• Sonuç bulunamadı

HADİS USULÜ ve İLİMLERİ AÇISINDAN MUHADDİS SÛFÎLER

D. SÛFÎLERE İSNAD EDİLEN HADİS ALMA YOLLAR

1. KALBE DAYALI METİN TENKİDİ

Metin tenkidi tabirinin, Hadis ilminde bir ıstılah olarak kullanılması son dönemlerde ortaya çıkmıştır. Ancak uygulamaya bakıldığında, tarihi süreç içerisinde âlimlerin farklı te- rimlerle de olsa kısmen metin tenkidi yaptıkları bilinmektedir. Özellikle oryantalistlerin etki- siyle son yıllarda dile getirilen, muhaddislerin rivâyetleri sadece isnad yönünden değerlendir- diği, metin tenkidi yapmadıkları632

iddialarının doğru olmadığına, muhaddislerin dışında ilk dönem sûfîlerden Hakîm et-Tirmizî’den aşağıda verilecek olan örnekler de bir nebze ışık tut- maktadır.

Hakîm’in metin tenkidini, bugünkü uygulamadan farklı olarak kalp merkezli ele aldığı görülmektedir. Bu yönüyle onun, hadislerde yaptığı metin tenkidi ile bugün uygulanan arasın- da kısmen farklılıklar bulunmaktadır.

Hakîm et-Tirmizî, daha önce değinilen ve hakkında yapılan değerlendirmeler nakledi- len, “Benden size hoşunuza giden ve tuhaf olmayan bir hadis nakledildiğinde onu söylememiş olsam dahi söylemişimdir. Dolayısıyla o sözü doğrulayınız. Çünkü ben hoşa giden ve tuhaf olmayan şeyler söylerim. Ayrıca benden size garip gelen, hoşunuza gitmeyen bir hadis rivâyet edildiğinde de onu yalanlayınız. Çünkü ben tuhaf gelen ve hoşa gitmeyen şeyler söylemem”.633

hadisini izah ederken kalbe dayalı metin tenkidinin ipuçlarını vermektedir. O, güzel bir sözün Hz. Peygamber’e ait olduğunu tuhaf bir sözün de Ona ait olmadığını, akıl (lübb) ve basiret sahibi muhakkik âlimlerin bilebileceğini, onların hak ile bâtılı birbirinden ayırt edebilecekle- rini ve Allah’ın bunu muttaki kullarına vaat ettiğini belirtmektedir. Allah’ın mü’minin kalbin- de hak ile bâtılı ayırt edici olarak yarattığı nuru, cehalet ve dünya şehvetlerinin söndüreceğini ve bunun sonucu olarak da insanın aklının çelineceğini ifade etmektedir.634

Allah’ın nuru ile aydınlamış kalbin hak ile bâtılı ve maruf ile münkeri birbirinden ayırt etmeye muktedir oldu-

632

Konu hakkında geniş bilgi için bkz. Polat, Hadis Araştırmaları, s. 157-238.

633

Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, TSMK, III. Ahmed blm. nr. 610, c. I, s. 122; Köprülü Ktp. nr. 465, vrk. 79/b; (matbu), I, 233.

634

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, TSMK, III. Ahmed blm. nr. 610, c. I, s. 124-125; Köprülü Ktp. nr. 465, vrk. 81/b-82/a; (matbu), I, 237-238.

ğunu belirten Hakîm, onun ferahlık hissetmesi ya da daralması sonucu bunu bilebileceğini zikrederek, verilen fetvalarda kişinin kalbinin önemini vurgulayan hadislerden örnekler ver- mektedir.635

Hakîm, sık-sık kullandığı muhakkik âlimlerin (muhakkıkûn) kimler olduğuna, kendisi- ne sorulan bir soru ile açıklık getirmektedir. Ona göre muhakkıkûn: “Temiz bir kalbin kendi- sini inkâr etmediği ve hukukun kendisinden dallandığı hakk-ı a’zam sahibidir. Aynı şekilde, hikmet ile yakîn de, temiz bir kalbi yer edinir. Kalbi temiz olmayan birinde bunların hiç biri olmaz.”636 Öyleyse muhakkik âlimler üst düzeyde hakkı temsil eden temiz kalpli âlimlerdir.

