• Sonuç bulunamadı

Şefaatin Sözlük Anlamı

Belgede İslam inancında şefaat (sayfa 39-41)

“Şefea” ( َ<َ=َ)) fiili, birisi hakkında (ل) harf-i cerri ile kullanıldığında, onun için

şefaatçi olmak, aracılık yapmak; (. إ) harf-i cerri ile kullanıldığında vesîle olmak; (@A) harf-

i cerri ile bir iş hakkında kullanıldığında ise o işte yardımcı olmak mânalarına gelir.1 Arapçada şefaat edene “şâfiʽ ve şefîʽ” (<ِA َ) ve < ِ=َ)) denilmektedir. “Şüfʽa”, (Bَ,ْ=ُ)) istenilen bir şeyi yanında bulunan nesneye eklemeyi, katmayı ifade eder ki tek iken çift yapmaktan ibaret olur. Nitekim İslam hukukunda bir mülkün satımında kullanılan şüf’a hakkı bu mânadadır. “Teşfîʽ” (<ِ=ْCَ/), birisinin şefaatini kabul etmek; “istişfâʽ” (ع َ=ْCِ ْ ِا) ise bir kimseden şefaat istemek anlamına gelir.2

“Şefeʽa-yeşfeʽu” ( ُ<َ=ْCَE- َ<َ=َ)) fiilinin masdarı olan şefaat, sözlükte, “aracılık yapmak, vesîle olmak, dua etmek”3 anlamlarına gelip kendisi için şefaatte bulunulacak kimsenin faydasına olacak bir şeye erişmesi, zararına olacak bir durumdan kurtulması veya bir ihtiyacının karşılanması için yapılır.4

1

İbn Fâris, Ebü’l-Hüseyn Ahmed b. Faris b. Zekeriyya (ö. 395/1004), “şfa” md., Muʽcemu Mekâyisi’l-

Luga; I-VI, (nşr. Abdüsselâm Muhammed Hârun), Kâhire: Mustafa el-Bâbi el-Halebî, 1970, “şfʽa” md., a.g.e., III, 201; Râgıb el-İsfahânî (ö. 502/1108), “şfʽa” md., Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, (nşr. Safvân

Adnân Dâvûdî, Dımeşk: Dâru’l-Kalem, 1992, s. 458; Âsım Efendi, Mütercim (ö. 1235/1819), “şfʽa” md.,

Kâmus Tercümesi, I-III, İstanbul: Matbaa-i Bahriye, 1305,III, 307.

2 Fîrûzâbâdî, Ebü’t-Tâhir Mecdüddîn Muhammed b. Yaʽkûb b. Muhammed (ö. 817/1415), “şfʽa” md., el-

Kâmûsu’l-Muhît, Beyrût: Müessesetü’r-Risâle, 1993, III, 307-309.

3 Cevherî, Ebû Nasr İsmail b. Hammâd (ö. 400/1009), “şfʽa” md., es-Sıhâh Tâcü’l-Luğa (nşr. Şehabeddin

Ebû Amr), Beyrût: Dârü’l-Fikr, 1998, II, 958; İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Muhammed b. Mükerrem (ö. 711/1311), “şfʽa” md., Lisânü’l-Arab, I-XV, Beyrût: 1970, VIII, 183-185; Fîrûzâbâdî, “şfʽa” md., a.g.e., s. 947-948.

