• Sonuç bulunamadı

Bütüncül Perspektif Açısından Sekülerleşmenin Tanımlanması

1. BÖLÜM

1.2. Bütüncül Perspektif Açısından Sekülerleşmenin Tanımlanması

Din sosyolojisi alanında sekülerleşme üzerine yapılan araştırmalarda dinin tanımlanması noktasında farklı yaklaşımların benimsenmesi, elde edilecek sonuçların değişmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla gerçekleştirilen araştırmalara bakıldığında sekülerleşme tartışmalarında bir uzlaşmaya varılamadığı görülmektedir.22

Bu bakımdan hangi temeller üzerine bir sekülerleşme tanımı yapılacağının önemli bir konu olarak karşımıza çıkması, belirli bir din tanımı üzerinden sekülerleşmenin tanımlanmasını zorunlu kılmaktadır.23

Bu nedenle araştırmamızda İslam dininin sunduğu inanç ve yaşantı merkeze alınarak bir sekülerleşme perspektifi çizilmeye çalışılmaktadır.

İnsanlık tarihi, dini olanla dünyevi olanın, kutsal ile profan olanın hep birlikte var olduğu bir tarihtir. Gerek arkaik toplumların dinlerinde, gerekse ilahi dinler

22 Malcolm Hamilton, Sociology of Religion - Theoretical and Comparative Perspectives, London,

Routledge, 2001, s.186, 195; Bryan Wilson, Religion in Sociological Perspective, Oxford University Press, Oxford, 1982, s.148; Özay, a.g.e., s.22-23; Ertit, “Sekülerleşme Teorisi”, s.209; Arslan, “Seküler Toplumlarda Kutsala Dönüş…”, s.12; Hadden, “Sekülerizmden Dönüş”, ss.134-142; Zeki Arslantürk, Kutsalın Dönüşü - Yeni Toplum Arayışları, Ayışığı Kit. İstanbul, 1998, ss.43-44.

23 Hakkı Karaşahin, “Din Sosyolojisinde Dindarlığın Ölçülmesi Problemi Üzerine Bir Araştırma”,

diyebileceğimiz semitik dinlerde ‘dünya’ ya da ‘dünyevi’ olan, ilahi ya da semavi olandan ayrı değildi. Din ‘her yerdeydi’, diğer her şeyle iç içeydi ve kesinlikle kendi başına özerk bir ‘alana’ sahip değildi. Dolayısıyla toplumun dini, siyasi, ekonomik, sosyal vs. yönleri arasında hiçbir ayrım yapılmamaktaydı.24

Bu çerçevede bir yapıya sahip olan İslam dini, vahyettiği ilkelerle bütüncül bir yaşam tarzı sunarak bireylerin hayatını parçalara ayırmadan ‘bir’lik içinde yaşamalarını sağlamaktadır. Böyle bir din anlayışına sahip olan mü’min de, hayatın anlamını bu perspektife göre inşa etmektedir. Bu bakımdan İslam dininin hayatı tümüyle kuşatması, bireylerin dindışı bir alanla karşılaşmalarına olanak tanımamaktadır. İslam’ın tevhid, risalet ve ahiret inancı seküler bir dünya görüşünün mü’min bilincinde oluşmasını engelleyerek bütüncül bir perspektifle yaşamın düzenlenmesini sağlamaktadır. İslâm dini, insanlara sadece bir ‘hayat tarzı’ vaat eden diğer inanç biçimlerinden farklı olarak, geniş ölçekli bir hukuk ve ilişkiler sistemi sunmaktadır. Ancak vahyin doğrultusunda şekillenen hayatta din dışı/seküler bir alan olmamasına rağmen, post/modern yaşamda bu anlayışın izine rastlanılmamaktadır. Yalnızca bu dünyayla sınırlı kalan seküler dünya görüşüne karşılık, İslam’ın ölüm sonrası yaşamı öne çıkartması mü’minlerin sekülerleşmelerini engellemektedir. İnanç boyutuyla mü’minlerin hayata bakış açısını biçimlendiren İslam, dinin sosyal hayattan soyutlanıp kişisel alana ve vicdana hapsedilmesini önleyerek pratikleri yaşamın içine yaymakta ve böylece seküler etkileri tamamen yaşamdan uzak tutmaya çalışmaktadır. Aynı zamanda dinamik karakteri sayesinde sabit kalmadan zamanlar üstü gelişim gösteren İslam’ın modern zamanlarda da söyleyecek çok sözünün olması, onun sekülerleşmeye boyun eğmediğini hatta sekülerleşmenin üstesinden gelecek bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir.25

