• Sonuç bulunamadı

HADİS USULÜ ve İLİMLERİ AÇISINDAN MUHADDİS SÛFÎLER

D. SÛFÎLERE İSNAD EDİLEN HADİS ALMA YOLLAR

2. MÜTEŞÂBİH HABERLER

Müteşâbih, birden fazla manaya gelebilen, zâhiri manasıyla anlaşılması da, beşer aklı yönünden güçlük arz eden izah ve yoruma muhtaç hadistir.650

İlk dönemde müteşâbih ayet ve hadislerde geçen vech, ayn, yed, kalem, arş ve istivâ gibi ifadeler selef âlimleri ve hadisçiler gibi nasılsa öyledir diyerek kabul edilmiş, yorum yapılmamıştır.651

Hadisleri işârî olarak yorumlama konusunda başarılı olan Gülâbâdî, kapalı ve anlaşıl- ması güç (müteşâbih) rivâyetler ile ayetler karşısında izlenmesi gereken yöntemler üzerinde de durmaktadır. O, kimi zaman anlaşılamadığı için bazı kimseler tarafından reddedilme cihe- tine gidilen bu tür hadislerin, niteliğini Allah’a havale etmek suretiyle kabul edilmesi gerekti- ğine inanmaktadır. Nitekim o, “Ölüye evinde eziyet veren şey, kabrinde de eziyet verir.” hadi- sinin izahında, “Keyfiyetini bilmesek bile, kabrinde azap görenin azabını bildiğimiz gibi, her ne kadar keyfiyetini bilmesek dahi evinde eziyet veren şeyin kabirde de eziyet verdiğini yakî- nen biliriz.” dedikten sonra şunları söylemektedir: “Rasûlüllah’ın (s.a) haberleri ile imamların rivayetlerinin keyfiyetini kavramakta, ilim olarak aciz kaldığımız zaman hemen reddetme cihetine gitmemeliyiz. Bize düşen, Hz. Peygamber’den (s.a) gelenleri kabul edip tasdik ve tahkîk etmek, niteliğini de Allah’a havale etmektir.”652

Gülâbâdî, isnadlı olarak Ebû Hüreyre’den (r.a) naklettiğine göre Allah Rasûlü (s.a) şöyle buyurmuştur: “Hz. Musa’ya (a.s) ölüm meleği gönderilmişti. Melek geldiğinde, Hz. Mu- sa onu kuvvetli bir şekilde itti. Melek, Rabbine geri dönüp: ‘Beni, ölmeyi istemeyen bir kula gönderdin!’ dedi. Allah Teâlâ, meleğe hitaben şöyle buyurdu: ‘Ona tekrar git ve elini bir ökü- zün sırtına koymasını ve elinin kapladığı yerin kılları sayısınca, -her bir kıla karşılık bir sene olmak üzere- ömrünü uzattığımı söyle.’ (Hz. Musa (a.s), bu lütuftan haberdar olunca) sordu: ‘Ya Rabbi! Bunun sonrasında ne olacak?’ Allah Teâlâ: ‘Sonrası ölüm’ buyurdu. Hz. Musa: ‘Öyleyse ölüm şimdi gelsin!’ niyâzında bulundu ve Allah’tan kendisini, bir taş atımı kadar

649

Krş. için bkz. Polat, Hadis Araştırmaları, s. 157-238.

650

Bkz. Aydınlı, Hadis Istılahları, s. 120.

651

Bkz. Yıldırım, “Hadisleri Anlamada İşârî Yorum”, SDÜİFD, yıl. 2004/2, sy. 13, s. 34.

652

Beyt-i Makdis’e yaklaştırmasını istedi.” Ebû Hüreyre (r.a), Allah Rasûlü’nün “Eğer sizinle beraber orada olsaydım, size onun yol kenarında olan ve kızıl kum tepesinin alt kısmında bu- lunan mezarını gösterirdim.” dediğini de ilave etmektedir.653

O, bu hadisi şerh ederken müteşâbih ayet ve hadisler meselesini ele almaktadır. O, konuyla ile ilgili değerlendirmeler yapmadan önce, Ebû Muhammed Ahmed b. Abdillah el-Müzenî’den nakillerde bulunmaktadır. Müzenî, müteşâbih haberleri değerlendirmede eser (hadis) âlimlerini ikiye ayırmaktadır:

