• Sonuç bulunamadı

Pelagius Sonrası Dönem

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

B. Asli Günah Anlayışının Temelleri

3. Pelagius Sonrası Dönem

Görüldüğü gibi asli günah ile ilgili anlaşmazlıklar ve karşıt fikirler Pelagius’tan önce de vardı, fakat Pelagius zamanında oldukça belirginleşmiş ve Pelagius’tan sonra da devam etmiştir. Pelagius sonrasında onun fikirleri, başta öğrencisi Calestius 210 olmak üzere Julians ve Aeclanum gibi zamanın ileri gelen piskopos ve din adamları tarafından savunulmuş, geliştirilmiş ve yaşatılmıştır. Ancak bu konudaki bir takım dokumanları ve teolojik tartışmaları içeren yazıların Konstantinus ve Augustinus’un çabaları ile kaybolduğu ve yok edildiği ifade edilmektedir. 211

Papalık, Pelagianizm’i devam ettirenlere karşı da sert tedbirler almıştır. 419 ve sonrasında bir emirname ile bu fikri savunanların cezalandırılacağı duyrulmuştur.

Bunun neticesinde Pelagius ve Pelagianizm’i savunan bazı Patrik, Piskopos ve din adamlarının görevli olduklarını gösteren belgeleri dahi ellerinden alınmıştır. Ayrıca bunların sürgün edilmesine karar verilmiş ve bu karar uygulanmıştır. Buna rağmen başta Julian olmak üzere bazı piskoposlar cesaretle bu fikiri savunmaya devam etmişlerdir. Hatta Julian, Augustinus’un üzerine giderek onun hem ilmi açıdan haksız hem de tartışmadan kaçan biri olduğunu ilan etmiştir. Bir ara Julian ile Augustinus’un özellikle çocukların günahsızlığı konusunda uzaktan uzağa yazılı olarak restleştikleri dahi bilinmektedir. Bu durum Augustinus’un 430’daki ölümüne kadar sürmüştür.

Bundan sonra asli günah karşıtlarına karşı daha da baskıcı olan Piskoposlar işi ele almışlardır. Bunun üzerine Pelagianist görüşü savunan bazı Piskoposların, Pelagianizm’in biraz yumuşatılmış şekli olan “Semi Pelagianizm” ile bu fikri yaşatmaya çalıştıkları görülmektadir. Ancak Papa Coelestinus, 15 Mayıs 431’de bir bildiri yayınlayarak baskıcı piskoposların yolundan gitmiş ve bu bildiride Agustinus’un görüşlerine hücum edilmesini de yasaklamıştır.

Bundan sonra Semi Pelagianistlerin de mahkûm edildiği görülmektedir. Sonraki Papa Sixtus III, eski bir arkadaşı olan Pelagius’tan dolayı geçici de olsa Pelagianistlerin güvenini kazanmıştır. Bu esnada papa değişmiş ve yeni Papa Bonifatius ile eski hukuku

210 Pelagianizm konusunda en çok mücadele eden ve Pelagiusla birlikte konsillerde mahkûm ve aforoz edilen Piskopos. Gündüz, Sözlük, s.78–79.

211 LFTK, c.8, s.7.

olan Calestius, kendilerine ılımlı bakılacağını düşünerek yanlarına Julianı da alarak Roma’ya gitmişlerdir. Ancak Roma’ya vardıklarında tam bir hayal kırıklığına uğramışlar, takipten korkan en yakın arkadaşları dahi onlarla ilgilenmemiş ve korkudan onlara yardım edememişlerdir. 431’deki Efes Konsili’nde tekrar mahkûm edilmiş olan Calestius ve arkadaşlarının 435–437 yıllarındaki çabaları da sonuçsuz kalmıştır. Ancak sonra bundan Pavlus’un fikirlerinin savunucusu olan ve daha da sertleşen Augustinusçu taraf, papalığı tamamen yanına almış ve 473’de piskopos Lucidius önderliğinde Pelagianistlere karşı sert bir dogma oluşturmuştur. 473’ten sonra o zamanki Papa Gelasius I tarafından, Augustinus’un şekillendirdiği asli günah ve diğer konuları içeren ve aslında Pavlus’a ait olan öğreti bütün Kiliseler’de zorunlu hale getirilmiştir.

