştırılması

Felatun ve Zekayi Rakım ve Resmi

- Bey sıfatı kullanılır - Şıpsevdidirler

- Batılılar gibi yaşarlar

- Yarım eğitim almışlardır ve bilgiyi hava atmak için kullanırlar.

- Mirasyedidirler

- Komik duruma düşerler. - Kötü hisler taşırlar.

- Efendi sıfatı kullanılır - Sevdiklerine sadıktırlar - Doğuludurlar

- Eğitime meraklıdırlar ve kendilerini geliştirmişlerdir.

- Çalışıp kendi paralarını kazanırlar. - Farklı olduklarını hissettirirler. - Daima iyilik düşünürler.

Bu listeyi uzatmak mümkündür. Hatta bu listenin farklı birçok varyasyonu da yapılabilir. Örneğin tarihî konuların işlendiği romanlarda kahramanlık örneği gösteren karakterlerle hainlerin veya geleneksel Türk kadını tipiyle Batılı kadın tipinin bir tablosunu da yapmak mümkündür. Bütün bunlar Ahmet Mithat romanlarındaki karşıtlıkların ne denli yoğun işlendiğini göstermektedir.

Fatma Aliye’nin ilk romanı olan Muhadarat, birbirine karşıt iki kadın tipi olan Fazıla ve Calibe üzerinden yürütülür. Berna Moran’ın aktardığı “kurban tipi” (2013: 44) Fazıla ile özdeşleşir. “Ölümcül kadın tipi” de (Moran, 2013: 45) Calibe ile uyumluluk gösterir. Bu anlamda İntibah romanındaki Dilaşub ve Mahpeyker’in farklı bir yansıması görülür.

“Calibe gayet çokbilmiş bir karıydı. Hiddet ve şiddetle efkârını meydana koymaktan daima içtinap ile (kaçınarak) hile ve huda’sını (oyununu) yoluyla çevirmek ve tavrını, çehresini istediği suretle istimal etmek (kullanmak) için pek ziyade mahareti vardı. İçinden kan gittiği pek kederli zamanlarında bile kendini gayet beşuş (neşeli) ve en hiddetli anlarında dahi çok halim (sakin) gösterebilirdi. Tervic-i amalini (arzularını) hiddet ve şiddetine feda etmezdi.” (MUH, s. 59).

Calibe’yle ilgili çizilen portre taraflı ve sabit bir portredir. Romandaki kişilerin iyiler ve kötüler olarak ikiye ayrıldığı görülür. Kötüler grubunun başını Calibe çeker. Ölümcül özellikleriyle entrikanın ortaya çıkmasındaki en önemli kişidir. Zira roman diğer insanlarla olan ilişkisi üzerine kurulmuştur. En çok yaraladığı kişi de romanın başkişisi olan Fazıla’dır. Fazıla, Calibe’nin aksine bir melek gibi resmedilir. Yazar her iki karakterini Süha’nın gözünden resmederken onlara kurgudaki rollerini teslim etmiş olur:

“Calibe iblisinin zulmetiyle (karanlığıyla) kararmış olan kalbini Fazıla gibi bir meleğin nuraniyetiyle aydınlatmak istiyordu.” (MUH, s. 89). İblis-melek, karanlık-nuraniyet

karşıtlığı, simgesel olarak romanın tamamına nüfuz eder.

Fatma Aliye, kadınların bazı erdemlere sahip olmasını önemser. Fazıla onun oluşturduğu ideal bir tiptir. Bu yüzden hep iyiyi düşünür. Fakat onun iyiliği de romantik bir iyiliktir. Dolayısıyla Muhadarat romanı iyi-kötü çatışmasının temel örneklerinden biri hâline gelir. Bu kurulan karşıtlık ilişkisi iyilerin lehine neticelenecektir. Her durumda Fazıla’yı övmekten çekinmeyen anlatıcının tarafı bellidir. Calibe’nin romanın sonunda çekeceği eziyetler ve Fazıla’nın alacağı mükâfatlar onların karakterlerinin bir ürünüdür. Yazar karşıtlık ilişkisi kurarak iyiliği övme amacındadır. Bu yönüyle Ahmet Mithat anlatımının Muhadarat’taki etkisi yadsınamaz.

Udi romanında Bedia ile Helvila arasında kurulan ilişki de Muhadarat’taki

kurgulamaya uygundur. Fakat buradaki kişileri Muhadarat’ta olduğu gibi keskin değildir. Helvila’nın nasıl birisi olduğu ortadadır. O, Calibe gibi sinsi ve kurnaz değildir. Hafifmeşrep bir kadın olarak hayatına devam eder ve Bedia’nın kocası onun etkisinde

kalır. Bedia da Fazıla kadar boyun eğen bir tip değildir. Kendi tepkilerini verir. Fakat temelde yine kurban ve ölümcül kadın tipine dair özellikler taşırlar.

Karşıt karakterler, Mizancı Murat’ın Turfanda mı Yoksa Turfa mı eserinde de yer alır. Eserin ismi de bu karşıtlığın kişiler düzlemindeki göstergelerindendir. Turfanda sözcüğüyle, “yeni ortaya çıkan”; turfa sözcüğüyle, “değeri düşük, kaçınılması gereken” kastedilir. Yazarın fikirleriyle ortaya çıkardığı Mansur karakterinin, hangi insan tipini (yeni/eski) temsil ettiği tartışılır. Romanın genel düzlemindeki yanlı tutum okuyucunun kendisine dair bir görüş oluşturmasına izin vermez. Mansur çevresindeki insanlara karşı daima üstün tutulur.

Mansur’un babasıyla amcası vatanseverlik ve hainlik tezadında iki zıt karakterdir. Romanda iyi olarak gösterilen karakterlerin aileleri iyi; kötü olarak gösterilen karakterlerin aileleri de kötü olarak resmedilir. Mansur’un kuzenleri olan Zehra ve Sabiha karşıt kadın karakterlerdendir. Zehra, daima manevi yönü ön plana çıkarılarak resmedilirken Sabiha fiziki özellikleriyle tanıtılır. Çünkü Sabiha, Batı’yı; Zehra ise Doğu’yu temsil etmektedir. Roman boyunca zıtlıklar, Turfanda ile Turfa olanlar şeklinde belirtilerek kurgunun temel direği oluşturulmuştur.

Karşıtlıklar romantik akımda önemli bir role sahiptir. İnsan ancak kendisini başka biri aracılığıyla tanımlayabilir. “Her özne diğerleriyle ilişkisinde belirlenir.” (Dellaloğlu, 2010: 35). Tanzimat dönemi romanlarında zıt kişiler, belli tematik gücü taşıyan kurgulanmış şahsiyetlerdir. Karakterlerin somut gerçeklikleri söz konusudur. Ancak tek yönlü çizimleriyle gerçekçi karakterler olarak görülmezler. Zıt karakterler birbirlerini betimlemede kullanılırken ideal karakterler karşıtlarıyla karikatürize edilirler.