• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: İ‘RÂB İLMİ VE İ‘RÂBÜ'L-KUR’ÂN

2.3. İ‘râbü'l-Kur’ân Kavramı

İ‘râbü'l-Kur’ân kavramı iki kelimeden oluşan bir izafet terkibidir. İzafet terkibinde yer alan i‘râb kavramı daha önce ele alınmıştı. Kur’ân kavramı ise birçok çalışmada inceleme konusu yapıldığı için burada ayrıca üzerinde durulmayacaktır. Bu iki kavramdan oluşan izafet terkibi ise ayrı ayrı kelimeler halinde değil bir bütün olarak inceleme konusu yapılacaktır.

329 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, IV, 85.

330 el-Hacc 22/9.

2.3.1. Sözlük Anlamı

Bu terkip kavram haline gelinceye kadar sözlük anlamında kullanılmıştır. Sözlük anlamına göre bu kavram i‘râb kelimesinin anlamına göre farklılık arz edebilmektedir. İ‘râb kavramının sözlük anlamı başlığı altında temas edildiği gibi bu terkip “Kur’ân’ı hatasız okumak,332 Kur’ân'ı açıklamak ve tefsir etmek,333 Kur’ân âyetlerinin ne anlama geldiğini açıklamak, Kur’ân'ın bilinmeyen kelimelerini açıklayarak okumak,334 Kur’ân'ın kelime sonlarının harekelenerek okunması”335 gibi anlamlarda kullanıldığı ifade edilmektedir.

2.3.2. Terim Anlamı

İ‘râbın terim anlamı başlığı altında incelendiği üzere bu kavramın anlam gelişimine veya farklılığına paralel olarak i‘râbü'l-Kur’ân terkibinin de bu doğrultuda değişim ve gelişim süreci geçirdiğini söylemek mümkündür. Buna göre i‘râbü'l-Kur’ân kavramının tanımını i‘râb kelimesine verilen terim anlamların Kur’ân'a hasredilmesi suretiyle elde etmek mümkündür. Ancak bu terkibin bir bütün halinde kimler tarafından ne şekilde tanımlandığı kronolojik sıralama dikkate alınarak incelenmeye çalışılacaktır. Bu şekilde yapılan bir inceleme klasikte ve günümüzde konu ile ilgili kaleme alınan çalışmalarda tespit edilememiştir. Klasik kaynaklarda bir terkip olarak i‘râbü'l-Kur’ân tanımını bulmak mümkün olmasa da bu kavram çerçevesinde yapılan açıklamalar yoluyla âlimlerin tanımları ya da en azından bu kavrama olan bakış açıları tespit edilmeye çalışılacaktır.

Ferrâ (v.207/822)'nın Me‘âni'l-Kur’ân adlı tefsiri günümüze kadar ulaşmış dil ağırlıklı tefsirlerin en eskilerinden sayılır. O, bu eserinde âyetlerin sarf ve nahiv özelliklerini inceler. Eserin başlığındaki me ‘ânî kelimesi ile lafızların lügavi anlamları ve özellikleri kastettiği anlaşılmaktadır. Özellikle bir dilci olan Ferrâ'nın bu tabiri kullanması, tefsirinde âyetlerin dilsel yönü üzerinde yoğunlaşmayı esas aldığının bir göstergesidir. Ferrâ'nın eserinin girişinde bu kitabı Tefsîru müşkili i‘râbi'l-Kur’ân ve me‘ânîhi diye adlandırdığı belirtilmektedir.336 Bu adlandırma doğru ise bu tefsir, i‘râbi'l-Kur’ân

332 bkz. Münâvî, I, 558.

