• Sonuç bulunamadı

Askerî Disiplinin Yeniden Keşfi: Justus Lipsius

MODERN TOPLUMDA DİSİPLİNİN KÖKLERİ VE YAYILIŞ

A. Askerî Disiplinin Yeniden Keşfi: Justus Lipsius

16. yüzyılda pek çok kişiyi düşündüren bir problem karşımıza çıkmaktadır: ―Günümüzün itaatsiz ordularında düzen ve askerî disiplin nasıl sağlanabilir ve korunabilir?‖ Avrupalı pek çok düşünür bu sorunun cevabını Lipsius'un çalışmalarında buldu ve Lipsius‘tan etkilendi65. Ordulardaki değişimin bazı temel sebepleri vardır. Bunların en önemlilerinden biri savaş sistematiğinin değişmesi ve ateşli silahların keşfidir. Ama daha da önemlisi, o güne kadar süregelen paralı askerlik sisteminin yarattığı düzensizlik ve hatta kaos ortamıdır.

14. yüzyıl sonlarında piyadeler, Yunan ve Roma dönemindeki gibi66 , en önemli savaş birimi haline geldiler. Bunun temel sebebi şövalyelerin ikili

64 Halvard Leira, "Justus Lipsius, Political Humanism and the Disciplining of 17th Century

Statecraft", Review of International Studies, V: 34, No. 4, 2008, p. 669; Robert van Krieken, ―Social Discipline and State Formation Weber and Oestreich on the Historical Sociology of Subjectivity‖,

Amsterdams Sociologisch Tijdschrift, Vol: 17/1, 1990, http://hdl.handle.net/2123/908 (Erişim

10.09.2010); Ulrich Bröckling, Disiplin- Askeri İtaat Üretiminin Sosyolojisi ve Tarihi, Çev. Veysel Atayman, Ayrıntı Yay, İstanbul, 2001, s. 34.

65

Oestreich, s. 79; Krieken, http://hdl.handle.net/2123/908

66 ―Piyadeler, hor görülen ayak takımı, savaşta süvarilerden daha önemli hale geldi. Bununla sadece

Orta Çağ savaşçı zümresinin savaş üstünlüğü değil, aynı zamanda silah tekeli de kırılmıştı. Yalnızca asillerin, soyluların savaşçı olduğu ya da tersinden ifade edersek, tüm savaşçıların asil ve soylu olduğu durum değişmeye, soylunun en iyi ihtimalle, maaşının ödenmesi gereken bir pleb birliğinin subayı olduğu duruma dönüşmeye başladı. (…) Böylelikle soyluların büyük çoğunluğu görece özgür savaşçı ve şövalyeler olmaktan çıkıp merkezî egemenin hizmetinde maaşlı savaşçılar ya da subaylar haline geldi.‖ Elias II, s. 22.

mücadeleye göre donanmış olmalarıydı. Piyadeler, yığın halinde ve ―bir çekicin çalışma ilkesine göre‖ hareket ediyorlardı. Yaklaşık 2500 kişiden oluşan ve kare şeklinde düzenlenmiş büyük bir kütle halinde ilerleyen ordu, ilk darbenin şiddeti üstüne kurulmuş bir strateji ile hareket ediyordu. Bu kütlenin, hareket etmeye başladıktan sonra artık durmak ya da manevra yapmak kabiliyeti yoktu; dolayısıyla da içindeki askerlerin herhangi bir beceriye ihtiyacı yoktu67

. Bu durum ateşli silahların ortaya çıkması68

ile ordunun daha esnek hareket etme mecburiyeti karşısında değişmeye başlamıştır.

