• Sonuç bulunamadı

HADİS USULÜ ve İLİMLERİ AÇISINDAN MUHADDİS SÛFÎLER

B. HADİS ÇEŞİTLERİ

1. RÂVÎ SAYISI AÇISINDAN HADİSLER

Râvî sayısı açısından hadisler, mütevâtir ve âhâd olmak üzere iki ana gruba ayrılmakla birlikte ayrıca meşhur, azîz ve garîb şeklinde de taksime tâbi tutulmaktadır. Yapılan taksimler âlimden âlime değişmektedir.

i. Mütevâtir ve Âhâd Hadis

Hadisler rivâyet bakımından şuyu’ bulup bulmamalarına göre mütevâtir ve âhâd olarak taksim edilmiştir. Râvî sayısında ve ifade etmiş olduğu ilmin nazarî veya zarûrî oluşlarında ihtilaf edilen mütevâtir, yalan üzerinde birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir kalabalığın,

yine kendisi gibi bir kalabalıktan rivâyet ettiği haber, olarak tarif edilmiştir.230 Değişik tanım-

ları yapılan âhâd haber ıstılahta, mütevâtir’in şartlarını taşımayan haber,şeklinde tanımlan- mıştır.231

Daha sonra meşhur, azîz ve garîb şeklinde de taksim edilen âhâd haberlerin ilim ifade edip etmemesi meselesi âlimler arasında ihtilaflı bir konu olmasına rağmen cumhûr, âhâd ha- berle amel etmenin vâcip olduğuna kail olmuştur.232 Tanımla ilgili kısa bilgiler verdikten son-

ra, şimdi muhaddis sûfîlerin konuyla ilgili olarak kitaplarında zikrettikleri bilgiler verilecektir. Hakîm, mütevâtir lafzını, el-Fark beyne’l-Âyât ve’l-Kerâmât adlı eserinde “Rasûlüllah’dan (s.a) (naklolunan) mütevâtir haberlerde” lafzını, “Meleklerin imrendikleri, Enbiya ve şehitlerden olmayan ancak Enbiya ve şehitlerin gıpta ettikleri Allah’ın kulları…” hadisinin baş tarafında kullanmaktadır.233 Yine o, infak ile ilgili ayeti zikrettikten sonra, bu

konuda Rasûl-i Ekrem’den (s.a) mütevâtir haberler nakledildiğini haber vermektedir.234 Ayrıca

o, şehvetin terk edilmesi ve nefsin riyazetiyle alakalı pek çok hadisin bulunduğunu ve bu ha- berlerin de mütevatir olduğunu belirtmektedir.235 Sabır ve şükür ile alakalı haberlerin

mütevatir olduğunu zikretmektedir.236

Gülâbâdî, Hz. Musa (a.s) ile ölüm meleği arasında cereyan eden hâdisenin anlatıldığı hadisi237 şerh ederken mütevâtir ve âhâd hadislerin ilim ifade edip etmediği ve kendileriyle

amelin vacip olup olmadığı meselelerini ele almıştır. Ona göre, mütevâtir haber sadece ilim ifade etmekle kalmayıp gereğiyle amel etmek de vaciptir. Âhâd haber ise her ne kadar ilim ifade etmese de onunla da amel etmek vaciptir. İlim ifade etmemiş olmasının haber-i vâhidi

230

Bkz. İbn Hacer, Şerhu’n-Nuhbe, s. 38-42; Ahmed Naim, Tecrîd Mukaddimesi, I, 102-105; Koçyiğit, Hadis

Terimleri, s. 372-375; Uğur, Hadis Terimleri, s. 306-307. Konu hakkında geniş bilgi için Saklan’ın Mütevâtir Hadisler ve Meseleleri adlı çalışmasına bakılabilir.

231

Bkz. Şâfiî, Risâle, s. 369-370; Hatîb el-Bağdâdî, Kifâye, s. 53-55; İbn Hacer, Şerhu’n-Nuhbe, s. 47-52; Koç- yiğit, Hadis Terimleri, s. 31-32; Uğur, Hadis Terimleri, s. 6-7. Konu hakkında geniş bilgi için Koçkuzu’nun

Rivâyet İlimlerinde Haber-i Vâhid’lerin İtikâd ve Teşri’ Yönlerinden Değeri isimli kitabına müracaat edilebi-

lir.

