B. Hz Peygamber’in (s.a.v) Şefaati
1. Hz Peygamber’in Konumu
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’in peygamberler silsilesinin son halkasını oluşturduğu,201 âlemlere rahmet olarak gönderildiği bildirilmekte;202 ona itaat edenlerin Allah’a itaat etmiş olacakları,203 ona tâbi olanların Allah’ın sevgisini kazanacakları ve günahlarının bağışlanacağı204 ifade edilmektedir. Ayrıca Kur’ân’da “Peygamber size ne
vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının.”205 buyurulmaktadır ki, bu
âyette, Hz. Peygamberin emrettiklerinin yerine getirilmesinin, nehyettiklerinden sakınılmasının ümmeti üzerine vacip olduğu bildirilmektedir. Allah’a ve Resûlüne itaat edenler büyük bir kurtuluşa erecek206 ve âhirette Allah’ın nimetlerine mazhar ettiği nebîler, sıddîkler, şehidler ve sâlih kişilerle beraber olacaklardır.207 Burada zikredilen ve bu mânaya delâlet eden pek çok âyetten208 anlaşılmaktadır ki, Allah Resûlü’nün emrettiklerini yapıp nehyettiklerinden sakınarak ona ittiba etmek, Allah’ın emriyle vaciptir. Hz. Peygambere itaat, Allah’a itaattir, Resûlü’nün emri, Allah’ın emridir.209
198
Bk. Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kurʽân, VIII, 340; Taberî, et-Tefsîr, XV, 43-47; Beyzâvî, a.g.e., III, 209; Râzî,
et-Tefsîr, XXI, 27; Nesefî, Tebsıratü’l-Edille, II, 397 vd.; Mevdudî, a.g.e., III, 120; Elmalılı, a.g.e., V,
3194, VIII, 5892 vd; krş. Fahruddîn er-Râzî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ömer (ö. 606/1209), eş- Şefâatü’l-Uzmâ fî Yevmi’l-Kıyâme, (nşr. Ahmed Hicâzî es-Sekâ), Kâhire: el-Mektebetü’l-Ezheriyye, 1988, s. 38-39; Kastalânî, a.g.e., IV, 640.
199 İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 434-435. 200 İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 435. 201 Bk. Ahzâb, 33/40. 202 Bk. Enbiyâ, 21/107. 203 Bk. Nisâ, 4/80. 204 Âl-i İmrân, 3/31. 205 Haşr, 59/7. 206 Bk. Ahzâb, 33/71. 207 Bk. Nisâ, 4/69.
208 Bk. Nisâ, 4/13; Enfâl, 8/20, 46; Ahzâb, 33/31; Nûr, 24/52.
209 Şevkânî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ali b. Muhammed (ö.1250/1834), Şerhu’s-Sudûr bi Tahrîm-i
Kur’ân’da olduğu gibi hadislerde de Hz. Peygamber’in özel konumuna dikkat çekilmiştir. Hadislerde mahşerde bütün insanların endişe ve ıstırap içinde bulundukları bir anda ona şefaat-i uzmâ verileceği ve böylelikle hiçbir peygamberin erişemeyeceği büyük bir şefaat yetkisine (makâm-ı mahmûd) sahip olacağı210 ve insanlık lehinde ilk önce onun
şefaatte bulunacağı bildirilir.211
