• Sonuç bulunamadı

Araştırma Yöntemlerine Bağlı Olarak Ortaya Çıkan Sekülerleşme

1. BÖLÜM

1.3. Din Sosyolojisi Alanındaki Sekülerleşme Araştırmalarının

1.2.2. Araştırma Yöntemlerine Bağlı Olarak Ortaya Çıkan Sekülerleşme

Sekülerleşmeyi tanımlayabilmenin en önemli unsuru dinin bireye etki ederek onu yönlendirmesiyle birlikte dini davranışların ortaya çıkmasıdır. Dolayısıyla yalnızca inanç boyutu dikkate alınarak bir sekülerleşme ölçütü geliştirilmesi, yaşamın içinde etkisi olmayan ve bu nedenle var olamayan bir dinin kabul edilmesiyle sonuçlanmaktadır.44

Bu çerçevede bireylerin kendi dindarlıklarını tanımlamaları üzerinden sekülerleşmenin anlaşılmak istenmesi, yalnızca bireylerin M. Ali Kirman, Sekülerleşme - Klasik ve Çağdaş Yaklaşımlar, Ed. M. Ali Kirman, İhsan Çapcıoğlu, Otto Yay., Ankara, 2015, ss.275-276.

42

Mübeccel Kıray, Toplumsal Yapı Toplumsal Değişme, Bağlam Yay., İstanbul, 1999, s.236; Beyer, a.g.m., s.216; Mustafa Arslan, Türk Popüler Dindarlığı, Dem Yay, İstanbul, 2004, ss.28-31, 53-67.

43 Seküler düşüncenin kutsal-dindışı gibi düalist yaklaşımının yansıması olarak ortaya çıkan ‘dini

hayat’ ifadesinin, dinin insan hayatındaki kuşatıcılığına dair bir alan daralmasını ifade edecek tarzda kullanılmadığını özellikle vurgulamalıyız. Bkz. Tekin, “Türkiye Toplumunun Dinî Hayatında Postmodern Tezahürler”, s.6.

44 Necdet Subaşı, “Dinselliğin Modern Bileşenleri”, Din-Kültür ve Çağdaşlık - 2004 Yılı Kutlu

psikolojilerini ölçme gibi bir yaklaşımın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu bakımdan bir dini inancı kabul eden bireyin kendi inancının gerektirdiği davranışları gerçekleştirip gerçekleştirmediği, o bireyin seküler durumunu belirlemede temel etkenlerden birisi olmaktadır. Dolayısıyla bilinç düzeyinde bir sekülerleşmenin yanında, aynı zamanda davranış yönünden -yani inanç ve amel bakımından- bir değerlendirme yapılması sekülerleşmenin kavranılmasında oldukça önemli hale gelmektedir. Ayrıca vurgulanması gereken diğer bir husus, bireyin ait olduğu dini inanç ve davranışları kendi yaşantısına uyarlayarak zihinsel açıdan ve davranış yönünden değişime gitmesinin sekülerleşmenin bir belirtisi olarak kabul edilmesi gerektiğidir. Bu durumda birey her ne kadar inancını ve dini davranışlarını sürdürüyor gibi görünse de; aslında o, modern yaşantıya koşut bir şekilde yaşama adapte ettiği dinimsi inanç ve uygulamalar nedeniyle dinin asli özelliklerini değiştirmiş olmaktadır. Bu bakımdan bireyin söz konusu bu tutumu, onu dindar olmaktan uzaklaştırarak sekülerleşmenin konusu haline gelmektedir.