1- Kur’an-ı Kerîm’in müteşâbih ayetlerine iman nasıl farz ise, Rasûlüllah’dan (s.a) ge- len müteşâbih haberlere inanmak da o şekilde farzdır, diyenler. Bunlar, “Sana Kitab’ı indiren O’dur. O’nda Kitab’ın temeli olan kesin anlamlı ayetler vardır, diğerleri de çeşitli anlamlı- dırlar. Kalplerinde eğrilik bulunan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar.” (Âli İmrân, 7) ayetini esas alırlar ve Allah müteşâbihin ilmini kendisine has kılmıştır, te’vilini de sadece kendisi bilir, derler. Aynı şekil- de, Rasûl-i Ekrem’in (s.a) haberlerinde bize kapalı olan müteşâbihe de iman eder, tasdik ede- riz, te’vilini de Allah’a havale ederiz, derler. Mesela Evzâî, Zührî’ye bazı müteşabih haberler- den sorduğunda, Zührî, “(Müteşâbih) ilim Allah’tan gelmiştir. Rasûlüllah’a tebliğ, bize de teslimiyet düşer. Hadisleri rivâyet edildikleri haliyle kabul ediniz.” der.654 İmam Mâlik b.

Enes’e (179/795) “Rahmân arşa istivâ etmektedir.”(Taha, 5) ayetindeki istivânın mahiyeti sorulduğunda o şöyle cevap verir, “İstivânın anlamı meçhul değildir. Keyfiyeti de akledilemez. Ona iman vacip, onun hakkında soru sormak ise bid’attir. (Soru sorana hitaben) Seni sapıtmış biri olarak görüyorum.” der. Ardından Gülâbâdî, “Konu hakkındaki pek çok âlimin görüşü de budur.” der.655

2- “Rasûlüllah’ın (s.a) söylediklerine iman farzdır. Kur’an’da ve Allah Rasûlü’nün ha- dislerinde geçen müteşâbihlerin (anlamlarını) incelemek vaciptir. Allah’ın sıfatlarını işlevsiz bırakmak (ta’tîl) ve teşbîhlerin belâsından kurtulmak, hem usûl hem de akıl gereğidir. Bu gö- rüşün temsilcileri, Hz. Ali ve İbn Abbâs ile ikisine tâbi olan eser (hadis) fukahâsıdır.” Gülâbâdî, bu bilgileri naklettikten sonra, bu konudaki görüşünü, şöyle belirtir: “Muhkem ile müteşâbihin bilinmesiyle, üstün olan sıradan insandan, âlim ilim talebesinden ve hakîm (hik- met sahibi) de kibirli/burnu havada olandan ayrışır. Künhüne varamadığı hadisleri, olduğu şekliyle kabullenen kimse, iltibas anında onları inkarcı birinin reddettiği gibi reddetmez. Bila-

653

Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 269, 315, 351; Buhârî, Enbiya, 32; Müslim, Fezâil, 157; Nesâî, Cenâiz, 121; Gülâbâdî, Maâni’l-Ahbâr, SÜİF Ktp. nr. 1075/A, vrk. 178/b-179/a.

149 kis iman eder, teslimiyet gösterir, boyun eğer ve bilgisini Allah’a ve/veya Allah’ın öğrettiği kimselere havale eder. Zira “Her ilim sahibinin üstünde bir bilen vardır.” (Yusuf, 76) Üstelik müteşâbih haberleri (Kur’an ve hadislerin müteşâbihlerini656

) reddetmek, âlimle câhili, aptal ile akıllı kişiyi müsavi kılan kolay bir yoldur. Ne var ki, otorite şahsiyetlerin ( ﻠﻢ ﻋﻞﻀﻓ

ﺍﻟﺮ ﺟﺎ

ﻝ )/(âlimlerin657) ilmî üstünlüğü ve akıllı insanların akıllarının üstünlüğü, yalnız ayet ve

sünnetten hikmetler çıkarabilmek, araştırmak, incelemek ve haberleri usullere uygun ve dahi akılların kabul edebileceği bir tarzda yorumlamakla ortaya çıkar.” Sonra ayetlerden delil geti- rerek meseleyi ele almaya devam etmektedir.658 Yine o, başka bir vesileyle ileri gelen selef

âlimlerin müteşâbih haberleri, münkirler gibi inkâr etmediklerini, te’vilinde de ısrarcı olma- dıklarını ve onlara tam bir teslimiyet ile iman ettiklerini belirterek, onların tutumlarını ortaya koymaktadır.659

Onun müteşâbih hadisler konusunda, teslimiyet göstermesi, selef âlimleri çiz- gisinde olduğunu göstermektedir.

