• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: ANLAMA YANSIMASI BAĞLAMINDA İ‘RÂB VECİHLERİ

4.1. Yaygın Olarak Bilinen Gramer Kuralının İ‘râb Tercihine Etkisi

4.1.3. Nahiv Kuralına Aykırı Görünen Âyetler (Müşkilü i‘râbi'l-Kur’ân) ve Âlûsî’nin

4.1.3.3. Mansuba Atfedilen Kelimenin Merfû Olması

َنيِذَّلا َّنِإ آ

َنو ئِبا َّصلاَو او داَه َنيِذَّلاَو او نَم ىَرا َصَّنلاَو

“Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Sabiîler ve Hristiyanlar…”677 Bu âyetteki durum bir öncekinin tam tersidir. Bu âyette َنو ئِبا َّصلا kelimesi َّنِإ'nin ismine atfedilmiş gibi görünmektedir. Dolayısıyla َنيِئِبا َّصلا şeklinde mansup olması beklenirken merfû şeklinde gelmiştir. Bu durum, nahiv kuralına aykırı görünmektedir. Bu kelime, el-Bakara sûresindeki َنيِئِبا َّصلاَو ىَرا َصَّنلاَو او داَه َنيِذَّلاَو او نَمآ َنيِذَّلا َّنِإ âyetinde678 ve el-Hacc sûresindeki َّنِإ

َنيِذَّلا آ

ىَرا َصَّنلاَو َنيِئِبا َّصلاَو او داَه َنيِذَّلاَو او نَم âyetinde679 mansup olarak gelmiştir. Bu âyetlerde nahiv kuralına uygun bir şekilde geldiği halde el-Mâide sûresinde ise yedi mütevatir kıraata göre merfû olarak gelmiştir. Ancak Übey ve İbn Kesîr kıraatine göre bu kelime diğer iki âyette olduğu gibi mansup okunmaktadır.680 Dolayısıyla hem diğer iki âyette hem de mansup okunan söz konusu kıraatlere göre bu âyette nahiv açısından bir problem yoktur. Ancak merfû okunan kıraatlerde nahiv kuralına aykırılık görünmektedir. Âlûsî bu sûredeki َنو ئِبا َّصلا kelimesinin merfû olmasının nahiv kuralına aykırı olmadığını ortaya koymak için zikredilen i‘râb vecihlerini şu şekilde değerlendirir:

674 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, II, 395.

675 Enbârî, el-İnsâf fî mesâili’l-hılâf beyne’l-basriyyîn ve’l-kûfiyyîn, II, 379.

676 bkz. Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 374, II, 395, VII, 275.

677 el-Mâide 5/69.

678 el-Bakara 2/62.

679 el-Hacc 22/17.

a) Bu kelime, mübtedâ olmak üzere merfûdur. Haberi ise hazfedilmiştir. Çünkü َّنِإ’nin haberi bu hazfedilene delalet ettiği için tekrar zikre gerek duyulmamıştır. Bu i‘râb vechine göre âyetin takdiri şöyledir: َت َك ْي َو َت َك ْي ْم م ه ْك ح ىراصَّنلاَو او داه َنيِذَّلاَو او نَمآ َنيِذَّلا َّنِإ

َك َنو ئِبا َّصلاَو َذ ِل

َك “Şüphesiz iman edenler, Yahudiler ve Hristiyanlar, onların hükmü şöyle şöyledir. Sabiîler de aynı şekildedir.” Buna göre َنو ئِبا َّصلاَو kelimesi hazfedilmiş haberi ile birlikte müstakil bir cümle olarak َّنِإ’nin ismi ve haber arasına girmişse de cümlenin sonunda yeni bir cümle takdirindedir. Yani َّنِإ’nin ismi ve haberi ile oluşan cümlenin akabinden َك َذ ِل َك َنو ئِبا َّصلاَو şeklinde yeni bir cümle gelmiş gibi kabul edilmektedir. Bu cümlenin te’hir niyetinde olduğunun söylenmesi ise cümlenin atfının sahih olması içindir. Bu cümle başındaki vâv, atıf için olup önceki cümleye atfetmektedir. َنو ئِبا َّصلاَو

