• Sonuç bulunamadı

İ‘râb Vecihlerinin Artmasında Nahvin Yeri:

BÖLÜM 2: İ‘RÂB İLMİ VE İ‘RÂBÜ'L-KUR’ÂN

2.2. İ‘râbın İlişkili Olduğu Temel Dil İlimleri

2.2.2. İ‘râbın Nahiv İlmi ile İlişkisi

2.2.2.2. İ‘râb Vecihlerinin Artmasında Nahvin Yeri:

Nahivcilerin ihtilafları ve kıraat farklılıkları i‘râb vecihlerinin artmasında önemli bir rol oynadığı, ileriki konularda ele alınacaktır. Bu başlık altında bir nahiv kuralının ve nahvî yapının aynı kelimede veya cümlede farklı i‘râb vecihlerinin artmasına olanak sağlaması incelenmektedir. Âlûsî tefsirinin genelinde âyetleri i‘râblandırırken genel kabul gören kurallar çerçevesinde nahiv ilminin imkan verdiği ölçüde kelimenin ya da cümlenin alabileceği bütün i‘râb vecihlerini izah etmeye çalışmaktadır. Bu i‘râb vecihleri arasında tercihte bulunurken bazen hangisini tercih ettiğini belirtmeksizin sırayla i‘râb vecihlerini sebepleriyle veya sebeplerini belirtmeden zikretmektedir. Zayıf bulduğu i‘râb vecihlerini de “şöyle de denilmektedir”, “bazıları şöyle iddia etmiştir” gibi ifadelerle zikretmektedir.

Kelamın i‘râb vecihlerinin artmasında nahvin çok çeşitli yönleri etkili olabilmektedir. Bunlar içerisinde zamirlerin mercilerinin ne olduğunun tespiti, harf-i cerlerin müteallaklarının belirsizliği, hazifli ifadeler, takdim ve te’hirler, atıf harflerinin ma‘tûfu nereye atfettiği açık olmaması, cümlede var olan iki kelimeden hangisinin mübtedâ hangisinin haber olduğunu belirlemede ihtilaf olması gibi durumlar i‘râb ihtimallerini

292 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 164.

artırabilmektedir.294

Zamirin merciindeki ihtilafın i‘râb vecihlerinin artmasına örnek: ْم كَءاَج ْدَق ِباَتِكْلا َلْهَأاَي َّللها ِهِب يِدْهَي نيِب م باَتِكَو رو ن ِ َّللها َنِم ْم كَءاَج ْدَق ريِثَك ْنَع و فْعَيَو ِباَتِكْلا َنِم َنو فْخ ت ْم تْن ك اَّمِم اًريِث َك ْم كَل نِ يَب ي اَن لو سَر âyetinde295 ِهِب'deki zamirin aidiyetinin açık olmaması birden fazla i‘râb vechine yol açmaktadır. Âlûsî'ye göre zamir, geride geçen nur ve kitap kelimelerinin ikisini birlikte ifade etmektedir. İki kelimeye ait olarak müfred zamir gelmesi konusunda üç ihtimal zikreder: a) Nur ve kitap aynı şeydir. b) İkisi tek bir şey hükmünde kabul edilmektedir. c) Zamirde kastedilen anlam ركذ اَمِب يِدْهَي “zikredilen şeylerle doğru yola iletir” te’vilindedir. Dolayısıyla zamir ism-i mevsûl olan اَم anlamı ifade ettiği için müfret olmuştur.296 Âlûsî'nin tercih ettiği anlaşılan bu görüşte bir zamirin iki şeyi ifade edebilmesinin imkanında üç ayrı açıklama getirmesi Râzî'ye bir cevap olduğu düşünülebilir. Çünkü Râzî, atıf harfinin ma‘tûf ve ma‘tûf ‘aleyhin farklılığını gerektirir kuralını gerekçe göstererek zamirin iki ayrı şeye râcî olacağı görüşünü zayıflıkla niteler.297

Âlûsî, zamirin geride geçen iki kelimeyi birlikte ifade etmesine göre ِهِب ي ِدْهَي cümlesinin iki şekilde i‘râbı olabileceğini belirtir. Cümle ya geride geçen kitap kelimesinin sıfatı olarak merfûdur ya da o kelimenin hali olarak mansubtur.298 Bu iki i‘râb vechine göre ْد َق َّللها ِهِب يِدْهَي نيِب م باَتِكَو رو ن ِ َّللها َنِم ْم كَءاَج cümlesinin anlamı şu şekilde olmaktadır:

Sıfat i‘râbına göre: “Size Allah'ın kendisiyle (kurtuluş yollarını) gösterdiği bir nûr ve apaçık bir kitap gelmiştir.”

Hal i‘râbına göre: “Size Allah'ın kendisiyle (kurtuluş yollarını) gösterecek şekilde bir nûr ve apaçık bir kitap gelmiştir.”

Cümlenin her iki i‘râba ihtimali olmasının nedeni ise nahiv kuralı gereği nekre kelimeden sonra gelen cümlenin hem sıfat hem de hâl olarak i‘râbı mümkün olmasıdır. Nahivcilerin genel kabul ettiği görüşe göre eğer kelime marife olsaydı, hâl olması

294 İ‘râb vecihlerini artıran nahiv kaynaklı etkenleri inceleyen bazı çalışmalar için bkz. Melh, 210-246; Abdullah, 17-126, 201-370; Ülgen, 164-244.

