• Sonuç bulunamadı

Hâricîler’e Göre Büyük Günah İşleyenlere Şefaat

Belgede İslam inancında şefaat (sayfa 172-177)

B. Büyük Günah İşleyenlere Şefaat

1. Hâricîler’e Göre Büyük Günah İşleyenlere Şefaat

Hz. Osman’ın hicrî otuz beş yılında şehit edilmesiyle yaşanan “Hakem Olayı”nı bahane ederek İslâm tarihinde ilk tekfir hareketini başlatan Hâricîler,279 Ehl-i sünnet’in aksine ameli imandan bir parça olarak kabul ettiklerinden dolayı, tövbe etmeden ölen büyük günah sahibinin imandan çıkıp kâfir olacağı görüşünü benimsemişlerdir.280 Buradan hareketle onlar, büyük günah işleyip tövbe etmeden ölen kimsenin kâfir gibi ebedî olarak cehennemde kalacağını, azap göreceğini ve onlar için Allah’ın mağfiretinin ve Hz. Peygamber’in şefaatinin de geçerli olmadığını savunmuşlardır.281 Nasların zahirine göre hükmeden Hâricîler, bu görüşlerine “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar

kâfirlerin ta kendileridir.”282 ve “…Bütün bunlardan sonra kim inkâra saparsa yoldan

çıkmış kimseler işte bunlardır.”283 âyetleri ile “Namazı kasıtlı olarak terk eden kimse,

apaçık kâfir olmuştur.”284 hadisi gibi nasları delil göstermişlerdir.285

Gerek dinî gerekse siyasî konularda aşırı görüş ve faaliyetler ortaya koyan bir fırka olan Hâricîler, meselelerin derinliklerine vâkıf olmadıkları için kendi anlayışlarına uymayan görüş sahiplerini kâfir olmakla itham etmişlerdir.286 Çünkü onlara göre, Allah Teâlâ, büyük günah işleyen kimseleri de kâfirlere vereceği azap ile tehdit etmiştir.287 Hâricîler, günah işleyen kimsenin tövbe etmemesi halinde affedilmesinin câiz olmadığını iddia ederler. Zira onlara göre böyle bir kimse, kâfir olur ve diğer kâfirler gibi ebedî olarak cehennemde azap görür. Küfrün affedileceği hususunda ise naklî veya aklî bir cevâz

279

Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, I, 114-115; Ebû Zehrâ, Muhammed, İslâm’da Siyasi ve İtikâdî Mezhepler

Tarihi, (trc. Ethem Ruhi Fığlalı-Osman Eskicioğlu), İstanbul: 1970, s. 141; İrfan Abdülhamid, a.g.e., s.

89; Topaloğlu, Kelam İlmi, s. 272.

280

Hâricîlerin iman konusundaki görüşlerini açıkladıkları dönemdeki olaylara bakıldığında onların bu konudaki görüşlerinin, Kelâmî değil siyasî bağlamda ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bk. Izutsu, Toshihiko (ö. 1993), İslam Düşüncesinde İman Kavramı, (trc. Selahattin Ayaz), İstanbul: Pınar Yayınları, 1984, s. 11-12; İrfan Abdülhamid, a.g.e., s. 79-89; Akbulut, Ahmet, Sahâbe Dönemi İktidar Kavgası, y.y., yay.y., ts., s. 235.

281 Eşʽarî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn, I, 204, 168-169; Bağdâdî, el-Fark Beyne’l-Fırâk, s. 44; Şehristânî, el-Milel

ve’n-Nihal, I, 122; Teftâzânî, Şerhu’l-Akâid, s. 178.

282 Mâide, 5/44. 283

Nûr, 24/55.

284

Taberânî, el-Muʽcemü’l-Evsat, IV, 211; Ali el-Müttakî, a.g.e., VII, 280 (h. no: 18876). Âlimler, farziyetini inkâr etmeksizin, sırf ihmal ve tembellik nedeniyle namazı terk eden müslüman hakkında hükmün ne olacağı konusunda farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi hakkında bk. Altuntaş, Halil İslam’da Din Hürriyetinin Temelleri, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2001, s. 86-118.