O, muhakkik âlimlerin kalplerinin kabul etmesi ile bildikleri Hz. Peygamber’in (s.a) hadisine iki örnek vermektedir. Biri Rasûlüllah’ın (s.a) sakat bir devenin üzerinde ashabına, “Ey insanlar! Sanki ölüm bizden başkasına yazıldı. Sanki hakk bizden başkasına gereklidir. Sanki ölülerin başına gelen, az bir kısmımızın başına gelecek…” şeklinde yaptığı çeşitli uyarı ve müjdelerini içeren uzunca bir haberdir. Diğeri de, Rasûl-i Ekrem’in (s.a) İbn Abbas’a ter- kisinde yaptığı nasihati içeren “Ey yavrucuğum! Allah’ın emirlerini gözet ki, Allah da seni gözetip korusun…”637 şeklindeki meşhur ve maruf hadistir.

Hakîm, muhakkik âlimlerin inkâr ettikleri mervî habere dair de beş örnek vermektedir: Birincisi (Hasan el-Basrî-Ebû Ümâme el-Bâhilî’nin Rasûllah’dan (s.a) naklen), Hz. Süleyman (a.s), Merabdî (ﻱ ﺒﻋﺮﻣ) isminde bir adamı ziyarete gider. Merabdî namazını kıldıktan ﺪ sonra ikisinin arasında uzunca bir konuşma geçer. İsrâiliyât içerikli bir metin olan bu rivâyet hakkında Hakîm, “Bu hadisin tamamı yalandır. Muhakkik âlimlerin kalpleri onu kabul et- mez.” şeklinde bir değerlendirme yapmaktadır. O kritiğine şöyle devam etmektedir: “Zira Allah, rasûllerini insanlara, sevgili, temiz, asil ve hüccet kılmış ve onların mertebelerini yü- celtmiştir. Kim rasûllerden biri için mezkûr haberdeki gibi sözler söylerse, ona kusur atfetmiş- tir. Kim de bir rasûle kusur atfederse, Allah’ı inkâr etmiş demektir.”638

İkincisi (isnadlı), kavminin Hz. Musa’dan Rabbinin sesini duyurmasını istemeleri üze- rine, davul sesine benzer bir sesle “Ben Allah’ım, benden başka ilah yoktur…” sesinin işitme- si haberidir. Bu rivâyetin değerlendirmesinde Hakîm, “Bu hadis, anlayışı garip olan bir kim-

635

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, TSMK, III. Ahmed blm. nr. 610, c. I, s. 125-128; Köprülü Ktp. nr. 465, vrk. 82/a-83/a; (matbu), I, 241-242.

636

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, TSMK, III. Ahmed blm. nr. 610, c. I, s. 128-129; Köprülü Ktp. nr. 465, vrk. 83/a.

637

143 senin hadisidir.” dedikten sonra, Allah’ın kelamını sadece kelîmullah olan Musa’nın (a.s) işittiğini haber vererek bu gibi rivâyetlerin muhakkik âlimlerin nefislerini kızdırdığını belirt- mektedir.639

O, ilgili ayetten hareketle Allah’ın sadece Hz. Musa (a.s) ile konuştuğunu ve bu faziletin başkasına nasip olmadığını belirterek, haberin Kur’an’a aykırı olduğunu imâ etmek- tedir.

