• Sonuç bulunamadı

I Balkan Savaşı’nın Nedenleri ile Savaşın İlanı ve Başlaması

BALKAN SAVAŞLARI’NA GİDİLEN SÜREÇTE YARIMADANIN GENEL GÖRÜNTÜSÜ VE OSMANLI DEVLETİ’NDE YAŞANAN GELİŞMELER

B. I Balkan Savaşı’nın Başlaması

6. I Balkan Savaşı’nın Nedenleri ile Savaşın İlanı ve Başlaması

Balkan Savaşları’nın, yalnızca Türkler ve Balkan devletleri arasındaki mücadele sonucunda ortaya çıktığını söylememiz doğru olmayacaktır. Bu savaşların, dünya güç dengelerinin oluşmasında ve I. Dünya Savaşı’nın çıkmasında ki etkileri göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür ve sebepleri arasında birçok etken vardır205.

Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki konumu artık zayıflamış, bölge insanları arasında da ulusal bilinçlenme artmıştır. Önceki başlıklar altında ele alıp açıklamaya çalıştığımız konular, zamanla birikerek savaşın meydana gelmesinde etkili olan nedenler arasında olmakla birlikte, I. Balkan Savaşı’nın nedenlerini özetle şu şekilde sıralayabiliriz:

1) Fransız İhtilâli sonucunda ortaya çıkan milliyetçilik akımının etkisi.

2) Balkan devletlerinin Osmanlı Devleti’nden toprak elde ederek, milli birliklerini sağlayabilme istekleri.

3) Balkan devletlerinin sınırlarını genişletme istekleri. Karadağlılar Sancak ve Arnavutluk’ta büyüme isteğindedirler. Yunanlıların amacı öncelikle Makedonya olmakla beraber, en büyük idealleri Adriyatik’ten başlayıp İstanbul’u da içine alan Büyük Yunanistan’ı kurabilme hayalidir. Sırplar öncelikle Kosova ve Makedonya ile birlikte, eski Sırbistan topraklarını elde

201 Aram Andonyan, a.g.e., s. 257. 202 Richard Hall, a.g.e., s. 24.

203 Çeta inmek, tepeden aşağıya doğru akın etmek, elde silah ile ovalarda at koşturmak gibi anlamlara

gelmektedir.

204 Jerome ve Jean Tharaud, a.g.e., s. 7. 205

edebilme isteğindedirler. Bulgarlar ise Makedonya ve Trakya’yı elde etme peşinde olmuşlar ve kendilerinin Balkanlardaki tüm milletlerin özünü oluşturduğuna inanmışlardır.

4) Rusya ve Avrupa devletlerinin Balkan uluslarını kışkırtmaları. Özellikle Rusya’nın Balkan Slavları üzerindeki etkisi yani Panslavist politikası.

5) Haçlı dünyasının Osmanlı Devleti’ni Balkanlardan atmak istemesi.

6) Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp Harbi sırasındaki durumunun, savaşın sonucunun ve hükümetin yanlış politikalarının, Balkan milletlerini Osmanlı Devleti’ne karşı ittifak yapıp, bir savaş başlatabilmeleri için cesaretlendirmesi206.

Ayrıca savaşın nedenleri arasında şunu da belirtmeliyiz ki; Osmanlı Devleti 19. yüzyıl ile beraber Avrupa devletlerinin emperyalist yayılmalarına da sahne olmuştur. Sanayileşen Avrupa için hammadde ve pazar bulma ihtiyacı doğmuş, pazarları ve hammadde kaynaklarını koruyabilmek amacıyla stratejik ve askerî bölgelere hâkim olabilme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu durumlar ise, Avrupa büyük devletlerinin yayılmacı politikalarının temelini oluşturmuştur. Osmanlı Devleti de jeopolitik konumu ve ekonomik potansiyeli ile üstünlük elde etmek isteyen Avrupa devletlerinin rekabet alanı haline gelmiştir207.

Karadağ, uzun zamandır sınır ihlallerinde bulunarak, Osmanlı-Karadağ sınırında sürekli olarak gerginlikler yaşanmasına sebebiyet vermekteydi. 8 Ekim 1912 tarihinde de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiş ve böylece I. Balkan Savaşı fiili olarak başlamıştır. Balkan devletleri arasında en zayıf konumda olan Karadağ’ın, elbette ki savaşı başlatan devlet olma sebebi vardır. Nitekim Karadağ Kralı Nikola hanedanın saygınlığını arttırıp Güney Slav halkının lideri olan Sırbistan’ın yerine geçmeyi düşünmüş olmakla beraber Türklere karşı kazanılacak hızlı bir zafer ile

206 1328 Balkan Harbi’nde Şark Ordusu Kumandanı Abdullah Paşa’nın Balkan Harbi Hâtırâtı, s. 20;

Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Balkan Harbi (1912-1913) III ncü Cilt Garp Ordusu, I nci Kısım

Vardar Ordusu İle Ustruma Kolorudusunun Harekât ve Muharebeleri, Ankara 1979, s. 6-7.

büyük devletlerin Balkan Savaşları’nı önleme çabalarının önüne geçmeyi ümit etmiştir208.