Hollanda reform ordusunda, bedenlerin oluşturduğu kütle anlayışının yerini, bütün “çarkların dişlilerinin” kusursuz bir şekilde birbirine kenetlenmesini öngören, dolayısıyla da her bir askerin buna göre “eğitilip törpülenmesini” gerektiren, bedenlerden oluşmuş makine ilkesi almaya başladı. Birliğin oluşturduğu yapı ve biçimi bozmadan muharebe formasyonu içinde, birliklerin hızlı hareketini sağlamak için, çatışmadan önce gerekli komutaların ve hareketlerin sistemli bir şekilde öğrenilmesi şarttı. (…) gerek bu egzersizleri uygulamak, gerekse silahların savaş alanında kullanılmasını mümkün kılmak için kendi içinde tutarlı, uyumlu bir komuta diline ihtiyaç vardı.69

Paralı askerlerden kurulmuş bir orduya sahip olan Hollanda, zenginliği sayesinde bu orduları kısmen besleyebiliyordu. Ne var ki paralı askerler her zaman isyana meyilli idiler. Meselâ İspanya‘daki paralı askerler, ordunun düzen sağlamaktan çok kargaşaya sebep olduğunu gösteren önemli bir örnektir. Bunun en temel sebebi uzun vadede maaşların ödenmesinde yaşanan aksaklıklardır. Hatta İspanya örneğinde bazı askerler yıllarca para alamamışlardır. Bu durum da askerlerin sürekli isyan çıkarmalarına, şehirlerde yağma, talan, tecavüz, şantaj, soyguna girişmelerine sebep olmuştur70. Ayrıca bu fiillerden dolayı çoğu zaman da bir yaptırımla karşılamamışlardır, çünkü başka türlü iaşe sağlamaları mümkün olmamıştır71. Yani düzen ve güven sağlaması gereken ordular kargaşanın kaynağı

67 Bröckling, s. 53-54.

68 Ateşli silahların ortaya çıkması, ordudaki disiplin anlayışının geliştirilmesinde önemlidir. ―Dönemin

ateşli silahları öyle karmaşık bir teknolojik bir yapıya sahipti ki, ateş ettikten sonra geriye dönüp arkadaki sıraların arasına karışan sıra, kendisine yeniden ateş etme sırası geldiğinde çoğunlukla silahını atışa hazır duruma getirememiş oluyordu. Egzersiz talimatı, tam 43 doldurma aşaması, dolayısıyla da 43 birim talimat içermekteydi.‖ Bröckling, s. 73. Ateşli silahların ortaya çıkışı ve ordularda kullanımına ilişkin olarak şuraya bakılabilir: Merry E. Wiesner-Hanks, Erken Modern

Dönemde Avrupa, çev. Hamit Çalışkan, İş Bankası Yay., İstanbul 2009, s. 124 vd.

69 Bröckling, s. 54.

70 Bröckling, s. 56 vd.; Leira, s. 680; Wiesner-Hanks, s. 130. 71 Bröckling, s. 77.

olmuşlardır. Aşağıda da açıklayacağım gibi Avrupa‘da yaygın olarak görülen bu durum, dönemin düşünürlerini düzen sağlama ve devleti tahkim etme konusunda fikir üretmeye sevk etmiştir. Kargaşanın kaynağı olarak ordu görüldüğü için de, ilk elde ordunun ve dolayısıyla da askerlerin tedip edilip düzene sokulması için çabalar baş göstermiştir. Böylece dönemin entelektüel askerleri ve hümanist filologlarının, başlangıçta alaya alınan masa başı çalışmalarıyla savaşın ―bilimselleştirilmesi‖ süreci de başlamıştır72

.

Yukarıda anlatılanlar dönemin iki temel problemine işaret ediyor. Bunlardan ilki paralı askerlerden oluşan bir ordunun dağınık, düzensiz ve aynı zamanda son derece pahalı bir yapı olmasıdır. İkincisi ise bu orduların sebep oldukları toplumsal kargaşa ve düzensizliktir73. Bröckling'e göre dönemin düşünürleri, bu kargaşadan kurtulmak ve düzeni tesis etmek için temel olarak iki ana çizgi üstünde düşünce üretmişlerdir. Bunlarda ilki laik devlet eksenlidir. Bu teoriler şiddet ve zorbalığı Tanrı‘nın iradesine karşı gelmek olarak nitelendirip ―otoriteyi devlet tekelinde merkezîleştirmeye‖ çalışmışlardır. Bu çaba egemenlik, devlet aklı ve yasanın bağlayıcılığı gibi siyasî kavramlar yoluyla devlet otoritesinin nasıl artırılacağına yönelikti. İkinci düşünce ise ―yöntemli yaşamanın teknolojileri‖ üstünde durmaktaydı.