Sekülerleşmeye yalnızca kurumsal pratik açıdan yaklaşılması dinin bütüncül perspektifi açısından yanlış sonuçların ortaya çıkmasına neden olduğu gibi, aynı zamanda sadece kilise ve cami gibi mabetlere gidilmesine bakılarak veya yalnızca ibadetlerin bireysel olarak gerçekleştirilmesi göz önünde bulundurularak sekülerleşme yaklaşımları geliştirilmesi araştırma sonuçlarının farklı mecralara kaymasına neden olmaktadır. Bu bakımdan bütüncül perspektif açısından doğru sonuçların elde edilebilmesi için kültür, eğitim, siyaset, ekonomi, aile, bilimsel ve teknolojik gelişmeler gibi çeşitli alanlarda dinin etkileri ölçülerek sekülerleşme düzeyinin belirlenmesi gerekmektedir.45

Ancak batıda yapılan sekülerleşme araştırmalarına bakıldığında, çoğunlukla alan araştırmalarının yapıldığı ve ölçüt olarak da ‘piyasa araştırmaları’ olarak nitelenebilecek kiliseye devam, katılım, bağlılık, üyelik, evlilik, vaftiz gibi kilisede uygulanan törenlerin dikkate alındığı görülmektedir.46

Bu bağlamda İslam’ın bütüncül perspektifinden uzaklaşan kompartımancı bölünmüş din algısının araştırmalarda ön kabule dayalı olarak gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle bütüncül bir perspektifi yansıtmaması açısından bu araştırma yöntemlerinin ve dine yaklaşımların İslam dini açısından bir

45 Subaşı, “Dinselliğin Modern Bileşenleri”, s.310.

anlam ifade etmediğinin vurgulanması gerekmektedir. Dolayısıyla sekülerleşme araştırmalarında üzerinde durulması gereken en önemli husus, dinin hayatın tümünü yönlendirdiği göz önünde tutularak bir yaklaşım sergilenip sergilenmediğidir.

Batı Avrupa’da dindarlığın ölçülmesinde ‘Tanrı’nın varlığına inanma’ ve ‘kiliseye gitme’ gibi iki kriter ele alınarak geçmişten günümüze bu bölgelerin büyük ölçüde sekülerleştiği vurgulanmaktadır.47

Dolayısıyla batılı araştırmacılar için Tanrı’nın varlığına inanan ve kiliseye giden bir insanın oldukça dindar olduğunun kabul edilmesi, algılanan ve yaşanılan din anlayışının hangi düzeylerde gerçekleştiğini bizlere göstermektedir. Bu çerçevede ABD’de kiliseye üyeliğin ve katılımın yüksek olması, kiliseye giden insanları dindar olarak tanımlamamıza yetmemektedir. Bu bakımdan hem kiliseye gidip hem de din dışı birçok olumsuz davranış sergileyen bireylerin varlığı, bize söz konusu dindarlık değerlendirmelerinin açmazını göstermektedir.48

Bu bağlamda örnek vermek gerekirse, bireyler sekülerleşirken aynı zamanda kiliselere gidebilir, dua edebilir ve diğer dini ritüelleri yerine getirebilirler. Bu nedenle sekülerleşmeyi göstermesi açısından evlilik öncesi sevgililik, kürtaj, doğum kontrolü, eğitim, sağlık, boşanma, ötenazi, iş ve arkadaş seçimi, evlilik, aile hayatı, eş ile ilişkiler, trafikteki tutum, yaşanacak şehir ya da semt seçimi, tatil anlayışı gibi konularda bireyin dininin emirlerini önemseyerek bu bağlamda eylemlerini gerçekleştirmesinin, ne kadar sık ibadet ettiğinden daha önemli olduğunun vurgulanması gerekmektedir.49

Bu bakımdan hayatın farklı alanlarının dikkate alınmaksızın sadece dini ritüellere bakılarak gerçekleştirilen dindarlık değerlendirmeleri seküler bir perspektifle gerçekleştirilmiş olacağı için bu tür araştırmalar yanlış sonuçlar eşliğinde hem bireyleri yanıltmakta hem de onların dine bakışlarını yönlendirmektedir. Sadece ibadetlerini yaparak kendilerinin dindar olduğu ifade edilen bireyler, yaşamlarının diğer alanlarında dinle irtibatlarını keserek kurgulanan sahte din algısının ortasında kalmakta ve yaşamlarına yerleştirilen bu din algısından rahatsızlık duymamaktadırlar. Dolayısıyla din sosyolojisi araştırmalarının farklı ölçeklerle gerçekleştirilmesinin toplumu manipüle edici özellikleri kendinde

47

Bayer, a.g.e., ss.63-64.

