• Sonuç bulunamadı

B. Sosyal Düzen, Sosyal Kontrol, Hukuk ve Birey

III. Gelenek Üstü (Özerk ya da İlkeli) Düzey: Bu düzeyde, önceki düzeylerde cezalandırma, çıkar ya da otorite sebebiyle benimsenen normlar, bunlardan

4. Otorite ve İtaat

Sosyal etkinin bir başka biçimi olan itaat, soyut bir davranış sistemi ya da düzen kurallarına değil belli bir otorite figürüne karşıdır. Bu otorite hukuk, ahlâk ya da başkaca bir düzen normu yoluyla meşruluk kazanmış bir iktidardır. İtaat durumunda emre muhatap olan bireyin kişiliğinin, düşüncelerinin ya da duygularının

464 Bilgin, s. 44; Taylor, s. 216. Örneğin üniversiteye yeni başlayan öğrenciler, eski öğrencileri

gözlemleyerek nerede nasıl davranılması gerektiğini anlamaya çalışırlar. Sakallı, s. 28.

465

Hortaçsu, s. 113.

466 Bilgin, 46, Sakallı, ss. 27-28.

467 H. Laurence Ross, Perspectives on the Social Order, McGraw-Hill Book Company, USA, 1963,

önemi yoktur. Otorite, özellikle modern toplumdaki bürokratik kurumlarda bireye bir makinenin dişlisi gibi davranır ve ondan da öyle davranmasını bekler. Kişi açısından itaati sağlayan en önemli unsur, itaat edilen otoritenin meşruluğu ya da yasallığı konusundaki inançtır. Dolayısıyla itaat, benimseme yönünde bir inançtan ya da yaptırım korkusundan kaynaklanabilir468

. Genellikle gözlenebileceği gibi emir ve yasak durumunda otorite, uyma sağlamak için sadece emir ve yasakla ya da zor ile yetinemez:

Genel olarak emri veren kişiler, emre tam olarak uyulması koşulunun korku olması halinde (veya bundan yola çıkarak, emre uyulmadığı zaman, emir verilen kişiye doğrudan ve anında faydalanacağı avantajların anımsatılması halinde) itaat eyleminin daha az güvenilir, daha sınırlı ve daha zayıf bir eylem olacağına inanmakta; buna karşılık, emri alan kişinin emir sahibinin itaat beklemeye hakkı olduğuna ikna olmuş olması ve dolayısıyla ahlâkî açıdan bunu kabul etme zorunluluğunu hissetmesi ve emre uyma eylemini kendi isteğiyle gerçekleştirmesi halinde, itaat eyleminin daha güvenilir, daha sağlam ve daha üretken sonuçlar vereceğini düşünmektedirler.469

Bu tanımlama, otoritenin meşruluğu konusundaki ahlâkî kabulün itaat açısından önemini ortaya koyar. İtaat, özellikle bürokratik yapılarda ve ast-üst ilişkisi çerçevesinde karşımıza çıkar. İktidar mekanizmaları çoğu zaman, bireylerin emir ve yasaklar karşısında itaatkâr kılınmalarını sağlamak üzere, çeşitli ideolojik araçlar ile bireyin kişiliğini inşa etmek isterler470. Modern toplumun temel varsayımı olan özgür ve özerk birey, modern devletin kuşatıcı ve totaliter kurumları yoluyla edilgen ve itaatkâr kılınarak kitle toplumu içinde eritilmektedir. İtaat, otorite figürlerini ve ―ergin olamayan‖ ya da başka bir kimsenin buyruğuna, korkuyla karışık bir saygıyla üstünlük atfeden bireyleri gerektirir. Bu bakımdan da bir ahlâkî temele ihtiyaç duyar. Çünkü ancak böyle bir durumda birey kendi düşüncesini ve inancını askıya alarak bir başkasınınkine uyabilir. İtaat ayrıca kişinin sorumluluk duygusunu da üstünden

468

Fromm itaatin iki türünü ayırt ediyor: ―Bir insana, kuruma ya da güce yönelik (dışadönük itaat) boyun eğmedir. Bunun anlamı da, insanın kendi özerkliğinden vazgeçmesi, kendi iradesi ve yargısı yerine yabancı bir güç tarafından yargılanmayı ve onun iradesini kabullenmesidir. Kişinin kendi aklına ya da inancına itaat etmesi ise (içedönük itaat) bir boyun eğme değil onaylamadır.‖ Erich Fromm, İtaatsizlik Üzerine, Çev. Ayşe Sayın, Kariyer Yay., İstanbul, 2001, s. 10. Fromm ayrıca akılcı otorite ve akıldışı otorite ayrımı yaparak, akılcı otoriteyi mantığın yönettiğini ve mantık da evrensel olduğu için, onun kabullenilebileceğini söylüyor. Fromm, s. 12.

