• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

3.2. Rasyonalizm

Hollywood sineması doğayı ve insanı bir kabul eden kadim dinlerin hayata bakış açısını yerle bir etmekte ve reel dünyanın rasyonelleşme sürecinde yer alan tüm olguları kendisinde barındırarak rasyonel bir dünya tasarımını seyircinin karşısına çıkarmaktadır. Bu seküler rasyonel dünyada, tıpkı reel yaşamda olduğu gibi Tanrı aşkınlaştırılarak bu dünyadan uzaklaştırılmakta ve bunun sonucunda kutsal ve profan ayrımı ortaya çıkmaktadır. Daha sonra kutsallık Tanrı’dan kurumlara, kişilere ve nesnelere (Kilise, İsa-Meryem-azizler, ikonalar; Krallar, devlet yöneticileri, kahramanlar, dinimsi değerler) aktarılarak sahte kutsallıklar ikame edilmesi ile din yeniden şekillendirilmektedir.142

Tüm bu sürecin sonunda dinin asli özeliklerinin bozularak bütüncül perspektif özelliğinin kaybolması neticesinde dinin insana ve topluma yönelik görevlerini yerine getirememesi, aynı zamanda toplumsal

140 Abdülkerim Bahadır, “Modernitenin Yıkıcı Etkileri Karşısında Savunmasız İnsan”, Necmettin

Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı:13, 2002, s.133; Kemal Sayar, Hüzün Hastalığı, Timaş Yay., İstanbul, 2012, ss.17-20.

141 Subaşı, Gündelik Hayat ve Dinsellik, ss.14-15.

142 Dobbelaere, “Sekülerleşmenin Üç Yüzü…”, s.118; Bruce, “Sekülerleşme…”, s.26; Aldridge,

düzensizliklere sebebiyet vermesi sonucunda bu dini yapıya karşı çıkan seküler rasyonel insan ile dinin asli ya da sahte hiçbir görünürlüğü kalmamaktadır. Hollywood dünyası artık dini kurumlardan, kişilerden ve değerlerden arınarak rasyonel düşüncenin yönetiminde şekillenmeye başlamaktadır. Seküler düşüncenin biçimlendirdiği Hollywood sinemasının yeni dünyasında insanı da yöneten bu ‘rasyonel ruh’, her şeyi kendi sistematiğine göre biçimlendirmekte ve dolayısıyla adeta insanı ve dünyayı esir alarak Tanrı makamına yerleşmektedir.

Hollywood sinemasındaki yaşamlara bakıldığında, modern toplumun ortaya çıkmasında ve insan hayatını tüm yönleriyle etkilemesinde oldukça önemli bir yeri olan aydınlanmaya ait temel düşünme biçimlerinin kullanıldığı görülmektedir. Bu bakımdan orada yükselen değer olarak sorgulayıcı düşünce temel alınarak insanları köleleştirdiğine inanılan dini temelli hurafe, mit ve önyargılardan oluşan ‘eski düzen’ yıkılmakta, böylece insanı özgürleştiren ve onun bir birey olmasını sağlayan yeni bir ‘akıl düzeni’ kurulmaktadır.143

Bilginin kaynağını dinin elinden alarak insana devreden Hollywood sinemasının bu rasyonel yaklaşımı, aklın önceliğini ve üstünlüğünü kabul ederek insanın kutsalla bütünlük arz eden düşünsel yapısını kökten değiştirmektedir.144

