• Sonuç bulunamadı

İslâm Yönetim Anlayışı ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı

II. KAYNAKLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

1. BÖLÜM

2.2. İSLÂM’DA YERİNDEN YÖNETİM ANLAYIŞI

2.2.1. İslâm Yönetim Anlayışı ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı

“Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, merkezi yönetimden bağımsız olarak yerel yönetimlerin hareket serbestisini ifade eden, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan bir sözleşme türüdür. Bu sözleşmeye bazı maddelerine çekince”295 koymak kaydıyla Türkiye’de taraftır. Toplamda 18 madde ve üç bölümden oluşmaktadır.

15.10.1985 tarihinde imzaya açılmıştır.

291 Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, 239.

292 Nepotizm kavramı, Latincede “yeğen” anlamına gelen “nepos” sözcüğünden türetilmiştir. Aynı yönetim grubu içinde irsî monarşi, kalıtsal monarşi ya da hanedanlık sistemi gibi. (Yönetimin, ailenin bir üyesinden diğer üyesine veraset yoluyla geçmesi) nepotizmde bir yönetim biçimidir.

Bk. Nuri Ören, “Örgütlerde, Nepotizm ve Önemi”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi3/20, (2015), s. 340-354.

293 Schacht, Islamic Law in Contemporary States, 145.

294 Farabi, el-Medinetü’l Fâzıla, 79.

295 Türkiye’nin çekince koyduğu maddeler, Şartın 4/6, 6/1, 7/3, 8/3, 9/4, 9/6, 9/7, 10/2, 10/3, 11’nci md.

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Güvenlik Terimleri Sözlüğü, 2. Baskı, (Ankara: Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Yayınları, 2017), 82.-83.

“Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Türkiye dahil 47 Konsey üyesi ülke tarafından onaylanmıştır. Bahse konu Şart 9 Aralık 1992 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uygun bulunarak 1 Nisan 1993 tarihinde yürürlüğe girmiştir.”296

“Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Avrupa Konseyi bünyesinde, 1957’de başlayan tartışmaların sonucu oluşmuş bir mutabakat metnidir. Amacı, yerel yönetimlerin mali ve idarî özerkliğini sağlayacak ilkelerin üye ülkeler tarafından benimsenmesini ve hayata geçirilmesini sağlamaktır. Bir uluslararası antlaşma niteliğinde olmakla beraber, metinde yer alan maddeler “ilke” düzeyinde ifadelerdir.”297 Şartın 3 üncü maddesinin ilk fıkrasında şu hüküm yer almaktadır.

Özerk Yerel Yönetim Kavramı

“MADDE 3- 1- Özerk yerel yönetim kavramı yerel makamların, kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yönetme hakkı ve imkanı anlamını taşır.”298

Buradan hareketle ilk İslâm devletinin kuruluş ve gelişim sürecinde hicret ve akabinde meydana gelen bir takım hadiseler yerel özerkliğe dair önemli bilgiler vermektedir. Şöyle ki, “Hz. Ömer, mali hususlarda güvence vermiştir. Vergi vb.

gelirleri toplayacağını, bunları saklamayacağını ve yerli yerince kullanacağını belirtmiştir. Cihadın devam etmesiyle gelirlerinin ve erzaklarının hep artacağını ifade etmiştir. Çalışmaya teşvikte bulunmuş ve devletin mali açıdan tam bir kontrol altında tutulacağını söylemiştir. Mali kurumun geliştirilmesinde çaba sarf etmiştir.

Beytülmalın artması ve bunların sarf yerlerinin belirlenmesine özen göstermiştir.”299 Şartın 4 üncü maddesinin üç nolu bendinde

“3- Kamu sorumlulukları genellikle ve tercihan vatandaşa en yakın olan makamlar tarafından kullanılacaktır. Sorumluluğun bir başka makama verilmesinde,

296 Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Güvenlik Terimleri Sözlüğü, 82.

297 Selçuk Sertesen, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Reform Açısından Önemli mi?”, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, N201339, (Kasım 2013): 2.

