• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

3.16. Postmodernite

Hollywood sinemasının sunduğu yaşamda kendisine önemli ölçüde yer verilen postmodernite, inşa ettiği yaşam tarzları ile her türlü seküler yaşantıyı normalleştirmektedir. Hakikatlerin göreceleştiği, değerlerin anlamsızlaştığı ve sabitelerin ortadan kalktığı bu yaşamın ima ettiği şey “ne olsa gider” mottosundan başka bir şey değildir. Bu bakımdan postmodernitenin bu yaklaşımı bilinci, kimliği ve hayatı parçalayarak insanın tüm dayanaklarını çökertmektedir. Ayrıca parçalara ayırdığı şeyleri içeriklerinden arındırarak gösteriye dönüştürmekte ve onları bir meta haline getirdikten sonra piyasanın işlevsel kullanımına sunmaktadır.299 Postmodernite söz konusu bu tavrı ile geleneksel değerleri önce yıkmakta, daha sonra yeniden inşâ etmeye çalışmaktadır. Ancak onun dinin bütüncül anlayışını yerle bir ederek onun yerine birbirinden farklı yeni bir çoklu düşünme biçimi inşa etmesi, çarpıtarak onarma işleminden başka bir anlam ifade etmemektedir.300

Örneğin “The Giver” filminde Hıristiyanlık, İslam ve Budizm’e mensup insanların ibadetleri ve hatta Mevlevi sema ayini gösterilerek dini duyguların bir şekilde doldurulmasının önemine vurgu yapan film, her dine aynı mesafede durarak ve dini görüntüye vurgu yaparak postmodernitenin hakikati örseleyen yapısını kullanmakta ve bu sunumu ile seyircinin kafasını karıştırmaktadır. Bu bağlamda seyirci artık dinlerin hakikat olma vasıflarını sorgulamayı unutarak, insanların herhangi bir dine inanmalarını dahi önemli bir değer olarak kabul etmeye başlamaktadır.

299 Bulaç, a.g.e., s.11; Tekin, “Türkiye Toplumunun…”, ss.18-20; Aktay, a.g.m., s.310. 300 Kaplan, “Seküler Aklın Ötesi”, s.100.

Postmodernite geleneksel modern kabulün aksine, bilgilerimizin gerçeğe birebir karşılık gelmediğini, gerçeğin hep yeniden üretildiğini iddia etmekte ve bunun için de hep yeni modeller geliştirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir.301

Bu bağlamda ‘büyük anlatı’lara temelde karşı duran postmodernite302; gerçekliği

televizyon ve diğer kitle iletişim araçları aracılığıyla seküler bir ideoloji olarak kodlayarak popüler kültür ürünleri, dil, reklamcılık, pazarlama teknikleri ve piyasa araştırmaları yoluyla yeni bir kitle kültürü yaratmakta ve bunları da bireye farklı alternatifler olarak sunmaktadır. Bu nedenle birey, tüketim ve medya kültürünün katkılarıyla reel sorunları kavramaktan uzaklaşmakta ve farklı boyutlarda da olsa seçtiği alternatiflere rağmen hep sistemin içinde kalmaktadır. Bu bakımdan postmodernitenin heterojenlik iddiasına rağmen; aslında onun ima ettiği asıl anlam, seküler zihniyeti temsil eden homojen bir çoğulculuk temasıdır. Dolayısıyla postmodernitenin seküler karakteri nedeniyle gerçekte onun büyük bir anlatıyı temsil ettiğini, yarattığı postmodern ve popüler kültür bağlantılarıyla sekülerliği meşrulaştırdığını, bastırılmış alt kültürlerin ve kimliklerin postmodern kültürel ortamda nefes almasını sağlarken aslında onları dinden uzaklaştırdığını, postmodern bir topluma ait bireyin isteği dışında seküler kültürel kimliklere bürünmek zorunda kaldığını vurgulamamız gerekmektedir.303

Böyle bir durumda Hollywood sineması seyircinin içinde bulunduğu ortamı kendi lehine kullanarak, onun sürekli olarak gardını düşürdüğünü göz önünde bulundurmakta ve böylece onun zayıf yönlerinden yararlanarak mesajlarını iletme yoluna gitmektedir. Bu bakımdan Hollywood sineması seyircinin zaten seküler bir zihniyetle şekillendiğini fark ettiği için, postmodernitenin insanı cezbeden yönlerini ustalıkla işleyerek kullandığı yöntem ve anlatılarıyla seyirciyi kolaylıkla kendine çekebilmektedir.

