• Sonuç bulunamadı

3.3. İstanbul 1976 Dışişleri Bakanları Konferansı ve Türkiye’nin İslam

3.3.2. Üyelik Tartışmaları

Türkiye, İstanbul Konferansı’nda tam üyelik kararı alsa da teşkilat yasasını imzalamamıştır. Bu noktada uluslararası andlaşmaların iç hukuk bakımından bağlayıcılık kazanması için gerekli şartlara bakıldığında; 1982 Anayasasının ilgili hükümlerine göre bir andlaşmanın iç hukuk bakımından bağlayıcılık kazanması için andlaşmanın onaylanmasını uygun bulan bir kanun çıkarılmasının ardından andlaşmanın onaylanması ile gerçekleşir. Konumuzla ilgili anayasa hükümlerinden en önemlisi, “Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma” başlıklı 90. Maddedir. “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla

gerekeceğini belirtmişlerdir. Bakanlar Kurulunda yapılan uzun tartışmalardan sonra her üç Başbakan yardımcısının İslam ülkeleri heyetlerine ayrı ayrı birer yemek vermesi şeklinde soruna bir çözüm bulunmuştur. Bkz. Milliyet, 09.05.1976, s. 6; Milliyet, 10.05.1976, s. 1 ve 6.

166 Fehmi Çalmuk, “Necmettin Erbakan”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce-İslamcılık, C:VI, İstanbul, 2004, s. 554-558.

103

uygun bulmasına bağlıdır…”. Bu kuralın istisnaları aynı maddenin 2 ve 3. fıkraları ile getirilmiştir. M. 90 f. 2 şöyledir: “Ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, devlet maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu andlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur”.167

Türkiye, bu süreçte kuruluşun statüsüne katılmak için gerekli iç hukuk işlemlerini yerine getirememiş, üyeliği yolunda bir devlet iradesi açıklamamıştır. Örgütün kurucu anlaşmasına taraf olmak için başlatılan ilk ve tek girişim dönemin hükûmeti (1976) parlamentoya İslam Konferansı Yasasının onaylanmasının TC Anayasası ile Bağdaştığı Ölçüde Uygun Bulunması Hakkında bir yasa tasarısı sunmuşsa da gereken sürede görüşülmeyen bu tasarı kadük kalmıştır. Dolayısıyla Türkiye kurucu anlaşmaya taraf olmamıştır. Bu yüzden, Türkiye’nin fiili üyelik konumu, bazı hukukçular tarafından hukuka ve anayasaya aykırı bulunmuştur. Ayrıca İslam dinini temel alan siyasal bir örgütlenme olan ve İslam’ın manevi, ahlaki, toplumsal ve ekonomik değerlerini korumak amacı taşıyan bir kuruluşa üyeliğe, Türkiye’nin iç hukukunun ve anayasasının engel olduğu iddia edilmiştir. Türkiye’nin bu dönemdeki fiili üyelik konumu ise dış politika oportünizmiyle açıklanmıştır. Ancak Türkiye, teşkilat üyelerinin sahip olduğu hak ve yükümlülükleri her zaman yerine getirmiştir.168

Türkiye bu açıdan teşkilatta “fiili üye” olarak kalmış, hükûmetler yıllarca hukuken üyelik için girişimde bulunmamıştır.

Yukarıda yer verdiğimiz üzere, İİT/İKÖ’ne hangi tarihte üye olduğumuz konusunda Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığınca dahi farklı tarihler verilmektedir. Üye olup olmadığımız hususu bir yana, Örgüte üyelik tarihi üzerinde de farklı tarihler zikredilmektedir.

Örgütün resmî internet sayfasında, Örgütün 57 üyesinin bulunduğu ve Türkiye’nin 1972 tarihli Kurucu Andlaşmaya göre Örgüte üye olduğu kabul

167Münevver Aktaş, “Türkiye İslam Konferansı Örgütü’ne Üye midir? “, 9 Eylül Üniversitesi Hukuk

Fakültesi Dergisi, Cilt:11, Sayı 1, 2009, s.1-87

168 Bülent Tanör, “Türkiye’de Dış İlişkilerin İç Hukuk Rejimi”, Türk Dış Politikasının Analizi, B. 2, İstanbul, 2001, s. 496-497.

