• Sonuç bulunamadı

1.1. Türk Dış Politikasının Genel Çerçevesi

1.1.3. Aktivizm

Türkiye’nin statükocu, dengeci ve savunmacı olarak tanımlanan dış politikasında ilk değişim 1980’li yıllarda gündeme gelmiştir. Bu dönemde ekonomik düzeyde köklü bir dönüşüm söz konusudur. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ekonomik dışa açılma süreci başlamıştır. Neo-liberal ekonomik dönüşüm Türkiye’yi de etkisi altına almış ve Türkiye ithal ikameci sanayileşme modelini terk ederek ihracata dayalı kalkınma modelini benimsemiştir. Bu ekonomik dönüşüm Türkiye’nin ihracat yapması için pazarlar bulmasını gerektirmiştir. Bu pazar ihtiyacı dış politikayı da etkilemiştir.16

Türkiye’nin ekonomik dışa açılımı dış politika alanında da dışa açılmayı gerektirmiştir. Ancak devam eden Soğuk Savaş koşulları bu sürecin tam anlamıyla hayata geçmesini önlemiştir. Bu tarihlerde İran’da yaşanan devrim, ardından Irak-İran Savaşı, SSCB’nin Afganistan’ı işgali, ABD’nin silahlanma harcamalarını artırması gibi gelişmeler hem uluslararası sistemin hem de Türkiye’nin yakın çevresinin gerilmesine yol açmıştır. Bu şartlar altında Türkiye, dışa açılma sürecinde hedeflerine ulaşamamıştır.

Tarihsel olarak Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı Avrupa olmuştur. Dolayısıyla ekonomik dışa açılma sürecinde Türkiye, Avrupa pazarıyla bütünleşmek için Avrupa topluluklarına üye olmayı başlıca dış politika hedefi hâline getirmiştir. Türkiye büyük ölçüde ekonomik gerekçelerle 1987 yılında tam üyelik başvurusunda

16 Kemal Kirişçi, “The transformation of Turkish foreign policy: The rise of the trading state”, New

Perspectives on Turkey, Cilt 40, 2009, s. 29-56.

20

bulunmuş ama olumlu cevap alamamıştır.17

Ancak Türkiye, 1995 yılında Gümrük Birliği’ne dâhil olmuştur. Türkiye, Avrupa’nın yanı sıra Ortadoğu’yu da ekonomik ilişkileri açısından önemsemiştir. Ancak, Irak-İran savaşı nedeniyle bölgede süren istikrarsızlık ve Türkiye’nin komşu Arap ülkeleriyle sorunlu ilişkileri ekonomik ve ticari ilişkilerin yeterince gelişmesine imkân vermemiştir.

Türkiye dışa dönük dış politika arayışlarını 1990’lı yıllarda da sürdürmüştür. Bu arayış, ekonomik dışa açılma sürecinin bir gereği olmuştur ancak siyasal nedenler de aynı oranda etkilidir. Öncelikle Türkiye, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle yalnızlaşma endişesi duymuştur. Soğuk Savaş’ta oynadığı stratejik rol nedeniyle ABD’yle özel bir ilişki kuran Türkiye, bu rolün önemini yitirmesinden endişe etmiştir. Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusunun reddedilmesi de Türkiye’yi yalnızlaşma endişesine sürüklemiştir.

Türkiye’nin doksanlı yıllarda Orta Asya ve Kafkasya’ya yöneldiği görülmektedir. Bu bölge hem Türkiye’nin dış ticaret ihtiyaçlarına cevap verecek hem de dış politikadaki yalnızlaşma endişelerini giderecek bir politika alanı sunmuştur. Bölge halklarıyla tarihsel ve kültürel bağlar da bu anlamda önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca Türkiye, bu bölgede izlediği politikalarda Batı’nın desteğini de almıştır. Sovyet sonrası coğrafyada Rusya ile ABD arasındaki rekabet açısından, Türkiye’nin bölgeyle tarihsel bağları ve model bir ülke olarak üstlendiği rol önem taşımıştır.