َك َذ ِل

َك cümlesinin en sonda yer aldığı kabul edilmesinin gerekliliği ise َّنِإ’nin ismi ve haberinden oluşan cümleye atfı mümkün olması içindir. Aksi halde, matuf, matuf aleyhin önüne geçmiş gibi olur. Bu cümle, takdiren en sonda yer aldığı halde lafız olarak öne alınmasının sebebi hakkında Âlûsî şöyle der: Sâbiîler gibi yoldan çıkmış bir topluluğun dahi tövbesi kabul ediliyorsa onların dışındakilerin tövbesi öncelikle kabul edilir. Dolayısıyla Sâbiîlerin bu durumuna vurgu için cümle öne alınmıştır. Ayrıca َّنِإ’nin haberinin aynı zamanda َنو ئِبا َّصلا kelimesinin haberi yapılamaz. Çünkü bir mâmul, biri َّنِإ’nin ismi, diğeri mübtedâ olmak üzere iki ayrı şeye ait olamaz. Bu durumda iki ayrı âmil, bir mâmul üzerinde amel etmiş olur ki, bu Kûfe mezhebi dışındakilere göre caiz değildir. Kelimenin başındaki vâv, atıf harfi olup bu kelimenin, hazfedilmiş haberiyle meydana gelen cümleyi, َّنِإ’nin ismi ve haberinden oluşan cümleye atfeder.681 Halil b. Ahmed, Sîbeveyhi682 ve Zemahşerî gibi683 nahivcilerin çoğunluğunun benimsediği bu i‘râb vechini tercih ettiği anlaşılan Âlûsî, bunun Arap dilinde var olan bir durum olduğunu delillendirmek üzere şiirlerden örnekler getirir. Böylece âyetteki durumun, dil açısından aykırılık teşkil etmediğini ortaya koymaya çalışır. İbn Hişâm ise bu i‘râb vechini eleştirir. Çünkü bu durumda atfedilen cümlenin bir kısmı olan َنو ئِبا َّصلاَو kelimesi atfedilen cümlenin ortasına gelmiştir. Bir bakıma matuf, matuf aleyhin önüne geçmiş gibidir ki bu durum sadece şiirde görülür.684 İbn Hişâm'ın bu eleştirisine cevap olarak َنو ئِبا َّصلاَو kelimesinin başındaki vâvın atıf için değil, isti’nâfiye olduğu söylenir.

681 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, III, 366-367.

682 Zeccâc, II, 193.

683 Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 660-661.

Böylece bu kelimenin oluşturduğu cümle, itirâziyye olup araya girmiştir. Bu durum tıpkı şu âyetteki gibidir: َراَّنلا او قَّتا َف او لَعْفَت ْنَلَو او لَعْفَت ْمَل ْنِإَف “Eğer yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- o hâlde cehennemden sakının”685 Bu âyette altı çizili olan kısım, cümle-i itirâziyye olup başındaki vâv, isti’nafiyyedir. Ancak İbn Hişâm'a cevap olarak cümle, matuf değil de i‘tirâziyye yapıldığında ise yukarıda sözü edilen cümlenin takdimindeki Sâbiîlere olan söz konusu vurgu ortadan kalkmış olmaktadır. Çünkü i‘tirâziyye olan cümlede takdim te’hir söz konusu değildir. Bu nedenle Âlûsî, İbn Hişâm'ın eleştirisini kabul etmediği gibi bu eleştiriye yapılan böyle bir itirazı da kabul etmemektedir.686

Âlûsî'nin sözünü ettiği kelimenin takdimindeki vurgu Sâbiîlerin, Yahudi ve Hristiyanlardan daha sapmış oldukları anlamına göredir. Bu açıklama, Sâbiîlerin putperest bir topluluk olarak kabul edilmesine göredir.687 Halbuki Sâbiîlerin gerçekte kimler olduğu konusu tartışmalıdır. Onların Yahya peygamberin ümmetinden olup tevhid inancına Yahudi ve Hristiyanlardan daha yakın olduğu görüşü de bulunmaktadır. Bu görüş dikkate alındığında Âlûsî'nin takdimle ilgili açıklaması anlamsız kalacaktır. Bu nedenle Âlûsî, Sâbiîlerle ilgili bu görüşü zayıf olarak zikreder.688 Netice itibariyle bu i‘râb vechi, zorlama te’vil ve çıkmazları barındırdığından eleştirilere maruzdur. Âlûsî'nin bu vecih konusunda, nahiv açısından yeterli açıklama yapamadığı görülmektedir. Bununla birlikte anlam açısından bu vechin diğerlerine göre tercihe daha şayan olduğunu açık bir şekilde ifade etmez. Bu nedenle tercihinin bu i‘râb vechinden yana olduğuna ima etmekle birlikte ikinci olarak zikredilecek i‘râb vechinin de zayıf olduğunu söylemez.689