Tıpkı aydınlanma ruhunun, akıl ve bilimi insan zihninin işleyişinde dinin yerine geçirmesi ve onların dışında hiç bir seçeneği kabul etmemesi, evrim teorisinin dinin tarih anlayışını sarsması ve onun gelişimini engellemesi, kilise kurumu nezdinde dini otoritenin güç kaybına uğraması145 gibi, Hollywood sineması da inşa ettiği seküler yaşamlar ile aynı şekilde kutsalı hayatın dışına taşımak amacıyla yeni bir dünya tasarımını seyirciye sunmaktadır. Hollywood sinemasının reel dünyaya benzer bir şekilde kendi dünyasında inşa ettiği bu rasyonalizasyon süreciyle birlikte, insanın aklî bakımdan olgunlaşarak evrenin merkezine yerleştiği görülmektedir. Böylece insan, bilgiyi kullanmanın yöntemlerini öğrenerek varlığın efendisi haline gelmektedir. Ancak her şeyin beşerî öznenin tasarrufuna terk edildiği ve modern epistemolojiye göre düzenlendiği bu hümanist kurguda din ayrıcalıklı yerini ve anlamını kaybederken, aynı zamanda akıl tarafından da anlaşılamaz hale

143 Ahmet Çiğdem, Aydınlanma Felsefesi, Ağaç Yay., İstanbul, 1993, s.11, 13, 40. 144

S. Hayri Bolay, Felsefi Doktrinler Sözlüğü, Akçağ Yay., Ankara, 1987, s.223; Robert Wuthnow, “Bilim ve Kutsal”, Çev. Ö. Faruk Darende, Sekülerleşme - Klasik ve Çağdaş Yaklaşımlar, Ed. M. Ali Kirman, İhsan Çapcıoğlu, Otto Yay., Ankara, 2015, s.139.

gelmektedir.146 Hollywood sineması sistematik bir şekilde inşa ettiği bu sürecin sonunda dini artık bilim, akıl ve mantık dışı bir pozisyona kaydırarak insanları ve toplumları gerileten, onları karanlık çağlarda bırakan, kargaşalar bataklığına düşüren bir olgu olarak sunmakta ve dolayısıyla kendisinden uzak durulması hatta düşmanca bir tavır sergilenerek ortadan kaldırılması için çaba gösterilmesi gereken şeytani bir yapı olarak göstermeye çalışmaktadır.

Hollywood sineması tasarladığı dünyada rasyonaliteyi toplumun derinliklerine nüfuz ettirerek seküler düşüncenin egemenlik kurmasını amaçlamakta ve buna yönelik olarak farklılaştırılan özel ve kamusal alanlarla birlikte insanın kendisini özgür kıldığı serbest bölgeler inşa etmektedir. Daha sonra rasyonel düşüncenin insana hükmetmesini sağlayarak tüm eylemleri seküler bir kimliğe büründürmektedir. Hollywood sineması modernitede olduğu gibi ‘bilimsel rasyonalite’ ile dünyanın anlaşılmasını deney ve gözlem çalışmalarına indirgemekte, ‘etik rasyonalite’ ile kutsalın dünyayla olan birlikteliğini sona erdirerek modern düşüncenin ve sekülerleşmenin hayatın temel bir unsuru olarak anlaşılması yönünde etki oluşturmaktadır. ‘Rasyonel eleştiri’ adı altında geleneksel düşünme ve yaşam formlarını değiştirerek gündelik hayatta kutsalın ve dinin etkisini azaltmaktadır.147

Bu bağlamda Hollywood sinemasının yarattığı insana bakıldığında, onun aydınlanmış aklın özgürleşmeyi sağlayan başarısı148 ile Tanrı’nın kulu olmaktan ve toplumun dinsel dayatmalarından kurtularak bu dünyayı kendi ihtiraslarına uygun yaşanabilir bir yer haline getirmek için tüm gücüyle çalışmalarını sürdüren bir karakter olduğu anlaşılacaktır.

Hollywood sinemasının yarattığı insan, içinde bulunduğu modernitenin kendisine dayattığı seküler akla sonsuz bir güven duygusuyla bağlanmaktadır. Buna bağlı olarak ilahi yönlendirmelerden uzaklaşarak her şeyi özgürce şekillendirmekte, tek otorite olarak kabul ettiği kendisini merkezi bir konuma yerleştirmektedir. Hatta o, Tanrı’yı da kendisi gibi rasyonel hareket eden biri olarak görmek istemektedir.149 Bu çerçevede Hollywood insanı bu algılamaya paralel biçimde aklını her şeyden

146 Kasım Küçükalp, “Modern Epistemolojik Kriz ve Postmodern Epistemoloji”, Bilimname, Cilt:1,

Sayı:2, 2003, s.87.

