• Sonuç bulunamadı

YENİ MEDYA VE TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM BAĞLAMINDA İLETİŞİM PRATİKLERİ

YENİ MEDYA ORTAMI SİBER UZAMDA BİREY

İnsanlığın girdiği yeni aşamayı temsil eden siber uzam, McLuhan’cı deyişle insanın yeni bir uzantısıdır. Bil- gisayar bedenin bir uzantısı iken siber uzam, kullanıcılarının adeta zihinlerinin ve kişiliklerinin uzantıları gibidir. Psikanalitik terimlerle bilgisayarlar ve siber uzam, bireyin intrapsişik dünyasının bir uzantısı olan bir çeşit geçiş uzamı (transitional space) haline gelmektedir. Bu anlamda, benlik ile öteki arasında bir ara bölge gibi düşünülebilir (Paker, 2007:105-134). Öte yandan kullanıcının tepkisine göre yanıt veren, ona özgü bir siber uzam söz konusu olduğu için kişinin bir yansıması (alter ego) gibidir.

Siber terimi sibernetik2* kökeninden gelmektedir. İlk olarak 1958 yılında, canlılar ve/veya makineler arasında-

ki iletişim disiplinini inceleyen Sibernetik biliminin babası sayılan Louis Couffignal tarafından kullanılmıştır. İnter- netin tam karşılığı olarak kullanılan siberuzay (cyberspace) terimiyse, orijinal anlamını karşılamasa da yaygın olan bir başka kullanımıyla sanal alem (cyberspace) terimi,  bilgisayarların ve onu kullanan insanların İnternet ve benzeri ağlar içinde kurduğu iletişimden doğan sanal gerçeklik ortamını anlatan metaforik bir soyutlamadır. İlk olarak  Ka- nadalı ünlü bilimkurgu yazarı William Gibson tarafından bir bilgisayar korsanının matrix adı verilen bir bilgisayar sistemine sızarken yaşadıklarını anlatan Neuromancer adlı romanda kullanılmıştır. Bu ünlü roman aynı zamanda sa- nal gerçeklik (virtual reality), yapay zekâ (artificial intelligence) ve genetik mühendisliği (genetic engineering) gibi kavramların da ilk olarak işlendiği eserdir. Çokça birbirine karışıyor olsa da siber ve sanal ayrı kavramlardır. İnterneti anlatan sanal âlem ve siber âlem kavramlarının ikisi de doğru birer önermedir. İnternet, iletişim yöntemi açısından siber, yarattığı ortam açısından sanaldır.

Uzam ise, pek çok anlamı içinde barındıran bir kelimedir. Öncelikle uzam, bütünüyle ele geçirilemeyen son- suz olarak uzanmış bir boyuttur. Bu tanım internetin şebekeler arasında yer alan elektronik verilerinin sınırsızlığını tanımlamaya iyi bir örnektir. İkincisi, uzam özgür hareket fikrine çağrışım yapar. Üçüncüsü ise, uzam bir geometridir ve mesafe, yön, boyut kavramlarını içerir (Timisi, 2005:91).

Suler’e göre, siber uzamın nerde başlayıp nerede bittiğini belirlemek suretiyle onu tanımlamak oldukça güç- tür. Zira terim artık TV, radyo, telefon ile de bağlantılıdır. Siber uzam donanım altyapısı olmanın ötesinde, geniş anlamda “bilgisayar aracılı evren” şeklinde anlaşılabilir. Bu, son derece karmaşık, çok detaylı, gerçek dünyayla iç içe geçen ve uyum gösterme açısından gerçek dünyayla benzer, sosyal psikolojik bir bütünlüktür (entity). Siber uzam adeta insana ait edimlerin dijital izdüşümlerinden oluşan paralel bir dünyadır. Bu uzam insan bilişi kadar, çeşitli insa- ni etkileşimlerin nasıl ve ne zaman olacağına ilişkin sınırları genişletmiştir (Paker, 2007:105-134). Suler’in tespitle- rinde vurgu yaptığı şey, bireyin gündelik yaşam pratiklerinin siber uzam içinde gerçekleştirmesinin birey tarafından içselleştirilmiş bir rutin pratiğe dönüşmüş olmasıdır. Tüm bu rutinlerin hızlı ve yoğun bir şekilde normalleşmesi yeni medyanın olanaklı kıldığı iletişim ortamın bir zaferi olduğu abartılı bir ifade olmasa gerek.