Nitekim şu hadîs-i şerifte de bu hakikat açık bir şekilde ifade edilmektedir: “Ben kıyâmet gününde Âdem oğullarının efendisi, yerin yarılmasıyla kabirden ilk çıkacak olan, ilk şefaat isteyen ve kendisine ilk şefaat hakkı verilen
olacağım.”212 Bu hadiste Allah Resûlü’nün kendisinin ilk şefaat isteyen ve ilk şefaat hakkı
verilen olacağını bildirmesinden ondan başka da şefaat isteyecek ve kendilerine şefaat hakkı verilecek kimselerin olacağı anlaşılmaktadır.213 Kaʽb b. Mâlik’den (r.a) rivâyet edilen şu hadis, makâm-ı mahmûdun şefaat makamı olduğunu belirten ayrı bir delildir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “İnsanlar kıyamet günü diriltilirler. Ben ve ümmetim bir tepe üzerinde bulunuruz. Rabbim bana yeşil bir cübbe giydirir. Sonra bana şefaat izni verilir, ben de Allah’ın dilediği kadar niyazda bulunurum. İşte Makam-ı Mahmud
budur.”214
Resûl-i Ekrem (s.a.v), hem meleklerden hem de peygamberler dahil olmak üzere bütün insanlardan makam, mertebe ve sahip olduğu faziletler yönüyle daha üstündür.215 Allah’ın bütün peygamberlere kendi isimleriyle hitap ederken Hz. Peygamber’e “ey Resûl, ey nebî” şeklinde hitap etmesi,216 onun diğerlerine üstünlüğünün işareti olarak kabul edilmiştir.217 O (s.a.v), Allah’ın mesajını insanlara son defa, en mükemmel şekilde ulaştıran Hâtemü’l-Enbiyâ (s.a.v)218 ve âlemlere rahmet olduğu;219 aynı zamanda bütün toplumlara şahit olacak bir ümmete gönderildiği için220 onun daveti evrenseldir.221 Allah
210 Buhârî, “Zekât”, 52 (II, 130). 211
Müslim, “Îmân” 330, 332 (I, 188); Ebû Dâvûd, “Sünnet” 13 (V, 54).
212 Müslim, “Fezâil”, 3 (II, 1782); krş. Tirmizî, “Menâkıb”, 1 (V, 588).
213 Bk. Ahmed b. Hanbel, III, 94 vd., 325 vd., V, 43; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 26 (III, 34); İbn Mâce, “Zühd”,
37 (II, 1440).
214
Hâkim, el-Müstedrek, II, 363. (Buhârî ve Müslim’in şartlarını haiz olduğuna Zehebî de muvafakat eder.) (Yıldırım, Peygamberimizin Kur’ân’ı Tefsiri, II, 96)
215 Bk. İbn Murtezâ, el-Mehdî li Dînillâh Ahmed b. Yahyâ (ö. 840/1437); Kitâbü’l-Kalâid fî Tashîhi’l-Akâid,
(nşr. Albert Nasrî Nâdir), Beyrût: Dâru’l-Meşrık, 1985, s. 118; Dâvûdoğlu, Ahmed, Sahîh-i Müslim
Tercemesi ve Şerhi, I-XII, (nşr.), İstanbul: Sönmez Neşriyat, 1974, X, 5990.
216
Bk. Mâide, 5/41; Ahzâb, 33/45.
217 Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, IV, 227; Kâdî ʽİyâz, Ebü’l-Fazl İyâz b. Mûsâ b. İʽyâz el-Yahsubî (ö.
544/1149), eş-Şifâ bi Taʽrîfi Hukûki’l-Mustafâ, I-II, (nşr. Hüseyin Abdülhamîd Nîl), Beyrût: Dâru’l- Erkam, ts., I, 48; Topaloğlu, Bekir, “Muhammed”, DİA, İstanbul: TDV Yayınları, 2005, XXX, 439.