b) َنو ئِبا َّصلا kelimesi, bir önceki vecihte olduğu gibi mübtedâdır. Ancak haberi hazfedilmeyip bir önceki i‘râb vechine göre َّنِإ’nin haberi olarak zikredilen cümle, bunun haberidir. َّنِإ’nin haberi ise hazfedilmiştir. Zikredilen haber, hazfedilen bu habere delalet etmektedir. Âlûsî bu i‘râb vechinin Arap diline uygun olduğunu delillendirmek

685 el-Bakara 2/24.

686 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 279.

687 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 279.

688 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 279. Âlûsî bu görüşü zayıf görse de günümüz dinler tarihi araştırmacılarından Şinasi Gündüz, Sâbiîlerin kendi kaynaklarına dayanarak yapatığı doktora çalışmasında onların, Yayha peygamberin ümmetinden olan bir topluluk olduğunu ayrıntılı bir şekilde ortaya koymaktadır. bkz. Gündüz, Sâbiîler Son

Gnostikler, s. 53-54; Gündüz, Sâbiîlik, XXXV, 342.

amacıyla bu konuda şiir de zikreder. Âlûsî, bazılarının bu i‘râb vechini diğerine göre tercihe daha şayan gördüğünü belirtir. Çünkü bu i‘râb vechinde zikredilen haber, َنو ئِبا َّصلا kelimesine ait kılınmıştır. Zikredilen haber, bu kelimeye َّنِإ’nin isminden daha yakındır. Böylece en yakın olan, en yakına verilmiştir. Ayrıca bu vecihte önceki vecihte yapılan takdim te’hir gibi zorlamalar ve takdirler de yapmaya ihtiyaç yoktur. Ancak bu i‘râb vechine de itirazlar yöneltilmektedir. Şöyle ki; Arap dilindeki kullanıma göre böyle durumlarda zikredilen haber, birinci mübtedâya ya da mübtedâ konumda olan şeye ait kılınır. İkincinin haberinin hazfi daha yaygın olan bir durumdur. Bu i‘râb vechindeki gibi aksi durum ise caiz olmakla birlikte çok az görülmektedir. Yine başka bir itiraz olarak, âyetin asıl sevk sebebinin Ehl-i kitabın durumunu açıklamak olduğu belirtilir. Dolayısıyla âyetin sıyakı dikkate alındığında zikredilen haberin, Sâbiîlere değil, Yahudi ve Hristiyanlara ait olması daha önceliklidir. Buna göre birinci i‘râb vechi, âyetin sıyakına daha uygundur. Yine bu i‘râb vechinde, önceki i‘râb vechinde olan Sâbiîlerin takdim edilmesindeki vurgu kaybolmaktadır. Bu gibi eleştirilere açık olan bu i‘râb vechi, Âlûsî tarafından ikinci derecede bir öneme sahiptir. Netice de yine birinci i‘râb vechinin hem âyetin sıyakı açısından, hem takdimden dolayı oluşan vurgu nedeniyle belâgat açısından Âlûsî'ye göre daha uygun görülmektedir.690

c) َنو ئِبا َّصلا kelimesi, َّنِإ ve isminin mahalline atfedilmiştir. Ahfeş’in tercih ettiği bu görüşe göre691 َّنِإ ve isminin mahalli cümle başlangıcı olarak merfû hükmünde olduğundan َنو ئِبا َّصلا kelimesi de merfû olmuştur. Âlûsî bu görüşün bazı dilciler tarafından caiz görüldüğünü söylemekle birlikte bunu, zayıf olarak zikreder. Zayıflık gerekçesi konusunda da bazı dilcilerin nahiv açısından henüz haber zikredilmeden böyle bir atfı imkansız görmelerini ifade eder. Ancak nahivcilerin çoğunluğuna göre bu vechin zayıf olmasının nedeni ise bir mâmule iki âmilin gelmesidir. Çünkü bu durumda tek bir haber hem َّنِإ'ye ait olacak hem de mübtedâ olan َنو ئِبا َّصلا’ye ait olacaktır. Halbuki َّنِإ ile mübtedâ farklı şeylerdir. Bu nedenle bu vecih zayıf görülmüştür. Ancak mübtedâ olan َنو ئِبا َّصلا için hazfedilmiş bir haber takdir edilirse bu problem çözülmüş olur. Bu durumda َّنِإ ile mübtedânın ayrı iki haberi olacağı için bir mâmule iki âmil gelmemiş olur. Ancak bu durumda َنو ئِبا َّصلا kelimesi atfedilmiş olmayıp, bu kelimenin hazfedilmiş haberi ile oluşturduğu cümle, َّنِإ’nin cümlesine atfedilmiş olur. Dolayısıyla cümle, cümleye atfedilmiş olacağından َنو ئِبا َّصلا kelimesinin َّنِإ ile isminin mahalline atfı nedeniyle merfû