147 Özay, a.g.e., ss.170-172, 177. 148 Aldridge, a.g.m., s.89.

bağımsız bir şekilde kullanarak rasyonel ve mantıklı düşündüğünü ve böylece kendine göre en doğru çözümler üreterek her türlü sorunu kolaylıkla çözebilecek bir güce sahip olduğunu zannetmektedir. Fakat onun dikkate almadığı asıl husus, arzu ve tutkuların temel alındığı bir dünyada seküler aklın insanı doğruya yöneltemeyeceği gerçeğidir.

Hollywood sineması kötü, köleleştirici ve karanlık olarak kabul ettiği dini yapılanmalara karşı insanı mutluluğa kavuşturan ve onu özgürleştiren akla kurtarıcı misyonu yüklemektedir. İyi ve doğru olan ölçütün dinin elinden alınarak özgür insana teslim edildiği bu yaşam, dindışı salt aklın rehberliğinde şekillendirilmektedir. Bu seküler rasyonel yaşamda dinin zincirlerinden kurtularak ‘akıl çağı’na giren modern insan, toplumsal yaşama dair dinin öğretilerini yok saymakta ve seküler bir bakış açısıyla kavramların içeriğini dinden arındırmaktadır. Bunun sonucunda tüm bu yapılanmanın nedeni olan ‘akılsal devrim’, siyasal ve toplumsal dönüşümü gerçekleştirerek modern toplumu şekillendirmektedir.150

Bu bağlamda Hollywood sinemasının seküler rasyonel ışıklarıyla aydınlattığı yaşam, ‘dünyevileşmiş bir din’e dönüşmekte ve bu dinin Tanrısı da ‘akıl’ olmaktadır.151

Hollywood sinemasının sunduğu yaşamda dinin kültürel öneminin kaybolmasıyla birlikte bilim ve pratik hesap odaklı düşünme sistemlerinin egemenlik kurduğu toplumsal yapıda akılcı eylemler ve örgütlenmeler bireyleri çıkarları doğrultusunda seküler hedeflere yönlendirmektedir. Bu ortamda dinin gösterdiği erdemli yaşam hedeflerinin geri plana atılması, en kolay ve en az maliyet endeksli seküler amaçların bireylerin düşünce ve eylemlerini çepeçevre kuşatmasına neden olmaktadır.152

Bu durum dünyayı yorumlama ve anlamlandırmada rasyonelleşerek dinin vesayetinden kurtulan ve böylece farklılaşan, çoğulculaşan ve bilimselleşen toplumu dini pratiklere karşı ilgisizleştirerek ‘inançlı ama inançsız bir yaşam’ sürdürmeye zorlamaktadır.153

Örneğin, “Now You See Me” filminde, dünyanın tüm

150 Robert N. Bellah; “Din ile Sosyal Bilim Arasında”, Çev. Ali Köse, Sekülerizm Sorgulanıyor, Der.

Ali Köse, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, s.162; M. Ali Kirman, Din Sosyolojisi Terimleri Sözcüğü, Rağbet Yay, İstanbul, 2004, ss.29-30; Robert Nisbet, “Sosyoloji ve Din”, Çev. Ali Coşkun, Din, Toplum ve Kültür, Der. Ali Coşkun, İz Yay., İstanbul, 2005, s.54.