218 Bk. Ahzâb, 33/40. 219 Bk. Enbiyâ, 21/107. 220 Bk. Bakara, 2/143. 221
Resûlü (s.a.v), bütün insanlığa Allah’ın rahmetinin müjdecisi ve azabının uyarıcısı olarak gönderilmiştir.222
Hz. Peygamber (s.a.v), ümmetine karşı çok şefkatli ve merhametli olan bir nebidir.223 Kur’ân’da Hz. Peygamber’in mü’minlere kendi canlarından daha yakın olduğu,224 sıkıntıya düştüklerinde üzülüp üzerlerine titreyen, şefkat ve merhametini gösteren bir duyarlılığa sahip bulunduğu225 belirtilmektedir. Hz. Ebû Hüreyre ’nin rivâyet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber, ümmetine karşı durumunu, kendilerini ateşe atmakta ısrar eden canlıları yakalayıp kurtarmaya çalışan kimsenin durumuna benzetmiştir.226 Bundan dolayıdır ki Resûl-i Ekrem’in gönlü, büyük günah işlemiş olsa bile ümmetinden hiç kimsenin cehenneme girmesine ve hele hele orada ebedî olarak kalmasına asla râzı değildir.227 Hadis kaynaklarında zikredilen şu olay, bu gerçeği yansıtması bakımından dikkat çekicidir: Rahmet Peygamberi (s.a.v), bir gün, Kur’ân-ı Kerîm’deki Hz. İbrahim’in228 ve Hz.
İsa’nın229
ümmetleriyle ilgili sözlerini ihtiva eden âyetleri okuduktan sonra ellerini kaldırıp “Allah’ım! Ümmetim, ümmetim!” deyip ağlar. Bunun üzerine yüce Allah, ‘Ey Cebrail! Muhammed’e git ve ona şöyle söyle: “Biz seni ümmetin hakkında memnun edeceğiz ve
onlardan dolayı seni mahzun etmeyeceğiz.”230 buyurur. Burada şunu da unutmamak
gerekir ki Hz. Peygamber’in rızası, Allah’ın rızasına bağlıdır. Dolayısıyla Allah’ın rızasının olmadığı bir konuda Hz. Peygamber’in rıza göstermesi düşünülemez.231
Yine bazı hadislerde şefaat, Hz. Peygamber’e verilen ayrıcalıklar arasında sayılır. Nitekim Allah Resûlü (s.a.v) şöyle buyurur: “Benden önceki peygamberlerden hiçbirine verilmeyen beş şey bana verilmiştir: Ben, bir aylık mesafeye kadar korku (salmak) ile yardıma mazhar oldum. Yer(yüzü) bana mescid ve temizlik sebebi kılındı. Onun için ümmetimden kendisine namaz vakti erişen herkes, namazını kılıversin. Benden önce hiçbir kimseye helâl kılınmamışken ganimet bana helâl kılındı. Her peygamber, sadece kendi
kavmine gönderilirken ben, bütün insanlığa gönderildim. Ve bana şefaat verildi.”232
222 Bk. Sebe, 34/28; krş. A’râf, 7/158. 223 Bk. Tevbe, 9/128. 224 Bk. Ahzâb, 33/6. 225 Bk. Tevbe, 9/128-129. 226
Müslim, “Fezâil”, 17-19 (II, 1789-1790); Tirmizî, “Edeb”, 82 (V, 154).
227 Bk. Süyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, VIII, 542-543; krş. Âlûsî, Ebü’s-Senâ, a.g.e., XXX, 288-289. 228 İbrâhîm, 14/36.
229
Mâide, 5/118.
