• Sonuç bulunamadı

Adalet ve Etkinlik Amaçları Bakımından Yükseköğretimde Maliyet Paylaşımı

kaynaklarla finansmanı şeklindedir. Ancak, 70'li yıllarda son derece etkili olan bu finansman sisteminde, 80'li yılların başında son derece ciddi kaynak sıkıntılarıyla yüz yüze gelinmiştir. Gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere birçok ülkede, sınırlı kamu kaynaklarının eğitim yanında diğer önemli ihtiyaçlara tahsis edilmesinin de önemli olması, yüksek sübvansiyonlu mal ve hizmet maliyetleri içindeki hükümet paylarının azaltılması yönünde artan bir baskı yaratmıştır. Bu baskıları karşılamaya yönelik girişimler, yaygın bir şekilde “yapısal uyum politikaları” olarak adlandırılmıştır. Bu tür bir politika, ödeme yükünün büyük bir kısmının hizmetten faydalanana kaydırıldığı “maliyet paylaşımını”

veya “maliyete katılmayı” öngörür. Eğitimle ilgili olarak bu tür bir politikanın ilk hedefinin, hem pahalı olması hem de bu hizmetlerden yararlananların gelecekte elde edecekleri beklenen yüksek kazançlar nedeniyle yükseköğretim olacağı açıktır (Aslan 2002:237).

Özellikle yükseköğretimde eğitimin özel getirilerinin sosyal getirilerine ağır bastığı halde, bunun maliyetine bütün toplumun katılması hem etkinlik hem de adalet amaçları bakımından istenmeyen bir durumdur. Eğitim için, dışsallıklardan dolayı ve adalet amacını karşılamak üzere kamusal olarak sağlanması gerekenin dışında devlet tarafından hiçbir kaynak ayrılmamalıdır. Bunun anlamı, eğitimin özel faydalara paralel bir şekilde paralı olacağı, ödeme gücü olmayanların ise kamusal olarak destekleneceğidir. Adalet amacına sadece böyle bir finansman sistemi hizmet edebilir.

Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde Hükümetler, 80’li yılların başından beri öğrenci ailelerinin çeşitli yollarla eğitimin finansmanına daha fazla katkıda bulunmalarını sağlayacak ve doğrudan hükümet tedariki yerine piyasa güçlerine duyarlı tedarik biçimleri olan özel okullar ve eğitim kuponları gibi tedbirleri almaya başlamışlar ve yeni öneriler getirmişlerdir. Bu alandaki öneriler, geleneksel eğitim finansmanında ve tedarikinde son derece ciddi reformların yapılması anlamına gelmektedir. Yeni finansman ve tedarik politikalarının özünü, piyasa güçlerine duyarlılığın ve üniversiteler arasındaki rekabetin artırılması, eğitim hizmetlerinden yararlananların maliyete katılmalarının sağlanması ve eğitim için daha fazla kaynak toplamanın yollarının bulunması oluşturmaktadır. Bunun anlamı, yükseköğretimde yegâne veya en önemli finansman

kaynağının devlet olmaktan çıkması; sosyal faydaların ağır bastığı eğitim türlerinde veya kademelerinde kamusal finansmana, özel faydaların ağır bastığı durumlarda ise özel finansmana yönelinmesidir (Aslan 2002:343).

Mesela ABD’de (1996) ortaöğretim ile yükseköğretim mezunlarının kazançları arasındaki farkın %70’den fazla olmasından dolayı birçok aile, çocuklarının ortaöğretim sonrasındaki bir seviyede eğitim görmelerini istemiştir. Bu durum, genel olarak kamusal kaynaklarla finansmanın söz konusu bu ülkede maliyeti arttırmıştır.

Bunun sonucu olarak, yükseköğretimde özel kaynakların payı daha da arttırılmıştır.

(Barry 1997:84-89). Benzer durum İngiltere’de de söz konusu olmakla birlikte, yükseköğretimdeki öğrenim ücreti yükseltilerek öğrencinin maliyete katılması sağlanmıştır (Abbott/Leslie 2004: 67-86).

