• Sonuç bulunamadı

Rabat Toplantısı Sonrası Meseleler ve İKÖ-Türkiye İlişkileri

Rabat zirvesine katılmada tereddüt ve çekingenlikle yaklaşan Türkiye, 1970- 1975 yılları arasında İİT kurumsallaşma adımları atarken bu örgütle ilişkilerini düşük düzeyde tutmuştur. Aslında Türkiye, İslam ülkeleriyle iş birliğine isteklidir. Kıbrıs sorunu nedeniyle dış politikasında destek arayışında olan Türkiye için İslam ülkeleri

153 Milliyet, 23.09.1969, s. 1 ve 11.

154 Türk heyetinden bir yetkili: “El Aksa ve Kudüs konularında bundan önce açıklanmış olan politikamıza uygun hareket edeceğiz” demiştir. Bkz. Milliyet, 24.09.1969, s. 1 ve 11. Zirvede radikal Arap ülkeleri gündemin genişletilmesini talep etmişlerdir. Misal olarak Libya İsrail ile ilişkisi olan Müslüman ülkelerin bu ilişkilerini kesmelerini istemiştir. Cezayir, Filistinli militanlara tüm Müslüman ülkelerin para ve silah yardımı yapması gerektiğini öne sürmüştür. Tüm bu gelişmeler İsrail ile yakın ilişkisi olan Türkiye ve İran’ı güç durumda bırakmıştır. Bu durum karşısında Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil bu konferansın El-Aksa yangını için düzenlendiğini ifade etmiş ve bu amaçtan ayrılmamak gerektiğini ifade etmiştir. Milliyet, 25.09.1969, s. 11.

97

önemli bir alan açmıştır. Ancak İslam ülkeleri arasındaki kurumsal iş birliği konferanslarla sınırlıyken bu ilişkileri sürdürmek kolay olmuştur. İslam Konferansı, ilk yıllarda, İslam ülkelerinin -Filistin davası başta olmak üzere- ortak sorunlarını dile getirdikleri ve dünya kamuoyunun bu sorunlara dikkatini çekmeye çalıştıkları bir diyalog platformu olmuştur. Bu şartlar altında Türkiye’nin böyle bir platformu kullanmak istemesi normaldir. Ancak bu platform, kurumsallaşmaya başladığında ve İslam ülkelerinden oluşan bir uluslararası örgüt ortaya çıktığında Türkiye artık daha ihtiyatlı hareket etmeye başlayacaktır. Çünkü laiklik konusundaki hassasiyetler ön plana çıkacaktır.

1970 sonlarında Karaçi Bakanlar toplantısında, Türk Heyeti Başkanı Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Orhan Eralp yaptığı konuşmada, Kudüs ve işgal altındaki Arap topraklarının, BM Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararı uyarınca boşaltılması için Jarring misyonunun desteklenmesi gereğini belirtmiş, daha sonra da sürekli sekretarya konusuna değinerek bunun bir amaç değil bir araç olduğunu, sekretaryanın görev ve sorumlulukları belirlendikten sonra Türkiye’nin laik rejiminin gerekleri göz önünde tutarak sekretarya ile ilişkisinin seyrini kararlaştıracağını söylemiştir.155 Ayrıca Eralp İslam Kalkınma Bankası ve Kültür Merkezleri açılması yönündeki taleplerde acele edilmemesini istemiştir.

Orhan Eralp’in bu tavrı Türkiye’nin teşkilatın kurumsallaşması yönünde ilerlemeleri istemediği sonucunu çıkarmıştır. Buna rağmen Türkiye’nin 1960’ların ortalarından itibaren Arap ülkeleri ve üçüncü dünya ülkelerine yönelik yaklaşımlarının karşılığını, Bağlantısızlar Hareketinin Lusaka Toplantısında Makarios’un taleplerinin Arap ülkeleri tarafından ret etmesiyle almıştır.

