• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti’nin Balkan İttifakına Karşı Tutumu

BALKAN SAVAŞLARI’NA GİDİLEN SÜREÇTE YARIMADANIN GENEL GÖRÜNTÜSÜ VE OSMANLI DEVLETİ’NDE YAŞANAN GELİŞMELER

B. I Balkan Savaşı’nın Başlaması

3. Osmanlı Devleti’nin Balkan İttifakına Karşı Tutumu

Osmanlı Devleti iç meseleler, iktidar-muhalefet kavgası yani parti mücadeleleri ile uğraşırken, Balkanlıların kendilerine karşı ittifak kurma girişimlerinin farkında olamamıştır. Aslında fark edilemeyen durum, bir zamanlar kendi idaresi altında olan bu devletlerin zamanla güçlenip savaşabilecek birer devlet haline geldikleridir.

Balkan devletleri arasında ittifak görüşmelerinin olduğu dönemde, Osmanlı devlet idaresinde Sait Paşa hükümeti bulunuyordu. Sait Paşa’nın aynı dönemdeki söylemleri Balkan devletleri arasında kurulan ittifaklarla ilgili Osmanlı Devleti’nin fikrini anlamamız açısından dikkate değerdir. Paşa, meclis kürsüsünden tüm Balkanlıları kastederek “Balkan hükümetleriyle ilişkilerimiz en iyi şekilde

yürümektedir” demiştir. Yunanistan ile ilgili bir söyleminde, “Mösyö Venizelos, iyi bir devlet adamı olarak, bir savaştan çok bir barış aramakta ve bu uğurda gayret göstermektedir” ifadelerinde bulunmuştur. Rusya ile ilgili bir söyleminde ise “Rus Dışişleri Bakanı Mösyö Sazanof gibi uzak görüşlü ve ortak ilişkilerimizi takdir eden bir kişinin Rus dışişleri bakanlığı gibi bir makamda bulunması, o devletle ilişkilerimizin iyi gittiği hakkında yeterli bir güvencedir” diye belirtmiş ve bunun

üzerine milletvekilleri tarafından alkışlanmıştır149. Sait Paşa hükümeti sırasında

Hariciye Nazırı olan Asım Bey’in de söylemleri benzer şekilde olmuştur. Asım Bey 15 Temmuz 1912 tarihinde toplanan Meclis-i Mebusan’da “Osmanlı Devleti’nin dış

ilişkileri -şu sözleri söylerken isterim ki sesim memleketin en ücra köşelerinde her Osmanlı tarafından işitilsin- bugün on ay evvelki hale göre kat kat iyidir. Şu harp (İtalya Harbi) sırasında dahi Balkan hükümetleriyle olan ilişkilerimiz pek samimi devam ediyor. Osmanlı hükümeti, kendi hukukunu müdafaada ne kadar güçlü bir azim ve metanet gösteriyorsa komşu devletlerle olan siyasî ve iktisadi münasebetlerinin sulh yoluna konulmasında da o kadar doğru ve güçlü bir çizgi izlemektedir. Bu siyasetin gelecekte karşılıklı daha da güvenli ve yararlı sonuçlar

vereceğinden şüphe edilmemelidir” ifadelerini kullanarak bir konuşma yapmıştır. Bu

durum bize hükümetin aslında gerçekte olan durumlara ne kadar yabancı kaldığını bu sebeple de hem aldanan hem de aldatan konumuna düşmüş olduğunu göstermektedir150.

Sait Paşa hükümetinin istifasıyla beraber İttihat ve Terakki’nin yönetimi sona ermiş, aynı göreve getirilen Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın, ‘Büyük Kabine’151

adı verilerek kurulan yeni hükümeti de, İttihat ve Terakki yönetiminde olduğu gibi, Balkan devletlerinin Osmanlı Devleti’ne karşı ittifak içerisinde olduklarının farkına varamamıştır. Büyük Kabine’nin Dışişleri Bakanı Noradunkyan Efendi o günlerde bir gazeteye; “Bulgar Hükümetinin barışçı beyanatının samimiyetine inanmamak için

hiçbir sebep yoktur” diyerek, Bulgaristan barışa bağlı kaldığı sürece diğer Balkan

devletlerinin de onu takip edeceklerini belirtmiştir152.

Aslında Osmanlı Devleti, Balkanlarda çıkabilecek olan bir savaşın, büyük devletlerin müdahaleleri ile engelleneceğini düşünmüştür. Çünkü Balkanlarda bir savaşın çıkması demek, ardından bir dünya savaşına sebebiyet verme ihtimalini de beraberinde getirmekteydi, nitekim böylede olmuştur. Avrupalı büyük devletler, Balkan devletleri arasında oluşmaya başlayan ittifaklardan haberdar olduktan sonra bu ittifaklara karşı bir tepki göstermemekle beraber, bölgede bir savaş çıkmasını da desteklememişlerdir153. Yalnızca İtalya, Trablusgarp’ı tamamen ele geçirebilmek için Balkanların karışmasını desteklemiştir. Talat Paşa anılarında, Balkan Savaşı’nı önleyebilmenin Avrupa büyük devletleri için kolay bir iş olduğunu, savaşın çıkıp onca kan dökülmesine engel olabilmek için, bu devletlerden herhangi birinin ciddi bir tavır takınmasının bile yeterli olduğunu ifade etmiştir154.