104

edilmektedir. 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununa istinaden Dışişleri Bakanlığına yapılan başvuru sonucunda Bakanlıkça verilen 18.8.2010 tarihli cevabi yazıda “Türkiye, 1976 yılında İstanbul’da düzenlenen 7. İKÖ Dışişleri Bakanları Toplantısı sırasında İKÖ Yasasını kabul ettiğini bildirmek suretiyle İKÖ’ye üyelik arzusunu kayda geçirmiş ve o tarihten bu yana tam üye muamelesi görmüştür” denilmiştir.169

Ancak Dışişleri Bakanları Konferansı’nın İstanbul’da toplandığı 1976 yılında, TBMM’ne “İslam Konferansı Yasasının Onaylanmasının T.C. Anayasası ile Bağdaştığı Ölçüde Uygun Bulunması Hakkında” bir kanun tasarısı sevk edilmiş ancak bu tasarı kanunlaşamamıştır.170

Uygulamaya bakıldığında, bu dönemde hem Türkiye İKÖ’nün bir üyesi -hatta etkin bir üyesi- gibi hareket etmiş hem de Örgüt ve diğer üyeler tarafından Türkiye’ye “üye” muamelesi yapılmıştır.

13-14 Mart 2008 tarihinde Dakar’da 11’inci İslam Zirvesi toplanmış, “Gözden Geçirilmiş/Değiştirilmiş İKÖ Şartının Kabulü ve Onaylanması Hakkındaki Karar” ile 2008 tarihli Şart, 1972 tarihli İKÖ Kurucu Andlaşmasının gözden geçirilmesi ve değişikliğe uğraması sonucu ortaya çıkan bir metin olarak kabul edilmiştir.

Türkiye de yeni Şartın kabulünde olumlu oy kullanmıştır. Bu konuyla ilgili olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı tarafından yapılan çeşitli konuşmalardan, Türkiye’nin 2008 tarihli Şartın hükümlerine herhangi bir itirazının olmadığı, Şartı imzalarken herhangi bir çekince ve/veya beyan ileri sürmediği anlaşılmaktadır. 2008 tarihli Şartın 37. Maddesiyle Şart hükümlerinin üye devletlerce, onların anayasal gerekleriyle uyumlu olarak uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm, Türkiye’nin yukarıda zikrettiğimiz Şartın kabulüne yönelik ortaya çıkabilecek olası çekincelerini ortadan kaldırmak için çok önem arz etmektedir.

2008 tarihli Şartı imzalayarak Türkiye onaylamadığı bir Kurucu Andlaşmanın değiştirilmesi sürecine katılmıştır. Böylece Türkiye’nin İKÖ üyeliğine ilişkin tartışmalar daha farklı bir boyuta taşınmış olacaktır. Zira Türk Hükûmeti 2008 tarihli Şartı imzalayarak, İKÖ’nün anayasası niteliğindeki bir belgeye yönelik olarak duruşunu/tavrını bu defa açık bir şekilde ortaya koymuştur. Şartın Türkiye tarafından imzalanması, Şart hükümlerinin Türkiye bakımından bağlayıcılık kazanması için yeterli

169Münevver Aktaş, “Türkiye İslam Konferansı Örgütü’ne Üye midir? “, 9 Eylül Üniversitesi Hukuk

Fakültesi Dergisi, Cilt:11 Sayı 1, 2009, s. 51

170 Cumhuriyet Gazetesi, “Kıbrıs’taki İngiliz Üsleri Kaldırılmalı” 18/05/1976.

105

değildir ayrıca onaylama işleminin gerçekleştirilmesi gerekir. Viyana Sözleşmesi’ne göre andlaşmanın görüşülerek tadili, andlaşmaların kabulünde izlenen yönteme tabidir (m. 39). 2008 tarihli Şartın onaylama ve yürürlüğe girmeye ilişkin 39 uncu maddesi de Şartın üye devletlerce anayasal prosedürlerine uygun olarak imzalanacağına ve onaylanacağına, onay belgelerinin Genel Sekretaryaya tevdi edileceği şeklindedir.

2012 yılına gelindiğinde ise Milletlerarası Andlaşma başlığı altında 2012/3234 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 2008 Kurucu Andlaşma onaylanmış ve De Facto pasif üyelikten resmi aktif üyeliğe geçilmiştir.171

15 Haziran 2012 tarihli Resmî Gazetede yayımlanıp yürürlüğe girmiştir. “Türkiye Cumhuriyeti adına 18 Haziran 2008 tarihinde

imzalanan ve 23/2/2012 tarihli ve 6280 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan ekli “İslam Konferansı Örgütü Şartı’nın ilişik çekince ile onaylanması; Dışişleri Bakanlığının 2/4/2012 tarihli ve HUM/1683067 sayılı yazısı üzerine, 31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Kanunun 3’üncü maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 14/5/2012 tarihinde kararlaştırılmıştır.”172