Üçüncüsü (isnadlı olarak İbn Abbas’tan naklen), Hz. Hasan ile Hüseyin hastalandıkla- rında, Hz. Ali’ye onlar için adakta bulunmasını söylerler. O da, onların iyileşmeleri halinde üç gün oruç tutacağını nezreder. Oruç adağında diğer aile fertleri de onu takip ederler… Ancak Muhammed (s.a) ailesinin evinde az dahi olsa bir şey bulunmadığı için Hz. Ali, Hayberli bir Yahudi’den bir sa’ buğday ödünç alır. Onlar, kendileri aç oldukları ve oruç tuttukları halde, Hz. Fatıma’nın günlük ekmek yaptığı bu buğdayı, üç gün boyunca kapılarına dilenmeye ge- lenlere yedirirler ve bu süre içerisinde Hz. Fatıma, Hasan ve Hüseyin iyice bitap düşerler… şeklinde devam eden ve şiirler de içeren uzunca bir haberdir. Hakîm bu hadisin sah- te/uydurma (müzevvakun) olduğunu ve bu sözün sahibinin aşırıya gittiğini, dahası onu dinle- yenlerin rivâyetten emin olmadıklarını ifade etmektedir. Ayrıca o, bu hadisi bilmeyen kişinin hadisteki bu vasfa sahip olmadığı için özlem duyarak dudaklarını ısırdığını (imrendiğini), ve onun böyle davranan kişinin (ayet ve hadislerle) mezmum olduğunu bilmediğini belirtmekte- dir. Hakîm, aileye bakma yükümlülüğünü dile getiren ayet ve hadislerin akabinde, “Akıllı birinin, Hz. Ali’nin bu emirlerden cahil olduğunu ve beş altı yaşlarındaki küçük çocuklarını üç gün üç gece, açlıktan zarar görecek kadar sıkıntı çektirdiğini zannetmesi makul değildir…” değerlendirmesini yapmaktadır. Yine o, “Hz. Ali’nin dilenciyi nefsine tercih ettiğini varsaya- lım. Ancak onun ehlini bu kadar ihmal etmesi caiz olur muydu? Ve yine farzet ki, eşi Hz. Ali’ye müsamaha gösterdi. Onun, çocuklarını üç gün üç gece aç bırakarak ihmal etmesi caiz midir?” diyerek söz konusu haberi metin açısından tenkit etmektedir. Ona göre, bu tür haber- leri ancak cahil ahmaklar yaymakta ve uyanık kalpler, bu tür haberlerin Hz. Ali’ye ait oldu- ğunu reddetmektedir. Bundan başka o, bu ve benzeri hadisleri, hapiste yatanların rivâyet ettik- lerini belirterek onların, gece sohbetlerinde diğer bir ifadeyle, karanlıkta ne yazdıklarını bil- meden hadis yazdıklarını ve uydurduklarını ifade etmektedir.640 Hakîm bu rivâyetin metnini

ayet ve hadislerden hareket ederek tenkit etmekle birlikte, onu nasslara ve vakıaya ters bul- maktadır.

639

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, TSMK, III. Ahmed blm. nr. 610, c. I, s. 133; Köprülü Ktp. nr. 465, vrk. 86/b; (matbu), I, 244.

640

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, TSMK, III. Ahmed blm. nr. 610, c. I, s. 133-136; Köprülü Ktp. nr. 465, vrk. 86/b-89/a; (matbu), I, 244-247. Krş. Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XIX, 116.