232

Konu hakkında bilgi ve ihtilaflar için bkz. Şâfiî, Risâle, s. 369-370, 401 vd.; Hatîb el-Bağdâdî, Kifâye, s.53- 55, 65-72; İbn Hacer, Şerhu’n-Nuhbe, s. 47-52; Koçyiğit, Hadis Terimleri, s. 31-32; Uğur, Hadis Terimleri, s. 6-7. Konu hakkında geniş bilgi için Koçkuzu’nun Rivâyet İlimlerinde Haber-i Vâhid’lerin İtikâd ve Teşri’

Yönlerinden Değeri isimli kitabına bakılabilir. 233

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, “Büdüvvü Şe’n”, (Thk. muk. Muhammad Halid), IS, (1965) IV:3, s. 327; Eserin yaz- ma nüshası, İsmail Saib Sencer Mecmû’ası nr. 1571, vrk. 152/b-177/b; Asiatic Society, Calcutta (Beneğal), nr. 1116/2, 29-35 varak olup eksik bir nüsha ve H. 1303 yılında istinsah edilmiştir. Bkz. Brockelmann, GAL, II, 666, nr. 36; Sezgin, GAS, c. I, cüz. II, s. 149, nr. 32.

234

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, TSMK, III. Ahmed blm. nr. 610, c. I, s. 135; Köprülü Ktp. nr. 465, vrk. 88/b.

235

79 red ve inkar sebebi olamayacağını ifade eden Gülâbâdî, âhâd haberle amel etmenin gerekçesi- ni de şöyle açıklamaktadır: “Âhâd haberler, bazıları nezdinde ilim ifade etmese bile, bizzat şöhrete ulaşması, râvilerinin âdil ve isnadının sahîh olması sebebiyle kendileriyle amel etmek vaciptir. İlim ifade etmemiş olması, hadisin reddini ve inkârını gerektirmez. Böyle bir hadisin reddedilmesi, hadis otoritelerini yalanlamak ve ümmetin yapmış olduğu ta’dîli cerh etmek- tir.”238 Onun Taarruf’ta ru’yetullah konusundaki hadislerin meşhur ve mütevâtir olduğunu ve

bundan dolayı ru’yete iman ve tasdikin vacip olduğunu belirtmesi239 mütevâtir hadisin gücü

hakkında ortaya konulan kanaatini teyit etmektedir.

Eserinde mütevâtir tabirini tek bir yerde kullanan Mekkî, İslam ve imanın tafsilatını iş- lerken mü’minlerin akitlerini, dünyada zorunlu olan sekiz haslet ve âhirette vuku bulacak olan sekiz özellik şeklinde ikiye ayırmakta ve “dünyada zorunlu olan akitler”in sonunda, “Zikret- miş olduğumuz konuyla ilgili olarak haberler, seçkin sahabe ve tâbiînden tevâtür etmiştir. Tevâtür bizi konuyu tartışmaktan müstağni kılmıştır.”240

diyerek konuyla ilgili haberlerin tevâ- tür ettiğini belirtmektedir. Bunun yanı sıra ona göre mütevâtir haber, “tartışmasız ilim” ifade etmektedir.

Hakîm et-Tirmizî, Gülâbâdî ve Mekkî’nin eserlerinden tespit edebildiğimize göre, on- lar indinde mütevâtir ve âhâd hadis ıstılahlarının her ne kadar tanımları yapılmamışsa da yine de onların bu tabirleri muhaddislerin kullandıkları anlamda ele aldıkları anlaşılmaktadır. Mu- haddis sûfîlerin mezkûr açıklamalarına göre, mütevâtir hadis ilim ifade etmekte ve kendisiyle amel vacip görülmektedir. Yine sûfîlere göre, âhâd haberler her ne kadar ilim ifade etmese de onunla da amel gerekmektedir. Burada onların hadisçilerle hemfikir oldukları anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Gülâbâdî’nin âhâd haberler için ileri sürdüğü şartlarla muhaddislerin aradık- ları şartların büyük ölçüde birbirine benzediği görülmektedir. Bu değerlendirmelerin ardından, muhaddis sûfîlerin âhâd haberlerin çeşitlerinden olan meşhur hadis hakkında, eserlerinde de- ğindikleri bilgilere yer verilecektir.

ii) Meşhur Hadis

Meşhur, her tabakada en az üç kişinin rivâyet etmiş olduğu veya en az üç farklı senedle rivâyet edilmiş olan hadistir. Bazı fakîhler bu hadise, müstefiz demişlerdir.241

238

Bkz. Gülâbâdî, Maâni’l-Ahbâr, SÜİF Ktp. nr. 1075/A, vrk. 179/b. Ayrıca bkz. Saklan, Kelâbâzî ve Maâni’l-

Ahbâr, s. 125. 239

Bkz. Gülâbâdî, Taarruf, s. 42.

