• Sonuç bulunamadı

A. Yükseköğretimin Getirileri

3. Parasal olmayan getiriler

Parasal olmayan getiriler, eğitimli bireyin kendine ve toplumun diğer üyelerine ölçülemeyen biçimde yansıyan faydalarıdır ve çok çeşitli biçimlerde ortaya çıkmaktadır.

Eğitimli bireyin, özellikle yükseköğretim mezunlarının daha iyi koşullarda istihdam edilmesi, tüketim ve yatırım kararlarında daha bilinçli olması ve daha sağlıklı ve uzun yaşaması, okur-yazarlık oranının artmasının ilave katkısı, vatandaşlık ve demokrasi bilincinin gelişmesi, iktisadi büyümeye elverişli bir ortamın oluşması, daha düşük suç oranları, daha fazla yayın ve kültürel faaliyet, ekonomi ve piyasaların daha iyi işlemesi ve özgürlüklerin gelişmesi de eğitimin parasal olmaysan önemli getirileridir (Mumper 1996:8;

Aslan 2002:112).

Eğitim, yüzyıllardır toplumun ahlak kurallarını, ekonomik, siyasal ve toplumsal düzenin yapısını belirleyen, toplumsal düzenin gelişerek sürdürülmesini sağlayan bir sistem olarak kabul edilmektedir (Adem 1997:51-56). Eğitimin en önemli fonksiyonu

muhafaza etme, değiştirme ve geliştirmedir. Eğitim bir taraftan toplumun sahip olduğu çeşitli bilgileri muhafaza ederken, diğer taraftan da bunları sistemli bir şekilde geliştirerek kullanılacak hale getirmektedir. Bu özelliğiyle eğitim, gelişmelere açık bir yapı sergilemektedir.

Ancak, artan eğitimin toplum üzerinde sağladığı fayda hakkındaki bilgi tam değildir. Çünkü, eğitimin parasal olmayan faydaları, öğrenci ve aile gibi karar vericiler tarafından elde edilen özel yararların ötesinde topluma dönüktür. Bu yararlar, eğitim nedeniyle artan kazanç biçiminde ortaya çıkan parasal olan yararların ötesindedir.

İstikrar, örgütlenme becerisi güven vb. üzerindeki dolaylı etkileri nedeniyle sosyal problemlerin hem maliyetini hem de sayısını azalmaktadır. Örneğin, ilaç savurganlığını azaltılmasına, suç oranlarının düşmesine ve sağlık hizmetlerinden faydalanmayı sağlayacak şekilde bilinci geliştirmektedir (Corat 2005:3; Canpolat 2000:267). Nitekim, bu konuda yapılan araştırmalarda, tıbbi yardım, konut yardımı ve korunmaya muhtaç çocuklar için yapılan yardımlara ilişkin maliyetlerin azaltılmasında eğitimin etkili olduğu görülmüştür (McMahon 1994:29-31).

Dolayısıyla, eğitim, hayatın kalitesini etkilemektedir. Sağlık için yeterli miktarda para harcayabilme ve hizmetlerden faydalanabilme nedeniyle, yükseköğretim görmüş kişiler, düşük eğitim düzeylere sahip olanlardan daha sağlıklı olma eğilimindedir. Yüksek beşeri sermayeye sahip bireyler, daha sağlıklı olma olasılığını arttırmak için önleyici tedbirler alma yoluyla kendilerine yatırım yapmaktadır. Yıllık sağlık kontrolleri ve düzenli egzersiz, beşeri sermaye yatırımları şeklinde açıklanabilir. ABD’de, Fakirlik Araştırma Enstitüsü verileri kullanılarak Barbara Wolfe ve Samuel Zuvekas tarafından eğitimin parasal olmayan getirilerine ilişkin bir çalışma yapılmıştır. B.Wolfe ve S.Zuvekas, eğitim seviyesi arttıran bir kişinin sağlık durumunu iyileştirdiğine dair dikkate değer kanıtlar bulmuşlardır. B.Wolfe ve S.Zuvekas araştırmalarında, diğer faktörleri kontrol ederek bir bireyin eğitim düzeyi ve bireyin ailesinin sağlık durumu arasında bir pozitif ilişki olduğu sonucuna ulaşmıştır. Benzer sonuçlara, Lefokowitz (1973), Lando (1975), Occutt ve arkadaşları (1977) ve Michale Grossman’ın (1982) tarafından yapılan çalışmalarda da ulaşılmıştır. En güçlü bulgulardan birisi ise, M.Grossman tarafından yapılan çalışmadır.

M.Grossman çalışmasında, eğitimin sağlık üzerinde pozitif bir etkisi olduğunu bulmuştur.

Garfinkle ve Haveman (1977), aile reisinin eğitimi ile yoksulluk derecesi ve sağlık

harcamaları arasında güçlü bir negatif ilişki bulmuştur (Saxton 2000:7,McMahon 1994:31).