285 Bk. Teftâzânî, Şerhu’l-Akâid, s. 178.

286 Topaloğlu-Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, s. 120. 287

bulunmamaktadır.288 Hâricî anlayışa göre bir kimse Allah’ın varlığına, birliğine ve Hz. Peygamber’in O’nun Resûlü olduğuna iman etse fakat farzlardan herhangi birini yerine getirmese büyük günah işlemiş olur ve bu durum, o kişinin küfrüne delil kabul edilir.289

Hâricîler, pek çok fırkaya ayrılmışlar ve büyük günah işleyenin durumu konusunda birbirinden farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Hâricîlerin en ılımlı ve günümüze kadar ulaşan tek kolu olan İbâzıyye’nin çoğunluğu bile, farzlardan birini terkeden veya haram olan bir şeyi yapan kimsenin imandan çıkıp kâfir olacağını ve ebedî olarak cehennemde kalacağını ileri sürmüştür.290 İbâzıyye’nin bir kısmına göre ise küfür, hangisi olursa olsun günah olan davranışları yapmakta ısrar etmektir.291 Onlar, Muʽtezile ile aynı paralelde görüş beyan ederek Allah’ın va’d ve vaîdine aykırı olduğu gerekçesiyle günahkâr için

şefaatin söz konusu olmadığını iddia ederler. Onlara göre büyük günah işleyen kimsenin

tek kurtuluş yolu tövbe etmektir; çünkü Allah, tövbe etmedikçe büyük günahları bağışlamaz.292 Ayrıca İbâzıyye, “Ümmetimden iki topluluk vardır ki onlar şefaatime

erişemeyeceklerdir: Mürcie ve Kaderiye. Onlar, yetmiş nebinin diliyle

lanetlenmişlerdir.”293 sözünde olduğu gibi, şefaatle ilgili rivâyetler uydurarak görüşlerini

288 Bağdâdî, el-Fark Beyne’l-Fırâk, s. 45-65; Nesefî, Tebsıratü’l-Edille, s. 369; Şehristanî, el-Milel, I, 122.

Hâricîlerin büyük günah işleyen kimsenin durumuyla ilgili bu yaklaşımlarınının Muʽtezile tarafından da aynen benimsenmiş olması, Muʽtezile’nin görüşlerinin değerlendirilmesi bakımından dikkate alınması gereken bir husustur.

289 Eşʽarî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn, I, 182; Bağdâdî, el-Fark Beyne’l-Fırâk, s. 61; Ahmed Emin (ö.

1373/1954), Fecru’l-İslâm, Kâhire: Mektebetü’n-Nehdati’l-Mısriyye, 1965, s. 259; Gölcük, Şerafeddin,

Kelam Tarihi, Konya: Kitap Dünyası Yayınları, 2009, s. 23.

290 Eşʽarî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn, I, 184-185, 189; Bağdâdî, el-Fark Beyne’l-Fırâk, s. 61; Fığlalı, Ethem

Ruhi, “Hâricîler”, DİA, İstanbul: TDV Yayınları, 1997, XVI, s. 173; Sâlimî, Nûruddîn Abdullah b. Hamîd; Tuhfetü’l-Aʽyân bi Sîreti Ehl-i ʽUmân, (I-II), (nşr. Ebû İshâk İbrâhîm Ettafeyyiş), Kâhire: Dâru’l- Kitâbi’l-Arabî, 1961, I, 84; krş. Fığlalı, Ethem Ruhi, “İbâzıyye”, DİA, İstanbul: TDV Yayınları, 1999, XIX, 259.

291 Bk. Eşʽarî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn, I, 187; Bebek, Adil, Mâtürîdî’de Günah Problemi, İstanbul: Rağbet

Yayınları, 1998, s. 143.

292 Vercelânî, Ebû Yaʽkûb b. İbrâhîm el-ʽİbâzî (ö. 570/1175), ed-Delîl ve’l-Burhân, I-III, (nşr. Sâlim b.

Hamd el-Hârisî), Ammân: Vizaretü’t-Türâs ve’s-Sekâfe, 2006, II, 55; Fığlalı, “İbâzıyye”, DİA, XIX, 259.