Yeni medyada özellikle kamu entelektüelleri olarak tanımladığı bireylerin bu yeni mecrada alternatif muha- lefet etme biçimleri üzerine çalışan Petras da, “İnternet Çağında Sosyal Muhalefet: Masabaşı ‘Militanları’ ve Kamu Entellektüelleri” başlıklı makalesinde tıpkı Suler gibi, bireyin gündelikliğin dışında bir yurttaş olarak muhalefet etme biçiminin de rutinleşerek normalleştiğine dikkat çekmektedir:

Siber Internet halkın afyonu haline gelmiştir. Genç ya da yaşlı, çalışan veya işsiz olsun, hepsi de saatlerce edilgen bir tarzda Internet üzerinden gelen görüntüleri, pornografik yayınları, video oyunlarını seyretmekte, online tüketiciliğinin büyüsüne kapılmakta, diğer vatandaşlarından, mesai arkadaşlarından ve çalışanlardan soyutlanmış olarak verilen “bilgileri/haberleri” izlemektedir. Kasıtlı olsun, ya da olmasın, Internet siyasal yaşantıyı “özelleştirmiş- tir”. Birçok başka potansiyel aktivist, şehir girişlerinde ve kırsal kesimde, kamusal alanlarda rakipleriyle karşılaşma da dâhil olmak üzere, haklarını talep etmek üzere, halkın yaptığı eylemlerin aslında siyasal olayların dönüşüm temeli olduğunu unutarak, yapılacak manifestoların diğer bireylere iletilmesinin politik bir faaliyet olduğu düşüncesine sahip olmuştur.� (Petras, 2011)

Sanal uzam, bireye alternatif toplumsallaşma imkanı tanıyarak, özellikle toplumsal paylaşım ağlarında risk 2 *Sibernetik; Yunanca kybernétes: “dümenci” veya güdüm bilimi; canlı ve cansız tüm karmaşık sistemlerin denetlenmesi ve yöne-

almadan çok kolay bir şekilde gerçekleştirecekleri bir çeşit muhalefet olanağı sunar. Petras’ın da belirttiği gibi, bu yeni muhalefet etme biçimi bireyi sanal bir doyuma ulaştırmaktadır, ancak bu örgütlülük ve eylemlilik halleri gündelik yaşama taşınamamaktadır. Maria Bakardjieva’nın ‘hareketsiz toplumsallaşma’ kavramına (immobile sociali- zation) değinerek açıklayacak olursak, sanal uzam eylemliliği, kolay, zahmetsiz oluşundan doğru gerçekleşmekte ve yine bu hareketsizlik ile sınırlı kalmaktadır. İlerisi, bu türden bir örgütlülük, eylemlilik hali bireylerde inşa ettikleri kimliklerinin, dünya görüşlerinin ve durdukları yerin gerektirdiğini eyledikleri yönünde bir tatmin de yaşatmakta- dır. Ağ özneleri nasıl ki çiçeğin kokusunu duyma, ya da konuştukları bireye dokunma ihtiyacı duymaksızın çiçeği aldıklarını, internetin diğer ucundakiyle konuştuklarını kabul etmekte iseler, örgütlülük ve eylemlilik konusunda da hareketsiz, eylemsiz bir eylemliliğe mahkum olmakta, dahası bundan gereğini yerine getirmiş olmanın hazzını duymaktadırlar (Toprak, 2011).

