• Sonuç bulunamadı

3.13. Türkiye İİT İlişkilerinin Gelecek Potansiyeli

3.13.5. İİT’nin Küresel Güç Olması

Devletlerin güvenlik alanında etkili olması küresel bir güç olmasının ön koşuludur. Ancak askerî güç yeterli değildir. İİT’nin askerî güç konusunda bir problemi olmasa da günümüzde asker sayısı yerine teknoloji önem arz etmektedir. İİT’ye yönelik

en büyük eleştiri protokol örgütü olduğu yönündedir. O yüzden İİT sadece sembolik bir oluşum olarak görülmektedir.

Muhittin Ataman ise şu bilgileri vermektedir:

“Bütün reformlara rağmen İİT hala önemli yapısal sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunlar giderilmediği sürece İİT’nin etkili bir uluslararası aktör olması oldukça zor görünmektedir. İlk olarak, üyeler arasında ciddi siyasal, ideolojik, idari, sosyal, ekonomik, coğrafi, demografik farklılıkların bulunması, farklı tarihsel tecrübeye, ülkelerin büyük çoğunluğunun sömürge geçmişine sahip olmaları, karşılaştıkları sorunları, dolayısıyla önceliklerini de farklılaştırmaktadır. Bu farklılıkların varlığı ülkelerin ortak projelerde bir araya gelmelerine engel olmaktadır. Üyeleri arasında iş birliği varsa örgüt başarılı, rekabet varsa başarısız olma ihtimali yükselir. Üyeleri arasında etnik, dinsel, azınlık, sınır ve rejim sorunlarının olmaması veya oldukça az olması AB ve Körfez İşbirliği Konseyi gibi uluslararası örgütlerin başarısının temel etmenlerinden biridir. İİT’nin üyeleri arasında çok sayıda etnik, mezhepsel, sınır ve rejim sorunları bulunduğundan bu örgütün başarı şansı oldukça azdır. Ayrıca, İİT üyelerinin coğrafi olarak çok dağınık olması da önemli bir dezavantaj olarak görülebilir.”238

Örgütte genel manada bir birlik ve beraberlik olmaması karar almada sıkıntılar doğurmaktadır. Ayrıca örgütü finanse eden ülkelerin karar almada etkin olduğu gözlenmektedir. Uygulanmayan her karar ise örgütün prestijini sarsmaktadır. Bir örgütün küresel olmasının kanıtı onun kriz zamanında aldıkları tavırlardan ölçülür. Fakat İİT bu kriz anlarında yeterince etkin olamamıştır. Karar anlarında ülkeler dinî duygularla değil, millî duygularla hareket etmektedir. Geçmişten günümüze baktığımızda İİT Müslümanları ilgilendiren sorunlarda mesafe kat edemediği görülmektedir.

İİT’nin küresel aktör olma konusunda dışarıdan gelen baskılar da önemli olmuştur. Aslında bahsi edilen sistem I. Dünya Savaşı’ndan günümüze Batı’nın Müslüman ülkeleri dizayn etme isteğinden kaynaklanmaktadır. Ama bazı aydınlar bu yaklaşımı suçu dışarı atma olarak değerlendirmiş asıl suçun İslam ülkelerinin liderleri ve manevi kanaat önderlerinde bulmuştur.

238 Ataman, a.g.e. , s. 27.

145

Ishtiaq Hossain’e göre “İİT’nin etkin bir uluslararası örgüt olmasının önündeki

önemli engellerden bir tanesi de dünyanın petrol zengini olan ülkelerini bünyesinde bulundurmasına rağmen, ekonomik durumunun pek de iyi olmamasıdır. Esasen İİT’nin 17,6 milyon dolarlık yaklaşık bütçesi benzerlerine göre oldukça düşüktür. İİT’nin kasasına katkıda bulunan üye ülkelerin sayısı son zamanlarda 25’e çıksa da 12 üye ülke düzenli aidatlarını hiç ödeyememiştir. Örgüt, yeni bir kısım faaliyetlerle finansal durumunu iyileştirmeye çalışmaktadır. Örgüte en yüksek katkı yapan ülkeler aşağıda tablo hâlinde verilmiştir.”239

Tablo 10: İİT’ye En Fazla Maddi Destek Sağlayan Ülkeler

ÜLKE ORAN

Suudi Arabistan %10

Kuveyt %9

Birleşik Arap Emirlikleri %7

Libya %6

İran %5,5

Türkiye %5

Malezya %5

Bir örgütün başarılı olabilmesi için maddi temelinin sağlam olmasının yanında iyi yönetilmesi de gerekmektedir. Bugün BM gücünü süper güçlerin desteğine borçluyken, İİT’nin gelişememesinin sebebi üye ülkelerin ekonomik ve siyasi açıdan

239 Hossain, a.g.e. , s. 300.

146

güçsüz olmasıdır. İİT’nin kurulma sebebine baktığımızda idealizm temelli oluşmuş bir örgüttür.