240

Bkz. Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, II, 256.

241

Bkz. İbnü’s-Salâh, Ulûmu’l-Hadis, s. 265-269; İbn Hacer, Şerhu’n-Nuhbe, s. 43-44; Süyûtî, Tedrîb, s. 115; Ahmed Naim, Tecrîd Mukaddimesi, I, 106-107.

Hakîm, sabah namazında Allah’ın dünya semasının kapısını açtığı ve kullarına seslen- diği ile ilgili olarak ‘Rasûlüllah’dan (s.a) bize meşhur haberlerin rivâyet edildiğini’ belirtmek- te ve onun meşhur sözcüğünü ıstılah anlamında kullandığı anlaşılmaktadır.242

Gülâbâdî meşhur hadisin tanımını yapmadan, daha evvel de ifade edildiği gibi ru’yetullah konusundaki hadislerin meşhur ve mütevâtir olduğunu ve bundan dolayı ru’yete iman ve tasdikin vacip olduğunu belirtmektedir.243

Mekkî, sahabe sözleri dâhil pek çok hadis için meşhur tabirini kullanırken244 sadece bir

yerde bir hadisin müstefiz olduğunu bildirmektedir.245

O, meşhur ve müstefizin tanımını yap- madan ıstılahları kullanmakla birlikte, kendisiyle amel edilebilecek hadisi tanımlarken meşhur hadisin tanımına dair ipuçları vermektedir. Buna göre: “Hadis, iki asır dilden dile dolaşır veya üç nesil onu rivâyet eder veyahut ta bir asır dilden dile dolaştığı halde o asrın âlimleri inkâr etmez ve meşhur olur da, Müslümanlardan hiçbiri inkâr etmezse, Kitap, sahîh sünnetler ve icma-ı ümmete muhalefet etmesi veya imamlardan sadık olanların şahadetiyle nakledenin yalancılığı ortaya çıkması hariç, senedi hakkında söz söylenmiş bile olsa bu hadisle amel edi- lir.”246

Sicillî, Hızır ile alakalı birkaç hâdise naklettikten sonra, Hızır ile ilgili mervî pek çok meşhur hadisin olduğunu ifade ederek, kendisinin Mağrib bölgesinde çağdaşı olan (ehlü’l- vakt) bir adamdan dinlediği kısa bir Hızır hikayesi daha anlatmaktadır.247

Anlaşıldığı üzere o, meşhur hadis lafzını ıstılahi anlamında kullanmıştır.

İlk dönem sûfîlerin “meşhur” tabirini tanımlamasalar dahi, hem kelime hem de hadis- çilerin kullandıkları ıstılahi anlamda kullandıkları anlaşılmaktadır. Ancak burada Mekkî’nin meşhur hadisi kabul ve amel için aradığı şartlar incelendiğinde, onun muhaddislerden farklı koşullar aradığı açıkça görülmektedir. Ayrıca onun seneddeki râvîler hakkında yalancılık ha- riç söz söylenmiş dahi olsa o hadisle amel edilebileceği kanaati, dikkat çekici olmakla birlikte onun hadis kabulünde biraz gevşek olduğunun göstergesidir. Meşhur hadis ile ilgili yapılan değerlendirmelerin ardından şimdi de sıra, sûfîlerin zikrettikleri hadis çeşitlerinin sonuncusu

242

Hakîm et-Tirmizî, es-Salâtü ve Makâsıduhâ, s. 173.

243

Bkz. Gülâbâdî, Taarruf, s. 42. Diğer örnek için bkz. Maâni’l-Ahbâr, (Thk. Karapınar), s. 337.

244

Bkz. Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, I, 135, 173, 282, 436, 443, 526, 586; II, 78, 81, 93, 250, 344 vd.

245

Bkz. Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, II, 155.