Mevcut pratiklerde gerçekleşemeyecek olan gücün de ifadesi olan haz, aynı zamanda ağın üyeleri arasın- da tesis edilen karşılıklı anlayışa dayalı uzlaşı ve uyumu ifade etmektedir. Bu consensus, gerçek hayatta çok daha zahmetli ve çoğu zamanda bedelleri olan bir yurttaşlığın sanal karşılığı olarak yaşanmaktadır. Gerçek dünyada düşünsel ve eylemsel olarak bireyin göze alamadığı pek çok şey internet ortamında bir tuşla gerçekleşerek bi- reye iktidarın öznesi olduğu duygusunu yaşatır. Sennett (2002), özgünlük ve entelektüel derinlikle kamusal hayat ve özel hayat arasındaki dengesizliğin yol açtığı sorunları ele aldığı “Kamusal İnsanın Çöküşü” adlı kitabında, bugün tanımadığımız ama aynı şehirde yaşadığımız insanlarla kurulacak çok boyutlu ilişki ve hazlardan yoksun kal- dığımızı söylemektedir. Ona göre, hayatın, aile ve yakın dostlar dışındaki parçası olan “kamusal hayat” bir zamanlar “hayat dolu”ydu ve kişiler için çok önemliydi. Bir anlamda Sennett’in modern zamanların kamusal hayattaki yalnız- laşan bireyi için siber uzam, yitirilene karşılık gelen önemli bir işlevi üstlenmektedir. Sennett için bu yalnızlaşma, ötekine olan ilgisizliğin ve özel olanın kamusal olan karşısındaki üstünlüğünün bir sonucudur ve yazar bu sonuçla ilişkilendirdiği soruları şöyle ifade eder: Yabancı, nasıl tehdit edici bir unsura dönüştü? Siber uzamda yabancıyla karşılaşma bireyi tehdit etmeyen steril ve risksiz bir şekilde gerçekleşir; sessiz kalarak seyretme, kamusal hayatın tek yolu haline nasıl geldi? Siber uzam tam da bu seyre uygun bir ortam sunar; yalnız kalma bir hak olarak nasıl oluştu? İnsan toplumsallaştığını hissedebilmek için başkalarının yakın gözetimlerinden uzak olmaya gerek duyar ve siber uzam anonimlikten bireyselliğe geçişi kolaylaştırır hatta bu iki var olma hali iç içe geçer; özel hayat ilgi odağı haline nasıl geldi? Sanal ortam gerçek kimliklerin gizlenebilmesi olanağıyla özel olanın çok daha rahat bir şekilde sergilen- mesine neden olur.

Yüz yüze iletişimde mümkün olamayacak şekilde birey gündelik yaşamda yapamadığı, ifade edemediği ya da baskıladığı her türlü duygu ve düşünceyi internetin zamansız ve sınırsız uzamına bırakır. Kısaca Sennett, kamusal alanların yaşanan mekanlar olmaktan çıkıp gelip geçilen yerlere dönüşmesiyle bireyin kendi özel hayatına tutsak, yaşayan değil seyreden bir birey olduğuna dikkat çekmektedir.

Diğer yandan, internet dünyası, metinden çok görsel olanın üstünlüğünün hakim olduğu bir dünyadır, bir başka ifadeyle; siber uzamda dolaşıma sokulan yazılı, sözlü, sesli, görsel vd. metinler gerçekleştirilen iletişimde gör- selin egemenliğini ifade etmektedir. McLuhan’ın ifadesiyle, “tipografik(okuryazar) mantık, bütünsel, yani sezgisel ve irrasyonel insan tipi olarak, dışarıda kalan, yabancılaşmış insanı yaratmıştır” ve ona göre tipografi döneminin ve sonrasında onu izleyen görsel kültür çağının insanı, çevresi olmayan bir merkez konumunda olup; “marjinal, sözel noktalara ancak turist ve tüketici olarak dönebilen insandır.” (McLuhan, 2001:298-299).