Nitekim savaş ilan edildiği gün olan 8 Ekim 1912 tarihinde Karadağ maslahatgüzarı Plamenaç, Bâb-ı Âli’ye giderek Osmanlı Hariciye Nazırı Noradunkyan Efendi ile kısa bir görüşme yaptıktan sonra kendisine, savaş ilanını bildiren şu notayı vermiştir;

“Ekselans,

Karadağ Kraliyet hükümetinin, Osmanlı hükümetiyle aralarında devamlı olarak çıkan anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümü için harcadığı bütün dostane çabaların tükendiğinden dolayı üzüntü duymaktayım. Kralım majeste I.Nikola’nın, Karadağ kraliyet hükümetinin bugünden itibaren Osmanlı hükümetiyle bütün ilişkileri kestiğini, gerek Karadağlıların gerekse Osmanlı egemenliği altında bulunan kardeşlerinin yüzyıllardır hiçe sayılan haklarının tanınmasını Karadağlıların silahlarına tevdi ettiğini, ekselansınıza bildirmekle şeref duyarım”209.

Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne savaş ilanıyla birlikte artık, I. Balkan Savaşı başlamıştır. Bu savaşın büyüyerek, dünya savaşı haline gelmesinden endişe duyan Rusya dâhil olmak üzere büyük Avrupa devletleri, Osmanlı Devleti’nin Balkan devletleri karşısında galip geleceğine inanarak, savaş taraftarı olmadıklarını belirtmiş ve Balkan devletlerine bir nota vermişlerdir. Bu nota için, Rus Dışişleri Bakanı Sazanov’un “Üç maddeye verdiğimiz destek, sonucu belli olmayan bir Balkan savaşı

tehlikesini son anda önlemektir…” cümlesi dikkate değerdir210. 8 Ekim 1912

tarihinde verilen notada, Avusturya-Macaristan ve Rusya tüm büyük devletler adına, barış ve statükonun bozulmasına karşı olduklarını, eğer statüko bozulursa bunu kabul etmeyeceklerini, yani toprak değişikliğini, ve Berlin Antlaşması’nın 23. maddesi

208 Necdet Hayta, Balkan Savaşları’nın Diplomatik Boyutu ve Londra Büyükelçiler Konferansı (17

Aralık 1912-11 Ağustos 1913), Ankara 2008, s. 5.

209 Aram Andonyan, a.g.e., s. 209. 210

gereğince Rumeli’de gerçekleştirilecek olan reformu, devletin toprak bütünlüğüne ve Sultan’ın egemenlik haklarına zarar getirmeden üstlendiklerini bildirmişlerdir 211.

Osmanlı Devleti seferberlik ilanında geç kaldığından dolayı, hazırlıklarını tamamlayabilmek için zamana ihtiyaç duymuş ve bu yüzden verilen notayı olumlu karşılamak zorunda kalmıştır. Fakat Avrupa devletleri bu notayı vermek için gecikmiş, çünkü Balkanlı müttefikler seferberliklerinin büyük kısmını tamamlamışlardır. Ayrıca Karadağ, savaş ilan ettiğini notadan önce duyurduğu için savaştan vazgeçmemiştir.

10 Ekim 1912 tarihinde Rusya, Avusturya, Almanya, İngiltere ve Fransa devletlerinin İstanbul’da bulunan büyükelçileri Osmanlı Devleti’ne bir nota vermişlerdir. Bu notada, Berlin Antlaşmasının 23. maddesine göre, 1880 Vilayet Nizamnamesi ile Osmanlı Devleti’nin Rumeli vilayetlerinde yapılması belirlenen ıslahatların, devletin toprak bütünlüğüne zarar vermeden ve halkın çıkarlarına uygun bir şekilde büyük devletlerin işbirliği ile yapılabileceğini bildirmişlerdir212. Osmanlı

Hükümeti ise verdiği cevapta, Avrupa devletlerine, reformların uygulanabilmesi için dostça yaklaşımları ve savaşın çıkmaması için sarf ettikleri çabalardan ötürü teşekkür ederek bahsedilen reformları yabancı müdahalesi olmaksızın gerçekleştireceğini belirtmiştir. Yani Avrupa devletlerinin bu işe karışmalarını kabul etmemiştir.