48 Wilson, “Sekülerleşme”, ss.17-18; Tekin, Kutsalın Serüveni, s.56.

49 Ertit, “Sekülerleşme Teorisi”, ss.217-220, 223; Mustafa Tekin, Kutsal Sekülarizm, Açılımkitap

barındırması, bu araştırmaların nasıl bir bakış açısıyla değerlendirmelerde bulunulduğunun incelenmesini zorunlu kılmaktadır.

Bireylerin dini inançlarını sorgulamaksızın ve davranışlarını yönlendiren niyetlerini dikkate almaksızın yalnızca ahlaki anlamda olumlu tarzda gerçekleştirilen eylemlere bakılarak bir sekülerleşme ölçütü belirlenmesi yanlış bir yöntem olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan böyle bir yönteme bağlı olarak bireyin dinin emirleriyle paralel biçimde gerçekleştirdiği davranışlar ölçüldüğü zaman, o bireyin inançsız olmasının veya farklı niyetlere sahip olmasının herhangi bir önemi olmayacak; ama bireyin dini davranış açısından oldukça zengin uygulamalara sahip olması onun seküler olarak nitelendirilmesini engelleyecektir. Örneğin, ateist bir birey dini çerçevede birçok olumlu davranış sergilediği zaman onun seküler olarak nitelendirilmesi mümkün olmayacaktır. Ancak bu durum daha çok ‘inanmadan ait olma’ durumunu göstermektedir. Dolayısıyla inançların ve niyetlerin göz ardı edildiği böyle bir yönteme bağlı olarak bireyin dindarlığı hakkında yorumlamalarda bulunmanın, araştırmalarda çok yanlış sonuçlara ulaşılmasına neden olacağının vurgulanması gerekmektedir.

Bazı araştırmalarda sekülerleşmenin toplumsal seviyede gerçekleşse bile, bireyin bilincinde dinin önem ve etkisini hala koruduğu ifade edilmektedir.50

Ancak söz konusu bu değerlendirmenin dinin hayatın tümü üzerindeki etkisini göz ardı eden bir yaklaşımın geliştirilmesine neden olduğunun vurgulanması gerekmektedir. Hıristiyanlığın kendi yaklaşımında böylesi bir tutum anlamlı olabilecekken, İslam dini özelinde bu yaklaşımın kabul görmesi mümkün görünmemektedir.51

Bu bağlamda sekülerleşmenin ölçülmesinde her dinin kendisine göre belirlediği farklı yaklaşımların geliştirilmesi zorunlu bir hal almaktadır.

Dinin kurumsal anlamda otoritesini yitirmesine rağmen bireysel planda artarak varlığını devam ettirdiğini iddia eden bazı araştırmacılar,52

dinin değişen yüzüyle ortaya çıkan yeni inanç biçimlerini de dindarlık olgusu çerçevesinde değerlendirmektedirler.53

Ancak unutulmaması gereken olgulardan en önemlisi,

50

Bayer, a.g.e., ss.9, 72-73.

51 Kirman, Din ve Sekülerleşme, ss.59-60. 52 Özay, a.g.e., s.190; Yapıcı, a.g.m., s.4. 53 Ostwalt, a.g.m., ss.52-55.

toplumsal yaşamda dinin etkisini ve görünürlüğünü kaybetmesi sonucunda bu duruma koşut bir şekilde birey bilincinin de rasyonelleşerek seküler bir karakter kazanmasının kaçınılmaz olduğudur. Toplumsal açıdan dinden uzaklaşan bireylerin geleneksel din algılamaları zorunlu olarak dönüşüm geçirmekte ve bireysel inanç ve davranışların modern yaşama adapte edilmesinin sonucunda ortaya çıkan dini yapı, asli özelliklerinden uzak yeni bir dini anlayış çerçevesinde şekillenmektedir.