520’lerde Papa Hormidos zamanında aynı öğreti desteklenmeye devam edilmiş ve artık her yerde Kilise öğretisinin dışında kabul edilen Pelagianizm dışlanmıştır. 529’daki Orange (Araunica) Konsili’nde tekrar gözden geçirilen ve Pelagianizm karşıtı görüşleri içeren öğreti tekrar onaylanmıştır. Buna Piskopos Caesarius da destek vermiştir. Ancak burada Caesarius, çocukların vaftiz edilmesinden kastın Tanrı’nın lütfunu hak etmelerini sağlamak olduğunu söylemiştir. Bu konsilde ayrıca onaylanan öğretiye inanmanın şart olduğu kayda geçirilmiş ve bu, o zamanki Papa Bonifatius II tarafından da onaylanmıştır. 212

Asli günaha ve bu konuda İncillerin yanlış bilgilerle doldurulduğuna inananlar ve bunu dillendirilenler, tarihin akışı içerisinde Kilise tarafından en ağır şekilde cezalandırılmışlardır. Bilhassa İ.S. 380–1400 yılları arasında bu yaptırımlar çok şiddetlenmiştir. Nitekim Manikis Fırkası liderlerinden Faseş, bu tür itirazından dolayı yakılarak öldürülmekten kurtulamamıştır.213

Asli günah inancına karşı olanların ikna olmadıkları konuları mantıklı tespitlerle dile getirmiş oldukları görülmektedir. Ancak bunlardan bir kısmı Kilise tarafından acımasızca cezalandırılmaktan da kurtulamamışlardır. İsa'nın asli günahtan kurtuluşu için Tanrı tarafından kaderle kurgulanarak haça gerdirildiği, öldürüldüğü ve diriltildiği daima inanılması gereken bir husus olarak anlatılagelmiştir. Orta çağda Sicilya’da

212 Müler, age, c.26, s.180–182.

213 Geniş bilgi için bkz. Baytan, Enver, age, s. 10–11; Özakıncı, Cengiz, age, s. 150 – 180.

Papaz olan Anselmo Turmeda, buna karşın şöyle demiştir: “Bu kadar ıstıraplı, dikenler içerisinde çivilenerek çarmıhla eziyet edilen kişi, bizi günahlarımızdan kurtaracak güçte olsaydı önce kendini kurtarmalı değimliydi? Onun ulviyeti o esnada nereye gitti? Niçin İsa, “Peygamberler ancak kendi şehrinde kıymetsizdir”214 diye sitem etti, neden çarmıhta “Tanrım Tanrım, beni neden terk ettin” diyerek isyan içeren sözler sarfetti? Bütün bunlar asli günah karşıtlarına göre izahı ve inanılması güç beyhude hususlardır.”215

Erasmus (1466–1536), asli günahı asırlar sonra tartışanlardandır. Ayrıca insanın özgür iradesi konusu ile temelde iyi yaratıldığı konuları da tartışılmış ve özellikle bunlar, kısmen Pelagius’a yakın görüş beyan etmişlerdir. Nitekim bu konuların tekrar tartışılması, “Pelagianizm hortladı” denilerek tepki toplamış ve neticede bu durum Trent Konsili’nin toplanmasına sebep olmuştur. Bu konsilde konu katı dogma ve kredo halini almıştır.216 Erasmus sslında tam olarak Pelagius gibi düşünmemesine rağmen akılcı ve mantıklı görüşleri ile Kilise’yi tedirgin etmiştir. Özellikle insanın özgürlüğü ve özgür irade konusundaki görüşleri nedeniyle tedirgin etmiş ve bu sebeple de kendisine Pelagius’un fikirlerini yeniden canladıran adam gözüyle bakılmıştır.217

Erasmus da Âdem’in Tanrı’nın emrine karşı gelip günah işleyerek sonraki nesillere kötü örnek olduğunu söylemiş, fakat asli günah konusunda Pelagius’a daha yakın görüş sergilemiştir. Hatta ona göre İsa’dan sonra asli günah tamamen yok olmuştur. Ondan sonra miras günahtan söz etmek yanlıştır. Âdem’in günahı kişiseldir ve yeni doğan her çoçuk günahsızdır. Zira Erasmus’a göre günah, aklı başında olanların sorumlu olduğu şeydir.218

Diğer taraftan M. Luther, asli günah dogmasının Hıristiyan teolojisinin belkemiği olduğunu söylemiş, Pavlus-Augustinus anlayışına fazla uzak durmamış, fakat

214 Matta, 13/57.

215Turmeda, age, s.75–77.

