• Sonuç bulunamadı

YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN SOSYAL HAREKETLERİN GELİŞMESİNDE YERİ VE ÖNEMİ

DEĞİŞEN İLETİŞİM ORTAMININ İÇERDİĞİ SOSYAL HAREKETLER

Evrensellik söyleminin yanında, farklılıklara vurgu ve ötekileştirme boyutunun dikkat çektiği günümüzde, post-modernizm, farklılıkları evrensel bağlamda kurarak, politik, yerel, küresel, cinsiyet ve etnik ayrımına karşı du- yarlı mücadele alanlarına dikkat çekmektedir.

Bu mücadele alanları, sorunlara ve taleplere göre çeşitli toplumsal hareketlere dönüşebilmektedir. Toplumsal hareketlerin, yoğunlaşılan farklı noktalarına göre çok farklı biçimlerde irdelenebildiği görülmektedir. Aynı zamanda, konuya yoğunlaşma noktalarında, odaklanılan temalara göre de tanımlamalar değişebilmektedir. Örneğin, “kaynak mobilizasyonu paradigması” aktörlerin ekonomik çıkarları temelinde bir araya geldiklerini vurgularken, “yeni sos- yal hareketler paradigması” ise, aktörlerin kimliklerini kurgulama sürecine yoğunlaşmaktadır (Çayır, 1999:9). Yeni Toplumsal Hareketler Paradigması, kaynak mobilizasyonu teorisi ile dikkate alınamayan toplumsal eylem boyutunu analizinin temel merkezine koymaktadır. Paradigma, yapısal toplumsal ilişkiler üzerine odaklanmakta ve toplumun kültürel boyutuna önem vermektedir. Toplumsal alanda mücadele, devlet ya da pazar mekanizmasına karşı değil, sivil topluma karşı verilmektedir. Kimlik yönelimli paradigma için en geniş teorik çerçeveyi sosyal hareket teorisyeni Alain Touraine sunmaktadır (Cohen, 1999:121). ‘sivil toplum genişlemesi’ olarak kavramsallaştırdığı paradigma, feminist, ekolojist, barış ve yerel-özerk hareketlerin konusu, birlikte kamusal, özel ve toplumsal yaşamın sınırlarında değişerek, birbirleriyle bağlantılı olarak bu alandaki eski ve yeni egemenlik biçimlerine karşı mücadeleyi içermekte- dir (Sanlı, 2005, 53–65).

Bu konuda dikkatlerin daha çok toplumsal hareketler ve demokrasi ilişkisine odaklandığı görülmektedir. Toplumsal hareketler olgusunun, demokrasinin kurumsallaşma sürecinde, demokrasiyi ve politikayı etkileyen işlevi üzerine yoğunlaşılmaktadır. Söz konusu olgu, özellikle kadın, işçi ve gençlik hareketlerinde olduğu gibi, bireylerin ve toplumun özgürlük alanını genişletmek bağlamında yüklendiği işlevleriyle dikkat çekmektedir. Bu işlevini bu- günde sürdüren “olgu”, farklı eylemleri, fikirleri ve örgütlenme biçimleriyle, toplumların kamusal ve siyasal farklı kesimlerinin kendilerini ifade edebilmelerinde ve taleplerini duyurabilmelerinde, aynı zamanda, katılımın daha ge- niş toplumsal kesimlere yayılmasında önemli roller üstlenmesi (Sanlı, 2005: 12) boyutuyla dikkati çekmektedir. Toplumsal hareketlerin işlevi, yaşanılan sistemin bütününe ya da sistemin kimi yanlarına karşı mücadele içerisinde olması boyutuyla da devam etmektedir. Bu durum, toplumsal hareketlerin, aynı zamanda sistem karşıtı hareketler olarak tanımlanmasına (Çoban, 2009:19) da neden olmaktadır.

Toplumsal hareketlerin belirtilen içeriğiyle yaygınlaşmasında, küreselleşme sürecinin beraberinde getirdiği yıkıcı etkiler ve bu etkilere karşı farkındalığın ve duyarlılığın gelişmesi konusunda, insanların bilinçlilik düzeyini art- tırmada etkili olan boyutu gösterilmektedir. Bu boyut, toplumsal hareketlerin, küreselleşme, yeni liberal politikalar ya da sadece yıkıcı etkilerin sorumlusu olan şirketlere karşı yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Söz konusu hareket- lerin içinde yer alan bireyler, yaşanılan sistemin insanlık açısından yol açtığı yıkıcı etkilerin giderilmesi hususunda, bu şirketlerin, daha ahlaki ve toplumsal olarak sorumlu hale getirilmesiyle ancak mümkün olabileceğini varsaymak- tadırlar (Wood, 2006:155–156). Öte yandan, dünyada giderek artan yoksulluğa, adaletsizliğe, toplumsal eşitsizliğe, çevre kirliliğine, etnik, dinsel ve cinsiyete yönelik ayrımcılığa karşı tepkiler biçiminde, toplumsal hareketlerin çeşitli ve karmaşık etkileri gözlenebilmektedir. “Çoğulculuk” ve “farklılık” kavramlarına dayalı bu hareketlerin, sınıf temeli üzerinden değil, kimlik temeline dayalı olması dikkat çekmekte ve küreselleşme sürecinin beraberinde getirdiği so- runsallıkların sadece sermaye ve emek ikilemi çerçevesinde çözülemeyeceğine ilişkin kanıları yaygınlaştırmaktadır. “Yeni sosyal hareketlerin toplumsal tabanı sınıfsal yapıyı aşan bir eğilimi taşıması” (Johnston& Larana& Gusfield, 1999:135) bu süreçteki uygulamaların politik çerçevesini “sınıf” yerine, “kimlik ve farklılık politikasına” doğru yö- neltmektedir.

