• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: ANLAMA YANSIMASI BAĞLAMINDA İ‘RÂB VECİHLERİ

4.1. Yaygın Olarak Bilinen Gramer Kuralının İ‘râb Tercihine Etkisi

4.1.3. Nahiv Kuralına Aykırı Görünen Âyetler (Müşkilü i‘râbi'l-Kur’ân) ve Âlûsî’nin

4.1.3.2. Merfûya Atfedilen Kelimenin Mansub Olması

َكِلْبَق ْنِم َلِزْن أ اَمَو َكْيَلِإ َلِزْن أ اَمِب َنو نِمْؤ ي َنو نِمْؤ مْلاَو ْم هْنِم ِمْلِعْلا يِف َنو خ ِساَّرلا ِنِكَل َنيِميِق مْلاَو َنو ت ْؤ مْلاَو َة َل َّصلا ِر ِخ ْلْا ِم ْوَيْلاَو َِّللهاِب َنو نِمْؤ مْلاَو َةاَكَّزلا َكِئَلو أ اًميِظَع اًرْجَأ ْمِهيِتْؤ ن َس 667 bkz. Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 22.

668 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, VIII, 533-535. krş; İbn Hişâm en-Nahvî, Muğni’l-lebîb, s. 58.

669 Âlûsî, tefsirin önsözünde en fasih yedi kabile olarak şu isimleri zikreder: Kureyş, Hüzeyl, Temîm, Ezdî, Rebîa, Hevâzin ve Sa ‘d b. Bekr. Âlûsî, önemli bir görüş olarak Kur’ân'ın yedi harf üzere inmesinden maksadın bu yedi kabilenin lügatına göre inmesini kaydeder. Kendisi bu görüşü kabul ettiğini belirtmez. Ancak en azından Kur’ân'ın Kinâne lügatına göre indiği görüşünü zayıf olarak zikreder. Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 22, VII, 176. Dolayısıyla Âlûsî'nin âyet hakkında Kinâne’nin lügatına göre i‘râb izahında bulunması bir çelişki arz etmektedir.

“Fakat onlardan (Ehl-i Kitaptan mümin olanlardan) ilimde derinleşmiş olanlar ve sana ve senden önce indirilene iman eden müminler, özellikle o namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz”670 Bu âyette mübtedâ olan َنو خ ِساَّرلا kelimesi ve buna atfedilen َنو نِمْؤ مْلا ve َنو تْؤ مْلا kelimeleri merfû gelmişken aynı sıralamada ve atıf dizisinde bulunduğu halde َنيِميِق مْلا kelimesi merfû gelmesi beklenirken mansub gelmiştir. Bu durum, nahiv kuralına aykırı gibi göründüğünden dilciler arasında tartışmalara yol açmıştır. Bu konuda birbirinden farklı i‘râb vecihleri ileri sürülmüştür:

a) Sîbeveyhi ve diğer Basralılara göre bu kelime, övgü amacıyla nahiv ilminde “en-nasb ‘ale’l-ihtisas” denilen kurala göre mansub olmuştur.671 Buna göre kelime, hazfedilmiş حَدْمَأ fiilinin mef‘ûlü olduğu için diğer atfedilen kelimelerden farklı bir i‘râb almıştır. Çünkü bu, diğerleri gibi atfa konu olmayıp gizli bir fiilin mâmulü olmuştur. Bu i‘râb vechi, Kisâî tarafından eleştirilmiştir. Çünkü Kisâî'ye göre böyle bir kullanım ancak söz tamamlandıktan sonra olur. Burada ise َنيِميِق مْلا kelimesi, cümlenin ortasında gelmiştir. Mübtedâ ve haberden oluşan bu cümle, henüz haberini alıp tamamlanmadan araya bu şekilde medh üzere mansub bir kelime giremez. Kisâî'nin bu görüşü, bir delile dayanmadığı gerekçesiyle kabul görmemiştir.

Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da Âlûsî, özellikle Sîbeveyhi ve Basralıların görüşünü kabul etmiştir. Bu i‘râb vechine göre âyetin anlamı yukarıda mealde verildiği şekildedir. Âlûsî, âyetin anlamı açısından bu i‘râb vechinin daha uygun olduğunu belirtir. Çünkü âyette Ehl-i Kitabın iman edenleri hakkında zikredilen vasıflar içinde namaz en belirgin bir özellik olması nedeniyle atıf dizininden koparılmıştır. Bu koparılma bir bakıma namazın, kulu Allah dışındaki şeylerden koparmasına benzemektedir. Böylece Âlûsî tasavvufî açıdan i‘râb vechi ile anlam arasındaki ilişkiyi ele alarak bunun daha güzel olduğunu ortaya koymaya çalışır. Böylece dilcilerin ve müfessirlerin yaptığı gibi salt nahiv açısından âyeti ele almayıp anlamı da göz önünde bulundurmuştur.

b) Kisâî'ye göre bu kelime, َكْيَلِإ َلِزْن أ اَمِب ifadesinde اَمِب’daki اَم’ya atfedilmiştir. İsm-i mevsûl olan اَم, harf-i cerle mecrur olduğundan ona atfedilen َنيِميِق مْلا kelimesi de mecrurdur. Bu i‘râb vechine göre namaz kılanlardan maksat peygamberlerdir.