469 Poggi, s. 9

atmasını sağlar. En yaygın ve bilinen örnek, Nazi Almanya‘sındaki suçlarda, askerlerin sadece emre itaat ettiklerini söylemeleridir471.

Bir hukuk düzenin kalıcı ve başarılı olması, itaat kurabilmesinde değil, bireylerde meşru ve rasyonel bir sistem olduğu konusunda ikna ve rıza yaratması halinde mümkündür. Ama bir ordunun başarılı olması, üyelerine ahlâkî/ideolojik bir inanç edindirerek, emirlere otomatik ve kör bir alışkanlıkla itaat etmelerini sağlamasıyla mümkün olur. Devlet, topluma belli yönde bir inanç, ideoloji ya da ahlâk aşılamak ve iradeleri gasp etmek yoluyla hukuk düzenini sağlama almak istiyorsa, bu devletin baskıcı ve totaliter olacağında da şüphe yoktur. Ancak günümüz modern devletlerinin, küresel sistem göz önüne alındığında hiç de özgürlükçü olmadığını, bireyin bağımsız rasyonalitesine tahammül etmediklerini görmekteyiz.

İtaat konusundaki en meşhur çalışma Stanley Milgram‘ın gerçekleştirdiği deneydir472. Milgram‘ın çıkış noktası, Nazi Almanya‘sındaki olaylarda, binlerce kişinin nasıl olup da bu korkunç emirlere uyduğu sorusudur473

. Milgram bunu anlamak üzere Yale Üniversitesinde bir deney gerçekleştirdi. Cezalandırmanın öğrenmeye etkileri üstüne bir deneye katıldıklarını düşünen iki kişi, bir psikoloji laboratuvarına alınmakta ve kura yolu ile biri öğretici diğeri ise öğrenci olmak üzere seçilmektedir. Aslında öğrenci de gerçekte hiçbir şoka maruz kalmayan sahte deneklerden biridir ve kurada asıl denek daima öğretici rolünü çekmektedir.

Deneyde, öğretici rolündeki kişi, üzerinde 15 volttan 450 volta kadar akım şeması bulunan bir jeneratörün önüne oturtulur. Jeneratörde ayrıca hafif şoktan, aşırı şiddetliye kadar şok dereceleri de ifade edilmiştir. Sorduğu sorulara yanlış cevap verildiğinde, öğretici-denekten giderek artan seviyelerde voltaj uygulaması istenir. Uygulanan voltaj arttıkça, öğrenci içeriden homurdanmaya, bağırmaya, kalp hastası olduğunu söylemeye, çığlık atmaya başlar ve belli bir voltajdan sonra nihayet tamamen susar. Öğretici-denek, voltaj vermede tereddüt ettiğinde, deneyci ondan

471

Taylor, s. 233.

472 Milgram bu deneyle ilgili bir kitap yayınlamıştır: Stanley Milgram, Obedience to Authority,

Perennial Classics, USA, 2004. Ayrıca bkz. Bilgin, s. 47 vd, Sakallı, s. 69 vd; Kağıtçıbaşı, s. 74 vd.; Taylor, s. 233 vd.; Charles Helm & Mario Morelli, ―Stanley Milgram and the Obedience Experiment: Authority, Legitimacy, and Human Action‖, Political Theory, Vol. 7, No. 3. (Aug., 1979), p. 321 vd.

473 Milgram, Cilt: P. Snow‘dan şu alıntıyı yapıyor: ―İnsanlığın uzun ve kasvetli tarihini

düşündüğünüzde, isyan adına işlenenlerden çok daha korkunç suçların itaat adına işlendiğini görürsünüz.‖ Milgram, s. 2.

devam etmesini istemektedir. Deneyci, açık biçimde otorite rolünü oynamaktadır ve öğreticinin deneyi bırakmak için onun otoritesine karşı gelmesi gereklidir474

. Zaten deneyin temel amacı da kişilerin otorite altında emirlere karşı nasıl tepki verdiklerini ölçmektir475

.