333 Süyûtî, el-İtkân, IV, 198.

334 Ali el-Kârî, IV, 1486; Münâvî, I, 558; Mübârekpûrî, VII, 240.

335 Beyhakî, III, 550.

kavramının başlık olarak kullanıldığı ve günümüze ulaşan ilk kitap olma özelliğine sahip olur. Bu başlıkta görüldüğü üzere i‘râbü'l-Kur’ân ve me‘ânî tabiri yanyana kullanılmaktadır. Me‘ânî tabiri ile ne kastedilmiş olabileceği yukarıda ifade edilmişti. İ‘râb tabiri ile ilk dönemdeki dar anlamıyla kelimelerin sonlarındaki i‘râb göstergeleri ya da Zeccâcî'de görüldüğü gibi337 nahiv anlamının kastedilmiş olması mümkündür. Ancak tefsirde yapılan i‘râb açıklamaları incelendiğinde hem dar anlamıyla i‘râb açıklamaları hem de geniş anlamıyla nahiv açıklamaları içine aldığı görülmektedir. Buna göre i‘râbü'l-Kur’ân tabiri ile Kur’ân'ın lafızlarının sonlarının durumları ve lafızların nahiv özelliklerinin incelenmesi kastedildiği anlaşılmaktadır. Me‘ânî tabiri ile nahiv dışında kalan lügavi anlamlar ve diğer dilsel özellikler ifade edilmiş olabilir. Çünkü tefsirin muhtevasının bu düşünceyi desteklediği görülmektedir.

Kutrub (v.210/825)'un İ‘râbü'l-Kur’ân adlı eseri günümüze ulaşmadığı için onun bu kavrama olan bakışı hakkında ancak sonraki kaynaklar yoluyla bazı ipuçları elde etmemiz mümkün görünüyor. İ‘râbın tanımı başlığı altında Kutrub'un bu kavramı kelimeler arası geçişi kolaylaştırmak amacıyla kelimenin sonuna konulan harekeler şeklinde anladığına değinilmişti. Dolayısıyla i‘râbın konuşma akışkanlığı dışında hiçbir özelliği olmadığı ifade edilmişti.338 Öyleyse yazdığı esere İ‘râbü'l-Kur’ân adını neden vermiş olabilir? Kaynaklar bu eserde âyetlerin ağırlıklı olarak sarf ve nahiv özelliklerini konu edindiğinden söz etmektedir. Öyleyse bu başlıktaki i‘râb kavramı yukarıda söz konusu edildiği gibi nahiv anlamında kullanılmış olabilir. Nahiv ise ilk dönemde sarf ilmini hatta Sîbeveyhi'nin el-Kitab’ında diğer dil ilimlerini de içine alacak şekilde Arap dili ilimleri anlamında kullanıldığı görülmüştür. Bu durum dikkate alındığında Kutrub'un bu eserinde Kur’ân lafızların dilsel özelliklerini incelenmesi anlamında i‘râbü'l-Kur’ân tabirinin kullanıldığını söylemek mümkündür.

İbn Kuteybe (v. 276/889) Te’vîlü müşkili'l-Kur’ân adlı eserinde i‘râb kavramını, lafızların fâil mef‘ûl gibi nahvî anlamlarının kelime sonlarındaki i‘râb göstergeleri yoluyla ortaya konulması şeklinde ifade ettiği görülmektedir. İbn Cinnî'de de görülen bu anlayışının kaynağı İbn Kuteybe olabilir. Âyetlerden verdiği örneklerden anlaşıldığı üzere i‘râbü'l-Kur’ân kavramını Kur’ân lafızlarının sonlarındaki i‘râb göstergeleri yoluyla nahvî anlamların ortaya konulması şeklinde ele almaktadır.339

337 Bkz. Zeccâcî, s. 91.

338 Zeccâcî, s. 70-71.

Zeccâc (v. 311/923)'ın Me‘âni'l-Kur’ân ve i‘râbüh adlı eserinde i‘râbü'l-Kur’ân anlayışı Ferrâ'nınki ile aynı olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu kavram lafızların cümle içindeki konumları başta olmak üzere sarf ve nahivle ilgili tüm özelliklerin incelendiği görülmektedir.