Bu çerçevede yapılan araştırmalar değerlendirildiğinde şu konuların bütüncül perspektif açısından eleştirilmesi gerekmektedir54

: Dinin kurumsal boyutu açısından:

a) Dinin gerilemesinin yalnızca kurumsal ve otorite yönünün dikkate alınarak açıklanması ve sekülerleşmenin sadece dini yetkenin ve din kurumunun toplumsal meşruiyet gücündeki azalma olduğunun söylenilmesi.

b) Dinin toplumsal gerçekliğinin yalnızca dini kurumlardan ibaret olmadığının ileri sürülmesiyle, dini kurumlardaki gerilemeye gereken önem verilmemesi. c) Sekülerleşmenin özünün kurumsal farklılaşma olduğu ve ekonomi, bilim gibi

alanların artık dinin yetkesinde olmadığının ileri sürülerek diğer sekülerleşmeye konu olan yönlerin dikkate alınmaması.

d) Modern dönemde dini kurumların değişen işlevlerindeki değişikliğin inancın bütününe yönelik gerçekleştirdiği olumsuz yön dikkate alınmaksızın, din olgusunun bireyin düşüncesinden ve toplumsal yapıdan ayrılmadığının söylenilmesi.

54 Eleştirilen söz konusu yaklaşımlarla ilgili temel kaynak eserler için bkz. Altıntaş, Din ve

Sekülerleşme; Der. Ali Köse, Laik Ama Kutsal, Etkileşim Yay., İstanbul, 2006; Der. Ali Köse, Sekülerizm Sorgulanıyor, Ufuk Kit., İstanbul, 2002; Asad, a.g.e.; Bayer, a.g.e; Duran, a.g.e.; Jose Casanova, Public Religions In The Modern World, The University of Chicago Press, Chicago, 1994; Hamilton, a.g.e.; İslamiyat Dergisi, “Dünyevileşme” Özel Sayısı, Cilt:4, Sayı:3, 2001; Kirman, Din ve Sekülerleşme; Ed. Kirman&Çapcıoğlu, Sekülerleşme-Klasik ve Çağdaş Yaklaşımlar, Otto Yay., Ankara, 2015; Necdet Subaşı, Gündelik Hayat ve Dinsellik, İz Yay., İstanbul, 2004; Özay, a.g.e.; Peter L. Berger, A Far Glory - The Quest for Faith in an Age Of Credulity, The Free Pres, New York, 1992; Berger, Kutsal Şemsiye; Der. Peter B. Clarke, Din Sosyolojisi - Çağdaş Gelişmeler, Çeviri Editörü: İhsan Çapcıoğlu, İmge Kit., Ankara, 2012; Der. Peter B. Clarke, Din Sosyolojisi - Kuram ve Yöntem, Çeviri Editörü: İhsan Çapcıoğlu, İmge Kit., Ankara, 2012; Recep Şentürk, Yeni Din Sosyolojileri, Gelenek Yay., İstanbul, 2004; Roberts, a.g.e.; Sekülerleşme ve Dinî Canlanma Sempozyumu, Türkiye Dinler Tarihi Derneği, Ankara, 2008; Steve Bruce, God is Dead - Secularization in the West, Blackwell Publishing, Oxford, 2002; Taylor, Seküler Çağ; Thomas Luckmann, Görünmeyen Din - Modern Toplumda Din Problemi, Çev. Ali Coşkun & Fuat Aydın, Rağbet Yay, İstanbul, 2003; Tekin, Kutsalın Serüveni; Tekin, Kutsal Sekülarizm; Wilson, Religion in Sociological Perspective. Ayrıca konuyla ilgili diğer makaleler için Kaynakça’ya bakınız.

e) Dinin benimsenmesinde dini kurumların otoritesinin sona ermesini olumlayarak aktörlüğün bireyin eline geçmesinde sorun görülmemesi.