Sonuç olarak, öğrenciler yükseköğretimin artan maliyete çeşitli yollarla katılımı sağlanmalıdır. Bu katılım, hem yükseköğretim hizmetinden sağlanan faydaya paralel olmalı hem de aile gelirine bağlı olmalıdır. Bunun da dışında örneğin, özel okulların yaygınlaştırılması, öğrenim ücretlerinin gelirlere göre belirlenmesi ve arttırılması, öğrenci kredileri ve eğitim kuponları gibi yükseköğretim maliyetini paylaşmanın başka yolları da mevcuttur.

B. Yükseköğretimde Maliyet Paylaşımı Yolları

İktisatçılar, eğitimciler ve politikacılar uzun süre, devlet tarafından yönlendirilen bir sistemin piyasa tarafından harekete geçirilen bir finansman ve tedarik sistemine dönüştürülmesi amacıyla çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Varılan nokta, yükseköğretimde gelir çeşitlendirmesi olarak da adlandırılan bir modelin geliştirilmesi olmuştur. Buna göre, üniversitelerin gelir elde edebilecekleri çok sayıda alternatif kaynak vardır ve öğrenim ücretleri sadece bunlardan biridir. Bu alternatifler aşağıdaki gibi sıralanabilir (Psacharopoulos/ Woodhall 1985;144-48; Le Grand 1984;68-77).

1. Öğrencilerden öğrenim ücreti alınması, 2. Özel üniversitelerin yaygınlaştırılması,

3. Özel ve kamu kesimi kuruluşlarıyla öğrenci sponsorluğu, danışmanlık, ücretli stajyerlik türünden sözleşmeler ve anlaşmalar yapılması,

4. Üniversitelerin gelir yaratan işletmelere sahip olmaları, 5. Bağışlar vb. özel katkılardan yararlanılması;

6. Öğrencilerin istihdamı ve yükseköğretime yönelik fonların oluşturulduğu ulusal burs programları,

7. Öğrenci kredileri, mezuniyet vergileri ve bordro vergileri gibi ertelenmiş maliyete katılma yöntemleri,

8. Yerel olarak sağlanan işgücü ve ayni yardımlar, 9. Eğitim kuponları.

1. Özel okulların yaygınlaştırılması

Yükseköğretimin daha çok özel faydalar sağlaması ve nesiller arasında gelir dağılımını bozucu etki yaratması, hizmetin sunulmasında özel kaynakların payının arttırılmasını ve yaygınlaştırılmasını gerektirmektedir. Bir yükseköğretim sisteminde, devletin yegâne hizmet sunan bir pozisyondan uzaklaştırılmasının tek yolu, sistemin piyasa güçlerine duyarlı kılınmasıdır. Bu ise, özel üniversitelerin yaygınlaştırılması ve devlet okullarıyla rekabet edebilmelerinin sağlanması, finansman sisteminin hizmetten yararlananların maliyete katılmalarını sağlayacak şekilde düzenlenmesi, devlet bu hizmetler için yardım sağlamaya devam etse bile bunun kullanılmasında inisiyatifin ailelere bırakılması gibi radikal değişikliklerle mümkündür. Bu türden düzenlemeler, karar almayı ve satın alma gücünün tahsisini devletten anne-babalara transfer edecektir. Tüketici tercihlerinin ön plana çıkması, hizmetlerin daha rekabetçi olarak sunulmasını, kalitenin artmasını ve maliyetlerin düşmesini zorunlu kılacaktır. Çünkü bunu yapamayan okullar piyasada kalamayacaklarıdır. Bu ise etkinliğin sağlanması demektir (Aslan 2003:159).

Örneğin İspanya’da son yirmi yılda, onyedi yeni üniversitenin kurulması rekabetçi koşulların oluşmasına neden olmuştur (Marcos 2005:551). Diğer ülkelerde, özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’da, özel yükseköğretim oldukça iyi yapılanmış ve kalite açısından devletin yükseköğretim kurumlarıyla rekabet edecek düzeye gelmiştir.

Bazen, örneğin Belçika ve Hollanda’da, devlet kurumlarıyla aynı ölçüde tutulmaktadırlar. Bu ülkelerde özel kurumlar, kamu kaynaklarından sübvanse edilmektedir. ABD’de, 1980’de bu kurumlara ödenen sübvansiyon tutarı özel

yükseköğretim kurumunun gelirinin %20’sini oluştururken, 1995’de sadece %16’sını oluşturmuştur (Chevaillier/Eicher 2002:91). Yani, özel yükseköğretim kurumlarına sübvansiyon uygulaması çok düşük tutulmak suretiyle devam ettirilmektedir.

