• Sonuç bulunamadı

HADİS USULÜ ve İLİMLERİ AÇISINDAN MUHADDİS SÛFÎLER

B. MUHTELİFÜ’L-HADİS İLMİ

Muhtelifü’l-hadis, iki hadisin mana yönünden zâhiren birbirine zıt olarak vârid olması halinde, aralarında cem ve telif yapılması yahut iki hadisten birinin tercihiyle diğerinin terki ve tercih olunanla amel edilmesidir. Hadis ilminin en mühim konularından biri kabul edilen bu ilim dalında, ilk kitabın İmam Şâfiî tarafından telif edildiği kabul edilmektedir.841 Aslında

Şâfiî, Rasûlüllah’dan (s.a) birbirini nakzeden hadisler vârid olmadığını açıklamıştır.842

Mevzu

841

Konuyla ilgili İbn Kuteybe’nin Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadîs’i, Tahâvî’nin Şerhu Müşkili’l-Âsâr’ı, İ. Lütfi Ça- kan’ın Hadislerde Görülen İhtilaf Yolları ve Çözüm Yolları isimli çalışmalar bunlardan birkaçıdır.

842

ile alakalı olarak İbn Huzeyme (311/923) de “Birbirine zıt iki hadisin var olduğunu bilmiyo- rum. Her kimde böyle bir hadis var ise, getirsin aralarını telif edeyim.” demiştir.843

Muhaddis sûfîlerden Hakîm et-Tirmizî, Menhiyyâtadlı eserinde tamamen mevzuyla alakalı pek çok farklı veya tezat hadisleri ele alarak ihtilafları çözmeye çalışmakla birlikte fıkhi ihtilaflara da yer vermektedir. Örneğin, suya veya durgun ya da akan suya bevl844, kıble-

ye dönük bevl845, rukyenin nehyi846, muska takma847, şarkı söyleme ve dinlemenin nehyi848, saç

boyama849 bunlardan birkaçıdır.

Mekkî, âsârın (hadislerin) ihtilâfı halinde, Kur’an’a müracaat edilmesi gerektiği ka- naatindedir. Örneğin o, kâfirlerin kıyamet gününde hesaba çekilip çekilmeyeceği problemin- de, insanların anlaşmazlığa düştüklerini zikrettikten sonra, fikrini şöyle açıklamaktadır: “Bu konuda âsâr (hadisler) ihtilaf etmiştir. Bazısı hesaba çekileceklerine delalet eder ve bu görüşte olanlar bunlarla istidlal ederler. Kimisi de kâfirlerin hesaba çekilmeyeceklerine işaret eder ve hesaba çekileceklerini inkâr edenler de bu hadislerle ihticac ederler. İhtilaf anında ancak Al- lah’ın Kitabı’na müracaat edilir. Çünkü şifa ondadır. Onun ile müstağni kalınır.” Daha sonra o, konuyla ilgili ayetler ile kendi görüşünü zikretmektedir.850 Yine o, iki yerde Hz. Peygam-

ber’in (s.a) fiillerinde olduğu gibi sözlerinde de masum olduğunu ve sözünün başı ile sonunun çelişemeyeceği gibi, bunun caiz de olamayacağını ve öncekinin sonradan gelene hamledilmesi gerektiğinin altını çizmektedir.851

Gülâbâdî, ru’yetullah konusunda vârid olan ihtilaflı haberleri kısaca ele alarak bu ha- berler ışığında üç ayrı görüşün ortaya çıktığını belirttikten sonra Allah’ın dünyada görülmeye- ceği noktasında, haberleri bir nevi cem etmektedir.852 Bundan başka o, Rasûl-i Ekrem’in (s.a)

Miraç hâdisesinde, Hz. Musa’ya kabrinde namaz kılarken uğraması, sonra da Onunla semâda karşılaşması şeklindeki rivâyetler arasındaki müşkile dikkat çekerek meseleyi şöyle çözmek- tedir: Allah Rasûlü (s.a) , Hz. Musa’yı önce kabrinde ziyaret etmiş, sonra Nebî’den (s.a) önce Hz. Musa altıncı semâya yükseltilmiş ve ikisi, bu sefer orada da karşılaştırılmıştır.853 Bunları,

843

Bkz. Hatîb el-Bağdâdî, Kifâye, s. 432-433.

844

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Menhiyyât, Paris BN, nr. 5018, vrk. 186/a-186/b; (matbu) s. 8-9.