293( ً I & , ن J . 9 ن I , 4ھو BEر*+ او B • 4 ا :@ 9 =) 48 #/ 6 @ أ & ن =„ ط ) Rivayete bu lafızlarla

muteber hadis kaynaklarında rastlamadık. Ebu’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, rivayeti :@ 9 =) 48 #/ 6 @ أ & ن =#Œ)

ل ƒ ؟BEر*+ ا & ،ﷲ ل ر E K ƒ ،BEر*+ او B • 4 ا

: ن +E م ƒ : K ƒ ،ر*ƒ 6 : ل ƒ ؟B • 4 ا &4A : إ ن Š ا آ @A ن I E م ƒ K ُ اذ ن +E ن 4E†ا &9 : ﷲ ء ) نإ ن # « &;I

.( lafızlarıyla zikreder ve “mevzû” kabul eder. Bk. İbnü’l-Cevzî, Ebü’l- Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Ali (ö. 597/1201), Kitâbü’l-Mevzûât mine’l-Ehâdîsi’l-Merfûât, I-III, (nşr. Nureddin Boyacılar), Riyâd: Mektebetu Edvai’s-Selef, 1997, I, 195. Zehebî ise rivayeti @ أ & ن =ْ#Œ)

@ 9 =) 48 #/ 6

:

ن +E &EP ا B • 4 ا

:

ن +E &EP ا BEر*+ او ،ﷲ ء ) نإ ن # « &;I

:

ر*ƒ 6

( lafızlarıyla mevzû rivayetler

arasında zikreder. Bk. Zehebî, Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman (ö. 748/1348),

Ehâdîsu Muhtâre min Mevzûâti’l-Cevrakânî ve İbnü’l-Cevzî, (nşr. Abdurrahmân b. Abdülcelîl Ferivaî),

Medine: Mektebetü’d-Dâr, 1984, s. 49. Rivayet, Mâtürîdî’nin Kitâbu’t-Tevhîd’inde 48 #/ 6 @ أ & ن =ْ#Œ)

@ 9 =)

:

BEر*+ ا و B • 4 ا

( şeklinde yer alırken (Bk. Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevhîd, s. 507); Münâvî’nin Feyzu’l-

Kadîr’inde(BEر*+ او B • 4 ا :@ 9 =) 48 #/ 6 @ أ & ن =ْ#Œ) lafızlarıyla yer alır. Bk. Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, IV, 209. Söz konusu hadis, Tirmizî’nin Sünen’inde şu lafızlarla yer alır: مO †ا @A 48 œ . أ & ن =ْ#Œ)

G HI

:

BEر*+ او B • 4 ا

güçlendirmeye çalışmışlardır.294 İbâzıyye’ye mensup bazı kimselere göre ise büyük günah işleyen kimse, şirk anlamında bir küfür değil, nimetlere nankörlük etmek anlamında küfür işlemiş olur.295 Onlar, büyük günah işleyenin müşrik olduğu görüşünü reddetmişler ve bu kimseyi “mü’min” olmasa da “muvahhid” olarak nitelemişlerdir.296 İbâzıyye’nin Yezidiyye koluna göre ise küçük-büyük bütün günahlar şirk olarak değerlendirilir.297

Hâricî fırkalarından Ezârika’ya göre büyük günahlardan herhangi birini işleyen kimse, İslâm dairesinden çıkıp kâfir olur. Böyle bir günahkâr, diğer kâfirler gibi ebedî olarak cehennemde kalır, dolayısıyla şefaatten istifade edemez. Onlar, bu görüşlerine

İblis’in küfrünü delil göstererek şöyle demişlerdir: “İblis, Âdem’e (a.s) secde edilmesi

emredildiğinde bu emre karşı çıkıp büyük günah işlemiştir. Bilindiği üzere o da Allah Teâlâ’nın birliğine inanmaktaydı.” Ayrıca Ezârika’ya mensup olanlar, kendileri dışında bütün müslümanları tekfir etmişlerdir.298

Genel olarak Hâricîler, “Rabbimiz! Sen kimi ateşe sokarsan hiç şüphe yok onu rezil

etmiş olursun. Zâlimlerin hiç yardımcıları yoktur.”299, “Günahlara batanların varacakları

yer ise ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya geri çevrilirler.”300 “Artık

şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.”301 âyetlerini delil göstererek Allah’ın rahmet ve

mağfireti, şefaatçilerin şefaatiyle bile olsa cehennemden çıkmanın mümkün olmadığını iddia etmişlerdir.302 Hâricîlerin delil olarak gösterdikleri bu âyetleri, Muʽtezile de büyük günah sahibi kimselere şefaat olmayacağı konusunda delil göstermiştir. Bu husus, “Kur’ân’da Şefaat” başlığı altında kaynaklarıyla birlikte ortaya konulduğu ve ileride Muʽtezile’nin delilleri incelenirken ayrıca üzerinde durulacağı için burada ayrıntılı olarak işlenmeyecektir.