216 Batuk, age, s.76.

217 Batuk, s.363–364.

218 Batuk, s.164–170.

yine de bu inancın Hıristiyanlığın en karanlık, ifade edilmesi en derin bir bilmece ve inanç bakımından anlaşılması en zor konusu olduğunu belirtmekten de kendini alamamıştır. O, buradan hareketle asli günaha itiraz edenleri akılsızlıkla suçlamanın doğru olmadığını da söylemiştir. Zira ona göre kimseye günah konusundaki miras durumunu isteyip istemediği sorulmamıştır. Bu zoraki bir ilişki olmuştur. Kimse başkasının ölümünden sorumlu tutulamaz. Ayrıca Luther’e göre burada daha önemli bir tespit de şudur: Bu durum normal düşünme safhasını tıkamış, herkesin özgürlüğünü tehdit etmiş, özgür anlayış, inanış ve düşünceyi de yanıltmıştır.219 1694–1768 yıllarında yaşamış bilgin ve teolog Hermann Samuel Reimerus da asli günah ile ilgili birtakım belirsizlikleri dile getirerek karşı fikirlerini bazı sorularla ortaya koymuştur. Bu konuda başka başlıklar altında ayrıca bilgi verilmiştir. 220

İmmanuel Kant da asli günah konusundaki bazı itiraz ve çekincelerini ortaya koyduktan sonra kimsenin kendi isteği ile cennetten çıkmayı hedef edinemeyeceğini söylemiş ve ilk insanın zorda kalarak, bilgisizlikten ya da yanlış bilgiden bu günahı işlediğine işaret etmiştir. Ayrıca o, ilk insanın bunu yapmak zorunda olduğundan acınacak durumda bulunduğunu dile getirmiştir. Hatta Kant, asli günahı Morbus hastalığına benzetmiştir. Yani ona göre bu, kurtuluşu olmayan ölümcül bir hastalıktır.

221

Kierkegaard’a göre (1813–1855) asli günah, İncil’in insanlığa sunduğu en esrarlı, en anlaşılmaz ve halledilmez bir problemdir. Ona göre bu var oluşsal bir sorun olarak ortadadır. Asli günahın başlangıcı konusunda da bir paradoks ve skandal söz konusudur. İnsanın hayatı boyunca böyle bir günah duygusuyla yaşaması önemli bir hadisedir. 222 Kierckegaard’a göre aynı zamanda asli günah, insanın yasağa karşı uyanan merakının beraberinde getirdiği kaygı ile imanı bırakıp günah işlemesidir. Asli günah, insanla var olan bir hayat formudur. Burada Kierckegaard, Pelagius’a yakın bir görüş ortaya koyarak, “Âdem insan için sadece bir günah işleme örneğidir.” Demiştir.

219 Jungel, age, s.101; Ayrıca bkz. Freund G., Sünde im Erbe.

220 Aydın, Mahmut, Tarihsel İsa, s.25.

221 Freund, age, s.18–26; Jungel, age, s. 101–106.

222 Batu, Hüseyin, s. 37–52,

223 Yani ona göre de ilk günahı Âdem işlemiştir ancak bu, onun sonrakilere kötü örnek teşkil eden bir davranışıdır. Yoksa kalıtımsal olarak günahkâr doğma olayı yoktur.

Göthe ise asli günahın anlaşılmazlığını farklı bir tarzda, şu sözlerle ortaya koymaya çalışmıştır: “Sen babalarından, atalarından ne mirası aldın. Miras aldığın şey nedir? Şayet insanın kendisine irsi olarak asli günah verilmek zorunluluğu var idiyse, o zaman insanın Tat Sünde’si (Aktüel Günahı) olmamalıydı. Kişi sonradan kendine ait olan günahları edinmemeliydi. İnsan bu durumda iki kanaldan günahlı yapılmış olmadı mı?” Yine Göthe, ileri sürdüğü şu ifadelerle asli günahı sorgulamıştır: “Günahkâr, günahının nasıl olabileceğini, muhtevasını, günahtan sonraki durumunun nasıl olacağının hesabını nasıl yapabilir? Miras olan günah benim suçumsa bundan nasıl kurtulabilirim? Şayet günah asli günahsa, kalıtımla gelmişse günahkârın suçlu olduğundan nasıl söz edilebilir? En azından bu tür miras günah anlayışının hak hukukla bağdaştırılması gerekmez miydi? Bu nasıl olabilecek? Bunu tanımalı ve nasıl kabul ettiğimizi de bilmeli değimliydik”? Nitekim yukarıda adı geçen Samuel Reimerus da asli günahı insanın tabiatını zehirleyen salgın hastalık gibi görmüştür. 224

