• Sonuç bulunamadı

PETROL TESPİT EDİLMİŞ ALANLARA ÖRNEKLER

Belgede Diyarbakır ekonomi tarihi 1 (sayfa 137-140)

1. Diyarbakır 2. Mardin 3. Bismil 4. Hazro Çayı 5. Sinan 6.

Batman çayı 7. Dicle (134).

Diyarbakırda petrol olduğu geçen asrın başında biliniyordu. 1904 yılında Hollandalılar Diyarbakır petrolünü işletmek istemiş, Sultan Abdülhamid’e başvurmuşlardır (135).

Şahaban bölgesi

Diyarbakır’da Fransız Perenco firması Kurkan (Ergani yolu üzeri)., Şahaban (Ergani yolu üzeri)., Beykan (Ergani yolu üzeri). ,Katin (Lice yolu üzeri). ve Kastel (eski Bismil yolu üzeri)., Karaali (Silvan). ana petrol üretim istasyonlarıdır. Günlük 13.000 varil ham petrol üretimi yapılıyor. Katin sahasının Barbeş lokasyonunda bir doğalgaz kuyusu var, 110 petrol kuyusunun pompa enerjisi bu gaz kuyusunun elektriğe dönmesi ile sağlanıyor. Perenco’da dalgıç pompalar kullanılır. TPAO’nun Yeniköy Saricek bölgesinde ham petrol üretim istasyonları var. TPAO’da eski tür atbaşı pompalar kullanlır.

Diyarbakır’ın Bismil İlçesi’nde açılan 2 kuyuda 41.9 gravite ile Türkiye’nin en yüksek graveteli petrolü bulundu.

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO). Türkiye’nin en büyük petrol rezervini Diyarbakır’da buldu. Diyarbakır’ın Taştan Köyü’nün 10 haneli Güzel mezrasında 1800 metrede bulunan 26 gravitelik ve tahmini 16 milyon varil ham petrolün Türkiye’nin en büyük rezervi olduğu belirlendi (136..).

İstanbul-Diyarbakır-Bağdat demiryolu

1899 yılında da Bağdat-İstanbul hattının yapılması karara bağlanmıştı.Bu noktada Sultan Abdülhamid ile Alman imparatoru anlaştı. 15 Nisan 1916’da Bağdat demiryolunun Resülayndan Diyarbakır’a uzatılmasına karar verilmiştir.İnşaata 8 Mayısda başlandı..1milyon lira bütçe kondu.

10 mayısta Tuzladan inşaat bölgesine amele taburları hareket etti.Avans olarak 30.000 lira, Hat masrafı olarak 3452 lira 23 kuruş ödendi. 5975 işçi çalışmaya başladı (137). Ancak harp bu olayı yarım bırakmıştır.

Sultan Abdülhamid bölgede Süryanilerin koruyucusu olmuştur:Patrik II.

Abdulmesih, 20 Ekim 1895’te Amid’e vardığında, yaşanan kötü olaylardan dolayı; Süryaniler, Keldaniler ve Rumlar korkuya kapılmışlar ve bundan dolayı Patrik, Sultan II. Abdulhamid’e bir telgraf göndermiştir. Ondan, Süryanilerin korunması konusunda bir ferman elde eder (53).

Hamidiye Alayları ve Abdülhamid”in Kürt politikası

Sultan II. Abdülhamid, devletin Müslüman halklarını bir arada tutmaya büyük önem verdi. Doğudaki Ermeniler arasında gelişen fanatik milliyetçi çeteler, Abdülhamid”in bu bölgeye özel bir şekilde eğilmesine vesile oldu. Abdülhamid”in getirdiği çözümün çatısını da “Hamidiye Alayları” oluşturdu. Abdülhamid”in ismine kurulan bu alaylar, Güneydoğu”daki Kürt aşiretlerinden adam devşirilerek bölgeyi Osmanlı devleti adına korumak amacıyla kurulan yarı askeri birliklerdi. Giderek büyüyen Rus tehdidine ve Ermeniler arasındaki milliyetçi örgütlenmeye karşı güvenlik unsuru olan Hamidiye Alayları, aynı zamanda Kürtlerin devlete olan sadakatlerini pekiştirmek gibi bir amaç da taşıyordu. Aslında alaylar, Sultan Abdülhamid”in Kürtleri devlete daha da ısındırmak ve bağlılıklarını artırmak için yürüttüğü kapsamlı projenin parçasıydı. Projede Kürt önde gelenlerinin çocuklarının İstanbul”da eğitilmesi, bölgeye gönderilen din adamları yoluyla “Osmanlı” bilincinin güçlendirilmesi gibi unsurlar da vardı. İstanbul”da “aşiret mektepleri”nin açılması, bölgedeki medreselere maddi destek verilmesi bu projenin ayaklarını oluşturuyordu. Abdülhamid, ayrıca, yöreye gezici öğretmenler ve vaizler göndererek halkın eğitimine de önem verdi. Prof. Dr. Ercüment Kuran, Kürt aşiret reislerinin çocuklarının askeri okullarda okutulması ve bunlardan Harbiye mektebinden mezun olanlarının nizamiye ordusuna tayin edilmesinin önemine işaret eder ve hükmünü “Doğu Anadolu halkının devletle bütünleşmesinde Abdülhamid”in hizmeti büyüktür” şeklinde verir. Askeri bir misyonu da yerine getiren alaylar, doğudaki Rus destekli Ermeni çetelerine karşı koyar, gerilla tipi savaş verir.