Dördüncüsü (Katade isnadıyla Rasûlüllah’dan (s.a) naklen), “İki yüz senesinde şöyle, iki yüz on, iki yüz yirmi, iki yüz otuz, iki yüz elli, iki yüz altmış yılında böyle olacak. İki yüz senesinde güneş bir saat duracak ve insan ve cinlerin yarısı ölecektir.” haberidir. Hakîm, bu rivâyetin arkasından, “Bu müddet geçtiği halde böyle bir şey oldu mu? Kaldı ki, bu rivâyet, pek çok olayları içine alan bir haber olup, doğudan batıya pek çok beldenin bundan haberdar olmasını gerektirir.” değerlendirmesini yapmaktadır. Devamında da “Zira güneşin durması söz konusudur. Bu olay şayet H. 200 senesinde olmuşsa geçti, şayet Hz. Peygamber’in (s.a) vefatından iki yüz yıl sonra idiyse, o da geçti.” diyerek haberi metin yönünden tenkit etmek- tedir. O, tenkidini “Tarih kullanımı Rasûl-i Ekrem (s.a) zamanında yoktu, o ancak Hz. Ömer (r.a) zamanında ihdas edilmiştir.” diyerek sürdürmekte ve Rasûl-i Ekrem (s.a) dönemi için bu tarihlendirme işinin doğru olamayacağını söylemektedir. Ardından da tarih kullanımının Hz. Ömer zamanında başladığına dair rivâyetler nakletmektedir.641 O, bu haberin akla, tarihi rivâ-

yetlere ve bilgiye ters olduğunu ortaya koyarak metin tenkidi yapmaktadır.

Beşincisi (Avf’ın Ebû’l-Kumûs’dan nakli), “Hz. Ebû Bekir, haram kılınmadan önce şarap içti. Sonra bir yere oturup Bedir ölülerine şiir söyleyerek ağladı. Bu haber, Rasûlüllah’a (s.a) ulaşınca, Ebû Bekir’in yanına gitti…bu esnada içkiyi yasaklayan ayet nazil oldu. … Hz. Aişe, Hz. Ebû Bekir ile Osman’ın câhiliye devrinde bile içki içmediklerini ve şiir söylemedik- lerini haber vererek” Ebû’l-Kumûs’un verdiği bilginin yanlış olduğunu ifade etmektedir. Ar- dından konuyla ilgili rivâyetleri naklederek haberin içeriğini metin yönünden tenkit etmekte- dir.642

Hakîm, buradaki açıklamalarında, hemen-hemen her âlimin belirttiği gibi, kalbin öne- mine vurgu yapmakla birlikte643, Allah’ın nurlandırdığı, hikmet ve yakîn sahibi, temiz ve saf,

günahlara bulaşmamış, dünya şehvetlerine dalmamış, O’nun emir ve yasaklarına riayet eden ve hakk-ı a’zamı temsil eden bir kalbin münker ve ma’ruf hadisi bilebileceğini ifade ederek

kalbe dayalı metin tenkidi prensiplerini ortaya koyarak onları açıklamaktadır. Ayrıca o, bu

usulün sadece hadisçilere mahsus olmadığını, zikredilen özelliklere sahip muhakkik âlimlerin hepsinin böyle hadisleri bilebileceklerini ifade ederek, usulün umumi olduğunu kabul etmek- tedir. Ancak o, hadisin kabul veya reddinde, hadisçilerin ortaya koydukları usul yerine kalbe dayalı farklı bir tenkit usulünden söz etmektedir.644

641

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, TSMK, III. Ahmed blm. nr. 610, c. I, s. 137-138; Köprülü Ktp. nr. 465, vrk. 89/b-90/a; (matbu), I, 248-249.

642

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, TSMK, III. Ahmed blm. nr. 610, c. I, s. 136-137; Köprülü Ktp. nr. 465, vrk. 89/a-89/b; (matbu), I, 247.