298 Türkiye Belediyeler Birliği, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” erişim: 08 Nisan 2017, http://www.tbb.gov.tr/mevzuat/kanunlar/Avrupa_Yerel_Yonetimler_ozerklik_Sarti.pdf

299 Sallâbî, Hz. Ömer Hayatı Şahsiyeti ve Dönemi, 114.

görevin kapsam ve niteliği ile yetkinlik ve ekonomi gerekleri göz önünde bulundurulmalıdır”300 hükmü yer almaktadır.

Yine İslâm fıkhından baktığımızda “tabiatı gereği, meclis üyelerinin Kuran’ı ve Sünnet’i bilmekle kalmayıp, halkın toplumsal ihtiyaçlarını ve genel olarak dünyanın durumunu büyük bir ölçüde anlayan, akıl ve doğru bilgi sahibi kimseler (ulu’leldab) olmaları gerektiriyor.”301

Özerklik şartının olmazsa olmaz bendi, ekonomik eşitlik ve halka en yakın anlamda hizmet verme Hz. Ömer zamanında güçlü bir şekilde yaşanmıştır. “Asım b.

Ömer şunları aktarmıştır: Ömer (ra) kölesi Yarfa’yı gönderip beni yanına çağırdı. Onu Mescitte otururken gördüm. Allah’a hamd ve senada bulunduktan sonra şunu söyledi:

Evet bu malı yerli yerince dağıtmadan önce bana helal olacağını düşünmüyorum. Sana Allah’ın malından bir aylık nafaka verdim. Bundan fazlasını verecek değilim Meyveleri de sana en yüksek fiyatta bağışladım. Onu sat ve karşılığını al”302 demiştir.

Görüleceği üzere devletin o anki otoritesi olan Hz. Ömer, halkın tüm ihtiyaçları ile doğrudan ilgileniyor ve adâleti tesis etme noktasında son derece hassas davranıyor. Bu yönetim anlayışı halka doğrudan ve etkin bir şekilde hizmeti amaç edinen özerklik şartının en belirleyici özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.

İslâm kazanç esaslarında helal ve haramın birbirinden ayrılması için keskin çizgiler vardır. Şöyle ki, haram sayılan konular İslâm dini içerisinde büyük günahlardan sayılır ve mümin olma niyetinde birisi için kabul edilebilir bir davranış biçimi değildir.

İslâm'da bireysel kazancın getirileri üzerinde toplumun da hakkı vardır ve bu durum farzdır. Diğer bir ifadeyle kişinin kazandığı mallar da çevresinin de hakkı bulunmaktadır.303 Kuran’ı Kerîm’de yer alan şu ayeti kerime de bu düşüncelerimizi doğrulamaktadır: “Şüphesiz Allah, adâleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”304

300 http://www.tbb.gov.tr/mevzuat/kanunlar/Avrupa_Yerel_Yonetimler_ozerklik_Sarti.pdf.

301 Esed, İslâm’da Yönetim Biçimi, 62.

302 Sallabi, Hz. Ömer Hayatı Şahsiyeti ve Dönemi, 163.

303 Mevdûdî, İslâmi Kavramlar, 130.

304 Nahl 16:90.

Görüleceği üzere adâlet ve halka hizmet, İslâm Hukuku’nun asli kaynağı olan Kur’ân-ı Kerîm’de açık bir şekilde geçmektedir. Gerek Hz. Peygamberin gerekse Raşid Halifelerin uygulamaları da bu tezi güçlendirmektedir. İslâm topraklarında yaşayan her Müslüman Allah'ın hilafetinin haklarından koşulsuz ve şartsız tam manasıyla yararlanır ve bu sebeple tüm bireyler eşittirler. İslâm'da demokrasinin egemen yönü kendisini burada göstermektedir. 305

Batı menşeli kaynaklarda yer alan modernite ve aydınlanma kavramları ile gelişen söz konusu yasal düzenlemelerin aslında İslâm ile dünyaya temellerinin atıldığı, bunu kavrayabilmek içinse yalnızca objektif ve salt gerçeklikle yaşanılanlara ve İslâm’ın kutsal kitabı Kur’ân-ı Kerîm’e özümseyerek bakmaktan geçtiği şüphesiz mutlak bir gerçekliktir. “Kuran, sünnet ve icma birbirine bağlantılı kurumlardır.