Aynı zamanda eğitim insanlara, daha iyi anneler, babalar, çocuklar, seçmenler ve vatandaşlar olmaları için imkan sağlamaktadır. İstikrarlı ve demokratik bir toplum, vatandaşlar tarafından minimum bir okuryazarlık ve bilgi derecesi ile bazı ortak değerler kümesinin yaygın bir şekilde kabulünün söz konusu olabilmesine katkıda bulunduğu gibi olumlu komşuluk etkileri de yaratmaktadır. Toplumda, kişilerin daha fazla kitap, gazete ve yazılı eser okuması, dolaylı bir şekilde bir toplumda demokrasinin, ekonominin ve ona dayalı piyasaların, bireylerin uyum ve anlayış düzeylerini yükseltmektedir.

Eğitim, özellikle, sosyal, politik ve teknolojik konuların bir değerlendirmesini yapmaya imkan verecek daha fazla bilgi şeklinde faydalar sağlamaktadır. Eğitimin bunu gerçekleştirmesi ve yaymasının iki yolu vardır. Birinci yol; hem kavramayı kolaylaştırmak ve hem de düşünme yeteneğini geliştirmek. İkinci yol; demokratik ortamları oluşturarak bireysel tercihlere saygı gösterilmesini sağlamak (Dee 2004:1699). Eğitimli insanlar, konular hakkında daha çok okur, bilgili kalmak için daha fazla haber programları izler ve kamusal ilişkilerde daha fazla aktif rol alırlar. ABD Eğitim Departmanı tarafından yayımlanan “1996 Eğitim Durumu Raporu’”nda 1994 seçimlerinde kolej mezunu bireylerin %57’sinin; lise mezunu bireylerin de %30,6’sının oy kullandıkları belirtilmiştir. Ayrıca, eğitim düzeyinin oy kullanmayı başka sosyoekonomik faktörlerden daha fazla etkilediği sonucuna ulaşılmıştır (Saxton 2000:9).

Eğitilmiş bir nüfusun toplumsal faydaları daha fazla iş olanakları ve daha üretken bir işgücü yaratmasının ötesine geçmektedir. Eğitimli bireyler, toplumsal olarak arzulanan davranışlarda artış ve toplumca istenmeyen davranışlarda azalma meydana getirmektedir. Eğitim düzeyi yükseldikçe hem suç oranları, hem de bir suçun kurbanı olma oranları azalmaktadır.

Bu konudaki başka bir örnek ise, ABD’de Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu’ndaki iki araştırmacı tarafından yapılan 1994 yılındaki araştırmadır. Bu araştırma;

suç işleme oranı üzerinde eğitim seviyesinin, gelirden daha büyük bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Suçluların yeniden suç işleme eğilimlerini analiz eden

ABD’deki bu araştırmada, düşük eğitim düzeyine sahip hükümlülerin, yüksek eğitim düzeyine sahip hükümlülerden daha fazla yeniden suç işleme eğiliminde olduğu görülmüştür (Saxton 2000:9-11).

Bunlara ek olarak, yaptığı çalışmada Spiegleman (1968), eğitim görmüş gençlerin suç işlemeye daha az eğilimli oldukları yönünde kanıtlar bulmuştur. Webb (1977), ceza evlerindeki yetişkin mahkumların düşük eğitim düzeyine sahip olduklarını ve onlardaki bu eğitim eksikliğinin topluma yıllık maliyetinin 19,8 milyar dolar (1982 fiyatlarıyla) olduğunu tahmin etmiştir. Ehrlich (1975), mülkiyete karşı işlenen belirli suçlar ile eğitimde adaletsizlik arasında güçlü pozitif yönlü bir ilişki bulmuştur. Ayrıca, Ehrlich, mülkiyete karşı işlenen ve şiddet içeren suçların tekrar dereceleriyle ilgili olarak, ortalama eğitim düzeyinden çok, eğitim hizmetlerinin toplumların adil bir biçimde faydalanamamasından kaynaklandığını vurgulamaktadır (McMahon 1994:31; Saxton 2000:12).

Mesela, Winconsin Üniversitesi’nde, Weisbrod ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmalarda, yükseköğretim mezunu bireylerin diğerlerine göre daha çok hayır işleriyle uğraştıkları görülmüştür. Bir başka araştırmada da lise ve yükseköğretim mezunu bireylerin toplumsal hizmetlere ve siyasal etkinliklere daha fazla katıldıkları görülmüştür (McMahon 1994:29-32).