“Bu iki hareket de, birçok yerde aynı anda ortaya çıkmış ve toplumları, disiplin kurumlarında oluşmuş sık gözenekli bir ağın içerisinde tasarlamışlarıdır. Düzen, bu teorilerde, parçasal düzenlerin toplamı gibi görünmekteydi: kilise, zümre, kast düzenleri, ıslahevleri, hastane, huzurevleri, düşkünlerevi düzenleri, zümrelerin, sosyal katmanların kuralları, ilkeleri; tüzükler, talimatnameler, savaşa ilişkin tespitler ve egzersiz eğitim kuralları vb. hayatın bütün alanlarını, katı bir davranış kuralları “tüzüğüne” tâbi kılmaktaydı. (…) Egemenlik ve devlet aklı ilişkisinin tartışıldığı politik ilahiyat öğretileri ile disiplini bir hayatın politik teknolojilerinin ele alındığı öğretilerin yanı sıra bir de politik antropoloji gelişmişti. Bu kavrayışta insanlar doğal fiziksel güçleri sayesinde değil de, eğitim ve yetiştirme sonucunda sosyal varlık niteliklerine

72

Bröckling, s. 52; Oestreich, s. 4. Modern ordunun gelişmesinde klasik filolojinin önemi çok büyük olmuştur. Oestreich, s. 77.

73 Kargaşanın tek kaynağı ordular değildi şüphesiz. Fransız tarihçisi Luchaire 13. yüzyıl için ―o çağda

savaş normal durumdu‖ der. Bir başka yazar, Huizinga ise 14 ve 15. yüzyıllar için şunu söylemektedir: ―Savaşın kazanmaya başladığı kronik biçim, kentlerin ve köylerin çeşit çeşit çapulcular tarafından sürekli rahatsız edilmesi, adalet kurumunun sert ve güvenilmez oluşu, genel güvensizlik duygusunu besleyen durumlardır.‖ Norbert Elias, Uygarlık Süreci I, 4. Baskı, Çev. Ender Ateşman, İletişim Yay., İstanbul, 2005, ss. 312-313.

kavuşuyorlardı. Hobbes “Ad societaten ergo homo aptus non natura, sed disipline factus est.” derken bunu kastetmekteydi.”74

Hobbes ve Machiavelli gibi büyük devlet teorileri üreten düşünürlerin yaygın şöhretine karşılık, toplumu düzenleyip disiplin altına alma yönünde düşünceler üreten yazarlar gölgede kalmışlardır. Siyaset felsefesi devletin, toplumun ve ikisi arasındaki ilişkinin ne olduğu ve nasıl olması gerektiği hakkında büyük teoriler üretirken, bu tip bir toplumsal düzenin işlemesini mümkün kılacak insan malzemesi, ahlâkî öğretiler eliyle ve Elias‘ı hatırlarsak değişen davranış kalıplarıyla oluşturulmuştur. Bunun en önemli temsilcilerinden biri belki de birincisi Lipsius‘tur75. Yaşadığı dönemde çok geniş bir şöhrete kavuşan ve De constantia76 adlı kitabı 16-18 yüzyıllar arasında 44 ulusal ve 80 uluslararası baskı yapan Lipsius, sonraki dönemlerde unutulmaya mahkûm olmuştur77

.

Lipsius ve yeni stoacılık, 16. yüzyılın siyasî düşüncesinde kritik bir öneme sahiptir. Yeni stoacılığın temel hedefi, gücü ve orduyu merkezî bir konuma oturtarak devletin gücünü ve etkinliğini arttırmaktı78

. Lipsius, içinde yaşadığı ―kanlı dinsel

74

Bröckling, s. 62-63. (Vurgular yazarın)