Bugün birçok ülkede, özel yükseköğretim kurumlarının sayısı hızla artmaktadır.

Mesela, Brezilya’da 1980’de özel üniversite yokken, 2003 yılında 42 özel ve 20 kamu üniversitesi mevcuttur. Şili’de 1960 yılında 6 özel, 2 kamu üniversitesi bulunurken, 2003 yılında 42 özel, 16 kamu üniversitesi bulunmaktadır. Tayland’da ise 1960 yılında 1 özel, 6 kamu üniversitesi bulunurken, bu rakamlar 2003 yılında 50 özel ve 24 kamu üniversitesi şeklinde değişmiştir. Filipinler’de halihazırda 25 kamu yükseköğretim kurumu, 1285 de özel üniversite bulunmaktadır. Japonya’da 4790 yükseköğretim kurumu 4117’si özeldir. Kore’de 100 üniversitenin 78’i özeldir. Çin’de 800 den daha fazla özel yükseköğretim kurumu vardır, fakat bunların da çok azı kamu tarafından tanınmaktadır. Endonezya’da 57 özel üniversite mevcuttur. Avrupa’da ise, ilk özel üniversite 1982’de Almanya’da kurulmuştur. Avustralya’da sadece iki özel üniversite bulunmakla birlikte ancak onlardan biri olan Bond University 1987’de kurulmuştur.

Türkiye’de ise 53 kamu ve 24 özel üniversite bulunmaktadır. Komünizmin çöküşünden sonra Doğu Avrupa’da, özel üniversitelerin sayısı hızla artmıştır. Romanya, 2003 yılında 59 özel ve 36 kamu yükseköğretim kurumuna sahiptir. Macaristan’da üç tip özel eğitim kurumu mevcuttur. Bunlardan biri Belçika ve Hollanda’daki gibi kilise bağlantılıdır ve yasal olarak tanınmış kurumlardır (Gürüz 2003:11).

Gelişmiş ülkelerdeki özel yükseköğretim kurumları, daha ziyade, kar amacı gütmeyen vakıflar tarafından kurulmuş, yüksek prestijli araştırma üniversiteleri niteliğine sahip kurumlardır. Bu sistemde, bu kurumların harcamaları kamusal kaynaklardan karşılanmaktadır.

Özel yükseköğretim kurumlarının sayısının artmasına neden olan faktörlerden belki de en önemlisi, ortaöğretim seviyesinden mezun olan öğrenci sayısıdır. Zira, ortaöğretim seviyesinden mezun olan öğrenci sayısının artması, yükseköğretim talebinin artmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla, kamu üniversiteleri artan bu talep karşısında kapasitelerini finansal zorluklar nedeniyle arttıramamaktadır. Bu durum, yükseköğretim hizmetinin özel sektör tarafından da verilmesine neden olmaktadır. Mesela İsveç’te 1960-1997 döneminde yükseköğretim kurumlarında önemli bir talep artışı görülmüş,

ancak yükseköğretim kurumları bu talep artışını karşılayamamıştır. Bu gelişme karşısında hükümetler, talep artışını karşılayabilmek için paralı eğitim veren özel yükseköğretim kurumlarının açılmasına izin vermiştir (Kjellström/Regner 1999:336-338).

Benzer gelişme Japonya’da da görülmüştür. Ortaöğretim mezunlarının %100’e yakın bir kısmı yükseköğretim için başvurmakta, bu ise talep artışı yaratmaktadır.

Artan talebin karşılanması ve kamusal finansman kaynaklarının sınırlı olması özel üniversitelerin kurulmasına neden olmuştur. Ancak, bu kurumların öğrenim ücretleri, ailesi olsun veya olmasın bir öğrencinin ödeyebileceği tutarda belirlenmektedir (Yonezawa/Nakatsui/Kobayashi 2002:373-381).

Almanya'da, yükseköğretim ücretsiz olduğu için, özel üniversite sayısı çok fazla değildir. Bunun dışında daha küçük çapta olan özel meslek yüksek okulları bulunmaktadır. Özel üniversiteler, eğitim verdikleri bölümlerde kaliteyi ön plana çıkardıkları için öğrenci başvurularını değerlendirirken çok seçici davranılmaktadır.