Osmanlı Devleti, büyük devletlerin vermiş olduğu notadan kısa bir süre sonra, 13 Ekim 1912 tarihinde bu kez Balkan devletlerinin ortak notası ile karşı karşıya kalmıştır. 13 Ekim’de Bulgar Başbakanı Geşof’un, Sofya’da bulunan Türk elçisine verdiği notanın yine aynı gün Sırp ve Yunan dışişleri bakanları aracılığıyla ülkelerinde bulunan Osmanlı elçilerine de verilmiştir. Atina’da bulunan Osmanlı elçisinin, ağır üslubundan dolayı verilen notayı kabul etmeyerek geri vermesi üzerine, nota doğrudan Bâb-ı Âli’ye gönderilmiştir. Bu durum karşısında dışişleri bakanı Noradunkyan, Yunanistan notasının Bulgaristan ve Sırbistan notalarıyla aynı olması halinde vermeye gerek olmadığını fakat içeriği farklıysa o zaman İstanbul’da

211 Aynı yer.

bulunan Yunan elçisi aracılığıyla Hariciye Nezareti’ne ulaştırılmasını belirtmiştir213.

Verilen bu nota ile Osmanlı Devleti’nden istenilenler şöyledir:

1) Osmanlı idaresi altında bulunan tüm milletlere milli muhtariyetlerinin verilmesi

2) Osmanlı meclisinde, her milletin kendi nüfusu ile orantılı bir şekilde temsil edilebilmesi

3) Hristiyanların, yaşadıkları bölgelerdeki her türlü memuriyetlerde görevlendirilmeleri

4) Hristiyan cemaat okullarının Osmanlı devlet okulları ile eşitliğinin kabul edilmesi

5) Osmanlı Devleti’nin, bundan sonra Müslüman göçmenleri getirip Rumeli vilayetlerine yerleştirerek söz konusu vilayetlerdeki ırki durumlarının değiştirilmesine sebebiyet vermeyeceğine dair teminat vermesi

6) Hristiyanların askerlik hizmetlerini, yine Hristiyan subayların komutası altında ve kendi yerlerinde yapmaları, Hristiyan subaylar yetişip kadrolar kuruluncaya kadar da bu unsurlardan askere alımların yapılmaması

7) Makedonya vilayetinde bulunan jandarma teşkilatının İsviçre ve Belçikalı memurların idaresinde yeniden düzenlenmesi

8) Hristiyan unsurun yaşadığı bölgelere büyük devletlerce onaylanmış olan İsviçre veya Belçikalı valilerin atanması ve yanlarında seçilmiş genel meclisler bulunması

9) Tüm bu reformların uygulanması için, sadaret tarafından, yarısı Müslüman diğer yarısı da Hristiyanlardan oluşan bir meclis kurularak, Avrupa ve Balkan devletlerinin elçilerinin de bu meclisin çalışmalarını denetlemesi214. Yine

aynı devletler, Osmanlı Devleti’nden, bu reformların altı ay içerisinde uygulanmasını ve ayrıca uygulanacağının teminatı olarak, seferberliğin hemen durdurularak Osmanlı kuvvetlerinin de terhis edilmesini talep etmişlerdir.

213 Aram Andonyan, a.g.e., s. 231.

Avrupa devletlerinin vermiş olduğu notaya rağmen, yalnızca birkaç gün sonra Balkan devletlerinin hem üslup hem de içerik bakımından talihsizce diye nitelendirebileceğimiz bu notayı vermiş olmaları, bu devletlerin Osmanlı Devleti’ne karşı savaş amacıyla anlaştıklarının ve hatta her an savaşa başlayabileceklerinin ispatı gibi görünmektedir. Notanın verilmesinden yalnızca bir gün sonra, 14 Ekim’de Yunanistan, hukuken hala Osmanlı idaresi altında olan Girit ile birleştiğini ilan etmiştir. Balkan devletlerinin reform adı altındaki talepleri, savaş çıkarabilmek için bahane yaratmaktan başka bir şey olmamış, Osmanlı Devleti’ni, daha çok ıslahat yapma talepleriyle, savaşa zorlamışlardır. Çok sert bir üslup ile kaleme alınıp içeriğindekilerin de hakaret sayılabileceği bu nota, bağımsız bir devletin kabul edebileceği bir durum değildir. Nitekim Osmanlı Devleti de notayı kabul etmeyerek bu duruma sert bir şekilde tepki vermiştir. Hükümet, bu istekleri dikkate değer bulmayıp yok saymış ve bunlara cevap dahi vermemiştir. Fakat 15 Ekim 1912 tarihinde, Sofya ve Belgrad’ta bulunan elçilerini geri çağırarak Bulgaristan ve Sırbistan ile olan diplomatik ilişkilerini kesmiştir. Yunanistan’ın, bu duruma dâhil edilmemesinin sebebi, Osmanlı elçisinin Yunan notasını kabul etmediği için, notanın hükümetin eline geçmemiş olmasındandır. Fakat ertesi gün yani 16 Ekim’de Yunan notasının hükümetin eline geçmesinden sonra Yunanistan ile olan diplomatik ilişkiler de kesilerek, Atina’da bulunan Osmanlı elçisi derhal geri çağırılmıştır215. Diplomatik