75

Oestreich, Lipsius'un çalışmalarının ve yeni stoacılığın, modern devletin yapısı üstünde çok büyük bir etkiye sahip olduğunu ama bunun uzunca bir zaman yeterince incelenmediğini ileri sürüyor. Lipsius‘un Politicorum sive Civilis doctrinae libri sex adlı kitabı, 1589-1599 yılları arasında orijinal dili olan Latincede 15 baskı yaptı. Aynı zamanda diliminde Felemenkçe, Fransızca, İngilizce, Lehçe ve Almancaya, bundan kısa süre sonra da İspanyolca, İtalyanca ve Macarcaya çevrildi. Kitap 17 ve 18. yüzyıllarda da defalarca basıldı. Savaş ve toplumsal düzenlemeler sonraki çalışmaların konusu hâline geldi. Kitap, Avrupa üniversitelerinde ve saraylarında eğitim amaçlı kullanıldı. Kral ve prenslerin eğitiminde önemli bir yer tuttu. Oestreich'e göre Lipsius, çağının en önemli ahlâk filozofuydu. Oestreich, s. 57 vd.

76

De Constantia Libri Duo (Sebat Üstüne İki Kitap) 1584 yılında basılmıştır. Kitap Lipsius ve arkadaşı Langius arasındaki hayalî bir diyalog şeklinde ilerler. İlk kitap, ―(toplumsal düzen bozan) kamusal kötülüklerden kaçınmak için yeri değil zihni değiştirmek gerekir‖ fikri ile başlar. Bu değişim, constantianın insanın içine yerleşmesiyle mümkün olur. Constantia, mutluluk, coşku ya da baskı gibi dış etkilerden beri kalabilmiş, doğru ve sabit bir zihin durumudur. (Başlangıçta constantia kavramı için metanet karşılığını kullanmıştım. Ancak değerli hocam Prof. Dr. Solmaz Zelyut‘un, kavramın ―sebat‖ olarak çevrilmesinin daha uygun olacağı yönündeki uyarısı sonrasında, ―metanet‖ yerine ―sebat‖ karşılığını tercih ettim. Constantia; sabitlik, değişmezlik, direnç gibi anlamlara da sahiptir.) Constanianın temelinde sabır vardır. Sabır, insanın başına gelebileceklere karşı şikâyet etmeksizin tahammül edebilmesidir. Bunu sağlayabilmenin yolu da Lipsius'un opinio (duygu, düşünce ve sanı mânâsında) ile ratio (akıl) arasında, akıl lehine bir denge kurabilmekten geçer. Constantianın ulaşması gereken hedef, duygu ve tutkularının etkisini kırmış ve aklına göre yaşayan insandır. http://www.iep.utm.edu/l/lipsius.htm (Erişim 12.11.2010)

77

Oestreich s. 13; Leira, s. 669; Jeremy Robbins, ―Neostoicism, Value Judgement and Moral Perception‖, Bulletin of Spanish Studies, Volume LXXXII, Number 8, 2005, p. 41. Yine Oestreich'e göre Lipsius ve yeni stoacılık hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Oestreich, s. 57.

çekişmeler çağı‖na79

karşı durmak için üç kavram kullandı: constantia, patientia,

firmitas (sebat, sabır, istikrar). Dikkatlice seçilmiş askerlerden oluşan ve eğitimli

ihtiyatça desteklenen sürekli, düzenli ve disiplinli bir ordu önerdi80. Ordunun varlığı düzenin garantisi olacaktı. Oestreich'e göre Lipsius‘un bu düşünceleri Barok dönem kültürünün temeli olduğu gibi 18. yüzyıl Aydınlanması da dâhil olmak üzere Avrupa düşüncesini temelden etkilemiştir81

.

İşte bu durum Roma ordusundaki disiplin anlayışının yeniden canlandırılmasıyla sistematik bir hâl kazandı82. Askerlerin eğitilmesi fikri 1590 Ağustosunda, Dutch Articles of War‘ın yayınlanmasıyla belirdi ve kısa sürede sonuç verdi83. Başlangıçta komutanların bile karşı çıktığı düzenli talim ve egzersizler yapılmaya, siper kazma, tahkimat, sığınak kurma gibi eğitimler verilmeye başlandı. Kütle fikrinden vazgeçildi ve her askerin yanındaki ile uyumlu ve koordineli bir biçimde hareketini şart kılan, esnek ve planlı bir ordu düzenine geçildi. Artık önemli olan kişinin şahsî cesareti ya da gücü değil, emir ve talimatları eksiksiz anlayabilmesi, yerine getirebilmesi ve diğerleriyle olan uyumudur84. Bunların yapılabilmesi için de eğitimde kullanılmak üzere yüzlerce el kitabı basıldı. Bu tip bir eğitim daha çok fizikî üstünlük sağlamaya yönelik görünse de, sosyal bir etki de yapmıştır. Böylece yeni bir ruh ve davranış biçimi ortaya çıkmıştır85. Artık kendi başına hareket etmek kişinin zararına oluyordu. Toplulukla uyum içinde hareket ettiği sürece hayatta kalma şansı da yükselmekteydi86.