9 yıl boyunca Genel Sekreterlik yapmış olan Ekmeleddin İhsanoğlu örgütün küresel bir güç olduğunu iddia ederek şunları demiştir:

“Sadece sayı olarak değil, etki meselesinde de bu böyle. İİT, Avrupa Birliği (AB) kadar etkin bir duruma gelmiştir. İİT, ekonominin yanı sarı siyasi olarak da büyük bir potansiyele sahiptir. 57 ülke bir konuda ‘evet’ ya da ‘hayır’ istikametinde oy verdiği zaman büyük oranda sonucu etkiler. Teşkilatımız sekiz yıldan beri ekonomik potansiyeli de seferber etme gayreti içerisinde. Ben göreve başladığımda tüm İİT ülkeleri arasındaki ticaret hacmi 105 milyar dolar idi. 2011 senesinde ise toplam ticaret hacmi 686 milyar dolara çıktı. Teşkilat solda sıfırken şimdi bütün dünyada etkin bir konumdadır.”240

İhsanoğlu’nun iddia ettiği durum doğrudur. Özellikle seçimle işbaşı yapan İhsanoğlu ile beraber iyi yönetişim ve koordineli çalışma sonucunda İİT’nin eskiye nazaran daha güçlü olduğunu belirtmemiz gerekir.

İslam dünyası toplam dünya nüfusunun yaklaşık beşte birine sahip olmasına ve İİT, 57 üye ülkesiyle BM çatısı altında bulunan 192 ülke arasında önemli bir çoğunluğa sahip olmasına rağmen bu potansiyeli dinamik bir güce dönüştüremediği gibi Hindistan, Almanya, Çin gibi ülkelerde bulunan ve birçok ülkenin nüfusundan fazla nüfusa sahip olmalarına rağmen azınlık konumunda olan Müslüman nüfusu politik arenada etkili ve verimli olarak kullanamamaktadır.

Avrupa Rönesans’ı İslam’dan ilham alarak başarmasına rağmen bugünkü gelinen noktada 57 İslam ülkesinde toplamda sadece 500 civarında üniversite bulunmaktadır. Bu rakam tek başına ABD’de 5,758’dir. Bu kantitatif olarak böyle olduğu gibi kalitatif olarak da böyledir. Çünkü dünya üniversiteler sıralamasında ilk 50’ye girenler arasında İİT üyesi ülkelerden hiçbir üniversite yoktur. Bunun bir neticesi olarak da Batı’da okuma-yazma oranı %90 iken bu oran İslam dünyasında %40’tır. İİT üyesi ülkelerin önemli bir çoğunluğu devasa doğal kaynaklarıyla (%70 petrol, %50

240Menaf Alıcı, “İhsanoğlu: Cumhurbaşkanlığına aday değilim, benden politikacı olmaz”, 6 Mart 2013, http://www.haber7.com/ic-politika/haber/998526-ihsanoglu-benden-politikaci-olmaz, Son Erişim

Tarihi: 16.10.2017.

147

doğal gaz) gelişmekte olan ülkeler kategorisinde yer almalarına rağmen, birçoğu kendisine ciddi bir katma değer sağlamayan sadece tarımsal ve ham maddesel bir kısım üretimler yapmakta, bunları da ileri teknolojiyle yapamadıkları için ekonomilerini canlandıracak gerekli ilerlemeyi kaydedememektedirler.

İİT çatısı altında bulunan birçok ülkeye bakıldığında, pek çoğunun demokrasi, iyi yönetişim ve sivil toplumun yönetime katılımı gibi evrensel değerlerden mahrum oldukları görülecektir. Buna binaen Batı, İslam’ı yani dini suçlamakta ve Müslümanları kendilerine göre barbar, ilkel ve gayri medeni yapan şeyin din olduğu yanılgısına kapılmaktadırlar. Bunda İslam’ı dinden ziyade siyasal bir ideoloji hâline getirenlerin önemli bir payı olduğu ortadadır. Böylesi bir yaftalama ve buna yol açacak sebepleri hazırlama İslam’a ve Müslümanlara olan ön yargıyı beslemekte; İslam’ı Kur’an ve sünnet gibi gerçek kaynaklarına ulaşarak öğrenmenin önünde önemli bir engel olarak durmaktadır.241