ilişkilerin kesilmesinin ardından savaş ilanlarının gelmesi uzun sürmemiştir.

Karadağ sınırında uzun zamandır süren çatışmalar, bu devletin savaş ilan etmesinden sonra artarak devam ederken, artık Sırp ve Bulgar sınırlarında da karşılıklı çatışmalar meydana gelmeye başlamıştır. Hatta Sırplar sınırda bulunan bazı kalelere top atışı ile saldırmış, Sırp çeteleri sınırı geçerek Türk ve Müslüman köylerine saldırmışlardır. Buna benzer şekilde Bulgar sınırında da çatışmalar yaşanmıştır. Osmanlı Hükümeti, artık daha fazla beklemeyi uygun görmeyerek harekete geçip 17 Ekim 1912 tarihinde Bulgar elçiliğine bir bildiri vermiştir. Bu bildiride, Bulgaristan’ın seferberlik ilan ettikten sonra, Osmanlı sınırında yığınak yaparak sınır boyunca sürekli olarak saldırılarda bulunması, Osmanlı Devleti’nden kabul edilebilmesi imkânsız olan talepleri ve sürekli olarak devletin iç işlerine

müdahale etmeye çalışmaları, Osmanlı Devleti’nin Bulgaristan ile sürdürmeye çalıştığı barış halinin devamına imkân vermemektedir. Bu sebeple Bulgaristan elçisinin pasaportunun teslim edilerek, derhal Osmanlı sınırlarını terk etmesi bildirilmiştir. Ayrıca sınır saldırılarının devam etmesi halinde, Osmanlı ordularının da bu duruma karşılık vereceği ifade edilmiştir. Bildirinin benzeri aynı gün Sırp elçiliğine de verilmiş, Bulgar ve Sırp elçileri İstanbul’u terk etmiştir. Böylece Osmanlı Devleti 17 Ekim 1912 tarihinden itibaren Bulgaristan ve Sırbistan ile resmen savaş halinde olduğunu ilan etmiştir216. Savaş ilanından sonra Osmanlı

Dışişleri Bakanı Noradunkyan, yabancı ülkelerde bulunan tüm Osmanlı elçilerine durumu bildirirken, Osmanlı İçişleri Bakanı Daniş Bey ise aynı durumu taşraya bildirmiştir. Aynı gün yani 17 Ekim 1912 tarihinde Bulgaristan ve Sırbistan, 19 Ekim 1912 tarihinde ise Yunanistan, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiştir. Karadağ zaten 8 Ekim 1912 tarihinde savaş ilan ederek savaşı başlatan devlet olmuştur. Böylece Balkanlı müttefikler ile Osmanlı Devleti arasında meydana gelecek olan I. Balkan Savaşı resmen başlamıştır.

Aynı günlerde Osmanlı Hükümeti, Balkan devletleri ile yaşanan gergin durumlar ve buna istinaden her an savaş çıkabileceği düşüncesiyle İtalya ile devam eden Trablusgarp Harbi’ni 18 Ekim 1912 tarihli Uşi Antlaşması ile sonlandırmıştır.

Bulgar Kralı Ferdinand halkına hitaben yaptığı konuşmada, Balkan Savaşı’nı “Haç’ın Hilal’e” karşı bir mücadelesi olarak göstermiştir. 19 Ekim 1912 tarihinde gönderilen bir telgraf ile Hariciye Nezareti’nden, bu durumun Avrupa kamuoyuna duyurulması talep edilmiştir217.

Avrupa devletlerinin, görünüşte Balkanlarda bir savaş çıkmasını desteklememelerine rağmen, politikaları gereği kendi menfaatlerini korumak amacıyla hareket etmiş olmaları, Balkanlardaki kargaşayı önleyebilmek amacıyla

216 Aram Andonyan, a.g.e., s. 236-237; İbrahim Artuç, a.g.e. s. 91.

217 T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Belgelerinde Balkan Savaşları I,

etkili çözümler üretememelerine sebep olmuştur. Bu durum ise savaş isteği içinde olan Balkan devletlerinin cesaretlerini daha çok arttırmıştır218.