79 Oestreich, s. 13. 80 Leira, s. 680.

81 Oestreich, ss. 13-14. Yine Oestreich'e göre Lipsius ve yeni stoacılık hak ettiği ilgiyi görmemiştir.

Oestreich, s. 57.

82

Dönemin filologları bu konuda etkili olmuşlardır. Sixtus Arcerius ve Johannes Mersius gibi Hollandalı profesörler, Aelian ve IV. Leo‘nun yazdıklarını yeniden yayınlamışlardır. Mesela Latince ad hastam declina Almancada ‗recht um‘, İngilizcede ‗to the right‘a dönüşmüştür. Bu dönemde Romalıların savaş üstüne yazdığı pek çok eser sayısız kere çevrilmiştir. Üstelik bu çalışmalar, kör bir taklit değil dikkatli bir adaptasyon olarak karşımıza çıkar. Oestreich, ss. 4-5.

83 Oestreich, s. 79.

84 ―(…) tek tek kişilerin, bireysel olarak güçlü, kuvvetli, mücadeleci olma ve rakibini ikili

vuruşmalarda alt etme yetenekleri, iyi ya da kötü bir savaşçı olarak tanımlanmalarında kullanılacak bir kriter olmaktan çıkıyor, silahını öngörülen kurallara göre birlik ve bütünlük içinde kullanmayı başarabilen ve emredilen hareketleri, (sadece bu hareketleri) istenildiğinde gerçekleştirebilen asker, örnek bir asker tipi olarak öncekinin yerini alıyordu.‖ Bröckling, s. 73.

85 Oestreich, s. 5. 86

Ordunun eğitilmesi o denli başarılı oldu ki, o güne kadar korku ve kargaşa kaynağı olan askerler artık talep edilmeye başlandı. 1620‘de Venedik Büyükelçisi büyük bir şaşkınlıkla Hollanda şehirlerinin askerî birlikleri talep ettiklerini ve yurttaşlara ―eşlerini ve kızlarını askerlerle yalnız bırakmalarında hiçbir mahzur olmadığının‖ öğretildiğini aktarmaktadır. Oestreich, s. 79.

Oestreich'in anlatımıyla, 16. yüzyılda, ordu ve hemen akabinde devlet yönetiminde meydana gelen bu değişimlerde Hollandalı filologların ve özellikle de Lipsius‘un etkisi büyüktür87. ―Mutlak monarşi ve egemenlik teorisi için Bodin ne ise, mutlak yönetim ve onun askerî gücünün teori ve uygulaması için Lipsius odur.‖88 Oranya ordusu89 reformundaki rolü ve bu ordunun sağladığı başarı ile birlikte Lipsius‘un fikirleri hızla yayıldı90. Roma devletinin politik ve ahlâkî değerleri ve bu değerler içinde ikisi, auctoritas ve disciplina dönemin düşüncesinin temel kavramları haline gelmiştir. Hatta Oestreich'e göre bu iki kavram, mutlak devletlerde oluşan kamusal yapının da temel belirleyicisidir. Ordu, devlet ve gündelik hayatın düzenindeki değişim, bu antik temelleri benimseyen ve uygulayan üst sınıflar tarafından yönlendirilmiştir. Saf düşüncenin ya da politik teorilerin yanında ve hatta bunlardan daha önemli olarak, yeni stoacılığın91

geliştirilmesi ile pratik ve gündelik hayat içindeki davranış biçimleri de bu kavramlar yoluyla dönüşmeye başlamıştır.

