• Sonuç bulunamadı

Putların Şefaatinin/Aracılığının Reddedilmesi

Belgede İslam inancında şefaat (sayfa 81-87)

Kur’ân-ı Kerîm’de putların şefaatinin reddedilmesini izaha geçmeden önce konunun iyice anlaşılması için müşriklerin içine düştükleri putperestlik hakkında özet bilgi vermek faydalı olacaktır. Kaynaklarda putperestliğin kökeni ile ilgili verilen bilgileri şöylece sıralayabiliriz:

103 Bk. Taberî, et-Tefsîr, XX, 661-662; Râzî, et-Tefsîr, XXVII, 199; Zemahşerî, el-Keşşâf, V, 460; Kurtubî,

a.g.e., XIX, 94-96; İbn Kesîr, et-Tefsîr, VII, 229.

104

Necm, 53/26.

105 Bk. Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 423; Nesefî, Tebsıratü’l-Edille, II, 398; Râzî, et-Tefsîr, XXII, 138-139,

XXVIII, 263-265.

106 Âl-i İmrân, 3/194. 107

1. Putperestler, her iklim için semâvî ruhlardan belli bir ruh olduğuna inanırlar ve o rûha özel bir put belirleyip ona ibadet maksadıyla tapınırlardı.

2. Yıldızlara ibadet maksadıyla onlara özel putlar dikerler ve o putlara tapınırlardı. 3. Putlar için bazı tılsımlar uydururlar ve onlarda bir takım ilginç sırlar ile garip

şekiller hayal ederek onlara tapınırlardı.

4. Büyük olarak saydıkları kimselerin sûretlerini yaparlar; onların Allah yanında kendilerine şefaat edeceklerini düşünerek onlara hürmet eder ve tapınırlardı.

İşte putperestliğin temel felsefesi, bu dört esasta toplanmaktadır. Bu sapık

düşüncenin temelinde yatan ana sebep, Allah’a kavuşmayı ümit etmeksizin Hak olan Mâbud’a karşı, iftira ve yalandan menfaat beklemektir. Bunların cahil halkın basit hayalinden doğan ve hiçbir hakikate dayanmayan safsatalar olduğu ortadadır.108

Müşrikler, atalarının Allah Teâlâ’ya ibadet ederek yaklaştıklarını ve bunun sonucunda da Allah’ın onlara ulûhiyet (tanrılık) vasfı verdiğini, böylece onların da ibadet edilmeye hak kazandıklarına inanırlar. Müşriklere göre, Allah’a yapılan ibadetin kabul edilmesi için, mutlaka bu kişilere de ibadettte bulunulmalıdır. Ayrıca Allah son derece yüce ve erişilmez olduğundan O’na doğrudan ibadette bulunmak, insanı O’na yaklaştıramaz. Onun için mutlaka Allah ile kullar arasında aracı olması ve O’na yaklaştırması için bahsedilen tanrılaştırılmış kişilere ibadet edilmesi gerekir. Müşriklerin inancına göre bu kimseler ölmüş olsalar da işitirler, görürler, insanlar için şefaat dilerler, onların işlerini düzenlerler ve onlara yardım ederler.

Bu inanca sahip olan müşrikler, zamanla onların adına değişik nesnelerden heykeller yapmışlar ve onları ibadetleri esnasında kendilerine kıble edinmişlerdir. Daha sonra gelen nesiller ise bu putlarla, onların temsil ettiği kişiler arasındaki bağlantıyı kavrayamaz olmuş ve önlerindeki putların gerçek mâbud olduğunu düşünmeye başlamışlardır.109

İslâm’ın doğuşundan önce Mekkeliler de, putlara tapıyorlardı. Fakat onlarda daha o

zamanlar tekâmül etmiş, yüce, tek ve her şeye gücü yeten bir tanrı fikri de vardı. Böylesine çelişkili bir inanç yapısında inandıkları tanrıyı, dişisi ve çoğulu olmayan “Allah” kelimesiyle ifade ediyorlardı. Hemen her gün taptıkları putların ise Allah’ın yanında “şefaatçi” olacağını kabul ediyorlardı. Bundan dolayı Kabe’nin etrafında, Arap kabilelerini

108 Bk. Elmalılı, a.g.e., IV, 2692; Emiroğlu, H. Tahsin, Esbâb-ı Nüzûl: Kur’ân Âyetlerinin İniş Sebepleri ve

Tefsirleri, I-XIV, Konya: Yeni Kitap Basımevi, 1972, VI, 29.