Türkiye’nin dışa dönük bir dış politika benimsemesi, geleneksel statükocu ve savunmacı politikasından bir kopma olarak değerlendirilebilir. Ancak bu dönemde Türkiye dış politikasında köklü bir dönüşüm sağlama imkânı bulamamıştır. Doksanlı yıllarda karşılaşılan iç güvenlik sorunları, Türkiye’nin ilgisini ulusal güvenliğine yönlendirmesine yol açmıştır. Artan terör olayları, siyasal istikrarsızlık ve ekonomik bunalımlar, Türkiye’nin güvensizlik algısını güçlendirmiştir.18 Dolayısıyla Türkiye, statükocu dış politika ilkesine her zamankinden daha fazla sarılmıştır.

17 Özlem Terzi, “Soğuk Savaş Sonrasında Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri: Ekonomik Gündemden Siyasi Gündeme”, Faruk Sönmezoğlu (Ed.), Türk Dış Politikasının Analizi, (Üçüncü baskı), İstanbul, Der Yayınları, 2004, s. 453.

18Gencer Özcan, “Doksanlı Yıllarda Türkiye’nin Değişen Güvenlik Ortamı”, Gencer Özcan, Şule Kut (ed.), Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Gündeminde Doksanlı Yıllar: En Uzun On Yıl, İstanbul, Boyut Kitapları, 1998, s. 13-43.

21

Türkiye’nin dış politika etkinliğini artırması bakımından 1999 yılı önemli bir dönüm noktası olmuştur. Abdullah Öcalan’ın bu tarihte Türkiye’ye getirilmesi sonrasında terör sorunu geçici bir süreliğine de olsa durgunluk evresine girmiştir. Komşu ülkelerin terör örgütüne verdikleri desteğin bu tarihlerde kesilmesi Türkiye’nin yakın çevresi ile ilişkilerini normalleştirmesi ve buralarda etkinliğini artırması için bir fırsat oluşturmuştur.19 1999 yılı aynı zamanda Türkiye’nin AB’ye adaylık statüsü kazandığı yıldır. AB ile bütünleşme süreci Türkiye’nin iç politikasında normalleşmeye hız kazandırmıştır. Aynı zamanda AB ile kurulan bu ilişki, Türk dış politikasına da bir ivme kazandırmıştır.

1980’li yıllarda başlayan dışa dönük dış politika arayışları 2000’li yıllarla birlikte artarak devam etmiş ve aktivizmin bir dış politika ilkesi hâline geldiği görülmüştür. Bu dönem, bu açıdan Türk dış politikasında köklü bir dönüşümü temsil etmektedir. Türkiye, önce komşu ülkelerle arasındaki sorunları çözerek ilişkilerini iyileştirme ve ardından yakın çevresindeki etkinliğini artırma yönünde bir dış politika hedefi belirlemiştir. Türkiye, içinde bulunduğu coğrafyada kendisini merkez ülke olarak tanımlamış ve bölgesel bir güç, küresel bir aktör olma hedefi taşımıştır. Türkiye’nin uluslararası alanda görünürlüğü ve etkinliği büyük oranda artmıştır. Bu dönüşümün bir parçası olarak İslam dünyasıyla ilişkiler de yoğunlaşmıştır. Türkiye, Ortadoğu ile ilişkilerine özel bir önem vermiş ve bu bölgede etkinliğini artırmıştır. Ancak, Arap Baharı olarak anılan süreç Türkiye’nin etkinliğini olumsuz yönde etkilemektedir.

Türkiye, Arap dünyasındaki toplumsal hareketleri başta desteklemiştir. Halkın demokratik taleplerinin arkasında durmuştur. Bu duruşu, o dönemde geliştirdiği dış politika vizyonu ile uyumlu görmüştür. Ancak, sürecin Suriye’de iç savaşa dönüşmesi ve bölgedeki pek çok ülkenin benzer çatışmalara ve iç karışıklıklara sahne olması Türk dış politikası açısından son derece olumsuz sonuçlar doğurmuştur.