Hollywood sinemasının kurguladığı yaşamda akla olan güvenini kaybeden ve onun mutlak otorite olma vasfını reddeden postmodern birey, göreceleştirdiği hakikatlerle irrasyonaliteyi kutsamaya başlarken; aynı zamanda dinle ve gelenekle

301 Seyfettin Aslan & Abdullah Yılmaz, “Modernizme Bir Başkaldırı Projesi Olarak Postmodernizm”,

Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt:2, Sayı:2, s.99.

302

Abdullah Topçuoğlu & Yasin Aktay, “Giriş”, Postmodernizm ve İslâm, Küreselleşme ve Oryantalizm, Der. Abdullah Topçuoğlu & Yasin Aktay, Vadi Yay., Ankara, 1996, s.10.

303 Hayriye Erbaş & S. Gül Songül; “Kapitalizm ve Kültür: “Popüler Kültürün Küreselleşmesi ve

bağlarının kopmasıyla birlikte kendisini ve toplumunu tutarsızlıklarla, değerler kriziyle ve ontolojik güvensizlikle karşı karşıya bırakmaktadır.304

Bu açıdan cemaat bağlarının zayıfladığı ve atomize olmuş bireylerin oluşturdukları böylesi bir toplumda bu duruma reaksiyon göstererek yeni kutsal arayışlarına yönlendirilen seyircilerin, görselliğin coşkusunu yücelten ve hakikatin izafiliğini vurgulayan “The Lord of the Rings”, “Harry Potter”, “300”, “Agora”, “Twilight”, “The Illusionist”, “The Prestige”, “The Sorcerer's Apprentice”, “Asterix&Obelix” gibi filmlerde neopaganizmin doruğa ulaştığı inanç biçimlerinden etkilenmelerini oldukça doğal kabul etmek gerekmektedir. Zira bu filmlerin söz konusu anlatılarının coşkulu ve şenlikli bir dünyayı işaret etmesi, seyircinin dinin kesin sınırlarının dışına çıkmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla bu kurgudan etkilenerek geçiciliği, dönüşümü ve farklılığı özümseyen seyirci için artık sıkıcı ilahiyatlar, uyulması gereken kalıplar ve ağır söylemler yoktur. Onun yerine imgenin coşkusu ve kişiye göre yeniden yapılandırılabilen, bağlayıcılığı tamamen bireyin kendisine bağlı olan şenlikli pagan inançlar söz konusudur. Bu bakımdan dinin mutlak hakikat olma vasfını inkâr eden seyirci için artık din, göreceli bir konuma itilerek kişisel düşünceler, duygular, yaşam tarzları ve hazlar doğrultusunda şekillenebilen bireysel bir mesele haline gelmektedir.305

Bir meta-anlatı olarak dinin vurgulanması gereken en önemli özelliklerinden birisi, parçaların bütünün perspektifini yansıtması ve onun hedeflerini gözetmesidir. Hollywood sinemasının tasarladığı postmodern gündelik hayatta ise bu perspektif kaybolmakadır. Bu ortamda bütünselliğin, tutarlılığın, evrenselliğin, genelin işaret edildiği meta-anlatıların gözden düşmesiyle birlikte parçanın, ayrıntının, istikrarsızlığın, küçük ve yerelin, detayın ve gündelik yaşamın öne çıkartıldığı görülmektedir. Bu nedenle bireyler, bugünden yarına tamamen ‘gündelik’ ilişkiler içinde belirlenerek bütünsellikten kopuk bir biçimde detaylarda boğulmaktadırlar.306

Dolayısıyla dünyada ve kâinatta varolan her şey, bir bütünselliğin parçası olarak algılanması gerekirken; Hollywood sinemasının tasarladığı dünyada gerçekleştirilen

304 Demirezen, a.g.m., s.101. 305

Ahmet Güven, “Postmodern Dönemde Neopagan Düşünce ve Sinema”, Sinema ve Din, Ed. Bilal Yorulmaz vd., Dem Yay., İstanbul, 2015, ss. 328-329, 332-335.