Nehhâs (v.338/950)’ın i‘râbü'l-Kur’ân adlı eseri yalnızca bu kavramın ad olarak verildiği ve günümüze ulaşan ilk eser olması açısından önemlidir. Çünkü bu eser, önceki Me‘âni'l-Kur’ân eserlerinden farklı olarak yalnızca Kur’ân lafızlarının ve kıraatlerinin i‘râbına yönelik olduğu vurgusu vardır. Ancak eser incelendiğinde i‘râb dışında lügavî bilgilerin varlığına rastlanmaktadır. Müellif kitabın girişinde önceliğinin ve ağırlık noktasının Kur’ân lafızlarının i‘râb açıklamaları olduğunu zikreder. Bununla birlikte i‘râb dışında ihtiyaç hissedilen lügavî bilgilerin de verileceğine işaret eder.340 Onun i‘râbü'l-Kur’ân anlayışı da İbn Kuteybe'nin anlayışıyla paralellik göstermektedir. Onun gibi kelime sonlarıdaki göstergeler ve bunların ifade ettiği nahvî anlamlar öncelik taşımaktadır.

Nahhâs’tan Ebû Hayyân’a kadar i‘râbü'l-Kur’ân anlayışının aynı şekilde devam ettirilerek bu alanda eserler kaleme alındığı görülmektedir. Kavram konusudaki anlayış bir olmakla birlikte dilcilerin ve müfessirlerin aynı âyete farklı faklı yaklaşımları farklı i‘râb açıklamalarına yol açmıştır. Âyetler konusunda ortaya çıkan farklı i‘râb vecihleri, birçok i‘râbü'l-Kur’ân türü eserlerin yazılmasına neden olduğu anlaşılmaktadır.

Ebû Hayyân (v.745/1344), tefsirinde i‘râbü'l-Kur’ân kavramını tanımlamasa da bu kavramla neyi amaçladığını izah eder. Ona göre i‘râbü'l-Kur’ân, Kur’ân lafızlarının en güzel i‘râb vecihlerinin açıklanmasıdır. Kur’ân beşer sözü olmadığından lafızlarının muhtemel olduğu güçlü ve zayıf bütün i‘râb vecihlerinin ortaya konulması doğru olmaz. Ebu Hayyân’ın açıklamalarından en güzel i‘râb vechinin, Arap diline göre zorlamadan en uzak, en fasih ve en güçlü i‘râb şekli olduğu anlaşılmaktadır.341

Demâmînî (v.827/1424), İbn Hişâm'ın Muğni'l-lebîb adlı eseri üzerine yazdığı şerhte i‘râbü'l-Kur’ân kavramını “Kur’ân lafızlarının nahiv ilmine göre açıklanması” olduğuna işaret eder342. Ancak kavramın tanımının bu olduğunu açık bir şekilde ifade etmez.