246

81 olan ferd ve garîb hadise gelmiştir. Burada da daha evvel yapıldığı gibi, önce Hadis Usulünün ilgili tanımı, sonra da sûfîlerin eserlerinde zikrettikleri bilgilere yer verilecektir.

iii) Ferd ve Garîb Hadis

Ferd ve garîb hadis ıstılahları, müteradif olarak kullanılmaktadır. Garîb hadisin deği- şik tanımları yapılmakla birlikte genelde hangi tabakada olursa olsun bir râvînin tek başına naklettiği hadistir. Herhangi bir tabakada sadece bir râvî tarafından rivâyet edilen hadis, bir benzeri başka râvîler tarafından nakledilmediği yahut ta diğer rivâyetler ona aykırı olduğu için tek kalan manasında garîb ismini almıştır. Bu manada ferd-i nisbî’nin diğer adıdır. Ferd ismi ise, daha çok ferd-i mutlak’a ıtlak olunmuştur. Garîb hadis, metin, isnad ve sadece metin veya isnad yönünden garîb olmak üzere üç şekilde görülebilir. Garîb hadislerin hükmü, tek kalan râvînin durumuna göre sahîh, hasen veya zayıf olabilir. Ancak garîb hadisler umumiyetle sa- hîh olmamakla birlikte garâbet sıhhate mani değildir.248

Hakîm et-Tirmizî, ipek giymeyi, altın ile gümüş kaplardan yemek yemeyi ve içmeyi nehyeden rivâyetlerin umumuna bakıldığında, el-İftirâş’ın ancak bu hadiste bulunduğunu ve onun da, daha çok Ubeyde’den nakilde bulunduğunu belirterek teferrüd ettiğini belirtmekte- dir.249

Mekkî, hadisler hakkında garîb tabirini kullanarak hadisin isnadı hakkında fikir ver- mektedir. Anlayabildiğimiz kadarıyla o bu tabiri, ıstılah ile lügat anlamında kullanmaktadır. O, garîb hadis, garîb haber, garîb lafız terkiplerini ıstılah anlamında kullanmıştır.250 Garîb bir

lafız251, garîb lafız252, garîb bir haberde bize rivâyet edildi ifadesinden sonra bundan daha

garîb bir haberde253 diyerek bir başka hadis zikretmektedir. Verilen bu örnekler lügat anla-

mında kullanılmıştır. Ayrıca tek başına garîb tabirini kullandığı yerler de bulunmaktadır.254

Hz. Peygamber’in (s.a) kuşluk namazını altı rekât kıldığını belirten hadisin münferid olarak nakledildiğini belirtmesi onun bu kelimeyi ferd anlamında kullandığını göstermektedir.255

O, tek kişinin rivâyet ettiği hadisin kabulünde ve amelinde Ahmed b. Hanbel’in sözünü naklede-

248

Bkz. İbn Hacer, Şerhu’n-Nuhbe, s. 52-54; Ahmed Naim, Tecrîd Mukaddimesi, I, 109-111; Okiç, Hadis Usulü, s. 111-112; Koçyiğit, Hadis Terimleri, s. 126, 138-139; Uğur, Hadis Terimleri, s. 102-103.

249

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, İsbâtü’l-Ilel fî’l-Emri ve’n-Nehy, (mecmû’a), Bâyezid Ktp. Veliyyüddin blm. nr. 770, vrk. 82/b-83/a.

250

Bkz. Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, I, 147, 266, 388; II, 296, 498.

251

Bkz. Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, II, 420.

252

Bkz. Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, II, 294.

253

Bkz. Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, II, 296.

254

Bkz. Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, I, 147; II, 288, 294, 516.

255

rek şu iki şartı aradığını belirtmektedir: 1- Hadis, Kur’an ve sünnet şehadet etmese de onlar tarafından nefyetmemeli. 2- Hadisin te’vili ümmetin icma’ının dışına çıkmamalı.256

Mâlînî, Abdullah b Vehb tarîkiyle rivâyet ettiği otuz birinci hadisi, İbn Vehb dışında hiçbir kimsenin rivâyet etmediğini belirterek, hadisin İbn Vehb’in efrâdından olduğunu zik- retmektedir.257 O, bu hadisin isnadı dışında, eserde hiçbir sened hakkında değerlendirme yap-

mamaktadır.

