• Sonuç bulunamadı

Doğu Anadolu›nun teslimiyet ve itâati ne kadar devam etmiştir? İdris-

Belgede Diyarbakır ekonomi tarihi 1 (sayfa 130-133)

Yavuz Sultan Selim

A). Kürt beylerinin Yavuz›a gönderdikleri ariza

5. Doğu Anadolu›nun teslimiyet ve itâati ne kadar devam etmiştir? İdris-

Bitlisî ile başlayan şarktaki beyler ve Müslüman halkın hilâfet ve saltanata sadakatle bağlılıkları, en azından 1850 yılına kadar, yani yaklaşık 330 sene devam etmiştir. Osmanlı devleti, bu yerli ahaliyi Müslüman kardeşleri ve bu bölgeleri de darü’l-İslâm olan ülkesinin aslî parçası olarak görmüş; buna karşılık yerli Müslüman ahali ve beyler de, Osmanlı Devletini İslâm›ın bayraktarı bir İslâm devleti olarak telâkki edip ona itaati kendileri için ibadet saymışlardır. Hatta bu bölgedeki beyler, Batı Anadolu ve Rumeli›deki hem Türk hem de Müslüm (278).

an olan Ayanlar kadar, Osmanlı devletinin başına gaile çıkarmamışlardır. Meselâ hem Türk hem de Müslüman olan Karaman eyaletinde Osmanlıya karşı elli

çeşit isyan görmek mümkün olduğu halde, 330 sene içinde Doğu bölgelerinde ciddi bir isyandan bahsetmek mümkün değildir.

En büyük himmeti

Bitlisli İdris’in Büyük himmet’i Osmanlı Hakanı Yavuz Selim’le beraber Anadolu’nun Osmanlı Birliğine katılmasında gösterdiği faaliyet ve eriştiği merhaledir. Öyle ki, Yavuz Selim, fethettiği Kudüs›e Onu muvakkat Vali olarak bırakmıştır. Osmanlı hizmetinden evvel Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan›ın yanında bulunan Bitlis›li İdris, kendisi Şiî hareketine karşı Osmanlı Sünnilerinin safına sokamayınca, İstanbul’a gelmiş ve İkinci Beyazıd›a vaziyeti anlatmış, tedbir istemiştir. Doğu Anadolu’da Osmanlı idaresini tesis, oğlu Yavuz’un zaferleri neticesi olunca, fikrin sahibi İdris, yeni hakanın güvenine sahip olmuş ve onun yakından bildiği mıntıkanın Osmanlı’nın bölünmez parçası olması için düşünce ve tavsiyelerinden sonuna kadar istifade etmiştir.

Sadrazamların huzurunda titrediği celalli Osmanlı Hakan’ı Yavuz Selim’in kendisine «Fikr-i vahdetin rehberi=birlik düşüncesinin öncüsü» dediğini oğlu Ebu Fazl Mehmed Efendi Heşt-Bihişt’in zeylinde yazıyor.

1520’de İstanbul›da ölen Bitlisli İdris, Eyyub Sultann›da bugün kendi adına anılan İdris Köşkü ve çeşmesi denilen yerde, karısı Zeyneb Hatun’un yaptırdığı mescidin mezarlığındadır.

Osmanlı milliyetçiliği fikri ve ikinci hemşehri

622 sene sürmüş Osmanlı Hakanlığı devrinin, tek hanedan idaresinde bu kadar uzun zaman nasıl devam edebilmiş olması, dünya tarihçilerinin üzerinde ısrarla durduğu mevzu olmuştu. Çünkü Osmanlı idaresindeki haşmet devrinde yirmi milyon sekiz yüz kırk bin kilometrekareyi, yani iki Avrupa büyüklüğünü aşmış Babil Kulesi’ni hatırlatacak kadar çeşitli din-dil ırkların bir arada huzur içinde nasıl yaşayabilmiş olması yolunda bir başka misal yoktu. Zannederim ki en doğru teşhisi, Leon Kahun koymuştur:

İslâm dininin bütün insanları kardeş sayan ve bir anadan babadan doğmuşçasına birbirinizi seviniz, diyen beşerî tavsiyesini en iyi kavrayan Türk milleti olmuştur. Osmanlı devleti, daha çok Hıristiyan ve Musevîlerin yaşadıkları yerlerdeki fetihlerinden sonra buraların halkına dinlerinde ibâdet hak ve hürriyeti temin edince huzur kolaylıkla temin edilmiştir. Fakat meselâ, İran Şiilerınin nüfuz mıntıkası saydıkları Şarkî Anadolu›da vahdeti ve huzuru temin edebilmek daha zor olmuştur. Bunun için birleştirici fikirlerle bir Osmanlı milliyetçiliği terkibi meydana gelmişti. Bu fikir tatbikatta o kadar müsamahakar ve âdil olmuştur ki, sadece dini Müslüman olanlar değil, Hıristiyan ve Musevîler arasında da bu hak ve hürriyete dayalı siyaseti kabul edenler de çok olmuş ve mesud asırlar yaşanmıştır».