151 Peter Wagner, Modernliğin Sosyolojisi, Çev. Mehmet Küçük, Doruk Yay., Ankara, 2003, s.42. 152 Kirman, Din Sosyolojisi Terimleri Sözlüğü, s.187; Bruce, God is Dead, s.6; Duran, a.g.e., s.94. 153 Tschannen, a.g.m., s.399; Davie, “Avrupa…”, s.232.

kutsallıkları ve gizemlerini rasyonelleşme ile kaybeden bireyler, sihirbazların ‘mucizevî’ bir şekilde gerçekleştirdikleri gösterilerine çok büyük bir hayranlıkla ilgi göstermekte ve içlerindeki boşalan kutsallığı bu şekilde doldurmaktadırlar. Öyle ki sihirbazlar, insanlar tarafından adeta Tanrısal bir güce sahiplermiş gibi kabul edilerek onların etrafında büyük kalabalıkların oluşmasının kolay bir şekilde gerçekleştiği görülmektedir. Sihirbazlarla özdeşleştirilen paralar insanların kapitalist topluma uyumlarını gösterdiği gibi, aynı zamanda kutsallık atfedilen sihirbazlar ile Tanrı algısı parasal taleple ilişkilendirilerek ‘Talep Tanrısı’ndan154 istenen şeyin onun gökten para yağdırmasından başka bir şey olmadığı anlaşılmaktadır.

Rasyonalizasyon süreciyle birlikte ‘gözün açılması’, düşüncelerin sistematik ve tutarlı bir şekilde işlenmesini, her şeyin hesap ve tahmin edilebileceği bürokratik rasyonel bir düzenin oluşmasını sağlamaktadır. Bu bağlamda Hollywood sinemasında metafiziğin ve tevafuk olgusunun anlamını kaybetmesiyle birlikte nesnel dünya öne çıkartılarak dinin gayb boyutu değersizleştirilmektedir.155

Ancak dinin gerçeklik iddiasının rasyonel prosedürlerle ölçülememesi dini inançların inanılabilirliğini tehlikeye sokarak bu inançların mantıksal ve rasyonel kavramlarla sistemleştirilmesini gündeme getirmektedir. Bu süreçle birlikte ‘rasyonel olmayan din’ düşüncesi Hollywood insanının inançlarını sorgulamasına neden olurken, bu sırada kutsal olanın sekülerleştirilmesini ifade eden ‘dinin rasyonelleştirilmesi’ işlemi gerçekleştirilmektedir.156

Ancak insanın dini rasyonel bir tavırla haklı çıkartmaya çalıştığı bu işlem, dinin iğreti bir giysiyle örtünmesine ve kimliğini de yalnızca modernliğin düşünümselliğinden almasına neden olmaktadır.157

Dolayısıyla mantıksal-rasyonel teolojinin inancı yeniden inşa etmesiyle birlikte Tanrısaldan beşeriliğe doğru kaymaya yol açan bu süreç, dinin kutsaldan arınarak dönüşüm

154 İlhami Güler, Kur’an, Tasavvuf ve Seküler Dünyanın Yorumu, Otto Yay., Ankara, 2014, s.41. 155 Max Weber, Sosyoloji Yazıları, Çev. Taha Parla, İletişim Yay., İstanbul, 2002, s.94, 319; Mustafa

Aydın, Kurumlar Sosyolojisi, 2. Bas., Vadi Yay, Ankara, 2000, ss.125-126; Altıntaş, Din ve Sekülerleşme, ss.51-52; Dobbelaere, “Sekülerleşmenin Anlamı…”, s.60; Aldridge, a.g.m., ss.89-91.

156 Wilson, Religion in Sociological Perspective, ss.149-152; Roberts, a.g.e., s.306; Özben, a.g.e.,

ss.130-131.

geçirmesine ve böylece toplumun tüm yönleriyle dini bağlılıklardan uzaklaşarak yaşamın sekülerleşmesine sebep olmaktadır.158