643

145 Güzel ve hikmetli bir sözün hadis kabul edilip edilmemesiyle de bağlantılı olan bu usul ile, bir hadisin sahîh ya da mevzu olduğuna, başka karineler olmadan karar vermek doğru değildir. Nitekim kendisi de tenkit ederken ilave somut deliller kullanmıştır. Aksi takdirde söz konusu metot, istismara açıktır. Hakîm, böyle bir tashîh kıstasını bazı şartlara bağlamış olsa da, bu yöntem, hadisçiler tarafından pek tasvip edilmemiş ki, Hadis Usulü kitaplarına girme- miştir. Burada Hakîm’in kendine özgü kalbe dayalı bir metin tenkidi usulünden bahsetmek mümkündür. Bununla birlikte, isnaddan ricâle tüm Hadis Usulü ve ilimlerinden haberdar ol- duğu anlaşılan Hakîm’in bu konudaki gevşekliğini ve meseleyi uzun uzadıya ele alarak ısrarla savunmasını anlamak zordur. Ayrıca tezde verilen örneklerde de görüldüğü gibi, sadece 44. asılda ele aldığı konudan hareketle, Hakîm’in Hadis Usulü’nden bahsedilmemelidir. Çünkü onun gerek Nevâdiru’l-Usûl’ünün farklı yerlerinde, gerekse diğer pek çok eserinde Hadis Usulü ve ilimleri birikimine ışık tutacak pek çok bilgiler bulunmaktadır. Bu sebeple onun tüm eserleri gözden geçirilmek suretiyle usul bilgisinin derinliği ortaya konulabilir.

Hakîm et-Tirmizî’nin metin tenkidi yaptığı bir diğer misal, “Size iki önemli şey (sekaleyni) bırakıyorum. Onlar Allah’ın Kitab’ı ve ıtratım, Ehl-i beyt’im....” hadisidir. O, ha- berin muhtelif tarîklerini naklettikten sonra hadisi Kûfeliler’den imam olmayanların naklettik- lerini ve onların da hadis uydurduklarını örneklerle ortaya koyduktan sonra sekaleyn hadisini yeni bir isnadla ancak içerisinde ıtrat ve Ehl-i beyt lafızlarının bulunmadığı bir metinle nak- letmektedir. Hakîm, bunun daha doğru ve doğruya daha yakın olduğunu belirterek, haberi önce isnad yönünden, sonra metin yönünden tenkit etmektedir. O, metnin tenkidine, daha önce müstakil bir başlık altında ele alınan “Benden size hoşunuza giden ve tuhaf olmayan bir hadis nakledildiğinde onu söylememiş olsam dahi söylemişimdir…”.645 hadisi ile başlamaktadır.

Devamında ise, içinde ıtrat ve Ehl-i beyt geçen metinlerin tuhaf olduğunu, hoşa gitmediğini ve yalan olduğunu mezkûr hadisi zikrederek imâ etmekte ve Rasûlüllah’ın (s.a), ümmetine Allah’ın Kitab’ına ve ıtratına uymalarını, o ikisine sımsıkı sarılmalarını tavsiye edemeyeceği- ni zikretmektedir. Ayrıca, Allah’ın Kitab’ının Onun (s.a) ahdi ve sözü olduğunu, Onun vefat ettiğini ve ıtratının da beş veya altı yaşlarındaki evlatlarından (torunlarında) sürdüğünü söy- lemektedir. Bunun yanı sıra Hakîm, hangi dönemde onlara uymanın zaruri olduğunun belir- sizliğine de dikkat çekmektedir. O, Nebî’in (s.a) en kıymetli evlatlarından Ali b. el- Hüseyin’in tâbiîn âlimlerine sık-sık gidip gelerek onlardan ilim öğrendiğini, sonra kendisini ilmi yönden yetersiz bulduğu için kınadığını, ondan sonra Ebû Cafer Muhammed b. Ali’nin

645

Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, TSMK, III. Ahmed blm. nr. 610, c. I, s. 122; Köprülü Ktp. nr. 465, vrk. 79/b; (matbu), I, 233.