Hâricîler, şefaatle günahkâr mü’minlerin cehennemden çıkacağını bildiren hadislerin Kur’ân’la çeliştiği gerekçesiyle şefaati inkâr etmişlerdir. Ashâb-ı kirâm ise onların bu

olduğunu belirtir. Krş. (BEر*+ او B • 4 ا :G HI مO †ا @A 48 œ B ¦ا هPھ & ن =ْ#Œ) İbn Mâce, “Mukaddime”, 9 (I, 24)

294 Vercelânî, a.g.e., I, 24. 295

Bk. Eşʽarî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn, I, 189; Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, I, 135; Bağdâdî, el-Fark

Beyne’l-Fırâk, s. 70; Cüveynî, el-İrşâd, s. 324.

296 Eşʽarî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn, I, 185; Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, I, 134; Cüveynî, el-İrşâd, s. 324. 297 Eşʽarî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn, I, 175; Şehristanî, el-Milel ve’n-Nihal, I, 36.

298

Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, I, 115-122.

299 Âl-i İmrân, 3/192. 300 Secde, 32/20.

301 Bk. Müddessir, 74/48. 302

inkârlarını reddederek âyet303 ve hadislerden304 deliller getirerek şefaati savunmuşlar ve inkâr edenin ondan mahrum kalacağını söylemişlerdir.305 Nitekim Hz. Ubeyd b. Umeyr’den mürsel olarak rivâyet edildiğine göre Harun Ebû Musa isminde Hâricî görüşlere sahip olan birisi, Hz. Ubeyd’e rivâyet ettiği “Şüphesiz Allah, bir kavmi şefaat

sayesinde cehennemden çıkaracak.”306 hadisini sorgular mahiyette sorar. Hz. Ubeyd de

ona “Eğer ben onu Hz. Muhammed’in ashabından otuz kişiden işitmemiş olsaydım rivâyet etmezdim.” cevabını verir.307

Buna benzer başka bir hadise de Müslim tarafından zikredilmiştir: Bu hadisin ravisi olan Yezîd-i Fakîr,308 bir müddet Hâricîlerin arasına katılarak büyük günah işleyen kimsenin cehennemde ebedî olarak kalacağı görüşünü benimsemiştir. Bu günlerde Yezîd-i Fakîr ve arkadaşları, haccetmek, sonra Hâricîliğin propagandasını yapmak niyetiyle kalabalık bir toplulukla birlikte Medine’ye doğru yola çıkarlar. Medine’ye ulaştıklarında Hz. Câbir b. Abdullah’ı (r.a) insanlara hadis rivâyet ederken görürler. Bir ara Hz. Câbir, cehennemliklerden bahseder. O esnada Yezîd-i Fakîr, Hz. Câbir’e “Ey Resûlullah’ın arkadaşı! Siz ne diyorsunuz? Allah: “Rabbimiz! Sen kimi ateşe sokarsan hiç şüphe yok onu

rezil etmiş olursun. Zâlimlerin hiç yardımcıları yoktur.”309 ve “(Cehennem ehli), oradan

her çıkmak istediklerinde oraya geri çevrilirler.”310 buyuruyor, der. Bunun üzerine Hz.