Yeni stoacılık, 16. yüzyıl siyasî düşüncesinde önemli ve yapısal bir unsurdu. Temel hedefi, gücün ve ordunun merkezî rolünün kabulüyle, devletin gücünü/iktidarını ve etkinliğini arttırmak idi. Yeni stoacılık aynı zamanda bütün hayat için çalışma, tutumluluk, sorumluluk ve itaat için öz-disiplin (self- discipline), hükümdarın görevlerinin genişletilmesi, ordunun, memurların ve aslında tüm toplumun ahlâki eğitimini de gerekli gördü. Sonuç, hayatın bütün alanlarında sosyal disiplinin artması ve bunun sonucunda da bireyin değerler sisteminin (ethos) ve kendilik algısının (self-perception) değişimi oldu. Bu değişim, her ikisi de bir çalışma ahlâkının ve sorumluluk üstlenme konusunda istekli bireylerin varlığını öngören modern sanayiciliğin ve demokrasinin sonraki gelişiminde çok önemli bir rol oynayacaktı.92

İşte bu noktada disiplin karşımıza çıkıyor. Lipsius'un düşüncesinde hem bireyin hem de toplumun disiplini temel bir niteliktir93. Yeni stoacılık, devletin gücünü ve etkinliğini artırmak için ordunun ve zorun varlığını esas kabul etmekteydi. Bu durum özellikle yöneticiler için öz-disiplinin (self-discipline) sağlanmasını ve

87 Oestreich, s. 6 vd. 88

Oestreich, s. 81.

89

Oranya ordusu modern disiplinli orduların ilklerinden biridir. Max Weber, From Max Weber:

Essays in Sociology, Trans. and Ed. H. H. Gerth & Cilt: Wright Mills, Oxford University Press, New

York, 1946, s. 256.

90 Krieken, http://hdl.handle.net/2123/908 91

Yeni stoacılık, stoacılığın irade, bireyin katı eğitimi ve disiplin gibi kavramları yeniden ortaya çıkaran ve yorumlayan pratik bir siyasî harekettir. Oestreich, s. 267.

92 Oestreich, s. 7. 93 Leira, s. 679.

görevlerin artmasını, ordu, devlet görevlileri ve halk içinse ahlâkî eğitimi şart kılmaktaydı. Lipsius‘a göre idareciler ancak disiplin sayesinde ordu üstünde bir denetim sağlayabilirler94. Az sayıdaki iyi asker, çok sayıdaki eğitimsiz askerden daha iyidir. Bunu sağlamanın yolu da asker seçiminde çok dikkatli olmak ve disiplin kurabilmekten geçer95. Ordu, devletin temelidir ve sürekli talimler, katı düzenlemeler, öz-denetim, itaat, ödüllendirme ve cezalandırma yoluyla disiplin altına alınmalıdır. Üstelik bu eğitim aynı zamanda askerin küfretmesini, lanet okumasını, oburluğu ve fuhşu da yasaklara dâhil etmekteydi96

. Katı bir eğitim süreci olan disiplin dört aşamadır97

: Exercitum, ordo, coerctio,

exempla. Askerler, savaş için gerekli olan bütün işler için her gün düzenli olarak exercitia yapmalıdırlar. Bu aynı zamanda onları tembellikten ve miskinlikten de

kurtarır. Lipsius'a göre Ordo yani düzen yalnızca katı askerî hiyerarşi değildir. ―Seferî yürüyüş, taarruz yürüyüşü, muharebe, karargâh ve ordugâh düzenleri de‖98

ordo içindedir. Kendi kendini kısıtlama, şartlandırma, denetleme mânâsında olan coerctio ya da öz-disiplin (self-discipline) ise itaat için şarttır99. Nihayet diğer

askerlere uygulanacak ceza ve ödüller yoluyla, exempla yani örnek olarak, uygun/doğru davranışla, uygun olmayan/yanlış davranışın tefrikini sağlamak100

. Sayılan bu dört unsurun uygulanmasıyla birlikte disiplin, kendiliğinden artı bir etki

94 Lipsius, otorite ve iktidarı yalnızca disiplin altına almanın değil, aynı zamanda sınırlandırmanın da

gerekliliğini ileri sürmüştü. Leira, s. 682.