de öyle olduğunu belirtmektedir. Yine o, Hz. Peygamber (s.a) devrinde kendilerinden ilim alınan meşhur sahabenin, müteakiben tâbiîn âlimlerinin bulunduğunu, ümmetin bunlar hak- kında icma’ ettiklerini ve eğer ilmin merkezi ıtrat idiyse ümmetin onları nasıl terk ettiğini hatırlatarak Rasûl-i Ekrem’in (s.a) Ebû Bekir, Ömer (r.a) ve diğer bazı sahabilere uyulması yönündeki bazı hadisleri nakletmektedir.646 Ancak tüm bu açıklamalara rağmen o, hâlâ ‘Şayet

hadis mahfuzsa’ diyerek ihtiyatı da elden bırakmamaktadır.647

Hakîm burada sened tenkidinden sonra çeşitli açılardan metin tenkidi yapmıştır. O ön- celikli olarak içinde ıtrat ve Ehl-i beyt geçen lafızların doğru olamayacağını belirttikten sonra, bu terimlerin geçtiği metinlerin tuhaf olduğunu ve gönlü rahatsız ettiğini ilgili haberi zikrede- rek işaret etmiştir. Allah’ın Kitab’ına ve ıtrata uymayı Hz. Peygamber’in (s.a) söylemeyece- ğini, söylese bile hangi devir ıtratına uyulacağının belirsizliğini ve Onun (s.a) en kıymetli ev- ladının bile ilmi yönden yetersiz olduğunu, buna mukabil ilmi bakımdan meşhur pek çok sahabi ve tâbiûnun bulunduğunu ve ıtratın aksine ümmetin onları kabul ettiklerini belirterek hadisi tenkit etmiştir.

Hakîm et-Tirmizî, ileride genişçe ele alınacak olan tahiyyat duası hakkında, Hasan el- Basrî ve başkalarından şerh olarak pek çok hadisinin nakledildiğini belirtmekte ve onların aslının olmadığını, uydurma olduklarını iddia etmektedir. O, bazı kimselerin onların isimlerini kullanarak, onlara yorum atfettiklerini zikrettikten sonra, Hasan el-Basrî’den rivâyet edilen bir tahiyyat duası şerhi nakletmekte ve yorumu kelime-kelime metin tenkidine tâbi tutup eleştir- mektedir.648

Yukarıda verilen bilgilerden hareketle Hakîm et-Tirmizî’ye göre, Allah’ın emir ve ya- saklarına riayet eden, hakk-ı a’zamı temsil eden, saf bir kalp, haberin münker mi ma’ruf mu olduğunu bilebilir. Bununla birlikte onun yukarıda yaptığı metin tenkidinden şu tenkit pren- sipleri tespit edilebilir: 1) Allah’ın nurlandırdığı temiz kalpli, hakk-ı a’zam sahibi muhakkik âlimlerin kalplerinin, haberi kabul veya inkâr etmesi ile yaptıkları tenkid. 2) Haberin Kur’an’a aykırı olması diğer bir ifadeyle Kur’an’a arz ile haberin tenkit edilmesi. 3) Haberin ayet ve (sahîh) hadislere aykırılığı ile mevzuluğunun tespit edilmesi. 4) Haberin akla, tarihi rivâyetle- re ve bilgiye ters olduğunun ortaya konulması ile metnin tenkit edilmesi. 5) Haberin içeriğinin

646

Bkz. Hakîm et-Tirmizî, Tefsîru “İnnî Târikun fîkumü’s-Sekaleyn: Kitâbullah ve Itratî”, (mecmû’a), Bâyezid Ktp. Veliyyüddin blm. nr. 770, vrk. 188/b-189/b. Ayrıca bkz. Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, Köprülü Ktp. nr. 465, vrk. 94/b-96/b; (matbu), I, 258-259.

147 metin yönünden tenkide tâbi tutulması. Burada tespit edilen beş hususun metin tenkidi yapan hadisçilerle uyumluluk arz ettiği görülmektedir.649

İlk dönem sûfîler arasında sadece Hakîm’in eserinde rastlanılan kalbe dayalı metin tenkidi metodu, ortaya konularak değerlendirildikten sonra, Hadis ilimlerinin karmaşık konu- larından biri olan müteşâbih haberler meselesine geçilecektir.