230 Müslim, “Îmân”, 346 (I, 191). 231 Elmalılı, a.g.e., VIII, 5895.
232 Buhârî, “Salât”, 56 (I, 113), “Teyemmüm”, 1 (I, 86); Müslim, “Mesâcid”, 521 (I, 370); Nesâî, “Gusl”, 26
Buradaki şefaatten maksat, kıyamet günü mahşer meydanında hesap vermek üzere bekleyen insanların hepsine şâmil olan ve onların bekleme sıkıntısından rahatlamalarını sağlayacak olan şefaat-i uzmâdır. Bunun gerçekleşeceğinde âlimler arasında herhangi bir ihtilaf yoktur.233
Şu hadîs-i şeriflerde Hz. Peygamber’in diğer peygamberler arasındaki konumu daha
açık ifade edilmiştir: “Kıyamet gününde ademoğullarının efendisi benim, hamd sancağı benim elimdedir. Övünme yok. O gün Âdem ve diğerleri de hepsi benim sancağım
altındadır. Toprak yarılıp kabirden çıkarılacak ilk kimse de benim fakat övünme yok.”234;
“Kıyamet günü geldi mi ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat
(etmeye yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok.”235 ve “…Dikkat ediniz Allah’ın
sevgilisi benim, övünme yok. Kıyamet günü hamd sancağını taşıyacak olan benim, övünme yok… Kıyamet gününde ilk şefaat edecek ve ilk şefaati kabul edilecek olan da benim. Fakat övünme yok… Cennetin kapılarının halkalarını ilk hareket ettirecek olan benim. Allah bana Cennet kapısını açacak, beni ve beraberimde olan mü’minlerin fakirlerini Cennete koyacaktır, fakat övünme yok… Ben geçmişlerin ve geçeceklerin en değerlisiyim, fakat
övünme yok…”236
Şefaat kavramı, genellikle âhiret âlemiyle ilgili hadislerde zikredilse de237
bazı hadislerde dünyaya ait hususlarda da kullanılarak238 şefaatin uhrevî yönünün yanısıra dünyevî yönünün de bulunduğu belirtilir.239 Peki Hz. Peygamber’in dünya hayatındaki
şefaati nasıl gerçekleşmiştir? Onun şefaati, had cezalarını da kapsar mı? Mü’minlerin de bu
dünyada birbirlerine şefaatte bulunmaları mümkün müdür? gibi soruların cevaplandırılması
şefaatin dünyevî yönünün anlaşılması bakımından önem arzetmektedir.
Peygamber’in diğer peygamberlere karşı sahip olduğu üstünlükleri (hasâis) zikredilmiştir. Hadis âlimlerine göre hadislerde geçen bu çeşit rakamlar, kesin bir miktara değil, öğrenmeyi kolaylaştırmak için parça parça tebliğe delâlet etmektedir. Hadislerde çeşitli vesîlelerle bu tür gruplandırmalar yer alır. Bazen büyük günahlarla ilgili olarak, bazen Allah'ın sevmediği hasletler olarak vs. farklı rivâyetlerde farklı rakamlar ve farklı konular zikredilir. Bu çeşit ifadeler arasında bir tearuz aramak gerekmez. Bu durum, “mevzunun derinliğine, şumûlünün genişliğine, müfredâtının çokluğuna bir delil olur.” (Bk. Canan,
İbrahim (ö. 2009), Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, I-XVIII, (nşr. Ahmet Hikmet Ünalmış
v.dğr.), Ankara: Akçağ Yayınları, 1995, XII, 386-387.)
233
Canan, a.g.e., XII, 385.
234 Tirmizî, “Menâkıb”, 1 (V, 587). Tirmizî, bu hadisin hasen sahih olduğunu belirtir. 235 Tirmizî, “Menâkıb”, 1, (V, 586). Tirmizî, bu hadisin hasen olduğunu belirtir. 236
Tirmizî, “Menâkıb”, 1 (V, 588). Tirmizî, bu hadisin garib olduğunu belirtir.
237 Bk. Buhârî, “Tevhîd”, 19 (VIII, 172), “Deʽavât”, 1, (VII, 145), “Tefsîru’l-Kur’ân” (Sûre 17), 5 (V, 225-
226); Tirmizî, “Sıfatü’l-Kıyâme”, 10, (IV, 622-624).