845

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Menhiyyât, Paris BN, nr. 5018, vrk. 186/b; (matbu) s. 11-12.

846

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Menhiyyât, Paris BN, nr. 5018, vrk. 189/a-189/b; (matbu) s. 26-27.

847

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Menhiyyât, Paris BN, nr. 5018, vrk. 189/b; (matbu) s. 27-28.

848

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Menhiyyât, Paris BN, nr. 5018, vrk. 196/a-197/a; (matbu) s. 54-59.

849

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Menhiyyât, Paris BN, nr. 5018, vrk. 206/a-207/a; (matbu) s. 100-104.

850

181 delil getirerek anlatan Gülâbâdî, problemli gibi gözüken iki hadisin arasını cem ve telif yapa- rak bulmaktadır.

Konuyu kısaca değerlendirmek gerekirse, ilk devir sûfîler de hadisçiler gibi, hadisler arasında görülen ihtilafları: 1) Allah’ın Kitabı’na müracaat ederek. 2) Allah Rasûlü’nün (s.a) fiillerinde olduğu gibi sözlerinde de masum olduğunu ve sözünün çelişemeyeceğini ve önce- kinin sonradan gelene hamledilmesi gerektiğini ifade ederek. 3) Problemli rivâyetlerin arala- rını cem ve telif ederek çözerler.

İlk dönem muhaddis sûfîlerin eserlerindeki Muhtelifü’l-hadis bilgileri, tespit edilebil- diği kadarıyla, ortaya konduktan sonra, şimdi çalışmaya, Hadis ilimleri kısmının son başlığı olan Müslüman âlimlerin ilim talebi için yaptıkları seyahatlerle devam edilecektir.

C. İLMİ SEYAHATLER

Hadis talebi için yapılan seyahatler (rıhletler), özellikle muhaddislerin takip ettikleri bir yoldur. Sahabe devrinde başlayan ilim yolculukları, tâbiîn neslinde ve sonrasında genişle- yerek devam etmiştir. İlmi seyahatler, özellikle âli isnad ve semâ’ ile hadis hafızlarıyla bu- luşmak ve onlarla hadisleri müzakere etmek için yapılmıştır.854 Muhaddislerin, filologlardan

sûfîlere diğer bütün âlimler tarafından takip edildikleri, kendi amaçları doğrultusunda yaptık- ları rıhletler, isnad sistemi vb. uygulamalardan anlaşılmaktadır.

Diğer âlimler gibi sûfîler de rıhleti üstatlarına yaklaşmak için kullanmışlardır. Ama onlardan farklı olarak, kısa sürede rıhletin sınırlayıcı ufkunu görmüşlerdir. Onların tespitine göre, rıhlet insani bilginin sadece bir yönüne zâhirine götürebilir. Fakat sûfîler kendilerini, bilinen nedenlerin dışında bâtının çözülmesine yönelen bir ilmin taşıyıcıları olarak görmekte- dir. Sûfîliği ilmu’l-bâtın olarak tanımlamaları da buradan kaynaklanmaktadır… Zâhidler ve sûfîler kendi göçebelik kavramlarını, Kur’an’daki toplu sâihûn kişiliği üzerinde düşünerek biçimlendirmişlerdir.855 Ancak müellifin sûfilerin rıhleleri konusundaki değerlendirmelerinin

doğruyu yansıtmadığı hatta sathî olduğu onların bizatihi kendi ifadelerinden anlaşılmaktadır. İlk devir muhaddis sûfîlerin seyahate çıkma âdâbını anlatan Tûsî, dolaşmak, diyar görmek ve rızık talep etmek için sefere çıkmanın sûfîlerin âdâbına uygun olmadığını zikrettik- ten sonra, onların hacc, cihad, hocalarla görüşme, sıla-i rahim, haksızlığı önleme, ilim talebi, hâllerinin ilimleri konusunda kendilerinden bir şeyler istifade edecekleri kimselerle görüşme

854

Bkz. Uğur, Hadis Terimleri, s. 321-322.

855

veya mübarek mekanları ziyaret amacıyla sefere çıktıklarını belirtmektedir.856 Mekkî’nin nak-

lettiğine göre Dârânî, “Kişi hadis talep ettiğinde, evlendiğinde veya geçim temini için sefere çıktığında dünyaya bağımlı olmuştur.” demektedir.857

Kur’an ve sünnete muvafakata önem veren Dârânî’nin meseleyi niyetin sahîh olup olmadığı bağlamında ele aldığı düşünülmekte- dir.