95 Oestreich, s. 51.

96 Markku Koivusalo, ‗The Mythical Body‘, in Finnish Literature Forum,

(http://www.kaapeli.fi/flf/koivusal.htm)‘dan aktaran Leira, s. 680.

97 Bröckling, s. 68; Oestreich, s. 52. 98 Bröckling, s. 68.

99 Bröckling, ss. 68-69; Oestreich, s. 53; Leira, s. 680.

100 Leira, s. 680. 17. yüzyılın başlarında bir asker şöyle tasvir edilmiş: ―Asker her şeyden önde uzaktan

tanınan biridir; işaretler taşımaktadır: gücünün ve cesaretinin doğal işaretleri, aynı zamanda iftihar duygusunun belirtileri; bedenî gücünün yavuzluğunun armasıdır; ve silah mesleğini yavaş yavaş öğrenmesi gerektiği –esas olarak çarpışarak- doğruysa da, yürüyüş manevraları, başı dik tutmak gibi tavırlar büyük bölümleri itibariyle bedensel bir onur retoriğinin içinde yer almaktadır: Bu mesleğe en uygun olanları tanımak için gereken işaretler, canlı ve uyanık kişiler, dik baş, içeri çekilen karın, geniş omuzlar, uzun kollar, güçlü parmaklar, küçük göbek, geniş kalçalar, ince uzun bacaklar ve kuru ayaklarıdır, böylece böylesine ölçüleri olan ancak çevik ve güçlü olabilir; mızrakçı olan asker, yürüyüş esnasında mümkün olduğunca zarif ve vakar içinde uygun adım tutturmalıdır, çünkü mızrak şerefli bir silahtır ve vakur ve cüretli bir hareketle taşınmayı hak etmektedir. 18. yüzyılın ikinci yarısı: asker kendini imal eden bir şey haline gelmiştir; şekli olmayan bir hamurdan, becerisi olmayan bir bedenden ihtiyaç duyulan bir makine yapılmıştır; duruşlar yavaş yavaş dikleştirilmiş; hesaplı kitaplı bir zorlama bedenin her bir parçasında dolaşarak ona egemen olmuş bütüne boyun eğmiş, onu sürekli olarak kullanıma hazır hale getirmiştir ve kendini alışkanlıkların otomatikleştirilmesi içinde sessizce sürdürmektedir; kısacası köylüyü avlayarak ona asker havası verilmiştir.‖ Michel Foucault,

Hapishanenin Doğuşu, 3. Baskı, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Yay., Ankara, 2006, s. 208.

daha yapar: Kapasitenin artışı. Tabiat, diyor Lipsius, birkaç cesur adam dünyaya getirir ama gayret/çalışmanın101

sağladığı iyi düzen çok daha fazlasını yapar102. Lipsius‘ta disiplininin merkezinde cezalandırma yer almaz103

. Cezalar, itaatsizlik ve disiplini ihlâl eden davranışlar için şüphesiz gereklidir; ancak önemli olan ordu yönetiminin güven, düzen ve istikrar içinde yapılmasıdır. Bütün ödüllendirmeler ve cezalar belirli olmalıdır. Üstelik disiplinin sağlanabilmesi için sadece askerlerin disipline edilmeleri yetmez; bundan belki de daha önemli olmak üzere subayların ve komutanların da disiplinli olmaları ve askerlere karşı görevlerini yerine getirmeleri beklenir. Lipsius'un takipçilerinden Billion‘a göre komutan, sözünde sabit, feraset sahibi ve sakin olmalıdır. Askerleri disiplin altında tutabilmesi ve akıllıca yaşamalarını sağlayabilmek için metin olmalı ve onursuzsa davranışlardan kaçınmalıdır. Ancak komutan emir verirken sert ve coşkulu olmalıdır104

. ―Lipsius için disiplin mekanik bir talim-terbiyeden çok daha fazlasını ifade eder. Tanrı korkusunun ve yasalara saygının öğretilmesi anlamında etik bir eğitim, disiplinin