238 Bk. Buhârî, “Nikâh”, 15 (VI, 123); Ebû Dâvûd, “Büyûʽ”, 82 (III, 810). 239
2. Hz. Peygamber’in Dünya Hayatındaki Şefaati
Hadîs-i şerifler incelendiğinde Hz. Peygamber’in (s.a.v) hayatında “dünyada bir kimsenin meşrû işine yardımcı olmak, o işin gerçekleşmesi için aracılık etmek, hidâyetini istemek, mağfiret dilemek” anlamında şefaatte bulunduğu görülmektedir. Hadis kaynaklarında bu konuya örnek olabilecek pek çok olay yer almaktadır. Mesela, Hz. Câbir b. Abdillâh (ö. 78/697), Uhud’da şehit olan babasından kalan borcu ödemek için borçlu olduğu Yahudiden mühlet istemiş; Yahudinin ona mühlet vermekten çekinmesi üzerine Allah Resûlü’nden Yahudinin yanında kendisine şefaatte bulunmasını istemiş; Hz. Peygamber de (s.a.v) ona aracılık etmiş ve işinin hallolması için yardımcı olmuştur.240
Ayrıca hadis kaynaklarında Hz. Peygamber’in, kendisine bir kimse gelip bir istekte bulunduğu veya ihtiyacını dile getirdiğinde yanında bulunan müslümanlara dönüp “Şefaat
edin, ecir kazanın. Allah da Peygamberinin diliyle dilediğine hükmetsin.”241 buyurarak
onlara da bu konuda teşvikte bulunduğu zikredilmektedir. Buradaki şefaatin, insanlara iyilik yapmak veya iyiliğe vesîle olmak şeklinde gerçekleşeceği ve bu şefaatin karşılıksız kalmayıp böyle bir şefaatte bulunan kimsenin ondan mutlaka sevap olarak bir pay elde edeceği anlaşılmaktadır.242
Hadîs-i şeriflerde ölünün bağışlanması için dua edilmesi, dünyada ona şefaatçi olmak
şeklinde nitelendirilir.243
Nitekim hadis kaynaklarında zikredildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v), bazı gecelerde yatağından kalkıp Baki kabristanına giderek vefat etmiş mü’minlerin bağışlanmaları için dua ederek şefaatte bulunmuştur.244 Hz. Peygamber, duasının mü’minler için bir rahmet vesîlesi olduğunu bildirmiş;245 kendisi cenaze için dua ederken hem hayatta olan hem de ölmüş mü’minler için Allah’tan mağfiret dilemiş246 ve
240
Bk. Buhârî, “İstikrâz”, 9 (III, 83), 18 (III, 86-87).
241 Buhârî, “Tevhîd”, 31 (VIII, 193), “Edeb”, 36-37; Müslim, “Birr”, 145 (III, 2026); Tirmizî, “İlim”, 14 (V,
42); Ebû Dâvûd, “Edeb”, 116, hadis no: 5131 (V, 347); Nesâî, “Zekât”, 65 (V, 78).
242 Krş. Nisâ, 4/85. 243
Yavuz, “Şefaat”, DİA, XXXVIII, 412. Allah Resûlü’nün (s.a.v) cenaze namazında okuduğu şu dua bu konuda güzel bir örnektir: “Ey Allah'ım (bu cenazenin) Rabbi Sensin onu Sen yarattın, onu İslâm’a Sen
eriştirdin. Ruhunu Sen aldın. Gizlisini, kapalısını bilen Sensin. Biz Sana (ona) şefaatçi olarak geldik. Onu bağışla.” (Ebû Dâvûd, “Cenaiz”, 54, 56 (III, 538-539))
244
Bk. Müslim, “Cenâiz”, 102 (I, 669); Tirmizî, “Cenâiz”, 59 (III, 369); Nesaî, “Cenâiz”, 103 (IV, 91-94).
245
Ahmed b. Hanbel, IV, 388.
246 Ahmed b. Hanbel, IV, 170. Fıkıh âlimlerince günahların bağışlanması için dua edilmesi, cenaze
namazının mütemmim bir cüz’ü olarak kabul edilmiş ve buna büyük bir önem verilmiştir. (Bk. İmam-ı
Şafiʽî, Ebû Abdillâh Muhammed b. İdris b. Abbas (ö. 204/820), el-Ümm, I-VII, Kâhire: Dârü’ş-Şaab,
1968, I, 239-241; krş. Şirazî, Ebû İshâk İbrâhim b. Ali b. Yûsuf (ö. 476/1083), et-Tenbîh fi’l-Fıkhi alâ
Mezhebi’l-İmâmi’ş-Şâfiʽî, Kâhire: Mustafâ el-Bâbî el-Halebî, 1951, 35-36; İbn Hümâm el-Hanefî,
Kemâlüddîn Muhammed b. Abdülvâhid b. Abdülhamîd (ö. 861/1457), Şerhu Fethu’l-Kadîr, I-X, Kâhire: Mustafa el-Bâbî el-Halebî, 1970, II, 116-123.