Yavuz Selim’den sonra Doğu Anadolu’da milli birlik ve beraberliği bozucu teşebbüsler olmuş, bunlar günümüze kadar süregelmiştir (278).

Kanuni ve Diyarbakır

Kânunî Sultan Süleyman devrinde Diyarbakır kenti, Safevîler üzerine yapılan üç büyük İran Seferi’nde hep harekât merkezi, Osmanlı ordularının toplanma sahası, diğer eyalet askerlerinin ve sancakbeylerinin karargâh mekânı olmuştur. Kânunî Süleyman, Irakeyn Seferi (1533-1535). Tebriz Seferi (1547-1548). ve Nahçıvan seferi (1553-1554). süresince hep “Serasker” olarak gönderdiği başvezirlerini, eyalet valilerini, sancak beylerini bütün askerin toplanma ve Safevîler’e karşı saldırı veya savunma vaziyeti almalarını, Diyarbakır’daki Çevlik veya Cülek mevkiinden gerçekleştirmiştir Kânunî Süleyman, İran topraklarına yapmış olduğu üç büyük seferinde de bizzat kendisi bütün devlet erkânı ile Diyarbakır’da bulunmuştur. Diyarbakır’da zaman zaman şehri ziyaret ederek, hakın ihtiyaçlarını karşılamış, çeşitli yapılar inşaa ederek tarihî ve kültürel mekânları tamir ettirmiştir.

Osmanlı Devleti, Yavuz Selim devrinde olduğu gibi, Kânunî Sultan Süleyman zamanında da, Dicle Nehri kıyısındaki bu tarihi kente gereken önemi vermişti. Kânunî Süleyman, Diyarbakır eyaletine kudretli, başarılı, adaletli ve sadakatli valilerini göndermiştir. Kânunî devrinde, Diyarbakır kent merkezine ve havalisine, birçok medrese, camii, mescit, köprü, kervansaray, han, hamam, çeşme, türbe, imaret ve aşevi, derbent ve yollar inşa edilmiştir.

1540 tarihli Tahrir Defteri’ne göre Diyarbakır’da büyük bir nüfus artışı olmuş, Müslümanlar % 13 artarken, Gayr-i müslimler birer kiliseye bağlı olarak % 95 artış gösrtermiştir. Diyarbakır Hazro, Genç, Muş, Sason, Eğil gibi yerlerden göç almıştır. Bu tarihte şehirde kırk iki Müslüman mahallesi vardı. Şehirde Osmanlı ümerâsından; Bıyıklı Mehmet Paşa, Fatih Paşa Camii (1516-1520). Yiğit Ahmed Bey bir mescit yaptırmışlardı. Kanunî devri Diyarbakır Beylerbeyileri Hüsrev Paşa 1521-1528, Hadım Ali Paşa 1534-1537, İskender Paşa 1551, Behram Paşa 1564- 1572 yıllarında birer cami inşa ettirmişlerdir. Diyarbakır Kanunî devrinde; Doğuda Van-İran, Güneydoğuda Mardin-Musul-Bağdat, Güneybatıda Siverek-Urfa-Halep, Kuzeybatıda Malatya–Sivas karayollarının merkezi durumundaki konumu ile buraya ticarî bir önem ve ekonomik bir güç kazandırmıştır (262).

Diyarbakır’a gelen ilk Osmanlı padişahı olup 20 Ekim 1535’te, İran Seferi dönüşü Diyarbakır’da 22 gün kaldı. Beylerbeyi Hüsrev Paşa’ya verdiği emirle 3 kat genişletilen İç Kaleyi (1526). gezdi. 29 Eylül 1549’da, yine İran Seferi nedeniyle Halep’ten dönerken yolda hastalanınca Diyarbakır’da 2 kez kaldı. Onun, “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi “ sözü o günlerinin deyimidir.

Karacadağ yaylalarında dinlenip sağlığına kavuştu. Vefa olarak Vali Bali Paşa’ya emredip Gözeli’den kente Hamravat Suyunu getirdi.

İç kale Kanuni zamanında 3 kat genişletildi., ,

Belgede Diyarbakır ekonomi tarihi 1 (sayfa 130-133)