İmam Şâfiî’ye “İhtiyacın olmadığı halde neden bastonu elinden düşürmüyorsun?” diye sorulur. O da “Yolcu olduğumu hatırlamam” için diye cevap verir. Vatandan uzak kalma ko- nusunda da şu şiiri söyler:

“Yüce gayeler uğruna vatandan uzaklaş ve seyahat et! Seyahatlerin beş faydası vardır: Üzüntünün dağılması, maişet, ilim, âdâb ve ahlâk sahibi ile sohbet kazanımı…”858

Bişr b. el-Hâris’e (227/841) “el-Hâfî” lakabının ilim yolunda “yalın ayak” yürümek- ten dolayı verildiği gelen bilgiler arasındadır.859

İlim talebini bir başlık altında ele alan Hakîm et-Tirmizî, ilmi seyahati, dolaşmayı is- teme, ülkeleri gezme, beldesinin âlimlerini terk etme, hadis aldığı/görüştüğü hocalarla akran- larından ayrışma veya farklı olmak isteme olarak görmekte ve bu işi yapanı da yarın ‘filanla filan bize hadis tahdis etti.’ desin diye yaptığını imâ etmektedir. O, rıhlet sahibinin bu sayede, halk nezdinde şirin gözüktüğünü, isnadların vecihlerini istediğini, emsallerinin elde edeme- dikleri hadislere yöneldiğini iddia etmektedir. Amacına eriştiğinde ise, onu dünyanın yutuver- diğini belirterek, ancak derlediği hadisleri tefakkuh etmeye başladığında, onların ona müjdeler sunmaya başlayacağını ve faydasını göreceğini ifade etmektedir.860 Hakîm’in burada, mücerret

hadis derleyen, belki de hadis derlemiş desinler diye seyahate çıkan bazı hadisçileri eleştirdiği anlaşılmaktadır. Ayrıca o, hadisin rivâyeti ile birlikte dirâyetinin de önemli olduğunu ve asıl dirâyete önem verilmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Hakîm bir başka eserinde, ilim tale- binde hırslı olmanın övgüye layık olduğunu ve onun ilmiyle birlikte kalbiyle de gayb âlemine terakki edeceğini ve yakınlık derecesine ulaşacağını belirtmektedir.861 O, kişinin ilmiyle bir-

likte manevi olarak mertebesinin yükselebileceğinden söz ederek ilim ile manevi yükselme arasında tersliğin olmadığını ifade etmektedir.

856

Bkz. Tûsî, Lüma’, s. 251.

857

Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, I, 274, 319.

858

Şâfiî, Dîvân, haz. Muhammed Abdurrahim, s. 193; Sülemî, Kelâmü’ş-Şâfiî fî’t-Tasavvuf, (Thk. Ahmed Tâhirî,

Mecmûa-i Âsâr-i Sülemî II içinde), s. 176. Konuyla ilgili diğer şiirler için bkz. Şâfiî, Dîvân, haz. Muhammed

183 Edebü’l-Mulûk sahibi, sûfiyyenin seyahatlerini bir başlık altında incelemekte ve onla- rın ilim talebi, meşâyih ile buluşma gibi sebeplerle seyahat ettiklerini haber vererek, konuyla ilgili ayet ve hadis zikretmekte ve sûfîlerden örnekler vermektedir.862

Sicillî Ebû’l-Kâsım (380/990), şâzz haberleri ve ihtilafları takip eden öğrencinin hak- tan boş ve öğrendiğinden de çok istifade edemeyeceğini belirtmektedir.863 Yine o, edeple ilim

talebini birrin aslı olarak görmektedir.864 O, bazı ilim ehlinin “Adama tek bir hadis ulaşırdı, o

da onu talep için günlerce yürürdü.” dediklerini naklettikten sonra, “İlim, Çin’de dahi olsa onu arayıp bulunuz.”865 haberini delil olarak zikretmektedir. Sicillî, hadisin devamında, aslın-

da Çin’de din için gerekli ilmin olmadığını, lakin bu hadisin rıhlet ve hadis talebi için gayret sarf etmeyi teşvik ettiğini belirtmektedir. Ardından Beni İsrail’den bir adamın bin fersahlık bir mesafedeki hikmeti almak için gittiğini, ancak gittiği adamın vefat ettiğini öğrendiğinde çok üzüldüğünü ve bunun üzerine Allah’ın da ona ölen adam suretinde bir melek gönderdiğini ve istediği hikmeti ona aktardığını haber vermektedir.866

Metinden anlaşıldığı üzere, ilim talebi için rıhlet, bizden önce İsrail oğulları döneminde de varmış.