4 Zemahşerî, Ebü’l-Kâsım Cârullah Mahmûd b. Ömer (ö. 538/1144); “şfʽa” md., Esâsü’l-Belâğa, (nşr.

Mezid Naîm, Şevki Maarrî), Beyrût: Mektebetü Lübnân, 1998, s. 424-625; Ûşî, Ebü’l-Hasen Siracüddîn Ali b. Osman Ferganî (ö. 575/1179), Bed’ü’l-Emâlî: Emâlî, İstanbul: yay.y., 1318, s. 93; Muhammed b. Ebî Bekr b. Abdülkâdir er-Râzî, (ö. 666/1268), “şfʽa” md., Tefsîru Garîbi’l-Kur’âni’l-Azîm, (nşr. Hüseyin Elmalı), Ankara: TDV Yayınları, 1997, s. 305; Râzî, et-Tefsîr, X, 206; Ahterî, Mustafa b. Şemsüddîn el- Karahisârî (ö. 968/1560), “şfʽa” md., Ahterî-i Kebîr, İstanbul: Dersaadet Şirket-i Sahafiye-i Osmaniye, 1310; Tehânevî, Muhammed b. Aʽlâ b. Ali (ö. 1158/1745), “şfʽa” md., Mevsûâtu Keşşâfi Istılâhâti’l-

Fünûn ve’l-Ulûm, I-II, (nşr. Ali Dahrûc-Abdullah Halidî), Beyrût: Mektebetü Lübnân, 1996, I, 1034;

Dugaym, Semih, “şfʽa” md. Mevsûatu Mustalahâti İlmi’l-Kelâmi’l-İslâmî, I-II, Beyrût: Mektebetü Lübnân, 1998, I, 666.

Şefaatle aynı kökten türeyen “şefʽ” (<ْ=َ)), hem masdar hem de isim olarak

kullanılmaktadır. Masdar şeklinde, tek olan bir şeye bir mislini daha ekleyip onu çift yapmak; isim halinde ise ‘tek’ anlamına gelen “vetr” ( ْ/َو) kelimesinin zıddı olup ‘çift, eş’ demektir.5 Mesela tek olduğundan Hz. Âdem’e “vetr” ( ْ/َو), ona eş olup onunla çift olduğundan dolayı Hz. Havva’ya da “şefʽ” (<ْ=َ)); ayrıca Zilhicce ayının onuncu günü olan kurban bayramının ilk gününe çift sayı olduğundan dolayı “şefʽ” (<ْ=َ)), Zilhicce’nin dokuzuncu günü olan arife gününe ise tek sayı olduğu için “vetr” ( ْ/َو) denilmiştir. Nitekim “şefʽ” (<ْ=َ)) kelimesi, bazı âlimlere göre ( ِ ْ/َ ْ اَو ِ<ْ=ﱠC اَو) “Yemin olsun çift olana ve tek

olana.”6 âyetinde bu anlamda kullanılmıştır.7 Ayrıca bazı âlimler tarafından “vetr” ( ْ/َو) ile

tek ve eşi olmayan Allah Teâlâ’nın; “şefʽ” (<ْ=َ)) ile ise çift ve eşi olan yaratılmış bütün varlıkların murad edildiği ifade edilmiştir.8

Aynı zamanda şefaat, “başka birisine katılmak, yardım etmek ve destek olmak” demektir. Bu da genellikle rütbe, makam ve mevki bakımından üstte olanın daha altta olana katılması, eş, ortak olup onu desteklemesi demektir ki kıyamet günündeki şefaat bu

şekildedir.9

Kim birine eş olup onu desteklerse, o kişinin iyiliğine de kötülüğüne de ortak olmuş olur.10 Nitekim .َ َ9 ُ ّﷲ َن َ َو َ8ْ# ِ ٌKْ=ِ ُ َ ْ&ُ َE ًBَ ﱢ َ ًBَ9 َ=َ) ْ<َ=ْCَE &َ َو َ8ْ# ِ ٌG ِHَI ُ َ ْ&ُ َE ًBَ#َJَ2 ًBَ9 َ=َ) ْ< َ=ْCَE ْ&َ )

َ) ﱢKُ

ُ ٍء ْ@ ً ِ+

( “Her kim güzel bir hususta şefaatte bulunursa, ondan kendisi için bir nasip

olur; kim de kötü bir işe aracılık ederse, onun da buna denk bir payı olur. Allah her şeyi

koruyup hakkını vermektedir.”11 âyetinde şefaat, bu mânada kullanılmıştır.12 Buradaki