690 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, III, 367.

olduğunun söylenmesi anlamsız olacaktır.692 Bu durumda birinci i‘râb vechinden bir farkı kalmayacaktır.

d) َنو ئِبا َّصلا kelimesi, kendisinden önce bulunan او داَه fiilindeki zamire atfedilmiştir. Bu i‘râb vechine göe Sâbiîlerin de Yahudi oldukları ifade edilmiş olunmaktadır. Halbuki onların Yahudi oldukları bilinmemektedir. Dolayısıyla anlam açısından bu vecih zayıftır. Ayrıca Zeccâc, merfû muttasıl bir zamire ism-i zâhirin atfının mümkün olmayacağı gerekçesiyle bunun hatalı olduğunu belirtir.693 Merfû muttasıl bir zamire atıf yapılması için öncelikle munfasıl bir zamirle te’kid edilmesi gerekir. Örneğin ْن ك ْسا َك ج ْوَزَو َتْنَأ âyetinde694

َك جْوَز kelimesi doğrudan ْن ك ْسا’de bulunan muttasıl merfû zamire atfedilmeyip merfû munfasıl zamir olan َتْن ile te’kid edilerek atıf bu zamire yapılmıştır. َأ Neticede hem anlam hem nahiv kuralı açısından bu vecih zayıf görülmektedir.695

e) َّنِإ harfi yukarıda değinildiği üzere bazılarına göre ْمَعَن anlamında olup amel etmemiştir. Bu nedenle َّنِإ’den sonra gelen َنيِذَّلااو نَمآ mübtedâ olup buna atfedilen َنيِذَّلا او داَه ve َنو ئِبا َّصلا kelimeleri merfûdur. Ebû Hayyân, َّنِإ'nin ْمَعَن anlamında kullanıldığı sabit olmadığı gerekçesiyle bu vechi zayıf görmüştür.696 Bununla birlikte َّنِإ'nin ْمَعَن anlamında olduğu kabul edilse bile âyetin sıyakında “evet” diye cevap vermeyi gerektirecek bir durum olmadığı için âyetin anlamı açısından bu vecih zayıf kalmaktadır.

f) َنو ئِبا َّصلا kelimesi, geride geçen ism-i mevsûlun sıla cümlesine atfedilmiştir. Yani bu kelime نوئباصلا مه نيذلا takdirindedir. Buna göre َنو ئِبا َّصلا kelimesi hazfedilmiş bir mübtedânın haberi olarak ism-i mevsûlün sıla cümlesidir. Kisâî'nin benimsediği bu i‘râb vechini697 Âlûsî, zorlama bir te’vil olması nedeniyle zayıf görür.

g) َنو ئِبا َّصلا kelimesi, vâv üzerinde mukadder fetha ile mansubtur. Buna göre bu kelimede vâv, merfûluk alameti değildir. Kelime her durumda sabit olup takdirî harekelerle i‘râb almaktadır. Bu tıpkı, yukarıda sözü edildiği üzere tesniye olan kelimelerin daima elifle yazılıp mahallen i‘râb alması gibidir. Bu i‘râb vechini eleştiren Âlûsî'ye göre Arap

692 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, III, 366-368.

693 Zeccâc, II, 194.

694 el-Bakara 2/35, el-A‘râf 7/19.

695 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, III, 367-368.

696 Ebû Hayyân, IV, 325.

dilinde cemi kelimelerin böyle bir kullanımı hiçbir kabilede görülmemiştir. Halbuki tesniye olan kelimenin daima elifle yazılıp mahallen i‘râb alması bir kabilede görülmüştür. Bu nedenle belki tesniyeler için bu söylenebilir. Dolayısıyla kullanımı olmayan bir duruma göre Kur’ân âyetinin i‘râb izahının yapılması uygun olmaz.698