Deney öncesi yapılan tahminlerin aksine, deneye katılanlardan %65‘i hiç tanımadıkları öğrencinin bütün çığlıklarına ve itirazlarına rağmen, deneycinin telkini ile en tehlikeli ve ölümcül şok derecesi olan 450 volta kadar çıkmışlardır476. Üstelik burada bir savaştaki üstün emrinden çok daha zayıf bir otorite vardır ve denek her zaman vazgeçebilecek durumdadır477

.

Milgram‘ın deneyi, sıradan insanların otorite karşısında nasıl davranış değiştirdiklerini izleme açısından önemlidir ve uzun yıllar tartışma konusu olmuştur. Milgram, itaati; bireysel bir davranışı, siyasî bir amaca bağlayan sosyal psikolojik bir mekanizma olarak görmektedir478. İtaati etkileyen sebepler arasında prestij, kurbana fiziksel yakınlık, otoriteye fiziksel yakınlık479, kişisel sorumluluk ve otoriteye itiraz gibi etkenler vardır480. Ancak itaatin en önemli gerekçesi, kişinin kendini sorumlu görmemesidir481. Çünkü o yalnızca emre itaat etmekte ve bu sebeple de sorumluluğu otoriteye havale etmektedir482. Dolayısıyla da davranışlarındaki ahlâkîlik, davranışın kendisine dair değil ama kendisinden isteneni gereği gibi yerine getirmeye dairdir.

Milgram iki psikolojik durum ayırt etmektedir. Eğer bir kişi “özerklik” durumunda bulunuyorsa kendini birey gibi düşünür, hareketlerinden kendini sorumlu sayar ve doğru davranışı bulmada kendi bilincini rehber olarak seçer. Aksine, bir kişi “ajan” (görevli) durumundaysa, kendini hiyerarşik bir yapının

474 Milgram, s. 4.

475 ―Bir kimse, üçüncü bir kişiye karşı hareket etmesi meşru (legitimate) bir otorite tarafından talep

edildiğinde nasıl davranır?‖ Milgram, s. 4.

476 Sakallı, s. 73. Aslında deneyin farklı versiyonları vardır. Mesela ilk deneylerde öğretici, öğrenciyi

hiç duymaz. %65 bu deneye ait bir veridir. İkincisinde Milgram öğrencinin itiraz eden ve yardım isteyen sesini ekler; bu durumda itaat %62,5 olur. Üçüncüsünde öğretici ve öğrenci aynı odada oturur ve oran % 40‘a düşer. Son deneyde ise öğrenci ve öğretici yan yana otururlar ve oran % 30‘a kadar iner. Helm – Morelli, s. 323-324.

477 Milgram, s. 4.Ancak denekler bunu yaparken oldukça gergin ve stresli bir hâl ve büyük rahatsızlık

hissetmişlerdir. Helm – Morelli, s. 332.

478

Milgram, s. 1.

479 Deneyci odadan ayrıldığında uyma oranı % 20‘ye düşmüştür. Helm – Morelli, s. 336. 480 Sakallı, ss. 74-79.

481 Milgram, s. 7. Hatta deneyin bir başka versiyonunda, denek bizzat kendisi akım vermemiş, sadece

testi yönetmiştir. Bu durumda 40 kişiden 37‘si en yüksek şok seviyesini verdirmiştir Milgram. s, 11. Bu durum sorumluluğun ne derece önemli olduğunu bir kez daha göstermektedir.