Yeni iletişim ve enformasyon teknolojileri bağlamında ele aldığımız gündelik yaşam pratikleri bir anlamda içinde internetin de yer aldığı sonsuz ve zamansız siber uzam ve birey arasındaki etkileşim üzerinde yoğunlaşmakta- dır. Siber uzamın küresel boyutta baskın kültür olarak günlük hayatta çok hızla benimsendiğini söylemek mümkün- dür. Hemen her görüşten ve çeşitten kişi ve gruplarla etkileşimin mümkün olduğu bu ağlarda birey, ulus ötesi ve kültür ötesi bir deneyim yaşamaktadır. Ayrıca siber uzam, kendine özgü ifade ve tarzlarıyla, bir görsel imaj kültürü üretmeye devam etmektedir. Fakat bunlardan da öte işlevlerini sürekli genişletmektedir; öyle ki artık psikoterapi ve psikolojik danışmanlık gibi uygulamaların yürütüldüğü bir ara yüz işlevi görmeye başlamıştır (Suler, 2006).

Suler’ın değerlendirmesi, siber uzamın günlük hayatta hızla normalleştiğine ve kanıksandığına, sağduyuda aşi- na bir anlam nesnesi haline geldiğine; artık hayatımıza bilgisayar aracılı bir iletişim (computer-mediated communicati- on) ortamının ve yeni bir kültürün eklemlendiğine işaret etmektedir. Bu kültür, ulus ötesi olmanın ötesinde ‘kültür’ ötesidir de. Retorik çatısı herhangi bir otantik kültürün kodlarından değil, bir teknolojik yazılımdan türemiştir. Bu yazılım dünyasıyla birlikte soluk alıp verme, aynı zamanda bilişsel bir farklılığı getirmektedir ve tam da bu nedenle internet kültürü ‘kuşak’ ötesidir. Diğer bir ifadeyle siber uzamda erişim olanağı olanlar arasında yaş, ülke, statü gibi geleneksel sınırlar bir ölçüde tasfiye olurken, günlük hayatta sanal gerçekliğe aşina olanlar ve yabancı kalanlar arasın- daki mesafe açılmaktadır (Paker, 2007:2).

Toplumsal paylaşım ağlarının sunduğu çeşitli seçenekler içinde birey bir yandan gerçek kimliğiyle gündelik yaşamdaki iletişimine devam ederken aynı zamanda genelde gündelik yaşamda sergilemek istemedikleri ya da cesaret edemedikleri kimlikleri buralarda inşa edebilmektedir. Bu yeni varoluşu Robins, şöyle ifade eder; “Böyle- likle kendimizi teknolojik hayal dünyasına gömdüğümüz sürece bu dünyada hakkımız olduğu halde yoksun bırakıldığımız bütün ödüllere sahip çıkabiliriz; (çocuksu) sihirli yaratıcı güç yanılsamasını yola getirebili- riz. Nihayet yeni bir fantazya ve tahayyül dünyasına katıldığımız taktirde artık kendimizi nasıl istiyorsak o şekilde sunmayı başarmak elimizdedir (Robins, 1999:159)

Gündelik gerçekliğin sıradanlığı karşısında fantazyalar sunan sanal alanın, kurgusal ve masalsı dünyası tüm dokunulmazlığı ve bireye özgü biricikliğiyle kendisine olan yönelimi arttırmaktadır. Bu yönelim aynı zamanda sanal ve gerçek olan arasındaki belirgin ayrımın giderek silikleştiğine dikkat çekmektedir. Bireyler sanal iletişimi yüz yüze iletişime çoktan tercih etmiş durumdalar. Ancak Zygmunt Bauman’ın da dikkat çektiği gibi, “yakınlık artık fiziksel komşuluğu gerektirmemektedir; ama bu fiziksel komşuluk da artık yakınlığı belirlememektedir”. 

KAYNAKÇA