Birçok bölüm, belirli bir kontenjan ile sınırlıdır. Özel üniversitelerin hepsi devlet tarafından tanınmaktadır. Dönem başına alınan ücret 2600 €'dan başlamaktadır.

Gelişmekte olan ülkelerde ise, özel yükseköğretim kurumları, daha ziyade, kar amacı güden, kısa süreli mesleki ve teknik eğitim kurumları niteliğindedir. Bazı gelişmekte olan ülkelerde örneğin, Kore ve Filipinler’de, özel yükseköğretime olan kayıt oranlarına bakmak önemlidir. Özel kurumların oluşturulmasının temel nedeni, bir yandan artan eğitim talebini karşılamak diğer yandan öğrencinin maliyete katılımını sağlamaktır. Oysa, bu ülkelerin çoğunda kamu sübvansiyonları, özel eğitim kurumlarının önemli bir gelir kaynağıdır ve bağışlar da önemli büyüklükte değildir.

Bu çerçevede, bazı ülkelerde özel yükseköğretim kurumlarının yükseköğretim sistemindeki payları Tablo 3.25’de görülmektedir.

Tablo 3.25

Çeşitli Ülkelerin Yükseköğretim Sistemlerinde Özel Kurumların Payları (%)

Ülkeler Özel üniversitelerin payı Ülkeler Özel üniversitelerin payı

Filipinler 85 Şili 28

Kore 78 Romanya 25

Endonezya 63 Tayland 18

Hindistan 80 Venezüella 17

Hollanda 53 Fransa 13

Portekiz 35 Hong Kong 6

Peru 33 Türkiye* 2

Kaynak: YÖK 2005 Yılı Faaliyet Raporu, Şekil 1.3.

* Açık öğretim dahil edildiğinde söz konusu oran yaklaşık %2'dir

Tabloda görüldüğü gibi, seçilmiş bazı ülkelerde özel üniversitelerin kendi yükseköğretim sistemleri içinde önemli paylara sahip oldukları görülmektedir. Bu pay, bu kurumlardaki kayıtlı öğrenci sayısına göre belirlenmiştir. Buna göre, Filipinler, Endonezya ve Kore gibi gelişmekte olan ülkelerde özel yükseköğretim kurumları yükseköğretim sistemlerinde önemli bir orana sahiptir.

Özel yükseköğretim kurumları gelişmekte olan ülkelerde de mevcuttur. Bu ülkelerde özel yükseköğretim kurumların finansal kaynaklarının önemli bir kısmının kamu sübvansiyonundan sağlanması, okul ücretlerinin düşük olmasına yol açmaktadır. Bu ise, özel okullarda eğitim görmeyi olanaklı hale getirmektedir.

Mesela, Latin Amerika ülkelerindeki özel yükseköğretim kurumlarına olan talep kamu sübvansiyonu nedeniyle artmıştır. Buna göre, bu ülkelerde, 1985-2002 dönemine ait özel üniversitelerdeki kayıt oranlarının dağılımı Tablo 3.26’da görülmektedir.

Tablo 3.26

1985-2002 Dönemi Latin Amerika’da Özel Yükseköğretim Kurumlarına Kayıt Oranları (%)

Toplam Kayıt Oranları (%)

1985 Yılı

40-75 30-40 20-30 10-20 10’dan daha az

Brezilya Şili Arjantin Costa Rika Bolivya

Kolombiya El Salvador Guatemala Ekvator Küba

Dominik Cumh. Peru Paraguay Honduras Panama

Meksika Uruguay

Nikaragua Venezüella 2002 Yılı

Brezilya Venezüella Arjantin Honduras Bolivya

Kolombiya Guatemala Küba

Dominik cumh. Costa rika Panama

Şili Ekvator Uruguay

El Salvador Meksika

Nikaragua Paraguay

Peru

Kaynak: Hans,W.,(2005), “Internationalization of Higher Education in Argentina”, USA:World Bank, p:42