Anlaşılan o ki, İslâm’da tek kişi ya da grup ve mezhep kişileri bağlayıcı ve otoriter görüş ortaya koyamamaktadır. Değişik mezhepler bulunabilir ancak, ümmetin görüşü âlimler vasıtasıyla ortaya konabilir. Dolayısıyla cebir kullanarak başkasına empoze edilen ferdi bir fikir sosyal bağlayıcılık kazanamaz. İslâmî gelenek ilahi hukukun merkezliği üzerinde önemle durur.”306

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın 7 nci maddesinde;

“MADDE 7- Yerel düzeyde seçilmiş temsilcilerin görev koşulları görevlerin serbestçe yerine getirilmesi olanağını sağlayabilmelidir.”307 hükmü yer almaktadır.

“Kamu görevlerini veya temsil görevini almak için kendisine görev verilmesini isteyen herkes için Hz. Muhammed (s.a.v.)’in şart koştuğu önemli bir nokta vardır.

Buna göre, görev istemek veya seçimden önce seçmenleri etkilemeye çalışmak yasaklanmaktadır. Peygamber şöyle bulunmaktadır. “Devlet kademelerinde görev almak için istekte bulunma, istekte bulunduğundan dolayı bir görev sana verilecek olursa o görevle sen, baş başa bırakılırsın. Eğer istemeden sana verilirse, o görevde sana yardım olunur.”308

İslâm’da “devlet başkanını seçimi şura ile ise bunun anlamı şudur: İslâm devletinde yönetim işlerini üstlenecek kimseyle ilgili ümmetin de bir görüşü olmalıdır.

Ümmete rağmen yöneticiler dayatılamaz. Birlik ve bütünlüğün muhafazası,

305 Mevdûdî, İslâm’da İnsan Hakları, 21.

306 Kahveci, İslâm Siyaset Düşüncesi, 35.

307 http://www.tbb.gov.tr/mevzuat/kanunlar/Avrupa_Yerel_Yonetimler_ozerklik_Sarti.pdf

308 Esed, İslâm’da Yönetim Biçimi, 60.

maslahatların korunması, şan ve şerefin yayılması ya da başka gerekçelerle ümmetin yöneticilerini seçme hakkı gasp edilemez.”309

Rousseu’da irade konusuna şu şekilde açıklık getirmektedir. “Herkesin iradesiyle genel irade çoğu zaman çok farklıdır, genel irade sadece ortak çıkarları dikkate alır, öbürü ise çıkarları göz önünde tutar ve bireysel iradelerin toplamıdır. Ama bu aynı iradelerden birbirlerini yok eden artıları ve eksileri çıkarırsanız farklılıkların toplamı olarak sadece genel irade kalır.”310

Oldukça benzer bir şekilde ilk dönem İslâm devleti uygulamaları ile Rousseu’nun söylemleri arasında ciddi anlamda örtüşme söz konusudur. Kolektif halk iradesi İslâm dininin olmazsa olmaz argümanlarından bir tanesidir ki, devlet başkanını seçimle iş başına getirir ve şura en önemli husus olarak yönetimdeki yerini almaktadır.

Hobbes’de, halkın iyiliğinin sağlanması başlıklı bölümünde, “ister bir monark olsun ister bir meclis egemenin görevi, kendisine egemenlik gücünün veriliş amacında, yani halkın güvenliğinin sağlanmasında yatar, egemen, bu görev doğa yasasıyla bağlıdır ve bunun hesabını, doğa yasasını yaratan Tanrı’ya vermekle yükümlüdür.”311

Seçim konusunda Machiavelli de İslâmî perspektif ile aynı noktada buluşmaktadır. Machiavelli, “halkın desteğiyle iktidarı ele geçirenler yönetimi kendi başlarına ellerinde bulundururlar ve çevrelerinde onlara itaat etmeyecek pek kimse olmaz. Ayrıca, soyluları memnun etmek için onurlu davranmaya veya başkalarına zarar vermemeye imkân yoktur, hâlbuki halk memnun edilebilir, çünkü halkın amacı, soyluların amacından daha onurludur, çünkü soylular halkı ezmek isterler, halkın ise tek istediği ezilmemektir.”312