670 en-Nisâ 4/162.

Dolayısıyla âyetin bu kısmının anlamı şu şekilde olmaktadır. “Sana indirilene, senden önce indirilene ve namazı kılan o peygamberlere iman eden müminler” Bu anlama göre iman edilen hususlardan biri de peygamberlerin kendisidir. Bu i‘râb vechine göre َة َل َّصلا َنيِميِق مْلاَو ifadesine başka anlamlar verilmişse de Âlûsî, bunların itibar görmediğine işaret etmektedir.

c) Bu kelime, ْم هْنِم’daki zamire atfedilmiştir. Dolayısıyla bu kelime mecrurdur. Buna göre bu kısmın anlamı şöyle olmaktadır. “onlardan ve o namazı kılanlardan ilimde derinleşmiş olanlar…” Bu anlama göre ilimde derinleşmiş olanların bir kısmı, namazı kılanlardan sayılmıştır.

d) Bu kelime, َكْيَلِإ َلِزْن أ اَمِب ifadesinde bulunan َكْيَلِإ’deki zamire atfedilmiştir. Bu zamir, harf-i cerle mecrur olduğundan ona atfedilen َنيِميِق مْلا kelimesi de mecrurdur. Bu i‘râb vechine göre âyetin bu kısmının anlamı şu şekilde olmaktadır. “Sana indirilene, senden önce indirilene ve namazı kılanlara indirilene iman eden müminler” Bu i‘râb vechine göre َة َل َّصلا َنيِميِق مْلاَو ifadesiyle kimlerin kastedildiği belirtilmemiştir. Ancak peygamberlerin ya da Peygamberin ashâbının kastedilmiş olması muhtemeldir. Peygambere indirilen vahiy, ashâba da inmiş kabul edildiğinden “namazı kılanlar” ifadesiyle onlar kastedilmiş olabilir.

e) Bu kelime, َكِلْبَق ْنِم’deki zamire atfedilmiştir. Bu zamir, izafetle mecrur olduğundan bu kelime de mecrurdur. Buna göre âyetin bu kısmının anlamı şöyledir. “Sana indirilene, senden ve namazı kılanlardan önce indirilene iman eden müminler” Bu i‘râb vechine göre namazı kılanlardan maksadın, peygamberin ashâbı olduğu anlaşılmaktadır.672

Âlûsî, Basralılar tarafından caiz görülmediği için son üç i‘râb vechini zayıf kabul eder. Çünkü bu vecihlerde َنيِميِق مْلا kelimesi, mecrur olan zamire atfedilmiştir. Basralıların kabul ettiği nahiv kuralına göre cer eden âmil tekrar etmeksizin böyle bir atıf caiz değildir. Dolayısıyla bu i‘râb vecihlerinin caiz olması için ْم هْنِم’dekine atıfta َنِميِق مْلا َنِم, َكْيَلِإ’dekine atıfta ملا ىَلِإ َنِميِق ve َكِلْبَق ْنِم’dekine atıfta ise َنِميِق مْلا ِلْبَق ْنِم şeklinde olması gerekirdi. Bu şekilde cer eden âmil َنيِميِق مْلا kelimesinin başında bulunmadığından, zamirlere atıf mümkün olamaz.673 Çünkü mecrur zamir, kelimenin bir parçası gibidir. Zamir ile cer eden âmilin birbirleriyle olan sıkı ilişkişinden dolayı bir bütün gibidirler.

672 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, III, 189-190.

Bu nedenle mecrur zamir, bu bütünün bir parçası gibidir. Dolayısıyla bir kelimeyi, mecrur zamire atfedildiğinde sanki kelimenin bir parçasına atfedilmiş gibi olmaktadır. Bu nedenle atfın mümkün olması için cer eden âmilin tekrar etmesi gerekmektedir.674 Ancak Kûfelilere göre ise bir kelime, cer eden âmil tekrar etmeksizin mecrur bir zamire atfedilebilir.675 Âlûsî, başka âyetlerin i‘râb izahında Kûfelilerin bu görüşünün doğru olduğunu kabul ederek bu görüşe göre yapılan i‘râb vecihlerini caiz görürken676 bu âyette ise aynı kurala göre yapılan i‘râb izahlarını zayıf görmesi bir çelişki arz etmektedir.