109 Dihlevî, Şah Veliyyullâh Ebu Abdilazîz Kutbüddîn Ahmed b. Abdirrahîm b. Vecihiddîn (ö. 1176/1762),

temsilen kabile sayısınca put bulunuyordu. Ayrıca her kabilenin kendisine özel kıldıkları ve taptıkları putlar vardı. 110

Hz. İbrahim’in tevhide dayalı dinini ilk önce değiştiren, Arabistan’a putperestliği getiren ve Kabe’nin çevresine putları diken, Allah Resûlü’nün (s.a.v) hakkında

“bağırsağını cehenneme sürüklerken gördüm.”111 buyurduğu Amr b. Luhayy’dır.112

Rivâyetlere göre Allah’ın evi Kabe’nin çevresinde üçyüz altmış tane put vardı. Bu durum, Mekke’nin fethine kadar devam etti. Amr b. Luhayy’ın Mekke’de başlatmış olduğu putperestlik, daha sonraları her kabile ve bölgeye yayıldı ve Araplar da putlara düzenli olarak tapınır hale geldiler ve onları ilâh edindiler. Zamanla putperestlik o kadar yayıldı ki her Mekkeli, evinde tapınmak amacıyla put bulundurmaya başladı. Birisi yolculuğa niyetlendiğinde, evinde yaptığı son iş, eliyle ona dokunmak olduğu gibi yolculuktan döndüğünde evine girer girmez yaptığı ilk iş de, aynı şekilde eliyle ona dokunmak olurdu.113 Mekke müşrikleri, putların yardım ve şefaatlerine erişmek ve onları kızdırmaktan dolayı başlarına gelebilecek değişik bela ve musibetlerden korunmak amacıyla putlara dua ediyor; onlara kurbanlar ve çeşitli hediyeler takdim ediyorlardı.114

Şirk düşüncesinin ve putperestliğin temel yanılgısı, doğrudan doğruya Allah’la karşı

karşıya gelmek konusundaki ümitsizlik ve Hak Mâbud’a karşı yalana dayalı hayalî

şeylerden fayda ve teselli beklemektir.115

Diğer bir yanılgıları ise kendi elleriyle taştan ve ağaçtan yaptıkları putlara tapmaları ve Allah katında onlardan şefaat beklemeleridir. Halbuki biraz düşünseler, ibadet edilenin ibadet edenden üstün olması gerektiğini, putların ise konuşamayan, işitemeyen, göremeyen, soru sorulduğunda cevap veremeyen, kendilerine bir zarar verilecek olsa onu bile defedemeyecek olan ve kendilerine taparak yardım isteyenlere hiçbir yardımda bulunamayacak olan âciz varlıklar olduklarını

110 Hamîdullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, I-II, (trc. M. Said Mutlu), İstanbul: İrfan Yayınevi, 1966, I,

31; krş. Elmalılı, a.g.e., III, 1469; Altıntaş, Ramazan, Bütün Yönleriyle Cahiliyye, Konya: Ribat Yayınevi, ts., s. 117, 123, 173. Mesela Lât, Sakif ve Tâif kabilesinin; Uzzâ, Hubel, İsâf, Nâile, Kureyş’in; Menât, Evs ve Hazreç kabilesinin; Ved, Kelb Kabilesi’nin; Suva, Huzeyl kabilesinin; Yeğus, Tay’dan Mazhiç kabilesi ve Curaş halkının; Yeûk, Hemedân’ın; Nesr, Hımyer’de Zülkilâ boyunun; Saʽd, Milkan boyunun taptıkları putlardı. (Bk. İbn Kelbî, Ebü’l-Münzir Hişâm b. Muhammed b. Sâib (ö. 204/819), el-

Esnâm=Kitâbü’l-Esnâm, (nşr. Ahmed Muhammed Ubeyd), Abudabi: el-Mecmaü’s-Sekâfî, 2003, s. 39

vd.; İbn Hişâm, Ebû Muhammed Cemalüddîn Abdülmelik (ö. 213/828), es-Sîratü’n-Nebeviyye=Siratü İbn Hişâm, I-IV, (nşr. Muhammed Ali Kutub, Muhammed Delibalta), Beyrût: el-Mektebetü'l-Asriyye, 1992, I, 62 vd.)