Câbir, ona “Sen Kur’ân okur musun?” diye sorar. Yezîd-i Fakîr “Evet” deyince Hz. Câbir, “Acaba Muhammed (Aleyhisselâm)’ın makamını yani Allah’ın onu ihya buyuracağı yeri işittin mi?” diye sorar. Yezîd-i Fakîr yine “Evet” mukabelesinde bulununca Hz. Câbir, “O makam, Muhammed (s.a.v)’in mahmûd olan makamıdır ki; onun sayesinde Allah (cehennemden) çıkaracaklarını çıkarır.” cevabını verir. Sözlerinin devamında Hz. Câbir, sıratın konulmasını, insanların onun üzerinden geçisini anlatırken bir topluluğun bir müddet cehennemde kaldıktan sonra oradan çıkarılarak cennet nehirlerinden bir nehre atılacaklarını ve orada yıkanarak kağıt sayfaları gibi (bembeyaz) çıkarılacaklarını söyler. Yezîd-i Fakîr, bunun üzerine hacdan döndüklerini ve birbirlerine “Yazıklar olsun size! Bu

şeyhin (Hz. Cabir) Allah Resûlü üzerinden yalan söyleyeceğini mi zannediyorsunuz?”

303

İsrâ, 17/79.

304

Müslim, “Îmân”, 317-320, 322, 326, 327 (I, 178-179, 180-185).

305 İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 434. 306 Müslim, “Îmân”, 318 (I, 178). 307

İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 434.

308 İbn Hacer’in verdiği bilgiye göre bu şahsa, “fakir” lakabı yoksul bir kimse olduğundan dolayı değil,

belkemiğindeki bir rahatsızlıktan dolayı verilmiştir. (Bk. İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 434.)

309 Âl-i İmrân, 3/192. 310

diyerek Hâricîlik davasından döndüklerini; bu hadiseye şâhit olan o gruptan, bir kişinin dışında Hâricîlikte hiç kimsenin kalmadığını bildirir.311 İmam Nevevî de hadisin şerhinde Yezîd-i Fakîr’in bir müddet Hâricîlerin bâtıl mezhebine girdiğinin anlaşıldığını fakat Hz. Câbir’in (r.a) hadisini işittikten sonra o gruptaki bir kişinin dışındaki herkesin tövbe ederek Hâricî görüşlerini terkettiklerini ve Hâricîlik propagandası yapmaktan vaz geçtiklerini belirtir.312

Ashâb-ı kirâmdan İmrân b. Husayn’ın (r.a) karşılaştığı şu olay da konumuzla ilgili olması bakımından dikkat çekicidir: Rivâyete göre İmrân b. Husayn’ın (r.a) yanında

şefaatten bahis açılır ve kendisine “Siz, Kur’ân’da dayanağını bulamadığımız hadisler

rivâyet ediyorsunuz.” şeklinde bir eleştiri yapılır. Bunun üzerine Hz. İmrân, onlara kızar ve adama “Sen Kur’ân’ı okudun mu?” diye sorar. Adam “evet” cevabını verince “Peki Kur’ân’da yatsı namazının dört, akşam namazının üç, sabah namazının iki, öğle namazının dört ve ikindi namazının dört rekat olduğuna dair bir şey buldun mu?” diye sorar. Adamın “Hayır” demesi üzerine İmrân (r.a), “Peki bu namazların rekat sayılarının böyle olduğunu kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de onu Hz. Peygamber’den (s.a.v) öğrendik.” der ve hadislerin Kur’ân’ı açıkladığını vurgular.313

İbn Abbas’tan nakledildiğine göre Hz. Ömer (r.a): “Bu ümmet içinde bir topluluk

gelecek ki onlar, recmi, deccali, kabir azabını, şefaati, cehennemden bir kavmin çıkarılmasını yalanlayacaklardır.”314 diyerek Hâricî ve Mu’tezilî zihniyetteki kişilere dikkat çekmiştir. Hz. Ömer’in bu sözünden onun da şefaati ve cehenneme giren mü’minlerin şefaat vesîlesiyle oradan çıkarılacakları görüşünü benimsediği anlaşılmaktadır.

Yine Hz. Enes b. Mâlik’ten (r.a) rivayet edilen “Şefaati yalanlayan kimsenin ondan

nasibi yoktur.”315 ve “(Mü’minlerden) Bir topluluk cehennemden çıkacaktır. Biz, ehl-i

Harura’nın (yani Hâricîler) yalanladığı gibi onu yalanlamayız.”316 sözleri de ashab-ı

kirâmın konuya bakış açısını ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.

