• Sonuç bulunamadı

II. KAYNAKLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

1. BÖLÜM

1.3. YÖNETİM KAVRAMI

1.3.4. Post-Modern Yaklaşım

Post-modernizm sosyal bilimler sözlüğünde, “modernizm ötesi, aynı paradigmal çerçeveyi ya da uygarlık düzlemini paylaşmakla beraber, modernliğe ve onun düşünce tarzı olan modernizme yapılan içsel eleştiri ve alternatif geliştirmeye yönelik çabalarının tümü. Felsefe, bilim, sanat, mimari, şiir ve sosyal yaşamın değişik

185 Veysel Görücü ve Mustafa Uçar, “Paydaşlar, Etkileşenler, Sosyal Sorumluluk Yönüyle Örgüt Teorilerinin Analizi”, Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4/2 (Aralık 2015), 114.

186 Mehmet Ünsal MEMİŞ, İç Denetimin Yönetim Fonksiyonlarının Yerine Getirilmesindeki Rolü:

Türkiye’deki Büyük İşletmeler Üzerinde Bir Saha Araştırması, (Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, 2006), 18.

187 Nişancı, “Geçmişten Günümüze Yönetim Düşüncesi”, 266.

alanlarında modernizmi eleştiren, sorgulayan reddeden anlayış, düşünce ve oluşumlar olarak belirtilir. ”188

Felsefe sözlüğünde ise, “batı dünyasında 20. yüzyılda, insanın zihinsel faaliyetlerinin tümünü etkileyen ve modernizme tepki olarak ortaya çıkan akım…

Daha özel olarak post-modernizm bir modernizmin eleştirisidir. Modernite olgusu Batı’ya ilericilik sloganıyla girmişti. Oysa 20. yüzyıl iki dünya savaşına tanık olmuş ve modernite iddialarına layık olamamıştır. Bu da insanların modernizmin ilerleme fikrine duydukları inancı yıkmıştır. Post-modernizm, bu hissiyatın bir ifadesi olarak ortaya çıkmıştır,”189 şeklinde tarif edilir.

Her paradigma, belli zaman dilimi içinde yığınlar halinde birikmiş sorunlar yumağına yeni çözümler üretmek üzere ortaya çıkar. Mevcut paradigma, çözüm ürettiği müddetçe taraftarı artacak ve yaşam seyri de yükselecektir. Dolayısıyla bulunduğu zamandaki problemlere çözüm üretme yeteneğini kaybeden ve kendisini yenileyemeyen paradigma yerini başka bir paradigmaya bırakacaktır. 190

188 Demir, Sosyal Bilimler Sözlüğü, 337.

189 Flew, Felsefe Sözlüğü, 383.

190 Saylı, “Yönetim Paradigmasının Sınırlayıcı Alanlarına Karşı”, 182.

İKİNCİ BÖLÜM

İSLÂM HUKUKU BAĞLAMINDA YÖNETİM

2.1. İSLÂM’DA MERKEZİ YÖNETİM ANLAYIŞI

Merkezden yönetim, en dar anlamıyla toplumun ihtiyacı olan temel kamu hizmetlerinin belirli bir düzen içerisinde tek bir yerden yönetilmesi olarak tanımlanabilir. Bu durumun doğal sonucu olarak, kamu hizmetlerinin düzenlenmesine ilişkin esaslar ve buna mukabil bütçe belirlenmesi gibi konular merkezi yönetim tarafından gerçekleştirilmektedir. Yürütmenin temel fonksiyonları kendisince veya tâlimatlandırdığı hiyerarşik bir düzen sistemi içerisinde gerçekleşir. Yine bu yönetim anlayışında politika ve karar süreçleri yine merkezi yönetimin kontrolü altındadır. 191 İslam Hukuku açısından konuyu ele aldığımızda ise merkezi yönetimin salt yansıması olan hilafet düşüncesini görmekteyiz. Katip, bu durumu şu şekilde değerlendirir. “Sünni İslâm Dünyasında demokrasiye giden yol, kanımca hilafet düşüncesinin eleştirisinden geçer. “Hilafet” kurumunun gölgesinde gelişip serpilen sünni siyasal düşüncesini iyi analiz etmek, onun kaynaklarını, doğuşunu ve tarihsel evrimini iyi tanımak, İslâm, Hz. Peygamber ve Raşit Halifelerin siyasal tecrübeleriyle mukayesesini yapmak gerekir. Bunu yapabilmek için de Sünni fıkhının usulünü, hadis ve dirayet ilmiyle ilgili teorilerini ve icma kurumunu derinlemesine incelemek gerekir.”192