Eğitimin topluma yansıyan bir başka faydası da, kadının eğitimi ve bunun sonuçlarıdır. Kadın eğitiminin topluma yansıyan etkisi konusunda ise iki nokta göz önünde bulundurulmaktadır. Bunlardan ilki, eğitimin kadının doğurganlığı üzerindeki etkisidir. İkincisi, eğitimin çocuğun sağlığı üzerindeki etkisidir. Mesela, Duncan Thomas (1996:332) ve Dunne Sayed (2002:56), Güney Afrikalı kadınların eğitimi ve doğurganlığı üzerinde bir çalışma yapmıştır. Yazarlar, Güney Afrikalı kadınların doğum oranı ile eğitim süresi arasında önemli ve güçlü negatif bir ilişki bulmuştur. Benzer sonuçlara, Raylyn Oliver (1999), Gineli kadınlar üzerinde yaptığı analizde ulaşmıştır.

R.Oliver (1999) tarafından yapılan bu çalışmada, eğitim seviyesi azaldıkça doğum sayısının arttığı görülmüştür. Buna göre, annenin eğitim seviyesi arttıkça çocuğun sağlıklı olması ihtimali artmaktadır. Diğer bir deyişle, annenin eğitim seviyesi ile çocuğun sağlığı arasında pozitif bir ilişki söz konudur. Kadın eğitiminin çocuk sağlığı üzerindeki etkisi konusunda yapılan çalışmalarda, çocuğun sağlığı üzerinde annenin eğitim seviyesinin önemli ve çok güçlü bir şekilde etkili olduğu ortaya çıkmıştır.

Muhtemelen, eğitim annenin bilgisini ve sağlıkla ilgili sorunları çözme yeteneğini arttırarak anneliğe özgü yeteneklerin artmasını sağlamıştır. Ayrıca, eğitimli anne ailenin sağlıkla ilgili harcamalarını da azaltmaktadır (Glewwe 2002:473).

Eğitimin ölçülemeyen bir diğer faydası ise, ebeveynlerin çocuklarına karşı davranışlarında daha olumlu olmalarıdır. Araştırmacılar, anne-babanın sosyoekonomik statüsünün çocuklarının davranışları üzerindeki etkisini açıklamaya çalışmıştır. Nitekim bu çalışmalarda, farklı gelir seviyelerine sahip aileler ile çocuklarını yetiştirme uygulamaları arasındaki bu ilişkiler hakkında kanıtlar bulunmuştur. Bu kanıtlara göre, anne babanın geliri, çocukların yetişmesi üzerinde çok büyük bir etkiye sahiptir. Düşük ve yüksek gelirli anne-babalar arasında çocuklarını yetiştirme farklılıkları bulunmuştur. Buna göre, düşük sosyoekonomik statüye sahip anne-babalar arasında çocuklarını bedensel olarak cezalandırmalar daha çok görülmesine rağmen, yüksek gelirli ailelerde bedensel cezalandırma yok denecek kadar azdır. Diğer bir deyişle, anne-babanın çocuklarının davranışlarını biçimlendirmelerinde gelirin etkisi yüksektir (Weinberg 2001:266-267).

Dahası yüksek gelir, bir çocuğun daha iyi beslenmesini ve daha sağlıklı koşullarda öğrenim görmesini de sağlamaktadır.

Kısacası eğitim, hem bireye hem de topluma ölçülemeyen önemli faydalar sağlamaktadır. Bireye, eğitim seviyesinden sağlanan kazanç farklılığı ile özel faydalar sağlarken aynı zamanda kısa sürede istihdam edilebilme şansı da sağlamaktadır. Artan eğitimin bir sonucu olan kazanç farklılığı, bazı faktörlere bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir. Bu faktörler; eğitim yılı, ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, özellikle yükseköğretimin kısa ya da uzun süreli olması, eğitim görülen alan ve cinsiyettir.

Eğitimin getirileri konusunda yapılan çalışmaların çoğunda, ilk-ortaöğretim kademesinde sosyal getiri oranının, yükseköğretim kademesinde ise özel getiri oranının sosyal getiri oranından önemli derecede yüksek olduğu görülmektedir. Bunun temel nedeni ise, yükseköğretim harcamalarının hem doğrudan hem de dolaylı bir şekilde kamusal kaynaklardan karşılanmasıdır. Bu da, özel maliyetleri önemli ölçüde azaltmakta ve kazançların olduğundan daha yüksek çıkmasına neden olmaktadır. Böyle bir sonuç, birçok ülkede, yükseköğretim finansmanında hem adaletin hem de etkinlik bakımından istenen sonuçlara ulaşamadığını göstermektedir. Dolayısıyla, yükseköğretimden yararlanan kesimin belirlenmesi için kullanılan özel ve sosyal getiri oranları yükseköğretimde adalet ve etkinlik amaçlarını gözeten bir finansman politikası

oluşturulmasında önemli kriterler olmaktadır. Çünkü sosyal ve özel getiri oranları, sadece yükseköğretimden yararlanan kesimin belirlenmesi açısından değil, aynı zamanda yükseköğretim harcamalarını kimin ödediği ve kimin ödemesi gerektiği ile de ilgilidir.

B. Yükseköğretim Getirilerinin Etkinlik Amacı Bakımından Değerlendirilmesi