Dinin geçirdiği dönüşüm açısından:

a) Postmodernitenin din için bir özgürlük alanı oluşturduğu düşüncesinden hareketle dinin geçirdiği dönüşümle ilgilenilmemesi.

b) Kutsalla irtibatı sağlayan her türlü inancın sekülerleşmeyi engellediği iddiası ile yeni dini hareketler gibi oluşumların dini yaşama katkı sunduğu söylemi. c) Dine yönelimin rasyonel eylemlerin sonucu olduğu söylenilerek bu durumun

normal bir süreç olarak kabul edilmesi.

d) Dini kurumların gerilemesiyle tüm inanç ve pratiklerin yok sayılmasının yanlışlığı üzerinden modern din anlayışının meşrulaştırılması.

e) Dini değişmenin dinin bozulması veya çöküşü anlamına gelmeyeceği düşüncesi.

f) Dinin ortadan kalkmasının mümkün olmadığından yola çıkılarak dinin gerilemesinin önemsenmemesi.

g) Dinin rasyonel ve modern gelişmelere rağmen aşkın karakterini kaybetmediğinin iddia edilmesi.

h) Eski zamanlarda insanların sanıldığı kadar dindar olmadıkları, bu nedenle eski paradigmanın ‘Altın Çağ’ söyleminin hatalı olduğunun söylenilmesi ile günümüzdeki dinin konumunun gerilemediğine vurgu yapılması sonucunda dinin değerlendirilmesinde ele alınan ölçütün geçmiş uygulamalara bakılarak oluşturulması.

i) Dinin döngüsel bir seyir takip etmesi nedeniyle dinin dönemsel olarak gerilemesinin normal bir süreç olarak kabul edilmesi.

Sekülerleşmenin etkileri açısından:

a) Kutsalın yeni formlarda ortaya çıkmasına bakılarak sekülerleşmenin kutsalları ortadan kaldırmadığının iddia edilmesi.

b) Sekülerleşmenin bireysel ve toplumsal yozlaşmaya yol açmadığı iddiası. c) Sekülerleşmenin kutsal telafi mekanizmalarını yok etmemesi nedeniyle dinin

Dindarlığın belirlenmesi açısından:

a) Dindarlığın çok boyutlu olduğu iddia edilerek sadece bir boyutunu yaşayan bireylerin de dindar olarak kabul edilmesi gerektiğinin iddia edilmesi.

b) Sekülerleşme araştırmalarında yalnızca belirli bazı ülkelere bakılarak ölçütler ve sonuçlar çıkarılması. Bu çerçevede özellikle ABD’deki ve batıdaki dindarlık göstergelerine bakılarak bireylerin dindar olduklarına dair sonuçlar elde edilmesi.

c) Bireylerin dindarlıklarını kurumlardan bağımsız olarak

gerçekleştirebilecekleri iddiası.

d) İnançlı olmanın tek başına yeterli olduğu düşünülerek dini pratiklere önem verilmemesi.

e) Dinin inanç ve pratiklerin bazılarının azalmasının sorun edilmemesi ve diğerlerinin artışına bakılarak dini hayatın devam ettiğinin söylenilmesi. f) Sekülerleşmenin sadece bireysel dindarlık bağlamında ele alınması.

g) Belirli bazı dini yapıların varlığına ya da yükselişine bakılarak bu durumun tüm topluma genellenmesi.

h) Dinin toplumsal olmasa bile bireysel düzeyde devam edebileceğinin iddia edilmesi.

i) Dindarlığın belirlenmesinde temel bir sabite olmaksızın durum ve şartlara göre değişebilen bir sekülerleşme ölçütünün geliştirilmesi.

j) Toplumların sekülerleşme derecelerinin belirlenmesinde başka toplumlar ile kıyaslanarak değil, kendi tarihleri ile değerlendirilmesi.