Hollywood sinemasının seküler paradigmasının hayata egemen kılmayı amaçladığı ‘Aklın Krallığı’, tüm insan etkinliklerini topyekûn dönüştürerek rasyonelliğin zaferini ilan etmektedir. Artık bir bütün olarak insanlık, dini özdeşleşme ihtiyaçlarından kurtularak ben kimim, nereden geldim, yerim neresi, sorumluluklarım nelerdir, yaşamımın anlamı nedir, ölümle nasıl yüzleşeceğim gibi temel varoluşsal sorularla ilgilenmemektedir. Bu nedenle bu tasarlanan yaşamda din, insan kültürünün en önemli olma vasfını kaybetmektedir. Hollywood sineması dini, rasyonel büyülerle kültürün dışına itmekte ve insanı yalnızca aklıyla yaşayan bir türe dönüştürmektedir.159

Bu bakımdan Hollywood sinemasının tek yanlı seküler rasyonalizasyonu, seyirciyi dinden yabancılaştırarak onun modern bir dünya inşa etmesinin önünü açmaktadır. Pragmatik ve pozitivist temellerle kurulan kurmaca dünyada modernleşen ve rasyonelleşen yaşam, seyirciyi dinin baskısından kurtararak yalnızca görünüşte büyüyü bozmaktadır; gerçekte ise seyirciyi şeytanca bir şeyleşmeye ve ölümcül bir yalnızlığa terk etmektedir.160

“Rönesans, Tanrı merkezli bir evren tasavvurundan insan merkezci ve insanbiçimci bir evren tasavvuruna, dinsel rasyonalizmden seküler rasyonalizme, aşkıncılıktan dünyevileşmeye ve bireyciliğe, tümdengelimci bir düşünme biçiminden niceliksel ve tümevarımcı bir yöntem anlayışına geçişi ifade etmektedir.”161

Dolayısıyla Hollywood sinemasının tam da bu aydınlanmacı bakışıyla sekülerleşen dünyanın temellerini oluşturması bakımından çok önemli bir konumda bulunduğunu söyleyebiliriz. Zira Hollywood sinemasının rasyonel perspektifle şekillendirdiği karakterler, dinin belirlenimleri dışında hareket ederek seküler düşünme biçimlerini kullanmakta ve akıllarını yalnızca dünyevi meselelerin ışığında çalıştırmaktadırlar. Vahyin kuşatıcı tümdengelimci bilgi aktarımını reddeden Hollywood insanı, kendi seküler rasyonel aklıyla elde ettiği verilerle bilişsel altyapısını oluşturmaktadır. Bu

158 Vehbi Başer, “Modernizm ve Postmodernizm Arasında Kutsalın Yitirilişi”, İslamiyat, Cilt:4,

Sayı:3, 2001, ss.60-63; Turner, “Max Weber’e Göre…”, s.185.

159

Leszek Kolakowski, “İnsan Yalnızca Aklıyla Yaşamaz”, NPQ Türkiye, Cilt:8, Sayı:2, 2010, s.68.

160 Jürgen Habermas, “Mitle Aydınlanmanın Kördüğümü: Max Horkheimer ve Theodor Adorno”,

Çev. Bülent O. Doğan, Cogito, Sayı:36, 2003, s.89.

çerçevede aşkın bir dünya görüşünün kendisine sunduğu huzur verici yaşamı sıkıcı ve bağlayıcı bularak özgürleşmek istemekte ve bu dünyanın geçici zevkleri ile dünyeviliğin mutluluğuna aldanmaktadır. Bunun sonucunda hazlarla dolu bireyci yaşam isteği bu dünyanın temelini oluştururken, toplumu ayakta tutan geleneksel dini yapıların dengeleri de bozulmaya yüz tutmaktadır. Niteliksel düşünmenin yerini tamamen sayısal çoğunluğun egemenlik kurduğu kutsallıktan arınmış düşünme kalıplarının kaplaması nedeniyle bireysel ve toplumsal yaşamın sorgulanması hikmet aranmaksızın gerçekleşmektedir. Bu bağlamda seküler rasyonel düşünme biçimleri ve yaşam tarzlarıyla karşılaşan seyircinin bu din dışı perspektifi içselleştirmesinin onun hayata bakışını büyük ölçüde yönlendirebileceğini düşünmemiz gerekmektedir.