24

Taylor, Seküler Çağ, s.4; Hazır, a.g.m., s.144; Owen Chadwick, 19. Yüzyıl Avrupalı Aklın Sekülerleşmesi, Çev. Murat T. Aslan, Birey Yay., İstanbul, 2004, ss.10-12; Berger, Kutsal Şemsiye, s.67; Peter L. Berger, “Dini ve Toplumsal Kurumların Değişimi”, Çev. Adil Çiftçi, Din ve Modernlik -Toplumbilim Yazıları I-, Der. Adil Çiftçi, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2002, s.136; Celal Türer, “Sevgi ve Aşkın Profan Alana İndirgenmesi (Cinsellik)”, İnsan Sevgisi, 2007 Yılı Kutlu Doğum Sempozyumu Tebliğ ve Müzakereleri, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 2008, ss.159-162

25 Ramazan Altıntaş, Din ve Sekülerleşme, Pınar Yay., İstanbul, 2005, s.93, 175-182; Yusuf Kaplan,

“Seküler Aklın Ötesi”, İslamiyat, Cilt:4, Sayı:3, 2001, s.85; Tekin, Kutsalın Serüveni, s.27, 60, 63-68, 258-259; S. Parvez Manzoor, “‘Dünyevilik’ ya da Sekülerleşme: Edward Said’in Düşüncesinde Hümanizm ve Tarih”, Uluslararası Oryantalizm Sempozyumu, İstanbul, 2006, İBB Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü Yayınları, İstanbul, 2007, ss.94-95; Ulvi M. Kılavuz, “Küreselleşen Dünyada Din”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:11, Sayı:2, 2002,

Batının modernite öncesi dini algılayışına bakıldığında, İslam dininden farklı bir şekilde de olsa, dinin hayatı tümüyle kuşattığı görülmektedir. Batıda Kilise’nin toplumsal yapıya nüfuz edişi, tüm alanların dini bir karaktere sahip olmasıyla sonuçlanmış ve kültür, eğitim, siyaset, bilim, hukuk gibi alanlar dini merkezin yönlendiriciliğiyle şekillenmiştir. Doğum, vaftiz, evlilik gibi uygulamalarla Kilise’nin hayatın merkezinde yer alması sonucunda bireylerin dinle yakın ilişkiler kurmaları onların hayatı dini bir şekilde kavramalarına olanak sağlamıştır. Aynı zamanda Kilise’nin devlet ilişkilerinde etkin bir rol alması, dinin hayattaki gücünü gösteren önemli göstergelerinden birisi olmuştur.26

Dolayısıyla bütüncül perspektifin hâkim olduğu anlayışta bireylerin hayatını tamamen kuşatan din, sorun edilmesi gereken bir olgu olmaktan öte hayata anlam katan özelliğiyle insanları her açıdan yönlendirmektedir. Ancak bütüncül perspektiften uzaklaşılması neticesinde geleneksel dini anlamların ve sembollerin etki gücünü kaybetmesi27

ile yaşam farklı bir yer haline gelirken, din de kendisinden uzak durulması gereken bir konuma sürüklenmektedir. Modern yaşam söz konusu bu geleneksel dini yaşamı paramparça ederek seküler bir zihniyetle insanı ve toplumu şekillendirmektedir.

1.3. Din Sosyolojisi Alanındaki Sekülerleşme Araştırmalarının