mü’minleri de bu konuda teşvik etmiştir.247 Hadislerde Allah Resûlü’nün muhtelif zamanlarda kıldırdığı cenaze namazlarında ölü için dua ederken onun kabrinin genişletilmesi için dua ettiği;248 ölüyü defnetme işini bitirince kabrin yanında durup “Kardeşiniz için Allah’tan mağfiret dileyiniz, onun için sükûnet isteyiniz, zira o, şu anda
sorguya çekilmektedir.”249 buyurduğu ve Habeşistan kralı Necaşi vefat ettiğinde ashabına
“Kardeşiniz için (Allah’tan) mağfiret dileyin.”250 buyurduğu zikredilmektedir ki, hayatta
olan kimselerin dua ederek vefat etmiş kimselere faydalı olabileceğini göstermesi bakımından da dikkat çekicidir.251
Bunun yanısıra Allah Resûlü (s.a.v), Ashab-ı kirâmdan Abdullah b. Sercis’in (r.a) mağfiret olunması için dua etmiş;252 Leyletü’l-Baîrde (Hz. Câbir’in, Hz. Peygamber’e devesini sattığı gece) Hz. Câbir (r.a) için yirmibeş kere istiğfarda bulunmuştur.253 Ayrıca Evtas’ta yaralandıktan sonra Hz. Ebû Mûsâ el-Eşʽarî vasıtasıyla selam gönderip Allah’tan mağfiret dilemesini isteyen Ubeyd Ebû Âmir (r.a) için “Allah’ım, Ubeyd Ebû Âmir’i mağfiret buyur. Allah’ım, kıyamet günü onun derecesini kullarının birçoğunun derecesinden üstün tut!” diyerek dua ve istiğfar etmiş, bunu duyan Ebû Mûsâ, fırsatı kaçırmamış, “(Ey Allah’ın Resûlü!) Benim için de istiğfar ediver!” dileğinde bulunduğunda onun için de “Allah’ım, Abdullah İbn Kays’ın (Ebû Mûsâ) günahını
mağfiret et. Onu, kıyamet günü iyi bir yere koy!”254 şeklinde dua ve istiğfarda
bulunmuştur. Yine Enes b. Malik (r.a), Allah Resûlü’nden kendisi için kıyamet gününde
şefaat istediğinde Hz. Peygamber (s.a.v) ona şefaatte bulunacağına dair söz vermiştir.255
Bu örneklerin yanısıra Ashâb-ı kiram (r.a), kuraklığa maruz kaldıklarında yağmur yağması veya bol yağan yağmurun durması,256 âmâ olan sahabinin gözünün açılması,257
247 Nesaî, “Cenâiz”, 103 (IV, 94).
248 Müslim, “Cenâiz”, 85 (I, 662); Ahmed b. Hanbel, VI, 297. 249 Ebû Dâvûd, “Cenâiz”, 67 (III, 550.)
250
Nesaî, “Cenâiz”, 103 (IV, 94).
251 Bk. Toprak, a.g.e., s. 386.
252 Bk. Müslim, “Fezâil”, 112 (II, 1824).
253 Bk. Tirmizî, “Menâkıb”, 52 (V, 691); Hâkim, el-Müstedrek, II, 565. Hâkim, bu hadisi zikrettikten sonra
“sahih” olduğunu; Buhârî ve Müslim’in, şartlarına göre “sahih” olduğu halde tahric etmediklerini bildirir.