Öte yandan, İslam düşüncesinde “Halife kelimesinin ilk defa Hz. Ebu Bekir döneminde Müslümanların başına getirilen yönetici için kullanılmaya başlandığı”193 kaydedilir. Hilafet konusunda en büyük tartışmaların başında hilafetin devri sürecinin akli ya da dini temellerden hangisine dayandırılacağıdır.194 Avva'ya göre; Hz.

Peygamber kendisinden sonra gelecek yöneticiyi belirlememiş aynı zamanda yönetici seçimine ilişkin izlenecek yolu da açıkça ifade etmemiştir. 195

191 Mustafa Dönmez, “Merkezi Yönetim ve Yerel Yönetimler Arasında Görev ve Kaynak Bölüşümü,”

Mülkiye Dergisi, 26/235 (Şubat 2014), 155.

192 Ahmet el-Katip, Demokratik Hilafet’e Doğru, trc. Muhammed Coşkun, (Mana Yayınları, 2010), 27.

193 Demircan, İslâm Tarihi’nin İlk Döneminde Önderler ve İhtilaflar, 11.

194 Katip, Demokratik Hilafete Doğru, 33.

195 Avva, İslâm Devletinde Yönetim Şekli, 53.

Bir toplumda demokrasiden196 bahsedebilmek için bazı temel argümanların gelişip serpilmesi son derece mühimdir. Bu argümanların başında “temel hak ve özgürlükler” ile “halkın yönetime katılma” yetisi gelmektedir. Hür bir halk tarafından seçilen yönetim halkı daha öncekinden daha müreffeh bir seviyeye getirmeyi temel misyon olarak belirlemelidir ki bu durum demokrasinin kök salmasına imkân tanısın.

İslâm fıkhında da demokratik hareket ve evrimlerin çeşitli süreçleri olmuştur.

Emevi ve Abbasi hanedanlığında otorite, dinin kendisine sağladığı gücü halkın aleyhine kullanarak belirli dönemlerde güç zehirlenmesi şeklinde isimlendirilebilecek bir hal yaşamıştır. Ancak Raşid halife döneminde halkın yönetimde olması gerekliliği her daim ön plana çıkartılmış ve bununla beraber aşırı gücün vereceği zararlar ahaliye telkin edilmiştir.

Diğer yandan, İslâm hukuku bağlamında yönetimin gücünü sınırlandırmak ve devlet aygıtlarını kontrolsüz kullanımının önüne geçmek için birtakım kavramlar kullanılmıştır. Bunların başında da “icmâ” gelmektedir.

İcmâ, İslâm hukukundaki dar manasıyla, ortak bir karara varmak anlamını taşısa da özünde düşünce ve davranışta “birlik” anlamını taşımaktadır. Toplumun büyük çoğunluğunu ilgilendirecek önemli bir karar yürürlüğe konulacak ise müçtehitler tarafından görüş birliği aranmaktadır. Özellikle aynı çağda yaşayan müçtehitlerin fikir birliği içerisinde olması önemlidir. Yine icmânın gerçekleşebilmesi için Hz. Peygamberin vefatı sonrasındaki süreç dikkate alınmaktadır. Tüm bunların yanı sıra müçtehitler ancak şer’i hükümlere ait konularda icmâ gerçekleştirebilmektedir.197 Ancak şer’i bir delile dayalı siyasi bir karar hakkında da icma pek tatbikî de mümkündür.