111

Bk. Müslim, “Cennet”, 13 (III, 2191).

112 Bk. İbn Kelbî, a.g.e., s. 39 vd.; krş. İbn Hişâm, a.g.e., I, 60-61. 113 Bk. İbn Kelbî, a.g.e., s. 33 vd., 67 vd.; krş. İbn Hişâm, a.g.e., I, 60 vd. 114 Bk. Mâide, 5/103; Yâ Sîn, 36/74-75; Hûd, 11/54; krş. Altıntaş, a.g.e., s. 185. 115

anlayacaklardır.116 İbadet, tâzimlerin en büyüğüdür. Dolayısıyla ibadete layık olan, ancak insana çeşit çeşit nimetler lutfeden Allah Teâlâ’dır. Müşriklerin taptıkları cansız varlıklar, kendilerine tapanlara herhangi bir fayda sağlamadığı gibi, tapmayanlara da hiçbir şekilde zarar vermeye muktedir değildirler. Bunun için kâfirlerin ma’bud edindikleri varlıklar, asla ibadete layık değillerdir. Çünkü az önce de ifade edildiği gibi ibadet edilen, her yönden ibadet edenden üstün olmalıdır. Putlar ise onlardan her bakımdan daha âcizdir.117

Müşriklerin putlara tapmalarının ve böylelikle Allah’a ortak koşmalarının iki temel sebebi olduğu anlaşılmaktadır: Birincisi, müşrikler, Allah düşüncesine sahip oldukları halde, öldükten sonra dirilmeyi ve hesaba çekilmeyi kabul etmedikleri ve inanmadıkları için118 putların bu dünyadaki isteklerinin karşılanmasında yardımcı olacaklarını düşünürler.

İkincisi, eğer öldükten sonra yeniden dirilme ve Allah’ın huzuruna toplanma olursa,

putların kıyamet gününde kendilerine şefaatçi ve aracı olmalarını ümit ederler.119

Kur’ân-ı Kerîm’de şefaati konu edinen âyetler incelendiğinde hâkim olan fikrin, müşriklerin sahip oldukları şirk inancının reddedilmesi ve peygamberler vasıtasıyla tebliğ ve temsil edilen tevhid inancının telkin ve tesis edilmesi ibaret olduğu anlaşılmaktadır.120 Kur’ân-ı Kerîm, ilk muhatapları olan cahiliye toplumu içinde çoğunluğu oluşturan müşriklerin, hem Allah adında bir ilâh kabul ettiklerini121 hem Allah’tan başka kendilerine zarar veya fayda veremeyen putlara taptıklarını, hem de “Bunlar Allah katında bizim

şefaatçilerimizdir.”,122 ve “Sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara tapıyoruz.”123

diyerek putları kendilerine şefaatçi kabul ettiklerini haber vermektedir.124 Kur’ân’da müşrikler bu saçma inançlarından dolayı eleştirilir ve cansız, akılsız ve kendilerine bile faydası olmayan putlardan beklentilerinin faydasız ve anlamsız olduğu şöyle dile getirilir: “Allah’ı bırakıp kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere tapıyorlar ve “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.” Diyorlar. Onlara şöyle de: Yoksa siz, göklerde ve

116 Bk. A’râf, 7/194-195. 117

Râzî, et-Tefsîr, XVII, 48-49; Vehbi, Mehmed (ö. 1369/1949), Hulâsatü’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kurʽân, I-XV,

İstanbul: Üç Dal Neşriyat, 1968, VI, 2180. 118 Bk. Nahl, 16/8.