Bart’ın hem insanın özgür iradesine vurgu yapması ve eylemlerinden sorumlu olduğunu söylemesi hem de Tanrı’nın takdirinin ve lütfunun olmazsa olmaz olduğunu savunması, bazı araştırmacılara göre bir çelişki gibi gözükse de 225 söylenildiği gibi aslında burada onun iki görüşü telif etme çabası olduğu aşikârdır. Augustinus ile Pelagius’a ait iki görüş arasında sentez yapmaya çalışan Bart, iki görüşü karşılaştırırken özgür irade, model olma ve ilk günah konusunda Pelagius’a yakın dururken; Tanrı kurgusu, kader ve Tanrı lütfu konularında Augustinus’a yakın durmaktadır. 226 Zira onun, günahı özgür olarak işleyen insanın af için Tanrı’nın lütfuna muhtaç olduğunu söylemesi, hem mantıklı gözükmekte hem de Pelagius’un Tanrı lütfunun kurtuluşa yardımcı bir unsur olduğu tezine de uygun düşmektedir. 227

223 Batuk, age, 239.

224 Aydın, Mahmut, Tarihsel İsa, s.25–26.

225 Batuk, s.251.

226 Batuk, s.250–251.

227 Bart, age, s. 166–167.

Ünlü Hıristiyan teolog ve bilim adamı İsviçreli Hans Küng de, Hıristiyanlık inancına sokulan asli günah dâhil birtakım inanç yapılarını ve anlaşılmazlıkları gündeme getirmiş, Papa’nın yanılmazlığı kredosunun ise bardağı taşıran en uç olumsuzluk olduğunu ifade etmiş olması da önemlidir. Bu konudaki yazı ve görüşleri nedeniyle ilk asırlar ve orta çağda olduğu gibi Vatikan tarafından aforoz edilmiş, hatta Kilise’ye bağlı üniversitelerdeki kürsülerden ve hocalıklarından da uzaklaştırılmıştır.228

Hıristiyan teolog ve bilim adamı Jansen, asli günahın anlaşılmazlığı ve karmaşıklığı ile yanlışlığına işaret için şunları söylemek zorunda kalmıştır: “Asli günah, insanın tabiatını öyle derinden bozmuştur ki, doğuştan olan her şeyin tamamen kötü olduğu anlayışına sebep olmuştur.”229

Günümüz Hıristiyan teologlarının önde gelen isimlerinden birisi olan Richard P.

McBrien, asli günahın hala tam anlaşılamamış bir problem olarak ortada durduğunu söylemektedir. Hatta bu görüşünü “Bir kişi gerçekte başkasının işlediği suç yüzünden nasıl suçlu olabilir?” şeklindeki sorusu ile açığa vurmuştur. McBrien, asli günah anlayışının devam eden bir problem olduğunun en açık göstergesi olarak, çağdaş Katolik teoloji üzerine çalışan teologların bu konuyu hiç ele almamaya, gözden uzak tutmaya, yokmuş gibi davranmaya çaba sarf etmelerini göstermektedir. Hatta Protestan teolojisinde bu problemin hiç ele alınmamaya çalışıldığını söylemektedir. Bu tür durumların Hıristiyan dünyası insanını dinsizleştirdiği, hatta mezhebi bölünmelere sebep olduğu da söylenmektedir.230 Yine McBrien, Karl Rahner gibi bir kısım uzman Hıristiyan teologunun da asli günahı yalnızca ilk insanın günahkâr bir davranışı olarak görmeye meyilli olduklarını, kollektif bir suç inancı olarak görülmesini reddettiklerini

228 Aydın, Mahmut, Tarihsel İsa, s.56–57.

229 Güngör, age, s. 28–31.

230 Hatta zaman içerisinde, bir takım mezhep, fikir ve akımlar şeklinde de olsa asli günah karşıtları

türemeye devam etmiştir. Polygenism akımı da, bunlardan birisidir. Bunların anlayışına göre; asli günah zaten mümkün değildir. Vuku da bulmamıştır. Bunun yanında insanlık, tek bir insandan da türememiş, birçok insanlardan türemiştir. Kılıç, age, s.99–100.