Tabloya göre, 1985 yılında; Brezilya, Kolombiya ve Dominik Cumhuriyeti’nde yükseköğretim kurumuna kayıtlı öğrencilerin toplam sayısının %40 ile %75 kadarı özel yükseköğretim kurumlarında bulunmaktadır. 2002 yılında da bu üç ülkeye Şili, El Salvador, Nikaragua, Paraguay ve Peru dahil olmuştur. Benzer şekilde, 1985-2002 döneminde hemen her ülke bir üst dilime dahil olmuştur. Yani, özel yükseköğretim kurumlarına kayıtlı öğrenci sayısında bir artış olmuştur. Fakat bu dönemde, %20-30‘luk kayıt diliminde yer alan Arjantin ve Guetemala’da; %10-20’lik dilimde sadece Honduras’da; %10’dan daha az dilimindeki ülkeler olan Bolivya, Küba, Panama ve Uruguay‘da özel yükseköğretim kurumlarında kayıtlı öğrenci sayısında bir artış olmamıştır. Başka bir deyişle, gelişmekte olan bu ülkelerde, özel üniversiteler kamu kaynaklarından desteklenmekte ve bu öğrenim ücretlerini düşürmektedir. Dolayısıyla, bu kurumlarda okumanın maliyeti birey için azalmaktadır. Mesela, Arjantin’de son on yılda, yükseköğretim sistemindeki özel yükseköğretim kurumları payını %4,4,

kamu yükseköğretim kurumları da %5,2 arttırmıştır. Bu, Arjantin’de özel üniversitelerde kayıtlı öğrenci sayısının arttığı anlamına gelmektedir. Nitekim, Latin Amerika ülkeleri içinde en yüksek katılım oranı Arjantin’de görülmektedir.

Bu ülkede, kayıtlı öğrenci sayısı 1990 ve 2000 yıllarında kamu üniversitelerinde sırasıyla 679,403 ve 1,124,044’dir. Özel üniversitelerde, 1990 yılına ait veri olmamasına nedeniyle 100,000 olarak kabul edersek 2000 yılında 166,539 öğrenci kayıt yaptırmıştır.

Diğer bir deyişle, Arjantin’de 1990 ve 2000 yıllarında kamu kurumlarına kayıt oranı özel yükseköğretim kurumlarından daha yüksektir ve on yıllık bir dönem içinde yaklaşık iki katı bir artış olmuştur. 1990 yılında özel yükseköğretim kurumlarına kayıt yaptıran öğrenci sayısı tahmini bir rakamdır. Bununla birlikte, %50 oranında bir artış olmuştur (Hans 2005;75). Buna göre, 1990 ve 2000 yılında, yükseköğretim kurumuna kayıtlı öğrencilerin toplam sayısının yaklaşık üçte birinin özel yükseköğretim kurumlarına kayıtlı olduğu söylenebilir.

Özel üniversiteler, gelişmiş ülkelerde hem rekabeti arttırarak hem de maliyete katılmayı sağlayarak etkinliği ve adaleti sağlamaktadırlar. Mesela, Japonya’da (1998) öğrencilerin %20,9’u kamu yükseköğretim kurumlarına, %79,1’i de özel yükseköğretim kurumlarına kayıt yaptırmıştır. Japonya’da kamu yükseköğretim kurumlarının finansmanı kamu kaynaklarından karşılanmakla birlikte özel yükseköğretim kurumlarının da finansmanı küçük miktarda da olsa kamu kaynaklarından karşılanmaktadır. 1997 yılında, özel üniversitelerin toplam gelir kaynaklarının

%61,7’sini öğrenim ücretleri; %9,1’ini de sübvansiyonlar oluşturmuştur (Asonuma 2002:110-123). Yani, Japonya’da özel üniversitelerin gelir kaynakları öğrenim ücretleridir.

Avustralya’da (1998) 38 yükseköğretim kurumundan sadece iki özel üniversite olan Queensland Bond ve Notre Dame University dışındaki bütün üniversiteler kamu kaynaklarından desteklemektedir (TED 2005:295).

Özel eğitim kurumlarının varlığı sadece etkinliği sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda eğitim kalitesini de etkilemektedir. Nitekim, yapılan bir araştırmadan elde edilen bulgular bu görüşü desteklemektedir. Coleman tarafından yapılan araştırmada, özel ve devlet eğitim sistemlerini karşılaştırmak için elli dokuz bin lise öğrencisinin yeteneklerini önemli ölçüde etkileyen ailelerini de inceledikten sonra, özel okullarda

eğitim görenlerin daha hızlı öğrendiklerini bulmuştur. Cox ve Simenez’de (1987) gelişmekte olan ülkeler grubunda yer alan Tanzanya ve Columbia’da standartlaştırılmış başarı testini uygulamışlar ve özel okulların devlet okullarına göre daha fazla eğitime önem verdikleri sonucuna ulaşmışlardır (Lott 1992:2).