12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra Türkiye’nin Müslüman ülkelerle olan iyi ilişkileri sekteye uğramıştır. Mart 1972’de Cidde’deki Konferans yasasını Türkiye imzalamamıştır, fakat fiili olarak katılmaya devam etmiştir. Bu dönemdeki liderlerin siyasi olaylara ilgisizliği sonucunda İKÖ-Türkiye ilişkileri gerilemiştir. Sürekli hükûmet değişiklikleri ve ülke içindeki anarşi sonrası konjonktürel olarak ilişkiler zayıflamıştır.

155İsmail Soysal, “İslam Konferansı ve Türkiye (1969-1984), Dış Politika Dergisi, Eylül 1984, Cilt 11, Sayı 3, s. 7.

98

1973’teki Arap-İsrail savaşında Türkiye Arapları desteklemiştir, ama fiilen İsrail ile de iletişim kurmaya devam edilmiştir. 1974’e gelindiğinde ülke gündeminde sadece Kıbrıs sorunu vardır. Daha önce “Kanlı Noel Olayları” sonrası Türkiye Kıbrıs’a müdahale etmek istemiş fakat ABD ve bazı NATO üyeleri karşı çıkmıştır.

1967 yılında Demirel Kıbrıs ile olan hedeflerini şöyle açıklamıştır:

1) Kıbrıs sorununda Türkiye’nin hakkını kamuoyuna daha iyi duyurabilmek 2) Türk direncini ve moralini yüksek seviyede tutmak

3) Müzakere yoluyla bu sorunu çözebilmek 4) Türk halkının hakkını sonuna kadar aramak156

1971-1973 arasındaki teknokrat hükûmet daha çok iç siyasetle ilgilenmiş ve dış politika konularında fazla bir ilerleme kaydedememiştir. Bu hükûmet Yunanlılarla Kıbrıs sorununu çözmek için müzakere masasına oturmuş fakat bir sonuç çıkmamıştır. 1974’te iktidara gelen CHP-MSP koalisyon hükûmeti Kıbrıs sorunundaki çözümlerinin iki toplumlu federasyon olduğunu açıklamıştır.157 Kıbrıs’ta Yunanistan destekli darbe olmuş ve Türk tarafı Kıbrıs’a müdahale etmiştir. Bu harekât sonrasında BM’de Türkiye aleyhine kararlar alınmış ve Türkiye yalnız bırakılmıştır.

Türkiye’nin uluslararası arenada yalnız kalmasıyla İKÖ ile ilişkiler kurulmaya çalışılmıştır. Türkiye, 1975 Cidde’deki Dışişleri Bakanları Zirvesine eşit statüde katılma kararı almış ve Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil toplantıya iştirak etmiştir. Türkiye konferansta İsrail’in BM’den atılma teklifine olumsuz yaklaşmamıştır. Türkiye’nin bu olumlu tavrı sonucunda Rauf Denktaş ve Kıbrıs müftüsü konferansa konuk sıfatıyla katılmıştır. Dahası Denktaş konferansta kendi davalarını anlatmış ve destek istemiştir.158

Türkiye İKÖ ile ilişkilerini düzelttikten sonra BM ve Amerika kendi tezlerine karşı olduğu için Sovyetler ve Bağlantısızlar Hareketi ile diyalog kurmaya çalışmıştır. 1960’lı ve 1970’li yıllarda Türkiye, SSCB ile iyi ilişkiler kurarken bunu Batı’ya karşı koz olarak kullanmıştır.

156Dışişleri Bakanlığı Belleteni, Nisan 1967, s. 85. 157

Fiona B. Adamson, “Democratization and the Domestic Sources of Foreign Policy: Turkey in the 1974 Cyprus Crisis”, Political Science Quarterly, Cilt 116, Sayı 2, 2001, s. 277-303.

158 Mahmut Bali Aykan, “The OIC and Turkey’s Cyprus Cause”, Turkish Yearbook of International

Relations, Cilt 25, 1995, s. 47-68.

99

3.3. İstanbul 1976 Dışişleri Bakanları Konferansı ve Türkiye’nin İslam Konferansı