Ebû Nuaym, Emâlî adlı eserinde Ebû Hüreyre’ye varan isnadıyla Rasûl-i Ekrem’in (s.a) “Her kim Ramazan orucunu tutar ve sonrasında ara vermeden altı gün daha tutarsa bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibidir.” buyurduğunu nakletmektedir. O, devamında hadisin “Bu lafızla garîb olduğunu ve onu sadece Hallâd es-Saffâr’ın naklettiğini ve onun isminin Hallâd b. Müslim el-Kûfî, künyesinin de Ebû Müslim olduğunu belirttikten sonra, Hallâd’ın garîbu’l-hadis biri olduğunu” ﻠﻢﺴﻣﺎ ﺃﺑﲎﻜ ﻳﰲﻮﻜ ﺍﻟ ﻠﻢﺴ ﻣ ﺑﻦﺩ ﻼﺧﻮ ﻫﻭﺭ ﻔﺎﺼﻟ ﺩ ﺍﻼﺧﺚﺪﻳﺣﻦ ﻣ ﺇﻻ ﺒﻪ ﻜﺘ ﻳ ﱂﻆﻠﻔ ﺍﻟﺬﺍ ﻏﺮﺐﻳ )

ﻏﺮ ﻳ

ﺐ ﺚ ) açıklamaktadır.ﺪﻳ ﺍﳊ 258 Yine o, şarkı söyleme ve dinleme ile ilgili olarak hocası

Süleyman b. Ahmed kanalıyla Hz. Aişe’den rivâyet ettiği hadisin isnadında geçen Hişam b. Urve’den bu hadisi bu lafızla (bihâzâ’l-lafz) Şerîk b Abdillah dışında başka birinin naklettiği- ni bilmediğini, söylemektedir.259

Bu iki örnek metin yönünden garîb hadislerdendir.

Ebû Nuaym, tef çalarak şarkı söyleyen iki cariye ile ilgili dokuzuncu hadisin sonunda, Mâlik hadisinin garîb olduğunu260, aynı konuyla ilgili on birinci hadisin isnadında geçen

Eyyub b. Hût hadisinin de garîb olduğunu, çünkü onu Yahya b. Saîd el-Kattân dışında birin- den yazmadıklarını söylemektedir.261 Yine şarkı dinlemenin caizliği ile ilgili başka bir rivâyet

olan on üçüncü İkrime hadisinin de garîb olduğunu, çünkü onu İkrime’den el-Hüseyin b. Abdillah dışında başka birinin sevk ettiğini bilmediğini itiraf etmektedir.262

Örnekler, isnad yönünden garîb hadislere dikkat çekmektedir.

Herevî, Muhammed b. Mîsar es-Sağânî’nin teferrüd ettiğini bildirmekte263 ve bir hadi-

sin de garîb olduğunu belirtmektedir.264 Yine o, bir hadis hakkında bu hadis, sahîh kebîr garîb

hasendir (hâzâ hadîsun sahîhun kebîrun garîbun hasenun) hükmünü vermektedir.265 256

Bkz. Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, I, 362.

257

Mâlînî, Erbaîn, s. 197.

258

Bkz. Ebû Nuaym, Emâlî, s. 42.

259

Bkz. Ebû Nuaym, Emâlî, s. 62.

260

Bkz. Ebû Nuaym, Emâlî, s. 55.

261

83 Herevî Menâzilü’s-Sâirîn’inde gurbete çıkma konusunda rivâyet ettiği bir hadisin garîb olduğunu ve onu Ebû Abdillah Allân rivâyeti dışında birinden yazmadığını bildirmekte- dir.266

Ayrıca o, bir hadis hakkında hâzâ hadîsun acîbun diyerek hadisin acayip olduğunu be- lirtmekte267 olup, garîbi de kelime anlamında da kullanmaktadır.268

Muhaddis sûfîler, ferd ve garîb hadis ıstılahlarının tanımını kitaplarında yapmamışlar- dır. Ancak onların garîb tabirini, hem kelime hem de hadisçilerin kullandıkları ıstılahi anlam- da kullandıkları görülmektedir. Onlar isnad ve metin yönünden garîb hadislere ayrı-ayrı dik- kat çektikleri gibi Tirmizî’nin yaptığı hadîsun garîbun değerlendirmesini de yapmaktadırlar. Ancak Mekkî’nin tek kişinin rivâyet ettiği hadisin kabulünde ve amelinde aradığı şartlar tar- tışmaya açıktır. Şimdi de muhaddis sûfîlerin eserlerinde kullandıkları Hadis Usulü prensiple- rinin hadis çeşitlerinden ikincisi olan hadislerin sıhhat derecelerine göre tasnifi alt başlıklarla ele alınacaktır.