306 Bkz. David Harvey, Postmodernliğin Durumu, Çev. Sungur Savran, 5.Bas., Metis Yay., İstanbul,

tekil eylemler kendi başlarına büyük bir değer kazanmakta ve diğer parçalarla ilişkileri koparılarak içinde bulundukları bağlamdan dışarı çıkarılmaktadır. Örneğin dürüst olmak, muhtaç bir insana yardım etmek, kötülüklere engel olmak gibi eylemlerin her biri başka bir davranış gibi görünmesine rağmen; aslında bunların hepsi, bütüncül bir hayat görüşüne bağlı olarak birbirleriyle kopmaz bir bağı göstermektedir. Postmodern bakış ise, öncelikle muhtaca yardım etmeyi bütünsel anlam dünyasından kopuk biçimde öne çıkarmakta ve daha sonra bunun bir anlatısını oluşturarak yeni dini duygusallıklar ve kutsallıklar oluşturmaktadır. Artık gerçekleştirilen bu davranışın form olarak bir meta-anlatıya, yani dine ait olup olmamasının önemi kalmamaktadır. Söz konusu bu postmodern yaklaşım ile bireyin gerçekleştirdiği her bir davranış ve detay, kendi içinde süreklilik ve bütüncüllüğünü kaybederek bireyin kendi küçük anlatı ve kutsal dünyasını yaratmasına fırsatlar sunmaya başlamaktadır.307

Modernizm, geleneksel yaşamın birey ve toplum üzerindeki etkisini büyü bozumuna uğratarak dünyayı dinden arındırmayı amaçlamıştır. Postmodernite ise büyüsü bozulan dünyayı yeniden büyülemek için uğraş vermektedir.308

Ancak vurgulamak gerekmektedir ki, postmodernitenin kullandığı yöntemde dinin yeniden ihya edilmesi gibi bir konu gündemde yoktur. Postmodernite, modernizmin dinden arındırdığı dünyada boşluğa düşen insana yeni bağlar üretmek ve kaotik modern dünyada ortaya çıkan bunalımların üstesinden gelebilmek amacıyla dine sarılmaktadır; fakat postmodernitenin sarıldığı bu dini anlayış, modernizmin ürettiği zihniyet çerçevesinde ele alınarak güncellenmektedir. Dolayısıyla dünyayı yeniden büyülemeye çalışan postmodernite, dinin asli hüviyetini değiştirerek ve modern dünyanın sorunsuz bir şeklide işlemesini sağlayarak yeni bir din inşa etmek istemekte ve böylece yenilenen dini anlayış modern dünyaya entegre edilmektedir. Bu bağlamda Hollywood sinemasının tasarladığı yaşamda bu anlayışın sıklıkla seyircinin karşısına çıkan bir olgu olarak yer aldığı görülmektedir. Bu kurgunun içinde yaşamını sürdüren bireylerin çeşitli şekillerde dini davranışlar sergilediklerinin gözlemlenmesine rağmen, bu eylemlerin dinin asli şekillerinden

307 Tekin, “Türkiye Toplumunun…”, ss.23-25.

308 Bkz. George Ritzer, Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek, Çev. Şen Süer Kaya, Ayrıntı Yay.,

uzak yeni biçimlere dönüştüğü fark edilmektedir. Bu çerçevede, bütün geleneksel dinleri eleştirerek seküler yeni bir din inşa etmeye çalışan “PK” filmi bu durumun en belirgin örneğini sunmaktadır. Bu nedenle geleneksel dini anlayışların olduğu gibi korunamadığı bu post/modern yaşamda bireyler, değişen dünyanın bilinç yapısına uygun olarak kendilerinin de değişmesi üzerine üretilen yeni yaşam tarzlarına paralel yeni dini inanışlar inşa etmektedirler.

4. BÖLÜM

HOLLYWOOD SİNEMASININ TASARLADIĞI POST/MODERN YAŞAMDA DİN ANLAYIŞI

4.1. İnsanın Tanrı ve Dinden Kurtularak Özgürleşmesi