Hakîm, genç yaşlarında kendi memleketindeki hocalardan ilmu’l-âsâr (nakli ilimler) ve ilmu’r-re’y’i (akli ilimler) tahsil ettikten sonra, 27 yaşlarında hac için çıktığı yolculukta, Irak (Bağdat) ve Basra’da kalarak oradaki zamanın muhaddislerinden hadis dinlediğini, kendi biyografisinin bir bölümünü anlattığı eserinde zikretmektedir.867

Tûsî ve Mekkî, sûfîlerin sefer âdâbını bir başlık altında ele alarak anlatmaktadırlar.868

Bundan başka o, hocası Dükkî’nin Muhammed b. Ali el-Kettânî’ye bir hikâye sormak için Şam’dan Hicaz’a gittiğini haber vermektedir.869

Gülâbâdî, Maâni’l-Ahbâr’ın 52. hadisini Ebû Nasr Muhammed el-Muttavviî, el- Mervezî’den (329/941) nakletmektedir870

. Bu zât sadece Bağdat ile Merv’de hadis okutmuş olup Merv’de vefat etmiştir.871

Öyle olunca ondan büyük ihtimalle Merv’de hadis almıştır.

862 Bkz. Edebü’l-Mulûk, s. 58-59. 863 Sicillî, Envâr, s. 19. 864 Bkz. Sicillî, Envâr, s. 26. 865

Bkz. Ukaylî, Duafâ, II, 230; İbn Hıbbân İbn, Mecrûhîn, I, 382; İbn Adî, Kâmil, I, 177 (İsnadının bâtıl olduğu- nu zikretmektedir.); IV, 118; Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, II, 253 (Metninin meşhur, pek çok tarîkten rivâyet edil- mesine rağmen tüm isnadlarının zayıf olduğunu belirtmektedir.); Hatîb el-Bağdâdî, Rıhle, s. 72, 75, 76; Şevkânî, Fevâid, s. 272; Elbânî, ed-Daîfe ve’l-Mevdûa, I, 600.

866

Bkz. Sicillî, ed-Delâletu Alellah, s. 99.

867

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Büdüvvü Şe’n, (Thk. Osman İsmail, Hatmü’l-Evliyâ içinde), s. 14; “Büdüvvü Şe’n”, (Almanca çev. Radtke ve yazması), Oriens, 34 (1994), s. 244-245.

868

Bkz. Tûsî, Lüma’, s. 250-252; Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, II, 423-430.

869

Bkz. Tûsî, Lüma’, s. 236.

870

Bkz. Gülâbâdî, Maâni’l-Ahbâr, (Thk. Karapınar), s. 162.

871

Yine o, Ebû’l-Fadl Ali’den Serahs’ta,872 Ebû Bekir Muhammed er-Râzî’den Rey’de,873 Ebû

Ca’fer Muhammed b. el-Bağdadî’den Semerkant’ta,874 Muhammed el-Hımmânî’den

Kûfe’de,875

Yahyâ b. Sâlih es-Sehmî’den Mısır’da876

hadis dinlemiştir. Gezdiği coğrafyanın Mâverâünnehr’den Mısır’a kadar uzanması Şam ve Hicaz bölgesinde de bulunmuş olabileceği ihtimalini akla getirmektedir.

“Seyahat edenler.” (Tevbe, 112) ayetinin, ilim talebi için seyahat edenler şeklinde tef- sir edildiğini ifade eden Mekkî, ardından konuyla alakalı âlimlerin rıhletlerinden örnekler vermektedir.877

Hargûşî’nin isnadını verdiği rivâyetler, onun seyahatleri hakkında ipuçları vermekte- dir. O, Mekke, Ürdün, Mısır, Bağdat, Saydâ’, Tinnîs’e, Fustat,İskenderiye, Beytü’l-Makdis, Ard-ı Kenân, Tüster vs. yerlerde ilim talep etmiştir.878 Ayrıca o eserinde sûfîlerin sefer halleri-

ni ve âdâbını anlatan iki bâb açmıştır.879 Kaynaklarda Mâlînî’nin de ilim talebi, hoca ve hafız-

larla görüşmek için çok seyahat edenlerden biri olduğu yazılıdır.