150 Ahmet Reşit Rey, a.g.e., s. 206-207.

151 Üyeleri arasında önceki sadrazamlarında bulunduğu bu yeni hükümette Harbiye Nazırlığı’na

Nazım Paşa, Bahriye Nazırlığı’na Mahmut Muhtar Paşa, Hariciye Nazırlığı’na Gabriyel Noradunkyan Efendi getirilmiştir.

152 Aram Andonyan, a.g.e., s.192.

153 İngiltere Türk Boğazları’nda Almanya yerine, Rusya’yı görmeyi tercih ettiği için Balkan devletleri

arasındaki ittifakları olumlu karşılamıştır. Fransa hemen yanında bulunan Alman tehlikesine karşı müttefiki olan Rusya’yı darıltmamak için sessiz kalmayı uygun bulmuştur. Almanya ve Avusturya ise İngiltere, Fransa ve Rusya ile bir savaş ihtimalinin olabileceği şu günlerde ortalığı karıştırmak istememişlerdir. Ayrıntılı bilgi için Bkz.: İbrahim Artuç, a.g.e., s. 72-73.

Osmanlı Devleti, büyük devletlerin, savaş çıkmayacağı yönündeki teminatları ile savaş çıksa dahi mevcut statükonun korunacağı155 yönündeki

teminatlarına güvenmek zorunda kalmıştır. İngiltere Dışişleri Bakanı Sör Edward Grey, Osmanlı Hükümeti’nin Londra Sefiri Tevfik Paşa ile yaptığı görüşmede, Balkanlardaki gösteri ve mitinglere rağmen statükonun korunması taraftarı olduklarını belirtmiştir. Le Temps Gazetesi Petersburg muhabiri, Rusya’nın Avusturya’ya statükonun korunması ile ilgili görüşünü sorması üzerine Avusturya- Macaristan sefirinin, “Balkanlarda statükonun korunması gereklidir” diye cevap verdiğini yazmıştır. Yine aynı gazete, Balkanlarda artan olaylar sonucunda Rusya Hariciye Nazırı Sazanof ile Osmanlı Devleti sefirinin görüştüklerini ve bu görüşme sonucunda Rusya’nın barış taraftarı olduğunu belirttiğini ifade etmiştir. Ayrıca Karadağ ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler kötü bir hal alınca, Avusturya statükonun korunması gerektiğini yeniden belirtmiştir156.

Balkan devletlerinin savaş çıkması yönündeki iradeleri, Büyük devletlerin savaşı önleyebilme kararlılığından daha güçlü çıkmıştır. Savaşın çıkmayacağı yönündeki söylem ve teminatlara rağmen, Balkan devletlerinin seferberlik ilanları peş peşe gelmiştir. Zaten olası bir savaş halinde, sonuç ne olursa olsun mevcut durumun değişmeyeceğine dair verilen teminat, Balkan devletleri tarafından önemsenmemiştir. Onlar bu teminatı, eğer savaşta galip gelirlerse kazandıklarının yanına kâr kalacağı, ancak mağlup olurlarsa Rusya’nın araya girerek toprak kaybetmelerini önleyeceği şeklinde yorumlayıp kabul etmişlerdir157.

Aslında Osmanlı Devleti’nin ittifaklardan hiç haberdar olmadığını söylememiz doğru olmaz. Çünkü Nisan 1912’den itibaren Balkan devletlerinin ittifak girişimleriyle ilgili haberler ile aynı ittifaklarla ilgili Avrupa basınında çıkan haberler Osmanlı basınında da yer almaya başlamış, fakat hükümetler, aleyhimize olan bu gelişmeleri değerlendirememişlerdir. Ekim ayından itibaren bu ittifakların,

155 Rus ve Avusturyalı temsilciler, 10 Ekim’de Çetine, Atina, Sofya ve Belgrat’ta büyük güçlerinde

onayladığı ilkeleri açıklamışlardır. Buna göre 1- Büyük güçler barışı bozabilecek olan her girişimi kınamaktadır. 2- Berlin Antlaşması’nın 23. maddesine göre Bâbıâli’nin Balkanlarda Hristiyan tebaa lehine yapacağı reformların takipçisi olacaklardır. 3-Buna rağmen yine de savaş çıkarsa, Balkanlarda toprakla ilgili hiçbir statüko değişikliği kabul edilmeyecektir. Bkz.: Sacit Kutlu, a.g.m., s. 198.

156 Salim Aydın, a.g.e., s. 225-227. 157

maddeleriyle beraber basında yer bulmasından sonra Osmanlı Devleti işin ciddiyetinin farkına varabilmiştir. Bu dönemde Osmanlı Devleti kısır bir siyaset döngüsü içerisinde uğraşırken, çevresinde olup bitenlerle ilgilenmemiş, basını dahi

dikkate almamıştır158.

Osmanlı Devleti’nin, büyük devletlerin savaşı engelleyebileceğini düşünerek hareket etmiş olması, Osmanlı Rumelisi için, 20. yüzyılın başından beri yaptığı hataların son halkasını oluşturmuştur. Aynı devletlerin savaşı engellemeleri bir yana, statükonun değişmeyeceği beyanatları bile Kasım 1912 yılı itibariyle değişmiştir. Düşündürücü olan da şudur ki; Osmanlı Devleti’nin, sonucu ne olursa olsun statükonun değişmeyeceği bir savaşın yapılma nedenini bile sorgulamaması!

4. Balkan Savaşları Öncesinde Osmanlı Devleti’nin Askerî Durumu ve