254
Bk. Buhârî, “Megâzî”, 55 (V, 101-102), “Cihâd”, 69 (III, 222), “Deʽavât”, 49 (VII, 162); Müslim, “Fedâilü’s-Sahâbe” 165 (II, 1943-1944).
255 Bk. Tirmizî, “Sıfatü’l-Kıyâme”, 9 (IV, 621). Tirmizî, bu hadisin hasen garib olduğunu belirtir. 256
Buhârî, “İstiska” 6-12 (II, 16-18); Müslim, “İstiska” 8 (I, 612); Ebû Dâvûd, “İstiskâ”, 2 (I, 695).
257 Bk. İbn Mâce, “İkametü’s-Salât”, 189 (I, 441); Tirmizî, “Deʽavât” 118 (V, 569); Ahmed b. Hanbel, IV,
138. Muhaddisler, bu hadisin “sahih” olduğunu; Buhârî ve Müslim’in şartlarına göre “sahih” olduğu halde tahric etmediklerini bildirir, Zehebî de bunu tasdik eder. (Bk. Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, VI, 167-168; Hâkim, el-Müstedrek, I, 313.)
müslüman olmayan bir yakınının hidâyete ermesi258 vb. gibi maksatlarla zaman zaman Allah Resûlü’ne müracaat ederek dua istemişlerdir.259 Ümmetine karşı çok şefkatli olan Hz. Peygamber ise onların isteklerinin karşılanması için şefaatte bulunmuş260 ve ümmetinin bağışlanması için dua ederek Allah’a yalvarıp yakarmıştır.261 Yine Resûl-i Ekrem, umre için kendisinden izin isteyen Hz. Ömer’e “Kardeşim! Duanda bizi de an,
unutma!” diyerek ondan dua istemiş;262 Hz. Üveys’in duasının makbul olduğunu bildirerek
onunla karşılaşanlara günahlarının affedilmesi için dua istemelerini tavsiye etmiştir.263 Burada şu hususa özellikle dikkat çekmek isteriz ki, hadîs-i şeriflerde bildirildiğine göre dünya hayatında şefaat, meşrû işlerde geçerli olmakla birlikte had cezası gerektiren suçların cezasının kaldırılması maksadıyla yapılması geçerli değildir.264 Nitekim şu olay, bu konuya güzel bir örnektir: Allah Resûlü’nün sevdiği kimselerden birisi olan Hz. Üsâme b. Zeyd, Kureyş kabilesinin ricası üzerine Allah Resûlü (s.a.v.) ile konuşarak Mahzum kabilesinden hırsızlık yapan bir kadının affedilmesi için şefaatte bulunur. Bunun üzerine Hz. Peygamber’in yüzünün rengi değişir ve: “Allah’ın koyduğu bir cezada sen şefaat mı ediyorsun?” diyerek bu durumdan memnun olmadığını izhar eder. Daha sonra oradakilere bir konuşma yapar. Konuşmasında şöyle buyurur: “Sizden öncekilerin helak olmalarının sebebi şuydu: “Onlardan şerefli, asil bir kimse hırsızlık yaparsa onu cezalandırmaz bırakırlar; fakir ve kimsesiz bir kimse hırsızlık yaptığında ise ona ceza uygularlardı.