Söz konusu yönelimin temelinde, günümüz toplumlarının, ekonomik, politik ve kültürel yapıların bütün- leşmelerine sahne olan yapısı açığa çıkmaktadır. Artık toplumsal çatışmalar sadece ekonomik temelle sınırlı kalma- makta, çatışmaların alanı, ekonomik temelden, kültürel alana doğru kaymaktadır. Söz konusu çatışmalar, bireysel kimliği, günlük yaşamdaki zaman ve mekânı etkilediği gibi, sistemlerin genel mantığı üzerinde de etkili sonuçlara yol açmaktadır (Mellucci, 1999: 88). Yeni toplumsal hareketlerin, daha çok hayatın ekonomik olmayan niteliklerine işaret etmeleri (Çayır, 1999: 17), özellikle yeni toplumsal hareketlerin, demokratik mücadelelere ağırlık vermesi (Wood, 1992: 21–22) noktasında görünürlük kazanmaktadır. Yeni toplumsal hareketler, iktidarı ele geçirmeyi değil, daha çok, sivil toplumda özerklik ve eşitsizliklerin giderilmesi türünden kültürel bir takım taleplerin dillendirilmesi- ni amaçlamaktadır (Coşkun, 2007: 142). Bu da, yeni toplumsal hareketlerin, hemen hemen bütün yaşam alanların- da etkin ve etkili olmasını anlamlı (Wood, 1992: 230) kılmaktadır. Yeni toplumsal hareketler kavramı, küreselleşen ekonominin yıkıcı etkilerine karşı ortaya çıkmasına rağmen, “feminist hareketi, ekoloji hareketini, nükleer karşıtı ha- reketleri, barış hareketlerini ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır” (Coşkun, 2007: 107). Yeni toplumsal hareket- lerin içerdiği bu temalar, “yeni” hareketlerin, eski sınıf” temelli hareketlerden farklılaşmasını da ortaya koymaktadır.

itibarı ile yeni gelişmelere yol açmasıdır. Sistemin sürekli olarak eşitsizliği üretmesi, yani sürecin ortaya koydukla- rından faydalanma noktasında eşitliğin sağlanamaması, hata sürecin bazılarını tamamen dışlaması, beraberinde, top- lumsal hareketler açısından yeni arayışların zeminini oluşturduğu gibi, etnik, dinsel, cinsel, yerel ve küresel temalar etrafında, yeni dayanışma, söylem, iletişim ve pratik biçimlerinin gündemde yer almasına neden olmaktadır.

“Bugünkü küreselleşme protestolarında iyice yaygınlaşan karnaval ve gösteri biçimlerini” (Hardt & Negri, 2011: 361) örnek gösteren Hardt ve Negri, yaşanılan süreci, “siyasal aktivizmin, sınıf mücadelesinin ve devrimci ör- gütlenmenin kimi biçimlerinin zamanının artık geçtiğini ve işe yaramaz hale geldiğini belirtelim” (2011: 86) şeklin- de ifade etmektedirler. Küresel sermayenin iktidar alanını, “maddi olmayan mallar” alanında genişletmeye çalışması, maddi malların üretiminin yanında, gerçek toplumsal ilişkiler ve yaşam biçimlerinin de üretimini söz konusu etmek- tedir (Hardt & Negri, 2011: 110). Sermayenin bu biçimde kendini üretmesi, günümüzde demokrasinin içeriğinin nasıl doldurduğuna ilişkin değerlendirmeleri de yönlendirmekte ve aynı zamanda “çokluk” kavramının toplumsal zeminin nasıl oluştuğunu da göstermektedir. Bu da beraberinde toplumsal hareketlerin hangi toplumsal ilişki zemin- lerinde ortaya çıktığı meselesini tartışmaya açmaktadır.