Mekkî, bazı dünya âlimlerinin Rasûlüllah’ın (s.a) mut’ayı üç defa mubah kıldıktan sonra yasaklaması meselesi ile diğer bazı uygulamalara dayanarak nefislerine uyduklarını ve insanları da böyle yönlendirdiklerini belirtirek onların müteşâbih hadisleri te’vil edip Kur’an’ın müteşâbihlerini te’ville çarpıtanlar gibi, çarpıttıklarını belirtmektedir. Allah’ın ke- lâmının olduğu gibi Rasûl-i Ekrem’in (s.a) hadislerinin de nâsih-mensûh, muhkem-müteşâbih ve hâss-âmmı bulunduğunu zikretmektedir. Hevâ ve dünya ehlinin Allah Rasûlü’nün fiillerin- deki muhkemden yüz çevirerek, işlerine gelen hadisleri tercih ettiklerini, işlerine gelmeyenle- rini ise reddettiklerini ifade etmektedir. Nebî’in (s.a) önce nakışlı bir elbise ile namaz kılıp sonra vazgeçmesi vb. uygulamalarında olduğu gibi.660

Mekkî, delâlet ettiği mana açık olmayan mücmel lafzını, yer-yer mücmel hadis (hadîsun mücmelun) şeklinde kullanarak hadisin manasında kapalılığın bulunduğuna işaret etmektedir.661

656

Diğer bir nüshaya göre, ( ﺁﻥﻘﺮ ﺍﻟﻦﻣ ﺎﺑﺔﺸ ﺍﳌﺘ ﻭﺎﺭﺧﺒﻷ ﺍﺭﺩﻭ) şeklinde geçmektedir. Bkz. Gülâbâdî, Maâni’l-Ahbâr, TSMK, III. Ahmed blm. nr. 538, vrk. 117/b.

657

Diğer bir nüshaya göre, (ﺀﻤﺎﻌﻠ ﺍﻟ ﻠﻢ ﻋﻞﻀﻓ) şeklinde geçmektedir. Bkz. Gülâbâdî, Maâni’l-Ahbâr, TSMK, III. Ahmed blm. nr. 538, vrk. 117/b.

658

Bkz. Gülâbâdî, Maâni’l-Ahbâr, SÜİF Ktp. nr. 1075/A, vrk. 180/a vd. Ayrıca bkz. Saklan, Muhaddis-Sûfîler, s. 243-244.

659

Bkz. Gülâbâdî, Maâni’l-Ahbâr, (Thk. Karapınar), s. 330, 334.

660

Bkz. Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, I, 526. Ayrıca bkz. I, 207.

661

Sicillî’ye göre, Kitap ve sünnetteki muhkemden müteşâbihi, emir ve nehiylerdeki nâsihi mensûhtan, terğîbi terhîbden, hâssı âmmdan ayırabilenlerin istinbat yapması ve onların ahkâmın ince meseleleri hakkında konuşmaları caizdir.662

Eser âlimleri müteşâbih hadislere karşı iki türlü tavır sergilemişlerdir: Birincisi, Kur’an-ı Kerîm’in müteşâbih ayetlerine iman gibi, Rasûlüllah’dan (s.a) gelen müteşâbih ha- berlere inanmak da o şekilde farzdır, görüşünde olanlar. İkincisi ise, gerek Kur’an-ı Kerîm ayetlerinin, gerekse Hz. Peygamber’den (s.a) gelen rivayetlerin müteşâbih olanlarını araştır- mak vaciptir, diyenler. İlk devir sûfîler, müteşâbih hadisler konusunda, selef âlimleri gibi tes- limiyet göstermek gerektiğini ifade ederek birinci grup âlimlerin safında olduklarını belirt- mektedirler. Yine onlara göre, Rasûlüllah’dan (s.a) vârid olan haberlerin keyfiyeti anlaşılma- dığında ya da ilim olarak aciz kalındığında onları inkâr cihetine gidilmemelidir. Aslolan Rasûl-i Ekrem’den (s.a) gelen rivâyetleri kabul, tasdik ve tahkîk etmektir. Niteliğini de Al- lah’a havale etmektir.

Tetkik edilen eserlerde müteşâbih haberlerle ilgili muhaddis sûfîlerin verdikleri bilgi- ler açığa kavuşturulduktan sonra, şimdi de ilk devirden itibaren İslam âlimleri arasında devam ede gelen Ehl-i re’y ve Ehl-i hadis tartışmaları mevzuunda, ilk dönem sûfilerin ne dedikleri, ne düşündükleri ele alınacaktır.