• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM | ARAŞTIRMA: HIZLI TÜKETİM ÜRÜNLERİNİN AMBALAJ

3.4. Ambalaja Yönelik Renk Kararları

3.4.3. Renkle Yapısal Özellikleri Desteklemek

“Amaç, biçim ve rengin karşılıklı olarak birbirlerini anlatım yönünden desteklemesi olduğuna göre uygulamada, biçim ve rengin anlatımsal yönden birbirlerine uygunluk sağlamasının nasıl elde edilebileceği (...) can alıcı noktayı oluşturmuştur”

(Sözen, 2003, s. 43). “Itten’e göre; renkler gibi salt biçimlerin de anlatım değerleri ve

bazı özellikleri bulunmaktadır. Bir yapıtta; biçim ve rengin anlatımcı kalite uygunluğu bulunmalıdır. Ya da bir başka deyişle biçim ve renk anlatımları, karşılıklı birbirlerini

Resim 49: Dalin ambalajı. Kaynak: www.dalin.com.tr, 2009

desteklemelidir” (Akdeniz, 1982, s. 91). Kandinsky (2005), “Sanatta Ruhsallık Üzerine

(Concerning The Spiritual In Art, 1912)” adlı kitabında şöyle demiştir: “Dar anlamıyla

biçim, bir yüzeyin sınırlanarak ötekinden ayrılmasıdır. Biçim, bir nesneyi temsil ederek ya da bir boşluğa veya bir yüzeye tamamiyle soyut bir sınır olarak yalnız başına durabilir; ancak renk, yalnız başına duramaz. Bir anlamda, ‘renk, kendi başına sınırlar oluşturamaz’ da denebilir” (s. 35). Vasarely ise renk ve biçim üzerine şunları

söylemiştir: “Biçim ve renk, günlük dilde birbirlerinden çıkmış iki ayrı kavramdır.

Plastik sanatlar dilinde ise bir ve aynı şeydir. Her biçim bir rengin temel taşıyıcısı, her renk de bir biçimin özü, işareti, simgesidir” (akt. Akdeniz, 1982, s. 93). Dolayısıyla, “biçimler ve renkler birbirlerini sürekli şartlandırırlar. Bazı renkler bazı biçimler ile birleşince değerleri kuvvetlenir, bazılarında ise hafifler” (Işıngör & Aslıer, 1986, s. 50).

Belli bir biçimin (şeklin), belli bir renk duyumuna yol açtığı kanıtlanmıştır: Aynı gri-yeşil malzemeden, bir “yaprak” ve bir “eşek” biçimi kesip gözlemcilerden renk örnekleri arasından bunlara uyan tonları seçmeleri istendiğinde, gözlemciler yeşilimsi bir şeridi her zaman yaprak için, daha çok griye çalan bir tonu da eşek için seçme eğilimde olmuşlardır. Bir biçime ilişkin yorum ve sınıflandırma, bununla ilgili renk duyumsamamızı da etkilemektedir (Gombrich, 1992).

“Renk ve biçim iki ayrı olgu olarak birbirlerinin karakterini değiştirebildikleri gibi birbirlerine olan etkileri de azaltıp, çoğaltabilirler. Burada önemli olan nokta, salt renklerin değil, aynı zamanda biçimlerin de kendilerine özgü anlatımsal yönlerinin olduğudur. Araştırmalar sonucunda, keskin hatlı köşeleri ve koyu renkleri olan nesnelerin, yuvarlak hatları ve açık renkleri olan nesnelere oranla, insana daha itici geldikleri gözlemlenmiştir. Farklı biçimler üstünde aynı renk kullanıldığında, sözgelimi yuvarlak ve sivri köşeli olan iki ayrı şekilde kullanıldığında iki ayrı duygu uyandırdığı bulunmuştur. Bir şeklin sert hatları, pastel ve mutlu edici bir renk uyumu ile, olduğundan daha yumuşak bir görünüme bürünebilmektedir” (Sözen, 2003, s. 43)