Sülemî, iradenin başlangıcında seyahat ve sefere çıkmanın sûfîlerin âdâbından oldu- ğunu belirterek Bişr el-Hâfî’nin “Seyahat ediniz. Çünkü suyun tadı akınca güzelleşir. Durdu- ğunda ise tadı bozulur ve sararır.”880 sözünü nakletmektedir.

İslam âlimlerinin ilmi seyahatleri incelendiğinde, Mâverâünnehir ilim merkezlerinden Hicaz, Şam ve Mısır’a oradan Mağrib’e oldukça geniş bir coğrafyayı kapsadığı görülmekte- dir. Âlimler büyük-küçük onlarca ilim şehrini, aşk ve şevkle ilim almak, hadis dinlemek için dolaşmışlardır.

İslam âlimlerinin ilim için yaptıkları seyahatler, hicri dördüncü asırda kitaplardan ha- dis rivâyetinin caizliği fikrinin gelişmesi881 ve beşinci asırda da Nizâmiye Medrese’sinin açıl-

masıyla birlikte artık yavaş-yavaş terk edilmeye başlanmıştır.

İlmi seyahatler konusunda verilen bilgilerden anlaşıldığına göre, sûfîler de diğer âlim- ler gibi rıhlet yapmışlardır. Onların verdiği bilgilerden şu sonuçlar elde edilmektedir: İyi ni-

872

Bkz. Gülâbâdî, Maâni’l-Ahbâr, (Thk. Karapınar), s. 48–51.

873

Bkz. Gülâbâdî, Maâni’l-Ahbâr, (Thk. Karapınar), s. 66–67; Maâni’l-Ahbâr, Carullah, vrk. 73/b, 206/b.

874

Bkz. Gülâbâdî, Maâni’l-Ahbâr, SÜİF Ktp. nr. 1075/A, vrk. 157/a, vrk. Carullah, vrk. 89/a.

875

Bkz. Gülâbâdî, Maâni’l-Ahbâr, SÜİF Ktp. nr. 1075/A, vrk. 267/a, Carullah, vrk. 143/a.

876

Bkz. Gülâbâdî, Maâni’l-Ahbâr, SÜİF Ktp. nr. 1075/A, vrk. 157/a, Carullah, vrk. 89/a.

877

Bkz. Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, II, 424.

878

Bkz. Hargûşî, Tehzîbu’l-Esrâr, s. 7, 68, 89, 107, 125, 143, 280, 405, 413, 469, 491, 548 vd.

879

185 yetle sıla-i rahim yapılmalıdır. İlim talebi, meşayih ile görüşme, edeple ilim talebi gibi doğru amaçlar için seyahate çıkılmalıdır. Ayrıca İlim talebi için gayret sarf edilmelidir. Bunlara ila- ve olarak, ilim talebi için seyahat, daha önceki ümmetlerde de varmış.

Muhaddis sûfîlerin ricâl bilgisi kısmı hakkında, genel bir değerlendirme yapmak gere- kirse, onların tetkik edilen kitaplarda, ricâl ile cerh-ta’dîle dair verdikleri bilgiler ile isnadlarda zikrettikleri çeşitli bilgilerden ve ricâlle ilgili telif ettikleri kitaplardan Ricâl ilmi hakkında yeterince birikim sahibi oldukları anlaşılmaktadır. Takyit etmeden sûfîlerin Ricâl ilmine soğuk baktıklarını iddia etmenin gerçeği yansıtmayan genel bir yaklaşım olduğu düşü- nülmektedir. En azından incelenen ilk devir sûfî âlimlerin, Ricâl ilmine, bazı tenkit edilecek noktalar olmasına rağmen muhaddislerden pek farklı bakmadıkları ve ona değer verdikleri gözükmektedir.

İlk devir sûfîler de muhaddisler gibi, hadisler arasında görülen ihtilafları Muhtelifü’l- hadis ilmi kriterleri doğrultusunda çözdükleri tespit edilmiştir. Ayrıca ilk dönem sûfîleri de diğer âlimler gibi, sûfî olsun olmasın meşayih ile görüşme, büyüklerin âdâbından istifade et- me, ilim talebi gibi amaçlar uğruna rıhletler yapmışlardır. Çalışmadan edinilen intibaya göre, muhaddis sûfîlerin burada zikredilen Hadis ilimleri dışında diğer Hadis ilimlerinden de haber- dar oldukları anlaşılmaktadır.