295 el-Mâide 5/15-16.

296 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, III, 269.

297 Fahreddin er-Râzî, XI, 327.

şeklinde tek bir i‘râbı mümkün olurdu. Çünkü marife kelimeden sonra gelen cümle sıfat olamaz. Sıfat ve mevsufun marifelik ve nekrelik yönünde aynı özelliği taşıması gerekmektedir. Cümle nekre olarak kabul edildiğinden marife olan kelimeye sıfat olarak i‘râbı yapılamamaktadır.299 Âlûsî bunun dışında zamirin merciine göre değişen başka birçok i‘râb vecihlerini Ukberî'yi referans göstererek zikreder. Ukberî'ye göre zamir, geride geçen اَن لو سَر/elçimiz kelimesine aittir. Buna göre zamirin bulunduğu cümle olan َّللها ِهِب يِدْهَي ifadesinin üç şekilde i‘râbı mümkün olmaktadır.

1) Cümle, اَن لو سَر kelimesinin halidir. Bu i‘râba göre َّللها ِهِب ي ِدْهَي...اَن لو سَر ْم كَءاَج ْدَق ifadesinin anlamı şöyle olur: “Allah'ın kendisiyle (kurtuluş yollarını) göstermek üzere… elçimiz size gelmiştir.”

2) نِ يَب ي fiilinin zamirinin halidir. Bu fiilin zamiri اَن لو سَر kelimesine aittir. Bu i‘râbta ْدَق ي اَن لو سَر ْم كَءاَج

نِ يَب ...

َّللها ِهِب يِدْهَي anlam şöyle olur: “Elçimiz size gelmiştir. Allah kendisi vasıtasıyla (kurtuluş yollarına) hidayet edecek şekilde o elçi (size birçok şeyi) açıklar.” 3) Cümle, nûr kelimesinin sıfatıdır. Bu i‘râbta َّللها ِهِب يِدْهَي نيِب م باَتِكَو رو ن َِّللها َنِم ْم كَءاَج ْدَق ifadesinin anlamı şu şekilde olur: “Allah'tan size kendisiyle (kurtuluş yollarını) gösterdiği bir nûr ve apaçık bir kitap gelmiştir”.300

Harf-i cerin müteallakındaki belirsizlik nedeniyle i‘râb vecihlerinin artmasına örnek: ْم كَّلَعَل ِتاَي ْلْا م كَل َّللها نِ يَب ي َكِلَذَك

َنو رَّكَفَتَت

ِةَر ِخ ْلْاَو اَيْنُّدلا يِف âyetinde301يِف/fî harf-i cerinin müteallakı konusunda Âlûsî üç görüş zikretmektedir.

1) Harf-i cerin müteallakı, َنو رَّكَفَتَت fiilidir. Dolayısıyla bu fiilin mef‘ûlü olmaktadır. Âlûsî, tercih ettiği bu i‘râb vechine göre anlamın şu şekilde olduğunu ifade eder: “Dünya ve âhiret işleri hakkında düşünesiniz diye Allah size bu şekilde âyetlerini açıklar”

2) Harf-i cerin müteallakı نِ يَب ي fiilidir. Dolayısıyla bu fiilin mef‘ûlü olmaktadır. Buna göre Âlûsî âyete şu şekilde anlam verir: “Düşünesiniz diye Allah dünya ve âhiret işleriyle ilgili âyetlerini size açıklar” Bu i‘râb vechine göre düşünüldüğünde neden fiil ile mâmulü arasına َنو رَّك َفَتَت ْم كَّلَعَل ifadesi gelmiştir diye bir soru akla gelebilir. Âlûsî, tefekküre ayrı bir önem vermek maksadıyla bu ifadenin cümleden sonra gelmesi

299 İbnü's-Serrâc, II, 31; İbn Hişâm en-Nahvî, Muğni’l-lebîb, s. 560; Üşmûnî, III, 92.

300 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, III, 269. Karşılaştırma için bkz. Ukberî, I, 428.

gerektiği halde daha önce zikredildiğini belirtir. Çünkü belâgat ilminde sonra gelmesi gereken bir şeyin öne alınması vurgu ifade etmektedir. Ancak Âlûsî bu i‘râb vehcini, Kur’ân'ın nazmına uygun olmadığı gerekçesiyle zayıf bulmaktadır. Çünkü ona göre tefekkür, âyetlerin açıklanmasının gayesi değildir. Tefekkür sadece âyetlere tahsis edilmeyip umumi olması gerekir. Ayrıca tefekkür dünya ve âhiret işleri hakkındaki âyetlere tahsis edildiğinde dünya ve ahiret ifadeleri tekrar edilmiş gibi olmaktadır. Tekrar ise nazımda zayıflığa neden olmaktadır.

3) Harf-i cerin müteallakı hazfedilmiştir ve harf-i cer, müteallakı ile birlikte ِتاَي ْلْا kelimesinin halidir. Buna göre âyetin anlamı şöyledir: “Düşünesiniz diye Allah size bu şekilde dünya ve âhiretle ilgili olan âyetlerini açıklar” Âlûsî bu i‘râb vechini de zayıf bulur. Ancak netice itibariyle görüldüğü gibi bir harf-i cerin müteallakının belirsizliği birden fazla ihtimali doğurmaktadır. Bu ihtimaller farkı i‘râb vecihlerine ve anlam farklılaşmasına neden olmaktadır.302