119 Bk. Yûnus, 10/18; krş. Nesefî, Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmud (ö. 710/1310),

Tefsîru’n-Nesefî=Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl, I-III, (nşr. Yûsuf Ali Büdeyvî), Beyrût: Dâru İbn

Kesîr, 2008, II, 12; Emiroğlu, a.g.e., VI, 27.

120 Bk. Bakara, 2/255; Yûnus, 10/18; Meryem, 19/87; Zümer, 39/3; Zuhruf, 43/86; krş. Yavuz, “Şefaat”,

DİA, XXXVIII, 412.

121

Bk. Ankebût, 29/61; krş. Zuhruf, 43/87; Mü’minûn, 23/84-85; Zümer, 39/8.

122 Yûnus, 10/18. 123 Zümer, 39/3.

124 Râzî, et-Tefsîr, XVII, 48-49; krş. Watt, William Montgomery, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, (çev.

yerde olup da, Allah’ın bilmediği bir şeyi O’na bildirmeye mi kalkışıyorsunuz?” O,

müşriklerin yakıştırdıkları ortaklardan münezzeh ve yücedir.”125 Müşrikler, bu ve benzeri

âyetlerde, kendilerinin ilâh ve şefaatçi olarak kabul ettikleri putlar tenkit edildiğinden dolayı Hz. Peygamber’den (s.a.v) ya içinde putlara tapmanın yasaklanmadığı bundan başka bir Kur’ân getirmesini veya bu Kur’ân’da değişiklik yapmasını istemişlerdir.126 İşte bundan dolayı Allah Teâlâ bu âyette putlara hakaret etmenin ve onları hafife almanın yerinde bir iş olduğunu beyan etmek için putlara tapmanın çirkinliğini gösteren bir ifade kullanmıştır.127 Zümer sûresinde ise müşrikler ve bâtıl inançları şu ifadelerle eleştirilir: “Yoksa onlar kendilerine Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “O şefaatçiler

hiç bir şeye güç yetiremez, hiçbir şeyi kavrayamaz olsalar da mı!”128

Bu bağlamda Kur’ân-ı Kerîm’de, putlara ümit bağlamış insanların kıyamet günü başlarına gelecek sahipsizliği ve yaşayacakları zorlukları değişik şekillerde tablolaştırılarak putların hiçbir yetki ve etkilerinin olmadığı vurgulanır. Bu âyetlerde, dünyada hiçbir işe yaramayan putların âhirette de kendilerine bel bağlayanların yanında olamayacakları, onları yalnız bırakacakları ve onlara hiçbir fayda sağlayamayacakları bildirilerek, müşrikler ve diğer kâfirler böylesi asılsız inanç ve saplantılarından vazgeçirilmeye çalışılır:129 “Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geleceksiniz ve (dünyada) size verdiğimiz şeyleri arkada bırakacaksınız. Yaratılışınızda ortaklarımız sandığınız şefaatçilerinizi de yanınızda görmeyeceğiz? Andolsun, aranız açılmış, (tanrı)

sandığınız şeyler sizi bırakıp gitmiştir.”130 Bu çeşit âyetlerde söz konusu edilen şefaatin,

putların ve putperestlerin durumları ile alâkalı olduğu anlaşılmaktadır. Bu ve ilgili diğer âyetlerle sadece bir kısım insanların, putlara atfettikleri güç ve özelliklerle ilgili inançlarının asılsız ve faydasız bir inanç olduğu bildirilmekte ve tevhid inancına dönmek gerektiği vurgulanmaktadır.131

125 Yûnus, 10/18. Âyetin nüzûl sebebi olarak Hz. Peygamber’in (s.a.v) kıyamet günüyle uyarısına karşı

Tâif’li şair ve filozof Nadr b. Hâris’in, “Kıyamet günü Lât ve Uzzâ bana şefaat edecekler.” sözü gösterilir. Bu ifade, müşriklerin putlara bakış açısını açık bir şekilde ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir. (Bk. Zemahşerî, el-Keşşâf, III, 123; Râzî, et-Tefsîr, XVII, 48-49; Elmalılı, a.g.e., IV, 2693; Emiroğlu, a.g.e., VI, 27.)