Bu konuda ABD ve İngiltere’de yapılan bir başka araştırmada ise, devlet okullarının ortaya çıkışının eğitim seviyesinin yükselmesi üzerinde çok az etkili olduğu belirtilmiştir. 1986 yılında ABD’de yapılan nüfus sayımı, devlet okullarının bulunduğu eyaletlerdeki beyaz halkın %99’unun, devlet okullarının bulunmadığı eyaletlerde ise

%93’ünün okuma-yazma bildiğini göstermiştir. Bu %6’lık küçük farkın devlet okulu olmayan eyaletlerin daha çok kırsal bölgelerde olmasından kaynaklandığı söylenebilir (Lott 1992:3). Yani, özel eğitim kurumları kaliteli eğitimin de güvencesi durumundadır.

Kısacası, özel okullar, kamu kaynakları dışında özel kaynakların da sağlanmasına imkan verdiği için finansman krizinin çözümüne yol açacaktır.

Yükseköğretimin oldukça maliyetli olması ve bu maliyete katlanmaya değmeyeceğini düşünenlerin bulunması yükseköğretime olan talebi düşürecektir. Talebin düşmesi, yükseköğretim finansmanında etkinlik amacına hizmet edecektir. Ayrıca, yüksek gelirlilerin finansmana katılımını sağladığından dolayı da adalet amacına hizmet edecektir.

2. Öğrenim ücretleri

Öğrenim ücretleri, bir öğrencinin yükseköğretim kurumunda okuduğu sürece ödeyeceği tutardır. Öğrenim ücretiyle, öğrencilerin yükseköğretimin maliyetine katılmaları amaçlanır. Bazı ülkelerde, özel üniversiteler dolaylı da olsa devlet tarafından finanse edilmektedir. Bu durum, özel okulların fiyatına yansıyarak, öğrenim ücretlerini ödenebilir hale getirebilir.

Örneğin, iki ayrı çalışmada, öğrenim ücreti ile devlet ödenekleri arasında güçlü bir negatif ilişki bulunmuştur. Bu konuda yapılan başka bir çalışmada, öğrenci başına, yüksek devlet ödenekleri alan yükseköğretim kurumlarının daha düşük öğrenim ücreti uyguladıkları bulunmuştur (Fethke 2005:11). Bu sonuçlara göre, yüksek bir sübvansiyon oranı öğrenim ücretini düşürebilir ve böylelikle yükseköğretime olan talebi arttırabilir.

Bir başka çalışmada; 1974 yılında, aile geliri 12,000 $ olan öğrenciler için öğrenim maliyeti konusunda hipotetik olarak hesaplama yapılmıştır. Bunun sonucunda, öğrenim ücretinin 100 $ artmasının, 18-24 yaş arası kayıt oranlarını %1 oranında azalttığı bulunmuştur. Benzer bir çalışma, 1982-83 döneminde de yapılmıştır. 3420 $ olan ortalama yükseköğretim maliyetine göre öğrenim ücretlerinin 100 $ arttırılmasının kayıt oranlarını %0.75 azalttığı bulunmuştur (Noorbakhsh/Culp 2002:278). Bu çerçevede bir karşılaştırmanın yapılması anlamlı bilgiler verebilir. Bazı ülkelerde öğrenim ücretlerinin toplam harcamaları karşılama oranı Tablo 3.27’de görülmektedir.