258 Bk. Müslim, “Fedâilü’s-Sahâbe”, 158 (II, 1938); Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, VI, 203-204.
259 Bk. Buhârî, “Cuma”, 34 (I, 224); “Merdâ”, 6 (VII, 4); Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, VI, 182-183. Bu
konuda pek çok olay yaşanmıştır. Mesela sara hastalığı olan bir kadın, hastalığına şifa için Allah Resûlü’nün duasını alır. (Bk. Buhârî, “Merdâ”, 6) Başka bir kadın, hasta olan çocuğunu Hz. Peygamber’e getirerek onun ölmemesi için dua etmesini ister. Hz. Peygamber de o çouğun iyileşmesi, büyüyüp iyi bir kişi olması ve Allah yolunda savaşıp şehit olarak cennete girmesi için dua eder ve onun bu duası gerçekleşir. (Bk. Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, VI, 182.) Hz. Ebû Hüreyre , Allah Resûlü’ne giderek kendisi defalarca İslâm’a davet ettiği halde müslüman olmayan annesinin hidâyeti için dua ister, o da dua eder. Ebû Hüreyre (r.a), eve geldiğinde annesinin müslüman olduğunu öğrenir ve Hz. Peygamber’in yanına giderek duasının kabul olduğunu bildirir. (Bk. Müslim, “Fedâilü’s-Sahâbe”, 158; Beyhakî,
Delâilü’n-Nübüvve, VI, 203-204.) Ayrıca bk. Maverdî, Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habîb (ö.
450/1058), Aʽlâmü’n-Nübüvve, (nşr. Muhammed el-Muʽtesım billâh el-Bağdâdî), Beyrût: Dâru’l-Kitâbi’l- Arabî, 1987, s. 167-177.
260 Bk. İbn Mâce, “İkametü’s-Salât”, 189 (I, 441); Tirmizî, “Deʽavât” 117-118 (V, 568-569); Ahmed b.
Hanbel, IV, 138.
261
Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 162 (III, 217). Ebû Dâvûd der ki: (Şeyhim) Ahmed b. Sâlih bu hadisi bize naklederken (bu hadisin sened zincirinde bulunan) Eş’âs b. İshâk’ı (zincirden) düşürmüştür, (Fakat) bu hadisi bana Ahmed b. Sâlih’ten, Musa b. Sehl er-Remli’de rivâyet etti.) Onun rivâyet senedinde ise Eş’as b. İshâk zikredilmiştir.
262
Tirmizi, Deʽavât, 109 (V, 559).
263 Müslim, “Fedâilu’s-Sahâbe”, 223-225 (II, 1968-1969); Ahmed b. Hanbel, I, 38.
264 Bk. Kâdî ʽİyâz, Ebü’l-Fazl ʽİyâz b. Mûsâ b. ʽİyâz (ö. 544/1149), Şerhu Sahîh-i Müslim li Kâdî
ʽİyâz=İkmâlü’l-Muʽlim bi Fevâid-i Müslim, I-IX, (nşr. Yahyâ İsmâîl), Mansûra: Dâru’l-Vefâ, 1998, IV, 483.
Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsaydı mutlaka onun
da elini keserdim.”265
Netice olarak, hadislerden, Allah Resûlü’nün hayatta iken bir kimsenin meşrû isteğinin gerçekleşmesi için aracılık etmek, ona yardımcı olmak, bir kimsenin hidâyetini istemek, günahlarının bağışlanmasını dilemek anlamında şefaatte bulunduğu anlaşılmaktadır. Buradan hareketle şu fâni dünya hayatında ümmetinin hidâyeti ve bağışlanması için dua edip şefaatte bulunan Allah Resûlü’nün, ebedî hayatta, ümmetinin büyük bir sıkıntı yaşadığı, günahlarından dolayı cehenneme girme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu veya cehennemde azap çektiği bir durumda da Allah’ın izni ve rızasıyla onlara şefaat edeceği anlaşılmaktadır. Ayrıca dünya hayatında mü’minlerin birbirleriyle Allah’ın koyduğu sınırlar içerisinde her konuda yardımlaşma içinde olmaları gerektiği, bu maksatla yapacakları her türlü aracılığın, iyiliğin, duanın ve mağfiret talebinin dünyevî
şefaat kapsamına girerek kendilerine sevap kazandıracağı ortaya çıkmaktadır.
Hz. Peygamber’in (s.a.v) dünya hayatındaki şefaatiyle ilgili bu kadarlık bir malumatla iktifa ederek hadislerde daha çok üstünde durulan âhiret hayatındaki şefaatini açıklamaya çalışalım.