340 Nehhâs, s. 13.

341 Ebû Hayyân, I, 61-62.

Âlûsî'ye göre i‘râbü'l-Kur’ân tabirinin, Kur’ân'nın nahiv kurallarına göre farklı kıraatler de dikkate alınarak i‘râb vecihlerinin ortaya konulması şeklinde anlaşıldığı söylenebilir. Âlûsî bazı yerlerde “bu cümlenin veya terkibin i‘râbı şöyledir” şeklinde i‘râb ifadesini kullanır. O cümlenin veya terkibin i‘râbını yaparken cümle içindeki her kelimenin sarf ve nahiv açısından tüm özelliklerini zikreder. Yalnızca kelimenin cümle içindeki konumunu ifade eden mübtedâ haber vb. durumunu zikretmekle yetinmez. Örneğin kelimenin tenbih harfi, ism-i işaret olması gibi diğer özellikleri de i‘râb kapsamında zikreder. Dolayısıyla Âlûsî'ye göre i‘râbü'l-Kur’ân, Kur’ân lafızlarının sarf ve nahiv açısından tüm özelliklerinin incelenmesidir. Ancak bununla birlikte i‘râb yönünden yaptığı açıklamaların ağırlık noktasını, kelimelerin veya cümlelerin mübtedâ, haber gibi nahivsel konumu ve raf’, nasb gibi ne tür i‘râb aldığı vb. konular oluşturmaktadır.343 Âlûsî tefsirinin bazı yerlerinde âyetlerin i‘râbıyla ilgili âlimlerden aktardığı nakillerde önemli bir ayırıma dikkat çeker. O ayrım her i‘râb açıklaması gibi görülen ifadelerin aslında bir i‘râb açıklaması değil anlam izahı olmasıdır. Örneğin ِهِب او رَذْن يِلَو ِساَّنلِل غ َلَب اَذَه âyetinin344 i‘râb açıklamasını yaparken Müberred’in ِهِب او رَذْن يِل ifadesinin غ َلَب kelimesine müfredin müfrede atfı türünden matuf olduğunu söyler. Buna göre âyetin anlamı; “Bu, insanlara bir tebliğ ve uyarıdır” şeklinde olmaktadır. Âlûsî, Müberred’in bu açıklamasının bir i‘râb izahı olamayacağını ancak âyetin anlamını beyan etmeye yönelik olabileceğini ifade eder. Çünkü Âlûsî'ye göre böyle bir i‘râb nahiv açısından mümkün olamaz. Nedeni ise; ِهِب او رَذْن يِل ifadesinin başında bir harf-i cer bulunmaktadır. Bu harf-i cerin bağlı olduğu bir âmil yani bir müteallak olmak zorundadır. Arada atıf harfi olduğu için bu ifade, غ َلَب kelimesine taalluk edemez. او رَذْن يِل ifadesi gizli bir kelimeye atfedilmiştir. Dolayısıyla âyetin takdiri şöyledir: ِهِب او رَذْن يِلَو اوحصنيل ِساَّنلِل غ َلَب اَذَه “Bu öğüt almaları ve uyarılmaları için insanlara bir tebliğdir.” Âlûsî bu âyet hakkında başka i‘râb vecihleri de zikreder. Ancak sadece Müberred’ten aktardığı i‘râb vechini bir i‘râb değil, anlamın nahiv diliyle ifade edilmesi olarak gördüğü anlaşılmaktadır.345

Âlûsî de dahil olmak üzere birçok müfessir ve dilci tarafından i‘râbü'l-Kur’ân kavramını oluşturan i‘râb ve Kur’ân kelimelerinin birbirinden bağımsız bir şekilde tanımı yapılmıştır. Ancak bu iki kelimenin oluşturduğu bir terkip bütünlüğü içinde i‘râbü'l-Kur’ân tanımının yapıldığı tespit edilememiştir. Ancak Âlûsî'den sonra konu ile ilgili

343 Bkz. Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, II, 255.

344 İbrahim 14/52.

345 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, VII, 242. Âlûsî'nin i‘râb anlam ayrımına dikkat çektiği diğer örnekler için bkz. Âlûsî,

yapılan çalışmalarda bu kavramın tanımlarına rastlamak mümkün olabilmektedir. Konu ile ilgili çalışmalarda her bir müellifin kendine ait bir tanım yaptığı görülmektedir. Örneğin Ebyârî (v.1305/1888)'nin İbn Hişâm'ın el-Muğnî adlı eserine yazdığı haşiyesinde i‘râbü'l-Kur’ân'ı “Kur’ân terkiplerinin nahiv kurallarına göre i‘râb vecihlerinin açıklanmasıdır”346 diye tanımlamaktadır. Yusuf Îsâvî de bu tanımı esas alarak başka kaynakların yardımıyla birlikte şu şekilde bir tanım oluşturur: “İ‘râbü'l-Kur’ân: Araştırılıp sağlam şekilde ortaya konulan nahiv kurallarına göre Kur’ân terkiplerinin i‘râb vecihlerini araştıran bir ilimdir.”347 Bu tanıma göre yaygın olmayan nahiv kurallarına göre elde edilen ve zayıf görülen i‘râb vecihleri bu tanımın dışında kalmaktadır.