Tablo 3.27

Bazı Ülkelerde Kamu Üniversitelerindeki Reel Öğrenim Ücretlerinin Toplam Harcamaları Karşılama Oranı (%)

Ülkeler Reel ücret/ Harcama Ülkeler Reel Ücret/ Harcama

Letonya 75 Bulgaristan 42

Avustralya 30 Endonezya 25

Jamaika 25 Kore 23

Vietnam 23 İsrail 20

İspanya 20 Litvanya 18

Slovenya 19 Kosta Rika 16

ABD 15 Barbados 15

Filipinler 15 Nepal 10

Kenya 12 Çin 9

Japonya 9 Hindistan 5

Fransa 1 Türkiye 2

Kaynak: YÖK, Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu: Kasım 2005, s. 8

Tablodan anlaşılacağı üzere, Letonya, Bulgaristan ve Avustralya’da yükseköğretim maliyetlerine öğrenci katılımı oldukça yüksektir. Bu ülkelerde yükseköğretim maliyetlerinin önemli bir kısmı öğrencilerden alınan harçlar yoluyla karşılanmaktadır. Ancak, öğrenim ücretleri Şili, Endonezya, Kore, İspanya, İsrail’de çift haneli rakamlar olmakla birlikte yüksek değildir. Japonya, Çin, Hindistan, Türkiye ve Fransa’da harçların birim harcamalara oranı tek haneli rakamlarla ifade edilmektedir.

Fransa ve Türkiye’de ise bu oran çok düşüktür. Ayrıca açıkça görüldüğü gibi,

“yükseköğretim ancak zengin ülkelerde paralı olabilir” yolundaki iddia tümüyle geçersizdir.

1980’lerde Kuzey Avrupa ülkelerinin çoğunda, öğrenim ücreti uygulamasına ya yeni geçilmiş ya da mevcut olan öğrenim ücretleri arttırılmıştır. Mevcut olan öğrenim

ücreti miktarının yükselmesi özellikle İspanya, Hollanda, Belçika ve İrlanda’da görüldü. 1990’larda öğrenim ücreti uygulamasına Portekiz, İrlanda, İskoçya, İtalya ve İngiltere’de, 2000’de de Avustralya’da geçilmiştir. Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerinde ise zaten böyle bir uygulama mevcuttu. Portekiz, İrlanda, Avustralya ve İskoçya’da sadece belirli kategorilerde yer alan öğrencilerin öğrenim ücretinden ya muaf tutulması ya da eğitim kredisi kullandırılarak öğrenim ücreti ödemelerinin mezuniyet sonrasına ertelenmesi söz konusu olmuştur. İrlanda’da yükseköğretimde eğitim süresini uzatan öğrenciler yani sene tekrar eden ya da dönem dersini tekrar alan öğrenciler daha yüksek öğrenim ücreti ödemektedirler (Chevailler/ Eicher 2002:93).

Avustralya’da öğrenim ücreti uygulamasına geçilmiş, ancak bu ücreti ödeyemeyecek durumda olan alt gelir grubuna ait öğrencilere eğitim kredisi kullandırılmıştır. Eğitim kredisi, alt gelir grubuna ait öğrencinin devletin garantörlüğünde bankadan çektiği kredidir. Böyle bir uygulama, öğrencinin eğitimini tamamladıktan sonra eğitim maliyetine katılmasını sağlamıştır. Yükseköğretimde maliyete katılmanın, öğrencilerin emek piyasalarına girmelerinden sonraya ertelenmesi oldukça başarılı sonuçlar doğurmuş ve toplumla birey arasındaki maliyetlerin dağılımında olumlu bir adım atılmıştır (Chevailler/Eicher 2002:94)

İspanya’da kamu yükseköğretim kurumlarında uygulanan öğrenim ücretleri oldukça düşüktür. Öğrenim ücretlerinden sağlanan gelirin, bir üniversite bütçesinin

%20’sinden daha fazlasını oluşturmasının yasalarla engellendiği İspanya’da yükseköğretim maliyetlerinin büyük çoğunluğu kamu kaynaklarından karşılanmaktadır.

Sadece özel üniversiteler, kendi öğrenim ücretlerini belirleme yetkisine sahiptir. Özel yükseköğretim kurumlarının belirlediği öğrenim ücreti (yılda 5000 €’ nun üzerinde) ise kamu yükseköğretim kurumlarınınkinden oldukça yüksektir (Mora/Garcia 1999:101).

Ayrıca İspanya’da, her bölge, yükseköğretim kurumlarında alınacak öğrenim ücretini belirleme yetkisine sahiptir. Bununla birlikte, farklı bölgeler ve programlar arasında

Ayrıca İspanya’da, her bölge, yükseköğretim kurumlarında alınacak öğrenim ücretini belirleme yetkisine sahiptir. Bununla birlikte, farklı bölgeler ve programlar arasında