Toplumsal hareketlerin ilişki zeminlerini sorgulamaya yönelik bir tartışma ancak, sermayenin küreselleşen ve giderek mekânsızlaşan boyutlarının dikkate alınmasıyla anlam kazanabilmektedir. Çünkü küresel sermaye, gi- derek derinleşen servet ve gelir uçurumları yaratarak, dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun yoksulluk ve sefalet içinde yaşamasına yol açmakta ve aynı zamanda, toplumların yararına görülen her türlü etkinliği, ekonomik ve top- lumsal açıdan gereksiz kılmaktadır (Bauman, 2000: 184). Bu sürecin, toplumlar açısından çeşitli ve farklı gerilim ze- minlerini oluşturması, yeni toplumsal hareketlerin yeni iletişim araçlarının dolayımıyla, yeni ifade ve farklı mücadele alanları yaratmasına yol açmaktadır.

Bu doğrultuda, yeni toplumsal hareketler, söz konusu sürece, bu sürecin işlemesinde işlevsel bir rol oyna- yan devlete karşı, kendilerini korumak amacıyla oluşan, aynı zamanda, özerk ve demokratik bir toplum inşasının gerçekleştirilmesine yönelik mücadele eğilimlerini de içeren (Sanlı, 2005: 45) bir çerçeve sunmaktadır. Toplumla- rın demokratik bir politik kültüre yönelme arayışlarında etkili olan bu nedenler, ardında yatan etkilerin varlığıyla, iletişimin rolünü belirleyici kılarak, muhalif medyaların geliştirilmesine ve toplumsal hareketlerin gelişmesinde et- kili olmaktadır. Özellikle internet, zaman ve mekânları aşan özelliği ve daha düşük maliyetle bireylerin daha geniş kitlelere ulaşma ve taleplerine yönelik dayanışma ağlarını kurma imkânını mümkün kılmasıyla, sosyal hareketlerin gelişmesine önemli bir katkı sağlamaktadır.

Aynı zamanda bu araçlar, dünyayı anlama ve dönüştürmeye yönelik eğilimlerimizin biçimlendirilmesinde rol oynamaktadır. Zaten, “herhangi bir siyasal projenin hedeflerinden biri de, var olan bilgi akışlarına ilerici ve yapıcı bir biçimde müdahale etmektir” (Harvey, 2008: 290). Bu anlamda, yeni toplumsal hareketlerin kendi muhalefetini geliştirebilmeleri ve muhalefetinin içeriğinin gelişmesini olanaklı kılması açısından yeni iletişim teknolojileri önem- lidir.

Yeni iletişim teknolojileri yerel hareketlerin küresel bir ağ üzerinden uluslar arası dayanışmaları örgütlemesi- ni sağlamaktadır (Çoban, 2009: 56). Eski merkezi örgütlenme biçimlerinden farklı olarak, yeni sosyal hareketlerin, “esnek ve adem-i merkeziyetçi” (Çayır, 1999: 19) örgütlenme yapısı, özellikle, internetin, sınırları aşan potansiyeli ve etkileşim boyutunu derinleştirme özelliği ile farklı ve çoğulcu kimliklerin içerdiği demokratikleştirici bir iletişimsel ortamının yaratılabilme olanaklarını barındırmaktadır. İnternet üzerinden kurulan bu iletişim ortamı ve kurulan iliş- ki ağları, yerel ve küresel içerikli sorunları görünür kıldığı gibi, hareketlerin eylem biçimleri üzerinde de etkili olmak- tadır. Sosyal hareketlerin, özellikle, örgütlenme süreçlerinde yeni iletişim teknolojilerini kullanması ve internetin, hareketlerin temel iletişim ortamı haline gelmesi (Lelandais, 2009: 85), birçok farklı siyasal oluşumların zeminsel dayanağını yarattığı gibi, bireylerin, daha çok küçük ve yerel gruplar biçiminde, belirli konular etrafında organize olma sürecini de geliştirmektedir. Geliştirilen bu iletişim ortamında, e-posta listeleri, tartışma grupları ve forumlar gibi iletişim yöntem ve araçların kullanıldığı görülmektedir.

Yeni toplumsal hareketlerin örgütlenme ve iletişim biçimi bakımından yeni özellikler barındırması, önceki hareketlerin kitlesel ve bütünlüklü hareketleri karşısında, daha parçalı, farklılaşmış ve özelleşmiş konular bağlamında şekillenmiş olmasından kaynaklanmaktadır (Sanlı, 2005: 92). Hareketler, “gündelik yaşamla iç içe geçmiş, küçük gruplardan oluşan bir ağ şeklinde” (Mellucci, 1999:88), cinsiyet, etnik, dinsel, ekolojik ve yerel içerikli belirli tema- lar temelinde ortaya çıkmaktadır.

GÜNDELİK YAŞAMDA YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ VE GENÇLERİN SOSYAL HARE-