126 Bk. Yûnus, 10/15; krş. Vâhidî, Ebü’l-Hasen Ali b. Ahmed b. Muhammed (ö. 468/1076), Esbâbü Nüzûli’l-

Kurʽân, Riyâd: Dârü’l-Meymân, 2005, s. 441.

127

Bk. Râzî, et-Tefsîr, XVII, 48-49.

128 Zümer, 39/43; krş. A’râf, 7/195; Yâsîn, 36/23; Zuhruf, 43/86.

129 Bk. Taberî, et-Tefsîr, IX, 413-417; Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 374; Elmalılı, a.g.e., III, 1983. 130 En’âm, 6/94; krş. Kehf, 18/48; Şuarâ, 26/92-93; Kasas, 28/62; Ankebût, 29/25.

131

Yukarıdaki âyet-i kerîmede müşrikler, dünyada iken bütün gayret ve çabalarını makam, mevki elde etmek, mal biriktirmek ve taptıkları putların şefaatlerine erişmek için sarfettiklerinden dolayı azarlanmakta ve kınanmaktadırlar. Allah’ı hakkıyla tanımayıp tevhid inancından uzak bir hayat yaşayan kâfirler, kıyamet günü mahşer yerine geldiklerinde, sâlih amel ve hâlis niyet gibi âhiret azıkları kendilerini hiç yalnız bırakmayan mü’minlerin aksine, yanlarında biriktirdikleri dünya malından, hizmetçilerden hiçbir şey bulamayacakları gibi Allah katında şefaatçi olacaklarını sandıkları putlarını da göremeyeceklerdir.132 Dolayısıyla ümit besleyip kendilerinden şefaat bekledikleri putlarının onlara hiçbir yardımı olmayacaktır.133

Sonuç olarak, incelemeye çalıştığımız âyetler çerçevesinde bir değerlendirme yaptığımızda müşriklerin sahip olduğu şefaat anlayışının çarpık din algısından ve taptıkları putları Allah’la bir tutmalarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Hakikati anladıklarında ise çoktan iş işten geçmiş olacak; tekrar dünyaya dönüp mü’minlerden olmak isteseler de bu mümkün olmayacaktır. “Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” diyerek ümit bağladıkları cansız, akılsız, kendilerine bile fayda sağlamaktan veya gelecek zararı defetmekten âciz olan putların da onlara şefaati söz konusu olmayacaktır. Çünkü

şefaat yetkisi tamamen Allah’a aittir ve O dilemedikçe kimse kimseye şefaat

edemeyecektir. Nitekim bu konuyla ilgili âyetlerde şu iki husus dikkat çekmektedir: Birincisi, şefaat edecek olanlar Allah’ın bu konuda izin verdiği, hakkı bilip şahitlik eden kimselerdir. İkincisi, kendileri hakkında şefaat edilecekler de Allah’ın râzı olduğu kimselerdir. Bu âyetlerden açıkça anlaşılmaktadır ki Cenâb-ı Hakk, ne kendilerine tapılan putlardan, ne de onlara ümit bağlayıp onlardan şefaat bekleyen, hatta daha da ileri giderek onları ilâhlaştıran ve kendisine ortak koşarak tapanlardan râzıdır.134 Dolayısıyla müşriklerin putlardan şefaat beklentileri, hiçbir tutarlı tarafı olmayan, onları ebedî olarak içinde kalıp cezalandırılacakları135 cehenneme götürecek temelsiz bir düşünce, sonu hüsran olan boş bir hayal ve Allah hakkında açık bir yalan ve iftiradan ibarettir.136

132 Bk. Râzî, et-Tefsîr, XIII, 71-72; krş. Taberî, et-Tefsîr, IX, 413-417; İbn Kesîr, et-Tefsîr, III, 296-297;

Elmalılı, a.g.e., III, 1983.

133

Zuhruf, 43/86; Rûm, 30/12-13.

134 Bk. Yûnus, 10/18; Zümer, 39/3, 43-44; Meryem, 19/87; Mü’min, 40/18; Zuhruf, 43/86; Necm, 53/26;

En’âm, 6/51.

135 Bk. Beyyine, 98/6. 136

Belgede İslam inancında şefaat (sayfa 81-87)