Muhaddis sûfîlerin gerçekleştirdikleri ilmi seyahatler hakkında bilgi verdikten sonra, bölümün son kısmına gelinmiştir. Burada, muhaddis sûfîlerin Hadis Usulü ve ilimleri birikim- lerini yansıtmaya, kendilerinin telif ettikleri eser türleri ile muhaddislerin kaleme aldıkları kitaplar arasında görülen benzerliklerden dolayı, iki tarafın ortak kitap türleri, karşılaştırmalı olarak ortaya konarak devam edilecektir.

III. SÛFÎLER ile MUHADDİSLER TARAFINDAN YAZILAN ESERLER ARASINDA GÖRÜLEN “KİTÂBİYÂT TÜRLERİ AÇISINDAN” BENZERLİK

İslam kültür tarihi incelendiğinde, Kur’an-ı Kerim’in yazılıp çoğaltılması dışında ha- disçilerin Rasûlüllah’ın (s.a) vefatının ardından çok geçmeden eser telif etmeye başladıkları ve zamanın ihtiyaçlarına göre de edebiyat türlerini geliştirdiklerini görülmektedir.882 Hadis

tarihi irdelendiğinde genellikle hadislerin iki temel tasnif sistemine göre sınıflandırıldığı bi- linmektedir. Hadislerin, onları nakleden sahabi râvîlerin isimlerine göre sıralanmasına ale’r- ricâl, konularına göre tasnifine ise ale’l-ebvâb tasnif denilmektedir. Bununla birlikte bu iki

882

Hadis Edebiyatının oluşumu hakkında geniş bilgi için Ömer Özpınar’ın Hadis Edebiyatının Oluşumu adlı matbu çalışmasına bakılabilir.

tasnifin yanı sıra, musanniflerin amaçlarına ve zamanın ihtiyaçlarına göre daha başka sistem- ler de geliştirilmiştir.

Hadis literatürünün tarih boyunca dinamik bir yapıda olduğu tarihi bir gerçektir. Hadis musannefâtının köklü, sistemli, ve çok yönlü olması diğer İslam ilimlerine etki ederek onlara öncülük etmiş olmalıdır. Bu nedenle Hadis ilmine dair kaleme alınan kitaplar, diğer tüm ilim- lere örnek olmuş gibidir. Kimi çağdaş araştırmacılar bu etkilemeyi olumsuz olarak görseler de,883 aslına bakılacak olursa Hadis ilimlerinin geliştirdiği metot sadece İslam ilimlerini değil,

diğer ilim dallarını da etkilemiştir. İsnad sistemiyle diğer bir ifadeyle hoca-öğrenci ilişkisi kıstasıyla, rivâyet ilimlerini muhafaza altına aldığı gibi, diğer ilimlere de örnek olarak hoca- öğrenci ilişkisini öne çıkarmış ve ilim ahlâkının gelişmesine vesile olmuştur. Öte yandan ilim- lerin belirli bir disiplin çerçevesinde gelişmesine öncülük ederek dünya ilim tarihine de örnek olmuştur.

Hadis edebiyatı ile diğer İslami ilimlere ait literatür arasında yapılacak olan mukayese- li bir araştırma, hadis ile diğer ilimler arasındaki kitâbiyât türü benzerliğini açıklığa kavuştu- racaktır. Burada, sadece hadis ile tasavvuf literatürü arasında özlü bir karşılaştırma yapılacak ve diğer İslam ilimlerine girilmeyecektir. Bu benzerlik, sûfîlik vasfı olan âlimlerin eserleri ile hadis edebiyatı karşılaştırılarak başlıklar altında türlere göre örneklerle ortaya konulacaktır. Bu araştırma, bir bibliyografya çalışması olmadığı için iki ilim dalı arasındaki benzeşmeyi ortaya koyacak kadar eser verilerek bir fikir verilmeye çalışılacaktır. Genellikle hicri dört ile beşinci yüzyılda yaşamış muhaddis sûfîlerin eserlerinden örnekler yanı sıra hadisçilerden de örnekler verilecektir. Şimdi araştırmaya, her iki literatürün etkileşimini göstermek için hadis şerh çalışmalarından başlanarak devam edilecektir.