“Şekil ve renk yeterince ilişkili olduğunda, renk (daha ana öğe), şeklin hatırlanabilirliğini kolaylaştırır” (Caivano & López, 2007, s. 2). Renklerin psikolojik

koşullara göre belirli şekilleri akla getirme eğilimi vardır ve insanların belirli bir şekille ilişkisi olan belirli renkler tercih ettikleri görülmektedir. Örneğin; küp şekli için en uygun renk mavi olabilir. Bu durum, daha büyük bir duygusal çekicilik oluşturulurken yararlı olabilir. Ambalaj tasarımının tüketicilerde iyi bir izlenim bırakabilmesi gerekir;

bunun için de tasarım olumlu etkiler ve hoş deneyimler ile birleştirilmektedir. Söz konusu duygusal tepkiler “biçim bütünü (gestalt kuramı)” ya da tasarım unsurlarının her biri ile ilişkilendirilebilir. Zira bir tasarıma gösterilen duygusal tepkinin yoğunluğu, algılanan biçimin dahili unsurlarının bir işlevidir. Renk, nesnelerin büyük ya da küçük, ağır ya da hafif, yakın ya da uzak görünmelerine neden olabilir. Bu, birçok ambalaj uygulamasında, özellikle tanıtımın, ambalajın boyutunu vurguladığı ya da satış temasının “paranın karşılığı” olduğu durumlarda önemlidir (Ranger, 1987). Lemmers’in (2001), sözleri, bu görüşü desteklemektedir: “Ustaca uygulandığında bir renk, (...)

ürünün belirgin boyutlarını değiştirebilir” (s. 10).

Renklerle ağırlık duyumu arasında da bir ilinti vardır. Bir ambalaj, belirli bir renkte tasarlandığında olduğundan daha ağır, başka bir renkle tasarlandığında ise olduğundan daha hafif olarak algılanabilir (Sözen, 2003). “Deneyler sonucu, koyu

renklerin daha ağır görüldüğü; açık renklerin ise sanki ağırlıksız olduğu gibi bir sonuç üzerinde görüş birliğine varılmıştır” (Genç & Sipahioğlu, 1990, s. 122). Örneğin; aynı

büyüklükte ve aynı ağırlıkta ve aynı renkte olan iki ambalaj tasarımından “koyu” tonlu olanı “açık” tonlu olandan daha ağırmış gibi bir yanılsama yaratır. Amerika’daki bir fabrikada yapılan deneyde, siyah renkli olan taşıyıcı ambalajların (sandık), açık yeşil renge boyandıklarında onları taşıyan işçilerin böbrek ağrılarından şikâyet ettikleri saptanmıştır. Aynı parçalar, çok açık inci-grisi denilen renge boyanınca şikâyetlerin ortadan kalktığı görülmüştür (akt. Sözen, 2003).

Renklerin verdiği derinlik yanılsaması (Resim 50), ambalajın hacimsel görünüşüyle ilgili büyüklük-küçüklük ya da uzaklık- yakınlık gibi izlenimler de yaratabilir. Sıcak renkli olan nesnelerin olduklarından daha yakın ve daha büyük, buna karşın soğuk

Resim 50: Renklerin yanılsama etkisi. Kaynak: İlhan Bilge arşivi, 2009

renkli nesnelerin ise olduklarından daha uzak ve küçükmüş gibi bir yanılsama yaratması, hacimsel etkiler elde etmede oldukça sık başvurulan bir kullanım biçimidir (Sözen, 2003). Renklerin her birinin yarattığı ve kendilerine özgü olan ayrı bir derinlik ve genişlik izlenimi vardır ki, buna “renk perspektifi” denilir. Sözgelimi kırmızı rengin diğerlerine nazaran öne çıkma eğilimi daha fazladır. Özellikle, kırmızı ve turuncu renklerde bu etkilerin oldukça belirgin olması, onların daha öndeymiş gibi görünmelerini sağlamaktadır. Aynı büyüklükte, aynı uzaklıkta, aynı parlaklıkta ve aynı şekilde aydınlatılmış bir ambalaj bu renklere boyanırsa, mavi veya yeşil renkli nesnelerden daha büyük ve daha yakınmış gibi gözükebilir (akt. Sözen, 2003).