şefaat sözcüğü, “herhangi bir kimsenin bir başkasını hayır veya şer olan bir yola

yönlendirmesi, böylelikle diğerinin bu yola gitmesiyle yol gösterdiğinin çifti (şefʽi) imiş gibi bir hale gelmesi” anlamındadır.13 Bu hususu açıklayan bir hadîs-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Kim İslâm’da iyi bir yol, çığır açarsa, o kişiye hem bu yaptığının sevabı hem de bu yolda sevap işleyenlerin sevabı verilir, diğerlerinin sevabından da hiçbir şey

5

Ebû Bekr er-Râzî, “şfaʽ” md., Tefsîru Garîbi’l-Kur’âni’l-Azîm, s. 305; Âsım Efendi, “şfʽa” md., a.g.e., III, 307.

6 Fecr, 89/3.

7 Râgıb el-İsfahânî, “şfʽa” md., a.g.e., s. 386; Muhammed b. Ebû Bekr er-Râzî, “vtr” md., Tefsîru Garîbi’l-

Kur’âni’l-Azîm, s. 248; İbn Manzûr, “şfʽa” md., a.g.e., VIII, 183-185; Fîrûzâbâdî, “şfʽa” md., a.g.e., s.

947-948.

8 İbn Fâris, “şfʽa” md., a.g.e., III, 201; Muhammed b. Ebî Bekr er-Râzî, “vtr” md., Tefsîru Garîbi’l-

Kur’âni’l-Azîm, s. 248.

9

Râgıb el-İsfahânî, “şfʽa” md., a.g.e., s. 386; İbn Manzûr, “şfʽa” md., a.g.e., VIII, 183-185.

10 Râgıb el-İsfahânî, “şfʽa” md., a.g.e., s. 386; İbn Manzûr, “şfʽa” md., a.g.e., VIII, 183-185. 11 Nisâ, 4/85.

12 Taberî, et-Tefsîr, VII, 268; Âlûsî, Ebü’s-Senâ, a.g.e., IV, 143. 13

eksiltilmez. Her kim de İslâm’da kötü örnek olacak bir çığır açarsa, hem bunun günahı, hem de o yol üzere amel edenlerin günahı o kimseye yazılır ve diğerlerinin günahından da

hiçbir şey eksilmez.”14

Kişinin yüksek bir konuma sahip birisinin makamında başka birisi için ricada bulunmasına15 veya alacaklının yanında borçlunun lehine aracılık yapmasına16 dünyevî anlamda şefaat denir.17 Görüldüğü üzere şefaate yüklenen anlamlar içerisinde “aracı olmak”, “yardım etmek”, “vesîle olmak” anlamları ön plana çıkmaktadır ki şefaat kelimesi, türevleriyle birlikte, Kur’ân’da bu yönüyle hem dünyaya hem de âhirete yönelik olarak kullanılmaktadır.18

Şefaat, İslâm öncesi toplumlar tarafından bilinen ve kullanılan bir kavramdır.

Nitekim Araplar, meme emen yavrusu varken hamile kalan ve çift yavru sahibi olan deveye “Şâfiʽî” “@ِ,ِA ” ismini verirlerdi. َ) 19 Ayrıca bu müşrik toplumun, Kabe’yi tavaf ederlerken –hâşâ- “Allah’ın kızları” dedikleri kuş şeklindeki putlardan şefaat umarak “Lât hakkı için, Uzza hakkı için, üçüncüleri Menat hakkı için! Onlar yüce turnalardır. Onların

şefaati umulabilir!”20 demeleri bu kavramın Kur’ân’ın indiği toplum tarafından bilinip

kullanıldığını göstermektedir. Nitekim Kur’ân’ın cahiliye toplumunun sözü olarak zikrettiği “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.”21 ifadesi de bu gerçeği bildirmektedir.

Belgede İslam inancında şefaat (sayfa 39-41)