482 Deney sonrası yapılan mülakatlarda pek çok denek, kendim olsam bunu yapmazdım, sadece bana söyleneni yaptım, gibi cevaplar vermişlerdir. Milgram, s. 8.

parçası olarak görür, kendinden üst statüde bulunanların (otoritenin) sorumlu olduğunu düşünür ve otoritenin emirlerini rehber edinir.483

Demek ki itaati mümkün kılan en önemli özellik, bireyin kendini sorumsuz hissetmesi ve sorumluluğu otoriteye havale etmesi, özerk değil de görevli (agent) olarak hareket etmesidir484. Bir fabrikada çalışan işçileri ya da ordudaki askerleri düşünelim. İşçi, fabrikada sadece kendi yaptığı iş bakımında sorumludur. Sorumluluğu ise kendine verilen talimatları harfiyen yerine getirmesinden ibarettir. Bunun dışında ondan fabrikanın işleyişine ya da üretime ilişkin diğer konularda hiçbir şey beklenmediği gibi, bunlara burnunu sokması da hoş karşılanmaz. Asker için de durum farklı değildir. Ondan da beklenen yüksek bir disiplin ile sorgusuz sualsiz itaat etmesidir. Asker ya da işçi kendilerine verilen talimatları yerine getirmekle yükümlüdürler; bunun sonuçları onları bağlamaz. Ayrıca bu hiyerarşik yapı, organizasyonun inanılmaz derecede hızlı ve etkili işlemesinin yegâne anahtarıdır. Bu disiplin olmaksızın bütün kurumlar birer yığına dönüşürlerdi485

. Ama toplumdaki sıradan bireylerin gündelik hayatlarında durum farklıdır. Onlara talimat verecek kimse yoktur. Asker ve işçi örneklerinde, otorite ile yüz yüze karşılaşma söz konusudur. Hart buna işaret ederek, karmaşık toplumda da bireylerin kendilerine emir ya da talimat veren bir devlet görevlisi, meselâ polis ile zaman zaman karşılaştığını ama bunların istisna olduğunu ve hukukun işleyişini aydınlatamayacağını söylüyor. Çünkü bildik bir sözle, herkesin başına bir polis dikmek mümkün değildir486. Dolayısıyla modern hukuk sistemi bu şekilde çalışamaz. En ekonomik, en tasarruflu ve kısa yol, her bireyin kendiliğinden hukukun sınırları dâhilinde davranmasıdır487.

483 Bilgin, s. 50; Milgram, s. 132 vd.; Helm – Morelli, s. 336 ve 339. 484 Milgram, s. 132 vd.; Bauman, Sosyolojik Düşünmek, s. 139. 485 Milgram, s. 124.

486

Helm – Morelli, s. 336; Özcan, s. 101.

487 ―Dikkatimizi ikinci soruma, yani kendilerinden istenen şeyleri görev olarak kabul edenlere ve

bunların kendilerini haklı çıkarmak için öne sürdükleri ahlaki gerekçelere yöneltirsek, sorun biraz daha netleşir. Gerekçe hep aynıdır: Her organizasyon, üstlere ve yürürlükteki yasalara itaat ister. İtaat bir erdemdir, hiçbir siyasi topluluk, hiçbir örgütlü yapı itaat olmadan varlığını sürdüremez. Bu gerekçelerin tümü öylesine basit gözükmektedir ki, içerdiği yanlışı ortaya çıkarmak belli bir çabayı gerektirir. Burada doğru olmayan ―itaat‖ kelimesidir. Gerçekte sadece bir çocuğun itaat etmesinden söz etmek mümkündür: bir yetişkinin ―itaat etmesi‖ ise gerçekte, ―itaati‖ talep eden örgütü, otoriteyi ya da yasayı desteklemesi anlamına gelir. ―İtaat‖ kelimesini tüm bu kullanımlar için kullanırsak bu kullanım, -Platon ve Aristo döneminden beri- bize, birlikte yaşayan her insan topluluğunun hükmedenler ve hükmedilenlerden oluştuğunu, birincilerin emir verdikleri ikincilerin ise bu emirlere itaat ettiklerini söyleyen çok eski politik-bilimsel tasarıma dayanır.‖ Hannah Arendt, ―Diktatör

Arendt toplumda lidere yahut otoriteye itaat olarak tanımladığımız davranışın, aslında işbirliği olduğunu vurguluyor. Açıktır ki, toplumun önemli bir kısmından itaat/işbirliği göremeyen liderin herhangi bir başarı şansı yoktur. Arendt, katı bürokratik hiyerarşik düzenlerde bile itaatten ziyade, sistemin desteklenmesinden söz etmenin daha anlamlı olacağı görüşündedir: ―Sonuç olarak işbirliği yapan ve emirlere uyanlara, ‗Neden itaat ettin?‘ sorusunun değil, ‗Neden destekledin?‘ sorusunun sorulması gerekir.‖488