Kürtlerin milliyetçiliğe yüz çevirişi Milliyetçilik, modern çağda doğan bir olgu. Modernizm öncesi dönemde, milliyetçilik yoktu. İnsanlar kendilerini şu veya bu milletin bir ferdi olarak değil, bağlı oldukları siyasi otoritenin (çoğunlukla bir kralın, padişahın veya derebeyinin). tebaası ve ait oldukları dini

cemaatin bir parçası olarak görüyordu. Osmanlı tarihinde, devletin son birkaç on yılı sayılmaz ise kayda değer bir milliyetçilik bulmak mümkün değil. 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı devletinin tebaası, kendini daha çok dinî temelde tanımlıyordu. Kürtler, kendilerini “Kürt”ten ziyade “Müslüman” olarak görüyordu. Jön Türk hareketiyle birlikte Kürt entelektüeller tarafından başlatılan milli bilinç oluşturma çabaları geniş Kürt kitleleri üzerinde etkili olmadı. The Kurds adlı kitabın yazarı Derk Kinane”ye göre Kürt ağaları, hanları, şeyhleri bu modern Kürtlerin milliyetçi çabalarından hiç etkilenmedi. Çünkü, onları “dinsiz ve devrimci fikirlerin taşıyıcısı” olarak gördü ve kuşkuyla değerlendirdi. Kuşkuyla bakılanlar arasında elbette Türk milliyetçileri de vardı. 1909 yılında Sultan Abdülhamid”e karşı düzenlenen Jön Türk darbesinden ve bunun ardından iktidarı ele geçiren milliyetçi kadrodan rahatsız oldular. Yine de bu huzursuzluklar isyana dönüşmedi ve Kürtlerin Osmanlı devletine olan sadakati sürdü. Kürtlerin Osmanlı”ya sadakatinin en çarpıcı göstergesi, 1912”den 1918”ye kadar aralıksız devam eden kanlı savaş yıllarıdır. Trablusgarp, Yemen ve Balkan Savaşları ile Birinci Dünya Savaşı”nda pek çok Kürt, Osmanlı ordusunda görev aldı. David McDowall, düzenli orduda görev yapmaya karşı evrensel bir gönülsüzlük olmasına rağmen binlerce Kürt”ün silah altına girdiğini belirtiyor. Kürtler tüm bu savaşlarda, resmi dili Türkçe olan Osmanlı devleti adına savaşmıştı. Peki bu sadakat nereden geliyordu? McDowall”a göre, en önemli faktör Müslüman kimliğiydi (277).

Hamidiye alayları 1891’de kuruldu. Hamidiye alaylarını kurarken Doğu Anadolu aşiretleri bu yönden kendisine bağlandı,itaat altına girdi. II. Abdulhamid politikasının temeli Doğu Anadolu’daki Ermeni devletinin kuruluşunu önlemek ve Doğu Anadoluyu imparatorluk sınırları içinde tutmaktı. İngiltere aşiretlerin örgütlenişini, kendi nezaretinde kurulacak müstakbel Ermeni devleti için engel sayıyordu. II. Abdülhamid Rusya ile dost olduğu müddetçe aşiretleri örgütleyebileceğine inandığından Rusya ile iyi geçinme yolunu tuttu. Zaten Rusya da İngiltere’nin bu politikasına karşıydı. II.Abdülhamid’in Rus ordusundaki Kazak alaylarından esinlenerek Hamidiye alaylarını kurduğu da söylenmektedir. Bu fikri ilk defa Müşir Zeki paşa telkin etmiştir. Kısa zamanda alayların sayısı 56’ya yükseldi. Kurulan Her hamidiye süvari alayına bir tarafında Kur’an-ı kerim’den bir ayet, diğer tarafında padişah arması ile işlenmiş kırmızı atlastan sancaklarla, beyaz ipek kumaşa yaldızlı fermanlar verilmişti.

Hamidiye alayına giren aşiretler vergiden muaftı. Savaşta ölenlerin ailelerine ve gazilere maaş bağlanıyordu, savaşta ölen atın parası veriliyordu. Diplomalı subaylar emeklilik hakkı kazanıyordu. Aşiret reislerinin çocukları İstanbula getirilerek okutuluyordu. Aşiret reislerine paşalık, miralaylık gibi rütbelerin verilmesi de padişaha bağlılığı artırıyordu.

Sonuçta Doğu Anadoluda Ermenistan kurulması engellenmiş. Doğu Anadolu ikinci bir Doğu Rumeli veya Makedonya olmaktan Hamidiye alayları politikası sayesinde kurtuldu (276).

OSMANLI PAŞALARININ DİYARBAKIRA

Belgede Diyarbakır ekonomi tarihi 1 (sayfa 137-140)