Sonuç olarak Hâricîler, nasların zahiriyle hükmedip ameli imandan bir parça kabul ettiklerinden dolayı büyük günah işleyen kimsenin kâfir olduğu, ebedî olarak cehennemde

311 Müslim, “Îmân”, 320 (I, 179-180); krş. Bk. Âcurrî, a.g.e., I, 727.

312 Nevevî, Sahihu Müslim bi Şerhi’n-Nevevî, III, 50-52; krş. İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 434. 313

İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 434; Abdürrezzâk b. Hemmam es-Sanʽânî (ö. 211/827), el-Musannef, I-XI, (nşr. Habîburrahman Aʽzamî), Beyrût: el-Meclisü’l-İlmî, 1983, XI, 255.

314 İbn Hacer, Fethu’l-Bârî,, XI, 434.

315 Bk. Âcurrî, a.g.e., I, 726; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 434; Elbânî, Zaʽîfü’l-Câmiʽi’s-Sagîr, III, 249. 316

kalacağı; tövbe etmeden ölen büyük günah sahiplerinin ister Allah’ın mağfireti ve isterse

şefaat vesîlesiyle olsun bağışlanmalarının mümkün olmadığı görüşünü benimsemişlerdir.

Hâricîlerin, küçük günah işlemeyi bile şirk olarak görmeleri, ne kadar sert ve müfrit bir dinî anlayışa sahip olduklarını göstermektedir. Büyük günah işleyen kimsenin tek kurtuluş yolunu tövbe olarak gören Hâricîlerin, şefaati de Muʽtezile gibi ancak cennet ehli için derece ve nimetlerin arttırılması şeklinde mümkün gördükleri anlaşılmaktadır.

Günahlardan kurtuluş yolu olan tövbenin, mü’minin hayatında önemli bir yeri vardır. Gerek Kur’ân, gerekse hadislerde tövbe emredilmiş ve mü’minler, tövbeye davet edilmiştir. Günahlardan kurtulmak isteyen şuurlu bir mü’minin, işlediği günahlardan dolayı hemen tövbe etmesi gerekir. Çünkü ölümün ne zaman geleceği belli değildir. Ancak bununla birlikte Hâricîlerin ve Muʽtezile’nin, tövbe etmeden ölen bir mü’minin, kâfirler gibi ebedî olarak cehennemde kalacağını iddia etmeleri ise yine dinin iki temel kaynağı olan Kur’ân ve Sünnet’le çelişmektedir. Zira çalışmamızın “Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i

Şeriflerde Şefaat” başlıklı ikinci bölümünde zikredilen âyet ve hadislerde de görüldüğü

üzere şefaat, ancak Allah’ın kendilerinden razı olup izin verdiği kimseler tarafından yapılacak ve bundan sadece O’nun razı olduğu mü’minler istifade edecektir. Allah Teâlâ, mülkün sahibidir ve mülkünde istediği gibi tasarruf edebilir. Dilerse günahkâr kullarını toptan cezalandırır, dilerse bir kısmını affedip bir kısmını cezalandırır, dilerse de hepsini affeder. Dolayısıyla Allah’ın izni ve iradesiyle gerçekleşen bir şefaatin Allah’ın adaletine zıt bir durum oluşturmadığı açıklığa kavuşmuş olmaktadır. Ayrıca Kur’ân ve hadislerde bu dünyaya bakan yönü itibariyle mü’minlere toptan tövbe etmeleri emredilirken âhirete bakan yönü itibariyle de günahkâr olarak vefat etmiş mü’minlere şefaat edileceği; böylelikle onların ebedî olarak cehennemde kalmaktan kurtulup cennete girecekleri müjdelenmektedir. Naslardaki bu yaklaşım, mü’minlerin tövbeye teşvik edilerek sâlih amellere yönlendirilmesi; günahkâr olarak vefat eden mü’minlerin şefaatle cehennemden kurtarılarak Allah Teâlâ’nın mü’min kullarına karşı rahmet ve merhametinin gösterilmesi, aynı zamanda Hz. Peygamber’in (s.a.v) ümmetine karşı sevgi ve şefkatinin bir yansıması olarak âhirete sakladığı duasının Allah tarafından kabul olunması şeklinde değerlendirilebilir. Bu durumda da şefaatin Allah’ın adaletiyle çelişmediği apaçık ortadadır.

Belgede İslam inancında şefaat (sayfa 172-177)